Selam edin mühür gözlü yarime
Acep bahar dalım nazlı açar mı
Yenem dedim yenemedim göğnüme
Acep bahar dalım karla üşür mü
Hani benim ince belli yavuklum
Dağlar, söyle, sana var mı zararım
Canım burda canan orda nigarım
Acep seher yelim, şalı sarar mı
Herkes gider imiş kendi yoluna
Canan döner imiş kendi özüne
Harda canım yitmiş canan eşkine
Acep bahar demim gonca kokar mı
Yarin sevdasına düştüm düşeli
Yanar yüreğim de kar ile döşeli
Kimse bilmez sevda zulme döneli
Acep nazardayım gözü yıkar mı
Kömür gözlü yar, Horoz’un Gedik’ten
Var Boztepe’ye de anam kaşından
Seni eller alsın cahil sazından
Acep anar da, ha geri döner mi
Al kınalar yakmış akça ellere
Belikleri salmış kolunç üstüne
Zabah ağşam andım yetmiş kere de
Acep “kim o” desem göğnün açar mı
Bülbülü figana yazdım bilmezmiş
Ben’imi ataşa saldım yanmazmış
Yokluğu fakr’ime verdim yetmezmiş
Acep kaçtır baha, canı yakar mı
Görem dedim nazlı yarin boyunu
Kaştan almış akça eller suyunu
Dağlar ile kaşı söyler eşkini
Acep gözlerim aşka kanar mı
Yunmuş arınmış Çuğun’un Gölünde
Işıldaşır yanar kına zülfünde
Salına salına yürür ardınca
Acep cariyem bana da kanar mı
Lale sümbül güle bağrın çemenmiş
Bülbül olamadım canım bahaymış
Yit dedim de yitmez nice nizaymış
Acep aşk od’na da cana kanar mı
Nazlı gözler sürme ilen zalımdır
İnce bele çiğ ibrişim bağımdır
Seni sarmak kaç seherlik şalımdır
Acep ağlar gözüm seni yıkar mı
Algın gözler dağdan aşmış aldırmış
Karı kaşa bahar açan perçemmiş
Çemeninde namaz durdum yakınmış
Acep eller duam yari yuyar mı
Yar ile yaran ile gel söverek
Çözemedim ak domuru sıkarak
Ayva kiraz dudakları emerek
Acep ölsem yarim beni yuyar mı
Bir yar için beş del’leri oynarım
Gömlek giysem yundum diye yazarım
Arşu âlâ yurdum oldu dönerim
Acep gökte sema beni yıkar mı
Ahi kul ahmedim Hakk’a bakarım
Hakk deyip de geçmem kulu düşerim
Halk içinde Behlül diye düşerim
Acep sorsam Mansur bene Reşit mi
açıklama: horozun gedik, kırşehirin doğusundaki kervansaray dağının, anamın kaşı dediğim akrabalarının olduğu boztepe kazasına doğru verrdiği geçitin adıdır.
bülbülün figana yazılıp bilmemesi demek:, aşka düşen birinin niye aşka düştüğünü dahil bilmemesi kendi durumundan haberdar olmaması, yani kendini görmemesi, kendine dönmemesi gerektiğini söylüyor. kendinin farkına varan tedbir alır. halbuki aşkta tedbir yoktur, kendini değil maşukunu görmek esastır. kendini gören düşer, kibre bile gidebilir veya kendinde bir şey görmeye başlar ki bu aşkı bitirir.. halbuki karşıya bakan ayağını da kendini de görmez. hallacı mansuru da bir yerde durduran ve “enel hakk” dedirten kendini görmesidir ve canıyla ödemiştir. halbuki hz. rasulüllah sürekli ileri baktı, hiç kendine bakmadı, her makamdan sonra daima bir ileri makam olmalı dedi,, bir taraftan da ilerledikçe bir önceki eksik bir makam olduğu için gerideki dünkü makamına “estağfirullah” dedi. işte hergün ilerleyip geriye estağfirullah demeyi müslümanlar anlamıyor, anlamıyor, ölecem valla. azrail geldiğinde onu serbest bıraktı allaha yürüyüp yürümemekte.. fakat onun bu dünyadaki ilerleyeceği makam bitmişti ve şimdi hasta yatağında refiki ala dediğimiz allah’ın yanına göz dikti. şimdi dünyaya estağfirullah diyecek makam kalmamıştı ve o da dünyada artık kalmak istemedi. kalsaydı ilerleyemeyecekti ve iki günü birbirine eşit olan ziyandadır hadisi gereğince ziyan içinde olacvaktı. bu da bir peygambere yakışmazdı.
işte mümin kardeşim, sen de hergün bir ileri gitmek için ikra=oku çalış da ilerleyince estağfirullah diyeceğin bir arkada eksik günün olsun, kemale yürü bütün gücünle. aptalca bilmeden estağfirullah deyip durma. bunu anla ve gereğini yap. yarısı boş tesbih dönderip durma.. bu, dille zikir, kalple zikir ve en önemlisi ahlak ve tekniğe dönüşmüş yaşanan zikirden bu üçüncüsünü ifade eder.. anlamadıysanız daha yapacağım bir şey kalmadı ey geri kalmış müslüman. sen geri olmasan bu ülke kendiliğinden ileri olur mu?
ülkene geri kalmış deyip kendi geri kalmışlığını görmeyen aptal müslümanım. bizim şu siteyi nasıl gayretle doldurduğumuzu sizin için bir anlasan eh birazcık sana örnek teşkil eder acizane..sen bizim gibi en az 12 saat horlana horlana çalıştığımız zinhar sizi ilgilendirmez. siz başkalarınca belirlenmiş başkaları örnek alınmış alışılmış hayatınızı VAHİY İÇİNDE İNSAN İÇİN ASLA BOZMAZSINIZ. CEBİNİZDEN 5 KURUŞ ÇIKSIN İSTEMEZSİNİZ. Bİ UCUNDAN DA BİZ TUTALIM DEMEZSİNİZ. VERDİĞİMİZ KAĞITLARDAN 1 LİRAYA 20 TANE ÇOĞALTIP ARKADAŞ VEYA KOMŞUNUZA İKRAM ETMEZSİNİZ. NASIL OLSA BİRİLERRİ YAPAR DER GEÇERSİNİZ. YA DA VERMEKTEN UTANIRSINIZ. ZAMAN ZAMAN BANA DENEN EŞŞOĞLUEŞŞEK LAFI BENİ ETKİLEMEZ VE SARSMAZ LAKİN SİZ BUNA HORLANMAYA TAHAMMÜL EDEMEZSİNİZ. UNUTMAYIN Kİ DİNİ İÇİN HORLANMAYI GÖZE ALAMAYANI ALLAH AŞIK YAZMAZ, YAZMAZ. SİZ BUNU BİLİR BU SEFER ON DAN BUNDAN ŞEFAATLE ARASYI KLAPATMAK İSTERSİNİZ. APTALLAR… ŞEFAATİN DE ALLAHIN İZNİNE ÖNCE LAYIK OLMAYI HELE BİR BİLSEYDİNİZ YA. DOĞRUSU BUNDAN DA MORALİNİZ BOZULUR. LAKİN ARTIK BUNA GÖZÜNÜZÜ KAPAR, KULAĞINIZI TIKAR VE APTALCA GÖZÜ BAĞLI AT GİBİ AHİRET UÇURUMUNA HÜLYALAR İÇİNDE GİDERSİNİZ????
SİZLERİ SEVİYORUM. BİRAZ AKILLI OLUN AKILLI. HADİSTE AKILLI OLAN AHİRETİ DÜŞÜNEN VE GEREĞİNİ YAPAN ADAMDIR BUYRULDU. AKILLI OLMAK BU, BU, İLERİDEKİ MENFAAT. BU DÜNYADAKİ TİLKİLİK DEĞİL, DEĞİL..
yokluğun fakre verilmesi demek sadece dünyayı terkin yeterli olmadığı, bir taraftan da tasavvufi bilgi ve aşkını duymak gerektiğini ima ediyor.
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Al yeşiller içinde gövel ördek
Saalır sulara ağşam sesil sesil
Al kanadın sarar börüne kirik
Daalır göllere ağşam sesil sesil
Telli turnam süzüldüğü Seyfe
Al kızıl ağzıynan kanadı zülfe
El sanır karışmış kırmızı güle
Yağar obaya ağşam sesil sesil
Yurt mu edindin Seyfe gölü turnam
Var git yarime gül datlıca derman
Yatırsın koluna al kanlı çemren
Akar kollara ağşam sesil sesil
Şu göğnüm eğlenmez oldu elaman
Aklımı aldırdım gömlek giyaman
Salası verilir yoktan vayanam
Bakar sorana ağşam sesil sesil
El kavuşturup Hakk’a karşı durdum
Tamuya varmayıp uçmağa yandım
Doğru kullar ile de sıdka erdim
Yanar canana ağşam sesil sesil
Açar perçemini kaşı kemane
Yazar defterini kimi divane
Yeter güllerini çifte domura
Sarar kuşağa ağşam sesil sesil
Ezselden ezelden gülüm ezelden
Yakuttan döşedim yollar tezelden
Bağlardan bahçadan açar çiçekten
Takar başına ağşam sesil sesil
İkrar veren kararını bozar mı
Ben geçeyim eteğini çemrer mi
Kız varken dula da rağbet olur mu
Yağar zülfüne ağşam sesil sesil
Dallar içinde selviye benzettim
Allar içinde yarime elettim
Canlar içinde canana yazıtdım
Sarar bağrına ağşam sesil sesil
Yörü güzelim de yolun kesmezler
Yalan söyleyip de ikrar vermezler
Güzel sevdi diye tutup asmazlar
Çalar sineme ağşam sesil sesil
Ben yarimi gelişinden tanırım
Al kınalı ellerinden dererim
Kış bahar demem nazına düşerim
Çeker kaşına ağşam sesil sesil
Var mı acep senden gozel yaratmış
Aşk kemendin boynumuzdan dolatmış
Yemez içmez Allah diye bilinmiş
Yakar cemale ağşam sesil sesil
Ahi kul ahmed de yanar yakılır
Aşıklara behlül olmuş söylenir
Sofrasına kara düşmez uzatır
Yoğdur fak’rine ağşam sesil sesil
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Birinci atış (aşık ahi kul ahmedin gönderdiği) ; 11 mart 2012 / saat 14;10
(üç gün telefonla aramanın ardından gönderilen telefon mesajı )
“Ne desem de kar etmiyor
İsmailim ismailim
Al desem de al giymiyor
Şu kasaba ismailim
Aç şu telini be adem
Diyeceğim iki söz var
Kaf eylerim anlamazsın
Arkasına yaz bin nun var
Bıktım seni aramaktan
Mecnun yazdı yoklamaktan
Sala verem ölerekten
Arkasında imam var”
-Karşılıklı konuşma bizi anlamak yerine tasavvufta öğrenilen kalıplara bizi oturtmaya çalışınca ayaklarımız dışarda kalıyor ve konuşmayı iradi olarak kesmek zorunda kalıyoruz.
Anlaşılmak mı basiret ile özümü anlaya;
Kalıplara sokmak mı ezberler ile sözümü doğraya????
İkinci atış (aşık ahi kul ahmedin gönderdiği telf mesajı); Saat 15;25
“Kapatalım kapatalım
Eksikleri ksapatalım
Şarab içmek mürşid kılmaz
Kul olmağa can verelim
Kul yazdık da kul demezsin
Gülşenimde gül bilmezsin
Cehli yusam hay demezsin
Horlanmağa yol verelim
Kafandaki şablonları
Sözündeki inatları
Gönül kıran salaları
Ol yumağa sır verelim
Eteklerin ağır ağır
Taşlar dolmuş çeker bahir
Yüzme bilmez kasap sağır
El demeğe gül verelim”
……………..
İsmail beyin tek mesaj cevabı: “eksiklik kendi özümde”
………………….
Üçüncü atış (ahi kul ahmedden telefon mesajı) ; 16;02
“Senin özün eksik ise
Nasıl bildin bende eksik
Okur durur şeyler isen
Nasıl karar şeyde hoşluk
Bilmedim bilmedim benlik
İrticalen yazdım o’nluk
Çala durdumnefse kemlik
Asıl karar Hakk’ta hoşluk
Gayriden geç zata yönel
Arşa çık da börüme gel
Aşk ile can ver can ver gel
Asıl zarar şekli darlık
Bildiklerin senin olsun
Bilmediğin benim olsun
Hakk’a yakîn eşek olsun
Asıl bahar canda birlik”
(Gayri; Allah’ın sıfatlarının alemdeki tecellileridir)
*
ismail beyin yorum yoluyla cevap hakkı vardır.
*
aşık ahi, kul ahmede nasibdir.
Ya gel selam durayım
Ya git mecnun olayım
Bağlar soğuk alıyor
Gülüm kurban olayım
*
Dağların karı var
Bağların gülü var
Eller gelin oluyor
Gülüm türab olayım
*
Selamım sava durdum
Alanı çarha verdim
Eller uzak duruyor
Gülüm bahtın olayım
*
Bu bir gönül ikramıdır
Gönül bir Hak ikrarıdır
İkrar ile kul olunur
Kul edep Hak didarıdır
*
selam ile selam ile
selam düşer canan ile
yazıdaki oğlak bile
meler imiş selam benim
caglar harun selam etmez
yolu uzun gider bitmez
havadaki güzel kızlar
selam alır harun benim
bir selama bin harcarım
bir yoluna bin düşerim
kul deyip de çün ağlarım
kimse bilmez yaşım benim
şipşak foto gibi oldu
kusur dahi selam oldu
bakar isem nazar kıldı
kapıdaki saçlar benim
*
Bir er girer bu meydana
Söyler sözü ar bulunmaz
Her birinden gül merdane
Derler gülü yar bulunmaz
Can can içinde can olayım
Canı canana kul vereyim
Ey can cananda öl diyeyim
Canı canana er bulunmaz
*
laf satarım laf bilmezler,
şiir deyu öf demezler,
ben doğruya davut oldum,
dediğime gül demezler
*
murat beye yazılan,
yazı kim anlatılan,
oğlak çobanı bilmiş,
yazı Bir anlaşılan
*
Şairin sözünden
Abdalın sazından
Dulların lafından
Allah kurtarsın..
*
Yar ile yar ile
Gönlüm yaran ile
Canana can vere
Cananı şad olur
Yar gönle ok atar
Gönül bizar olur
Bu aşkı zor çeker
İçtiği har olur
Hacı saki dedim
Saki doldur gözüm
Aşkın odna yandım
Canan huş olur
*
Ham düşmez dalından
Er dönmez sözünden
Söz etmez halinden
Açlığı zar olur
Onulmaz yareler
Gözleri sürmeler
Halimi bilmezler
Girdiği har olur
Yarimi sarmadan
Gönlünü sormadan
Eller ses duymadan
Kandığı naz olur
*
Bu dede
nasıl dede
Evi yok mu
gide
.
Yandı köz
Bitti söz
Kahın siz
Yatak biz
(adana yöresi deyişleri)
*
Bil edebin şeyhullah
Kul salat resulüllah
Hay diyesin cündullah
Hak yarandır eyvallah
*
Er olasın utana
Kul varasın rahmana
Gül resulün gülüne
Hak darendir eyvallah
*
hakkınızı helal edin
cümleyede bela deyin
sorulursada hata kelin
kellerede dua edin
*
tanımazsınız bu keli
dilindedir lo bu sözü
hakkadır ha,tövbe nazı
dellerede dua edin
*
haktandır cevri ol yazı
kuldandır nevri hiç ahı
topraktır gülü bir yazı
güllerede dua edin
*
üçyüz duam vird oldu bak tövbe kıldım setr oldu pak
zikir kıldım şevk oldu aşk
kullarada dua edin /hocam
*
“Kim ki cananı canı için sevdi
Canın sevdi
Kim ki canını canan için sevdi
Cananı sevdi”
Mevlana
*
Kaftanı aşk olanın
Cananı hak olurmuş
Yaması beştir amma
Cihanı şeş olurmuş
Kaftanımın dengi ne
Bostanımın dengine
Cihan mülkü verseler
Bahası fakr olurmuş
Gönül verdim denizlere
Atıverdi uzaklara
Buluşalım güz bahara
Deniz gibi güldür benim.
Pazar ettim hazinemi
Alan yok mu acep acep
Tuz mu sandın sinemdeki
Bileni yok mudur benim
Söz satarım metaım çok
Dünya malın tamahım yok
Bir söz ile sevabın çok
La ilahe illallah de
*
Ben bir garip adamım
Bir şey sanır el beni
Herkesi dost bilirim
Bir ney sorar yel beni
*
Deniz beni hiç sevmez
Sevdiğin kim bildirmez
Derya deniz gezdirmez
Derya kimin yel kimin
*
Deniz bana pek küskün
Ben dostunu bilmiyor
Bir yanlıştır gidiyor
Yanlış kimin söz kimin
*
Hak dilemeden kim ne yapmış
Hak söylemeden kim ne satmış
Hakka gönül bir nice köşkmüş
Köşk garib köşker garib el garib
Gönül hak için halk dedi
Hak duydu feryadım benim
Gönül Hakk için hak dedi
Hak verdi dermanım benim
*
“Aşk ile yırtılıp hak olmamışsın
Nefsi emmareden pak olmamışsın
Ayaklar altında hak olmamışsın
Çıkma daha meydana lokma yutma” –katibi-
*
Dünya terki dervişe
Riya olmaz gönüle
Yoktan hırka giyene
Bir Hak söyler gel beri
*
Delilerin depreştiği
Akılları hurcettiği
Deli olup yandığımı
Akıllılar neylesin hay
*
Don Kişot bir gün kendisine bir kalkan yapar
ve bunu denemek ister. Yamağı Sanço Panço’ya
verir ve atıyla saldırarak mızrağıyla, yaptığı
kalkanı dener. Sonuç felakettir. Kalkan kırılmıştır.
Daha sonra bir kalkan daha yapar.
Ancak bunu denemek istemez…!
*
Aklın seven her kişi
Yolunda kendin bula
Kim çıkardı suretin
Can bezirgan kala
*
Ben bir aşk idim
Ol sübhan kapısında
Yağmur olup yağdım
Nice gök kapısında
*
Ele el
Hakka kul
Kime meftun
Melul melul
*
Gönül aşka, aşka düşmüş
Aşkın haberi olmamış
Aşk başa gelmiş aşk başa
Akıl baştan, baştan gitmiş
*
Gerçek bir, bir düşmüş…
Gönül aşka, aşka düşmüş
Aşk bir hülya, hülya imiş
Bir hak için var, var beri
*
Hakka varmağa
Cümle duymaya
Yandım görmeğe
Firakım nice
*
Çok hata ettik
Arımız mı var
Hakka varmağa
Yüzümüz mü var
*
Gönül aşka düşmüş
Aşk başa gelmiş
Akıl baştan gitmiş
Gerçek bir düşmüş…
*
Dostları hak bildirir
Bu bir gönül işidir
Kim benliğin öldürür
Ferman kimin hal kimin
Garibim yol giderim
Şunca yolda ölenim
Kim garibe sölemim
Derman kimin hal kimin
Denizleri aş da gel
Hak gönüle baş da gel
Kim benliğin yırt da gel
Nefsin kimin kul kimin
*
Söyler sözün ar bulunmaz
Kemter kulun fer bulunmaz
Ağlar gözün yaş bulunmaz
Ölsün kimin her kimin
*
Temmuzda doğmuşum ama ondördünü sevmem
Dört ateş düşmüş başına ki ol şehrin gülmem
Serhat ordan gürledi savurdu onca kafirin
Ters lale uşladı kalem karı hak diyem
Gökten bir kadın savurdu kaftanın
Torunu ordaydı belli ki anın
Hak dostları bozdurmadı bostanın
Cümle, besimine bağışlandı şürekanın
(hakk bir rüya yorumudur)
*
ahi kul ahmet derler bir adem
sırrı ad eyler söyler bir ah dem
kimse naz eyler peyler bin gün hem
dünya saz eyler çalarım hu hu..
*
Manası Haktan kelamı kuldan
ahi kul ahmed yazdı felekten
Okuyun ahi olun yürekten
Hak vere karını açar didarını
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Hakk sorar
Bir keme çerağım var
Bir hüsnü meramım var
Bir Hakk’a niyazım var
Bir Hakk sarar ol beni
Ne ettin neler ettin
Kim hakkın tükettin
Ol edebin terkettin
Bir Hakk sorar ar beni
Kimse bilmez nettiğim
Akıl ermez gittiğim
Onca yolun teptiğim
Bir hal olur ser beni
Harc etsem
Bin yıl ömrüm olsa
Harc edeyim sana
Her ne derdim varsa
Derc edeyim sana
Her ne lezzet varsa
Can tadın eresin
Kim varmaz yadına
Yavandır düresin
Her ne can bilirse
Hak yoluna varırsa
Sencileyin ölse
Düğünler edesin
Dostlar
Dostları hak bildirir
Hak bir gönül işidir
Kim benliğin öldürür
Ferman kimin hal kimin
Garibim yol giderim
Şunca yolda ölenim
Kim garibe sölemim
Derman kimin hal kimin
Denizleri aş da gel
Hak gönüle baş da gel
Kim benliğin yırt da gel
Nefsin kimin kul kimin
Söyler sözün ar bulunmaz
Kemter kulun fer bulunmaz
Ağlar gözün yaş bulunmaz
Silsin kulun hak kimin
Ben bir Türk evladıyam
Şehit Ahmet yadıyam
Toprak aldı yatıyor
Dedem gibin dost kimin
Hakk
Hak demeye sözüm var
Haktan ayrı neyim var
Bir şuncacık canım var
Bir hak alır ol onu.
Söz açtım Haktan yana
Ah ettim Haktan yana
Kim dedi önden sona
Bir Hak ile var beri
Hakk bilir
Kimse bilmez fak’rimi
Seda etmez derdini
Ol fakirin kahrını
Hak ile yezdan bilir
Benim sana vardığım
Yoktan hırka giydiğim
Kul ahmetin nettiğin
Hak ile yezdan bilir
Meydana gelsin
Herkesi dost bilirim
Dostlar meydana gelsin
Her gizi dost bildirir
Sözler meydana gelsin
Er kişi ki gizlidir
Olan meydana gelsin
Ham iken harda pişip
Yanan meydana gelsin
Sözün tartısın ala
Sohbeti yav’sun kıla
Her gizi dostu ile
Olan meydana gelsin
Emmarenin emrinden
Şeytanının şerrinden
İkisinin denginden
Kaçan meydana gelsin
Dosdoğru hakka vara
Kalp o ki hakkı göre
Er kişidir alçakta
Duran meydana gelsin
Ya Rabb
Ya Rabb kadrini göster
Kadr ile şadın göster
Şad olmuş yüreğim
Aşk ile seni özler
Aşık olan aşıklar
Maşukun arzular
Kul olmak dileğim
Zikr ile seni özler
Aşık olan kişi
Akar gözün yaşı
Ol Haktan her işi
Aşk ile çağlar
Aptallar
Sevenlerin dikkatine
Her ne yazdık rahmet ile
Ol yazılarda mercekle
Sır bulan meydana gelsin
Her sözümüz doğru idi
Dosdoğrusu Haktan idi
Bugünlere ışık idi
Bilenler meydana gelsin
Kim gönlünü açmış ise
Aptalara püryan olsun
Kuş dilini ötermiş ki
Aşka kim Süleyman olsun
Aptal dedim di kızdılar
Hakktan dedim di bıktılar
Yoktan verdimdi sattılar
Köşke kim şadırvan olsun
Aptallık Haktandır dedik
Bahası yoktandır bulduk
Eyi dedik size onluk
Seve kim cananın olsun
Aptalların şanı çoktur
Cümlesi de bir bir hoştur
Sözümüz bir sevi yoldur
Aptallık bu namım olsun
Ne diye darıldınız bilmem
Hak söyletir aptal nedem
Ben bir aptal olsam kızmam
Kızanlar da aptal olsun
Şimdi bişi bilmez olduk
Heç bir şeyi demez olduk
Dediklerimiz eskidir
Sayenizde görmez olsun
Çok ettiniz de aklıma
Bir nicedir de halime
Dost bilirim şol kimine
Bir nicedir görmez olsun
Kimse sormadı nedir diye
Çaldı aklım, ahım diye
Bunlar aptallara hediye
Bir sevgidir yanmaz olsun
aşık ahi kul ahmede 2002/2005 te nasib olmuştu.
Denizci selam olsun
Cümleye kelam olsun
Denize yunus musun
Ellerim tele yazı
Denizimi coşturdum
Gemiler çalkaladım
Dalgaya mı düşürdüm
Ellerim yüze yazdı
Denizi çok severim
Ellerim gemi yazdı
Gözlerim de yolunu
Ellerim böle yazdı.
Denizi çok severim
Hep düşlerin görürüm
Yaz baharın beklerim
Ellerim gele yazdı.
Denizi çok severim
Ayyıldız seyrederim
Bir bahadır öderim
Ellerim cane yazdı.
Denizi çok severim
Gemilerin binerim
Gel de al beni derim
Ellerim sene yazdı.
Denizi çok severim
Gelin gibi örterim
Güllerin ben dererim
Ellerim güle yazdı.
Denizi çok severim
Dalgaları döverim
Derya deniz gezerim
Ellerim bile yazdı.
Denizi çok severim
Çok nazlısın güzelim
Gözlerinden öperim
Ellerim yare yazdı.
Denizi çok severim
O beni hiç mi sevmez
Sevdiğin kim bildirmez
Ellerim gize yazdı.
Denizi çok severim
Mavilikler bakarım
Limanları yoklarım
Ellerim uğra yazdı.
Denizi çok severim
Gelin başı süslerim
Kına yakar dürerim
Ellerim sare yazdı.
Denizi çok severim
Gemiler yatmış yarim
Kim gönlünü küstürdüm
Ellerim gele yazdı
Denizi çok severim
Balık olup yüzerim
Barbarosa söylerim
Ellerim kâre yazdı
Denizi çok severim
Beş kıtadır gezerim
Dost düşmanı sezerim
Ellerim hare yazdı.
Denizi çok severim
Hakk bildirir dostlarım
Benliğimi öldürem
Ellerim Kâre yazdı
Ahi ahmed yüzerken
Deniz deyu ölürken
Sudur beni çekerken
Ellerim dane yazdı
aşık ahi kul ahmede nasibdir. (2004)
Edirneden Karsa kadar bu yurt benim yurdum.
Senin her köşeni şehit kanıyla yoğurdum.
Yaşlı genci hastası sağı benim gururum.
Senin her köşeni şehit kanıyla yoğurdum.
Atalarımdan namus gibi kaldı yadigar
Gözüm gibi bakarım ona incitmem ne ar
Güven ve neşe ile dolaş dur diyar diyar
Senin dört köşeni şehit kanıyla yoğurdum.
Yurdum, sende doğdum, aşım suyum sende buldum.
Koştum top oynadım da tumanım sende çektim.
İlim irfan kapısın kalemle sende yazdım
Senin baş köşeni şehit kanıyla yoğurdum.
Gururum sensin, övüncüm sensin,sevabım sen.
Sen de bulurum nigarım, cümle nihanım sen
Göğsümde imanım, onca güman, şikarım sen
Senin yar köşeni şehit kanıyla yoğurdum.
Şehitlere
Beni dener kimim diye
Kime sorar nedir diye
Canım verem mi hediye
Şehitlere selam olsun
Vatan atalar yadıdır
Cümle canların adıdır
Cumhuriyet ki şadıdır
Şehitlere selam olsun
Yıkılmazsın ayaktasın
Düşmanlara nazardasın
Biz oldukça yar baştasın
Şehitlere selam olsun
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Ben bir selam salsam kara gözlüme
Leblerini çöze dursun varayım
Bu bir helal güldür nigar kaşına
Domurları sıka dursun nideyim
Kurban olam kaşlarına yayına
Sala saldım güzel deyu acuna
Kimler yanmış benden âri mahına
Karanlığı çıka dursun göreyim
Bahar gelir yazı gelir yar olmaz
Gazel düşer kışı erer vazgeçmez
Gönül budur kıza dula aldırmaz
Etekleri çemre dursun geçeyim
Dağlar mıdır kaşı kardan çekilmiş
Açar perçemini aşka karahmış
Uzar dallarını boydan çalarmış
Cariyesi yuya dursun beleyim
İntizar etmem de etmem elaman
Yüreğime ingi indi vayanam
Kullarını zulme çeker yaraman
Belaları yağa dursun yanayım
Divane saydılar divan kurdular
Cahile verdiler cehlim yudular
Alime yazdılar saçım yoldular
Hallerimi bile dursun cahilim
Bire aldım hiçe sattım bilmezler
Dost aşkına gayri düştüm görmezler
Ben bu aşkı güle verdim yelmezler
Gözlerimi sile dursun maralım
Aldım idi aldım idi algınım
Aldan âri çaldım idi vurgunum
Seni seven kullar öldü bir benim
Binlerini yıka dursun zalımım
Bahar yazdım kış okudum üşüdüm
Kömür gözlüm yan gönlüme eşkinim
Sar beni sarmala beni öldüğüm
Kucağını aça dursun çiçeğim
Ne kadar medhetsem göğcek mi göğcek
Al yeşiller içinde gövel ördek
Seyfeye süzülür turnalar oncak
Muradımı duya dursun cerenim
Gayri dayanamam gayri düşmeğe
Al kanlar içinde kolda yatmağa
Yar sarmalamış da göğsün emmeğe
Dermanımı vere dursun sarmalım
Gel otur yanıma kavak yelleri
Irganan selvinin savak tülleri
Bahçaynan bağların ayrık otları
Baharımı çiçek dursun çiğdemim
Duaları saldım idi ardından
Gelmez gitmez yemez içmez Rahman’dan
Yetir deyu arşa çıktım aşkından
Kâfurunu içe dursun cennetim
Ahi ahmed yanar imiş güzele
Güzel yakmaz imiş kulu düşene
Gari seni yazdım kadı şerhine
Gayrisini sala dursun birtanem
AÇIKLAMA:
Leb: göüs, meme
Domur: genç kızın yeni çıkan memesi, kızlar utandığından içerden bir kuşakla belirginleşmesini önlemek ister.
Kaşlarına yayına: kaşlar ile yay ayrı zikredildi bu sefer. Kaş yay gibi olduğu gibi, bizim kastımız olan yay; yarin bedeninin yay gibi bize gerili olması anlatılmak istendi.
Acun: Dünya, her taraf.
Âri: başka,
Mahı: ay yüzü
Karanlığı çıka dursun: Malum Ay’ın dolunayken biri görünen aydınlık, diğeri arkada kalan karanlık yüzü vardır. Karanlık taraf kişinin dert tarafı anlamına gelir. Bu yüzden yarin şirin ve herkesin gördüğü ve ilgilendiği güzel yüzü yerine onun dertlerini bize dönmesini istiyoruz ve bu durumda, bu şekilde onu görmek istiyoruz anlamı ile “görmek” demek yalnız olursa onun ihtiyacını gidermek anlamı da taşır anlamı düşünülerek yazıldı.
Bahar gelir yazı gelir yar olmaz: yaz, baharın bir parçası dedik, ikinci de yazısı gelmek, üçüncü mana yazı tarla dedik, ve bunların hiç birini kalıcı olmadığı yar olmadığı yanında dördüncü olarak yarin de gelmediği kastedildi. Hemen arkasından gelen mısrada ise gazel düşer kışı erer dedik. Yani gazel ve kış bu sefer aşığın içinde oluyor, yani kendi kış yapması bu bilince varması demek. Ancak bununla yani yaşlı gönülle isteğini bildirerek yaşlanmaya (Allah’a) itiraz etmeden istekliliğini devam ettirmek istiyor.
Etekleri çemre dursun geçeyim: aşık kendi engellerini yarinin çabasıyla (veya duasıyla) aşmak istiyor.
Dağlar mıdır kaşı kardan çekilmiş: Yarin kaşı dağların karı gibi yukarıya çekilmiş benzetirken bu çekilmeyi sonraki satırda perçem açmak olarak da benzetiyor ki, bu çekme aşka susamak ve aşka davet etmek anlşamıyla birleşiyor.
Uzar dallarını boydan çalarmış: yar, evleneceği kişiyi kendi boyundan seçerek bu seçmeyi bir çalma (Gönül çalması) olarak söylemek istiyor.
Cariyenin yuya dursun yazayım: yazı temiz kağıda yazılır. Yıkanmak temiz kağıt olmak (beyaz sayfa) demektir ki yazıya uygun hale gelmek demektir. Yare diyor ki kirlerini yani bana karşı hislerini temizle ki söylediğimi (yazdığımı) itiraz etmeden yapabilesin. Korkularını, tortularını at ve bana hazır hale gel diyor..
İntizar etmem de etmem elaman: demek, belalarına elaman dememe rağmen lanrte benzer bir kötü dua etmiyor, kıyamıyor.
Yüreğime ingi indi vayanam: ingi inmek, ağır dertten dolayı kısmi bir felç hali yaşamak. Acıyı gerçekte yürek duyar. Ten acısından daha ağırdır. (ayniyle vaki yaşadık bir aşkımızda)
Kulların zulme çekilmesi, kul olanlar bağlananlardır, görüp hayran kalıp geçenler değildir. Kulun zulme çekilmesi kulun sadakatinin denenmesi olduğu gibi kulu daha çok naz ile veya başka türlü yakm ası anlamına da gelir. Yar aman diyerek aşık bunu pek doğru bulmuyor denilebilir.
Hemen arkasından belaları yağa dursun yanayım: diyerek bu sefer yarin belaları arka arkaya göndermesini aşığın kendisinin yanmasına vesile olacağı için itiraz etmeden bu sefer onu aşkında yanma seviyesine gelmeyi yanarak arzu eder halde istiyor.
Divane sayıp divan kurmak: tamamen ters şeylerdir. Zira divane olana deli derler ve deliye kılıç yoktur. Burada aşktan divane olmanın yargılanması anlatılıyor ki bu çok acaip, halkın veya karar veren kadı gibi makamların cehaletle haytalı bir şekilde gerçekte aşkı haksız yargılamaları anlatılmak isteniyor.
Cahile verdiler cehlim yudular: sözü bizi horlayacak şekilde cahilden bildiler. Gerçekte biz cahil değildik, lakin olgun bir derviş olunabilmenin bir şartı da horlanmak olduğu için cahile vermek de horlanmak demektir ki böylece cahiller bizim cehlimizi yani ham taraflarımızı yıkadılar, giderdiler demek istiyor.
Alime yazdılar saçım yoldular: sözü, alim kişilere karşı halkın tutumunun onun şekli özelliklerine tabi olmak gibi yüzeysel tavırlar sergilediklerini, alimi anlamaya çalışmadıklarını, alimin saçından bir hatırayı bereket saydıklarını ve bu yüzden alimi yolarak da ona eziyet ettiklerini, gerçekte biz kendimizi alim olduğumuzu bu durumları bilerek söylemek istemediğimizi, fakat cahillerin yolacak bir alimi kendilerinin seçtiklerini bu belirlemeyi kendi cahilliği ile yaptığını, doğru alimden ziyade onların istediği kişinin alim kurban seçildiğini ifade ediyor. Burası çok önemli, çok önemli… alimi değil kendi alimini seçmek.. işte ilimi siyaseti bile alimler bilgisini saklar cehlini öne sürer. Bu hem tevazudur hem cahillerin gereksiz ve yıpratıcı cahilliğinden korur. Bunu bilen bir alim, cahil olduğu halde alim kesilen cahillerin seçtiği birisi için, kalkıp da bu adam yalan yanlış söylüyor demez. Derse o alimi cahiller hemen döverler. Akıllı alim bu cahillerin alimi için “ey ahali, ey cemaat, bu adam eli öpülecek, önünde divan durulacak adamdır” der ve geri çekilir. İşte şimdi cahiller kendi yalan söylese de alimlerini gözlerinde daha da çok yüksek möakama çıkarınca artık onun saçını başını yolarlar ki alim geçinen cahil böylece gününü görmüş olur. İlginç değil mi?
Yoruldum. Kalanı sonra inşallah..
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Konuşmacı heyecanlı bir ses tonuyla tezini sunuyordu:
“Allahımız bir!
Kitabımız bir!
Peygamberimiz bir!”
İşte tam da bu noktada durmak gerekiyor. Biraz düşünmek için sizi akleden kalbinizin nazik kollarına incitmeden bırakıyorum.
Ne kadar güzel temenniler bunlar. Gerçekten bir mi? Yaşanan gerçeğe tekabül ediyor mu? Bu temennilerin aktüel karşılığı var mı?
İnananların tümü aynı gerçeğe mi inanıyorlardı. Örneğin Allah’ı karşısında görse insan nasıl davranırdı? İnanıyorum fakat kafama göre yaşarım mı diyordu? Sınırlandırılmış bir Allah inancı mıydı bu? Tevhid’den bir sapmamıydı? Tevhid Allah’ı doğru anlama sanatı mıydı? Doğru anlayanlar İslam (teslim) olanlar mıydı? teslim olanlar mı yalnızca Tevhid’i oluşturuyorlardı?
Tevhid üzere olmak için Allah’ı var ve bir olarak kabul etmek yeterli değil miydi? Ayrıca Allah’a “kural koyucu” olarak “boyun eğmek” de mi gerekiyordu? o halde bütün hayatını İslam’a göre düzenlemeye çalışmayanlar Tevhid’in dışında mı kalıyordu? boyun eğilecek olan şey VAHİY miydi? Bu “Muhammedurresulüllah” mıydı? insanlar neden yarım yamalak bir İslam yaşamak istiyorlardı? adını koymadan itiraz ettikleri şeyler neydi? Aklın örtülmesinin bu yarım din anlayışındaki payı neydi? Akıl neden bu kadar önemli. sorumluluk akıl nimetyinin verilmesinden mi doğuyordu? dağların göklerin ve yerlerin yüklenmekten kaçındığını alan insanın aklı mıydı?
Ya peygambere ne demeli? O da kabrinden kalkıp gelse kaç türlü tavır ortaya çıkardı? Bir tel alabilmek için saçına sakalına hücum edenlerin, bir parça koparabilmek için elbisesine üşüşenlerin oranı ne olurdu? Ya onu hiç tanımayanlar veya İsrail oğulları gibi taşlayan kaç kişi çıkardı? Veyahutta gerçekten onun misyonunu kabul edip davranışlarını ona göre ayarlayan kaç kişi çıkardı?
Bir şeyin gerçeği kaybolunca onun yerine imajı oluşturulur. Bu imaja “tasavvur” diyoruz.
İşte bu tasavvurun aslı ile olan doğruluk oranı, kişinin ona beslediği olumlu ya da olumsuz duygularla yakından ilintilidir.
Örneğin onu aşırı sevmeniz, onu aslından uzaklaştırıp farklı bir noktaya taşıyacak ve dolayısıyla aslını, yerinde kalsaydı yapması gereken görevlerinden de uzaklaştıracaktır. Ya da nefret etmeniz de aynı etkiyi doğuracaktır. Ya görevlerde bir azalma ya da tümden yok sayma.
Allah mutlak galip olduğu için onun herşeyi yapmasında bir sorun yaşanmaz.
Fakat Batı, Allah’ı, sınırlı ve şeytanla mücadele eder bir halde tasavvur eder. İşte bu bir tasavvur sapmasıdır.
Kitab’a gelince. Kişi Allah’tan geldiğine inanır fakat içindeki hükümler artık bugün uygulanamaz deyip çıkar. Gerçekte cevizin içine inanmamıştır. Bu sakat imanın onu nereye sürükleyeceğini hesaplamak zor olmasa gerekir.
Gelelim peygambere. O bir kul ve elçidir. Bu noktanın dışında onu Allah’ın bazı görevlerini yapabilecek şekilde görmek ve ona bu şekilde dua etmek, onu örnek olmaktan çıkarır ve Allah’ın işine ortak eder.Bu da bir sapmadır.
Kuran ve sünnet, birer bilgi kaynağı olarak ortada durmasına rağmen bu sapmalar neden meydana gelmektedir.
İşte bir bilginin öncelikle doğru olması kadar doğru da anlaşılması gerekir.
Ortada bir sapma varsa, o zaman bir anlama problemi var demektir. Bu problemi doğuran etkileyen etkenler nelerdir. Onların üzerinde duralım.
Aklı Selim
Sorumlu insan olmanın vazgeçilmez bir şartı olan akıl, genel olarak anlama, kavrama, kavramlar arasında bağlantılar kurma ve çıkarımlar yapma yetisi şeklinde tanımlanmıştır. Terim anlamı itibarıyla de duyu algılarını kavramlar altında toplamanın yanı sıra metafizik çıkarımlar da yapabilen çok işlevli bir yetidir.
İnsanlar olarak günlük hayatımızı bir yönüyle akıl yürütmeler yoluyla düzene koyarız. Akıl sayesinde düşüncelerimizi bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir biçimde birbirine bağlarız. Hazır bilgi ya da önermelerden hareketle -onlardan ayrı- yeni bilgi ve önermelere ulaşırız. Bunun yanı sıra aklın, bir ölçüde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt etmemizi sağlayan ahlaki bir işlevi de vardır. Bunun içindir ki ilahî emirler karşısında insan yükümlülük sahibi kılınmıştır. İnsanı ilahî emirler karşısında muhatap kılan akıl, aklıselimdir. Bu fonksiyonları çerçevesinde iyiyle kötüyü ayırt etmek suretiyle insanı emniyet altına alan akıldır.
Aklı selimi hangi etkiler normal mecraından uzaklaştırır?
1.Aşırı sevgi ya da nefret
Bir şeyin normal ölçüler dışına çıkılarak aşırı sevilmesi kişiyi sevdiği şeylere karşı söylenecek eleştirilere karşı kör eder. Bir kızı sevmek, bir partiyi sevmek ya da bir takımı fanatik seviyede sevmek örnek olarak verilebilir. Bu nedenle sevmenin belli ölçüler içinde tutulması aklı selimin sağlıklı çalışması için gereklidir. Nefret de sözkonusu objeye karşı söylenecek iyi şeyleri kabulden uzaklaştırır. Kişiyi adaletsizliğe iter.
2.Tabi olmak
Kişinin herhangi bir tarikata üye olması, dolayısıyla şeyhine tabi olması, şeyhinin söylediği şeylere karşı onu düşünmekten alıkoyar. Bu tabi olmak gerçekte islam hukuku ve onun örnek olarak yaşayan Hz. Peygamber olması gerekir. Şeyhi sevmek başkadır, söyleneni İslam hukuku ile tartmak başkadır. Hadisi Şerife göre tyabi olunan bir sünneti uygulamazsa o uyulanın terki gerekir.
3.Nakille ilgili konularda akıl görev yapmaz.
Din bir nakildir, vahiy ve sünnete dayanır. Bu konularda akıl ileri çıkmamalıdır. Çünkü din bellidir. Ancak uyulması gerekir. Neden ve niçin soruları aklın şüpheye yönelmiş halidir ve kişiye zarar verir. akılı sadece emir ve nasların hikmetini araştırabilir ve kainattaki delilleri düşünerek eserden müessire şeklinde varsayım yoluyla aklın önderliğinde imana gidebilir. Kuran’ın tavsiyeleri de bu yöndedir.
4.Henüz inanmamış birisinin ilk başvuracağı şey akıldır.
İnsan aklını kullanarak bütün kainata, insanlara ve olaylara bakarak çıkarsama yapmalı ve bir olan yaratıcıya ulaşmalıdır. Kişiye bu fıtratında verilmiştir. Nitekim Hz. İbrahim, yıldız ay ve güneşi batıyor görerek reddetmiş ve Allah’ı bulmuştur. Buradan hareketle vahyin ulaşmadığı bir yerde insanın sorumluluğu budur. Kuran’ı Kerim yaklaşık 200 yerde “akıl etmiyor musunuz? “ buyurarak ona önem verdiğini belirtir.
5.Bir şeyin hikmetinin araştırılmasında akıl devreye girebilir.
örneğin bir namaz ibadetinin hikmetinin araştırılmasında akıl gerekli kaynaklara da müracaat etmek suretiyle duyuların kendisine sunduğu bilgileri işleyerek tefekkür edebilir, anlayabilir. iman aklın varsayımıyla elde edilen bir varsayımdır. din teferruatı verir sadece. ahiret hayatı vesaire.
6.Akıl yargılama yetisi işlevini de yürütmektedir.
Diğer anlamı ise insanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliği koruyan akıldır ki bu da zihnimizde, Allah’ın insanın özüne yerleştirdiği fıtratı çağrıştırmaktadır.
7.Geleneğimizde aklıselim sahibi olmanın temel ölçütü Hak ve hakikate açık olmaktır.
Bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s.), “akıllı” anlamına gelen “keyyis” kelimesini kullanmış ve keyyisi “nefsini kontrol altına alıp ölümden sonrası için çalışan kimsedir” diye tanımlamıştır. (Tirmizi, Kıyamet, 25) Aynı kökten gelen “kîse”nin torba, kese anlamına geldiği düşünülürse, akıllı olmanın insanın ahirette yüzümüzü ağartacak ecir ve sevabı bu dünyada kazanıp manevi bir kesede toplamayı gerektirdiğini anlayabiliriz.
8.Yanıltıcı etkenler.
Sokrates, Eflatun ve Aristoteles de aklın, duyular yoluyla gelen eksik ve yanıltıcı bilgiye karşı, tam, doğru ve geçerli bilgi sağladığını ileri sürmüşlerdir. Onların bakışlarından da aklın, selim olmasının yanıltıcı etkenlerle perdelenmemesiyle mümkün olduğunu anlamaktayız.
8.Anne baba etkisi fıtratı bozar.
Hz. Peygamber de “her çocuk İslam fıtratı üzere doğar; sonra ebeveyni onu Yahudi, Hristiyan ya da Mecusiliğe sevk eder.” (Müslim, Kader, 22) buyurmak suretiyle insanların doğuştan aklıselim üzere doğduklarına, zamanla çevrenin insanlara olumsuz yönde tesir edebildiğine dikkat çekmiştir.
9.Aklı iyilik ve faziletin ölçütü saymak.
Bu, üç temel hususta hemfikir olmayı gerektirir. Bunlardan ilki, herkes için zaruri ve mecburi bir ahlak kanunu vardır. İkincisi, insan bu kanuna itaat edip etmemekte hürdür. Üçüncüsü ise insan mademki hürdür; o halde fiillerinden sorumludur.
10.Nefsi özellikler aklı selimi etkiler.
Her insan aklıselim sahibi olarak dünyaya gelir. Aklıselim bazı insanlarda Allah vergisi olarak doğuştan aktiflik gösterirken, bazılarında da, çoğunlukla his ve tutkuların etkisiyle körelir. Ancak nefsin terbiye edilmesi nispetinde aktiflik kazanır.
11.Basiret aklın üstün verimidir.
Basiret, görme, sezme, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma anlamlarına gelmektedir. Bu sayede insan doğru yolu tanır ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği kazanır. Bu yetenekten mahrum olanlar da Kur’an’da manevi körlükle itham edilmişlerdir. (Hud, 24) Kuran İnsanların gerçekleri görmelerine ışık tutar.
Kur’an’da, kendilerinden Ulü’l-Elbâb, Ulü’n-Nüha ve Ulü’l-Ebsâr ifadeleriyle bahsi geçen ve Türkçemizde akıl sahipleri olarak vasıflandırabileceğimiz bu insanların ortak özellikleri, hayatlarını titizlikle sürdüren, nefislerini temiz tutan, tutkularına yenik düşmeyen, maddi ve manevi hakikatlerin kendilerindeki inkişafına açık kimseler olmalarıdır.
12.Aklıselim, dilimizde kavramlaşırken temelde sezgi gücüyle ihata edilebilen zihinsel ve duyusal faaliyetlerle bilinemeyen bilgileri kapsamı içine almıştır.
“Müminin firasetinden sakınınız. Zira o Allah’ın nuru ile bakar.” (Tirmizi, Tefsir, 16) hadisine baktığımızda müminler Allah’ın nuru ile bakma sorumluluğunu ancak akıllarını selim tutmakla üstlenebilirler. Nitekim Allah’ın kalplerini nurlandırdığı kişilerin, bakışlarında derinlik kazandıklarını, hakla batılı, iyiyle kötüyü maharetle birbirinden ayırabildiklerini görmekteyiz.
13.Allah Teala, aklını selim tutan, fıtratına yabancılaşmayan insanların, davranışlarında kendisinin koyduğu sınırlara riayet edeceklerini teminat altına almaktadır:
“Ey inananlar, eğer Allah’tan sakınırsanız o size doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar.” (Enfal, 29), “Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında dahi güzeldir.” (Ahmed b. Hanbel, I/379) Bu durumda Müslüman neyi güzel görüyorsa, onun Allah katında dahi güzel olup olmayacağını da düşünmelidir. Müslümanlar davranışlarına öyle ölçü koymalıdırlar ki bu, Allah katında da en güzel biçimde kabul görsün. Demek ki Müslümanların güzel gördüğü şey, aynı zamanda ahlaki ve zihni üstünlükleri de içinde barındırmalıdır. Bu hadis Müslümanların hayatında ilahî ölçülere karşı titizlik ve sadakati gerekli kılmaktadır. Bu sayede Müslümanlar insanlığa numune teşkil edeceklerdir. Bu aklıselimle ve nefsin terbiyesiyle kazanılabilecek bir derecedir. Bu takdirde Müslümanların güzel gördüğü şeyler, mutlaka bir üstünlüğü bünyesinde parıldatacaktır.
14. aklı selim daima bir uzlaşıdan yanadır.
Aklıselimin günlük dilde kazandığı bu tarz anlamlardan biri, kişiler ve olaylar karşısında ortalama bir tutum sergilemeyi ifade için kullanılmasıdır. “Aklıselim çağrısı” adı altında yapılan pek çok girişim insanları bir uzlaşı zemininde buluşturmayı esas almaktadır.
Aklıselimin bir mutabakat zemini oluşturmayı gerekli kıldığı yönündeki yaklaşım, insanları karşılıklı olarak birbirlerinin kusurlarını hoş görmek ve buna alışmak noktasına sürükler. Bu durumda insanlar yanılgılarına bağımlı hale gelirler. İyi insanlar selim akla talip iseler, ahlaken yükselmeyi kendilerine ödev saymalıdırlar. Zira selim, “silm”, “selam” kökünden gelmiş olmakla Yüce dinimiz İslam’la aynı kelime kökenine sahiptir. Bu da yalnızca hakikat karşısındaki teslimiyet sonucunda selamet, emniyet ve esenlik beklentisi içerisine girmek anlamına gelir. Bu durumda selim akıl, düşük bir ahlakla bağdaşmaz. Öte yandan İslam’ı kabul etmek kelime-i şahadetle başlar. Şahadet ise üst düzey bir akli seviyeyi ve zekâ keskinliğini gerekli kılar. Aklıselim sahibi olmak ahlaken iyi insan olmayı zorunlu kılar.
15.Aklıselim vicdani hükümleri takip etme eğilimindedir.
Vicdan ise temelde insan tabiatını iyiye sevk eden yetidir. İnsan, ahlaki doğruların genel ilkelerini ve hususi eylemlerinin iyilik ve kötülüğe bakan yönlerini sezer. Bu sayede aklıselim zorunlu olarak ve her zaman doğrulukla eylemde bulunmaya ve kötülükten sakınmaya muvaffak olur. Sahip olduğu ilahî nur vasıtasıyla aklıselim, adalete ve fazilete yönelme ilkelerini onaylar. Allah insanlara davranışlarını sevk ve idare ettirme gücü verirken aynı zamanda onlara, eyleme yönelik bazı ilkeler de vermiş ve bu gücün insanlar tarafından belli bir gaye doğrultusunda kullanmasına imkân tanımıştır.
16.Taklit
Taklit, kişiyi düşünmekten alıkoyar. İnsanlar önce taklit ederek öğrenirler. Daha sonra düşünerek hakiki nedenlere ulaşabilirler. Üç tip insandan sözedilir. Bir insana bakarak fikir ve hareketlerini düzenleyen insan. Eğer taklit edilen iyi ise kişi de iyi olur. Kötüyse kötü olur. İkincisi olaylara bakan insan. Olayları iyi yorumlarsa kişi iyi olur. Yanlış yorumlarsa kişi yanlış yola girer. Bir de fikirlerin orijinaline bakan insan var ki, o kişinin aklı seliminin önünde bir engel yok ve objektif düşünebiliyorsa o kişinin fikirler içinde an akla yatkın olanını bulması umulur. Bir yabancı yazar şöyle diyor. “Ben müslümanlara baktım 50 sene müslüman olmadım. Fakat Kuran’a baktım bir gecede müslüman oldum.”
17.İçki
İçki aklı gideren bir şeydir ve bu yüzden de yasaktır. Kişi içince kontrolünü kaybeder ve sağlıklı düşünemez.
18.Toplumsal olaylarında aklı selim kaybolur.
Toplum olaylarında aklı selim kaybolur ve herkes bir önündekine tabi olur. O ne yaparsa o da onu yapar. İnsan bu yönüyle koyuna benzer. Koyunları bir yerden atlatmak isteseniz önce atlamak istemezler. Fakat içlerinden biri, muhtemelen yaşlısı ilk önce bir şekilde atlar. Ondan sonra hepsi birden arka arkaya tak tak diye atlar. Sürü psikolojisi. Allah Teala her peygambere bir müddet de olsa çobanlık yaptırmıştır. Hz. Musa a.s., Peygamberimiz çobanlık yapmışlardır. Bu sayede koyunları gütmeyi öğrenmişler ve arkasından da insanlara çobanlık yapmışlardır. Polis dahi bu özelliği bilir ve ilk kim vurun dedi diye kameraları araştırır ve o kişiyi elebaşı olarak yakalar, diğerleri ile ilgilenmez.
19.Baskı
İnsanın baskı altında olması, örneğin tehdit, santaj gibi durumlarda kalması onu sağlıklı düşünceden uzaklaştırır. Bu tür hallerde danışmaya önem verilmelidir.
20.Gazap
İnsanın bir şekilde canına malına, ırzına, nesline yada değer verdiği ideallerine gelebilecek bir saldırıda kişi gazaplanabilir. Müdafa olarak adlandırılabilecek kısmı yine ölçülü olmak kaydıyla anlamak mümkündür. Fakat aşırılık aklın da fesadına yol açar ve kişi şeytanın kontrolüne girer. Bu yüzden ihtiyaç duyulmayan aşırı gazablanma dinen yasaklanmıştır. Ve bunu yenen pehlivana benzetilmiştir. Gazap anında aşırı söz söylemekten sakınmak, ayaktaysa oturmak, euzü besmele çekmek ve son olarak da iki rekat namaz kılmak önerilmektedir.
21. İşletme körlüğü
Uzun süre aynı işte çalışmak kişiyi tek yönlü düşünmeye sevkeder ve yani fikir üretemez. At gözlüğü de denir. Bu yüzden ya kişiyi zamanla başka işlerde de istihdam ederek onun olaylara çok yönlü bakmasını sağlıyacaksınız, ya da farklı iş kollarından gelen insanların oluşturduğu komisyonlar kurarak onların aynı meseleye nasıl baktıklarını öğreneceksiniz.
22. Akrabalık
Akrabalık bağları kişisel bir yakınlık hissettirir ve kişiyi aklı selimden uzaklaştırarak adaletten de alıkoyar. Kişi eş, evlat ve yakını için taraf tutar. Mahkemeler bile bu yakınlığı nedeniyle kişiyi şahit olarak kabul etmezler. Çok az insan yakınlarına karşı adil olabilir. Kuran’da bunlar övülmüştür.
23. İmansızlık
Kişinin imansızlığı yani küfürde olması onu, hakkı batıl, batılı hak görmeye iter. Bu Kuran’ın bir tesbitidir. Bu yüzden müslümanlar “ Ya Rabbi, bizi hakkı hak bilip hakka ittiba eden, batılı batıl bilip batıldan içtinab eden (kaçınan) kullarından eyle” diye dua ederler.
24. Şeytana tabi olanlar
Kuran’ı Kerimde bazı insanların şeytana tabi olmaları nedeniyle, şeytanın onlara yanlış olan bazı hareketlerini süslü göstererek, onların kendilerini doğru yolda olduklarını sanmalarını sağladığı belirtilir. İşte burada aklın doğru ile eğriyi ayırıcı özelliği kaybolmuştur. Bunlar mahşerde şeytanlarla beraber haşredilirler ve uyanıp onu yanında görünce aralarında doğu ile batı kadar mesafe olmasını istediği belirtilir. Bu yüzden şeytanın aldatmalarına dikkat etmek ve onu düşman kabul etmek gerekir.
25. Münafık
Münafık iyiliği kötülük olarak görür ve iyiliği yasaklar, kötülüğü emreder. Burada da aklın ayırıcı özelliği şaşırmıştır. Akıl imandan ya da imansızlıktan etkileniyor diyebiliriz.
26. Irk, kabile, hemşehrilik
Irk özellikle şoven bir hale dönüşmüşse, bu üstün görme, kişide, “diğerleri” kavramını güçlendirir ve kendi ırkını üstün görecek gerekçeler aramaya iter ve adaletten ayrılarak taraf tutar. Bu husus aşiret ve hemşehricilikte de taraf tutma olarak gerçekleşir ve toplumda yaratılan bu ayrıcalıklar huzursuzluğa yol açar. Yakınların özel sorunları ile ilgilenilebilir, dernekler kurulabilir, cenaze ve öğrenci bursları verilebilir ancak siyasette ehliyet veliyakat yerine bizim hemşehrimiz olsun denildi mi bu dinen yasaktır. İslam ırkçılığı kabul etmez, islam kardeşliğine değer verir ve mü’minler kardeştir buyurur.
27. Fakirlik
Fakirlik ve işsizlik kişiyi bunaltır ve isyan noktasına getirir. Zayıf bir inanç olursa kişi hırsızlık, dolandırıcılık ve benzeri yollara sapabilir.
28. Stres
Stres kişinin sağlıklı düşünmesini etkiler ve mutsuz kılar. Aşırı çalışma ya da çözülemeyen sorunlar stresin kaynağı olup sorunların üzerine gidilerek onları çözmeye çalışmak kişiyi rahatlatır.
29.Sorun olarak bırakmak
Bir olay hakkında insan beyni ikna olmadığı zaman veya takliden inandığı zaman, akıl onaylamadığı için o konu ucu açık bir yara gibi durur, mikrop kapar ve hastalık haline dönüşür. Halbuki o konu akla uygun bir hale getirildiği, mantıksal çözüm üretildiği zaman, o kişi izin vermediği müddetçe o dosyaya dışarıdan bir şey giremez. Örneğin taklidi imandan tahkiki (hakiki ) imana geçiş çok önemlidir. Tahkiki iman beynin çalışma mekanizmasına en uygun modeldir. Akılla birlikte kalp ve duygularda ön plana çıkmalıdır. Tasavvufla uğraşanlar aklı geri planda tutup kalbi öne çıkarmışlardır. Bir toplumda aklı şaşırtacak vesveseler yoksa, kalbi metodla gitmek insanın daha hızlı ilerlemesine vesile olur. Eskiye göre modern hayatta insanı baştan çıkaracak şeytanın materyalleri çoğalmıştır.
Yukarıda belirtilen hususlarda kişilerin davranışlarını ona göre değerlendirmeleri, takım, parti, tarikat, akrabalık, hemşehrilik, aşiretçilik, ırkçılık ve benzeri konularda sevginin aklı örtmesine izin verilmemeli ve daima bir durum sorgulaması yapılmalıdır.
Üstün olan Allah ve onun emirlerinin oluştuğu İslam hukukudur. Arkadaşlıklar dahi Allah için olmalıdır. Kişi kardeşini dahi müslüman olduğu için sevmelidir.
aşık ahi kul ahmede nasib oldu
Ben yanarım şu zalımın elinden
Eteklerim ataş alır kor olur
Her seherde düşer can-ı aşkından
Yüreklerim ataş alır kor olur
Kaşına kalem yazdım sürmen cefa
Yazgıya çevir göğnümü kul baha
Yıkıldım düştüm canımdan olmağa
Nefeslerim ataş alır kor olur
Yandı bağrım yakıldı şu güzele
Yanar da tütmez dumanı gazele
Delindi ciğerim düştüm neştere
Ciğerlerim ataş alır kor olur
Ben bu güzeli ne etsem neylesem
Zabah akşam zülüflerin tarasam
Ak ellere al kınalar yakılsam
Duvakların ataş alır kor olur
Zor güzeller hayaline kandırır
Bir göz ile gel bayramı düşletir
Kaç güzel teptim de seni tarttırır
Cefaların ataş alır kor olur
Aşk ataşın öğüttüm değirmende
Eledim di kalburdan ahirmende
Sana kız dedim koynuma girende
Cilvelerin ataş alır kor olur
Dağlar karını kaşına çekermiş
Ağlar aşıklar düşüne kanarmış
Zalım güzeller ellere gidermiş
Yabanlığım ataş alır kor olur
Ovalarda çemenlere serilmiş
Bahçalarda gülle canan düşermiş
Bir güzel sevdim bahası ağuymuş
İçemedim ataş alır kor olur
Yan gönlüm yan kaçtır yandığın böyle
Bilmem öldüm mü ölmedim mi böle
Can ver can ver elifim çekti zülfe
Yazdırdığın ataş alır kor olur
Güzeller nazını dağlar kaşından
Yiğitler sunasın pınar başından
Yaz ola harman ola kim düşünden
Ahdettiğin ataş alır kor olur
Dağlara bayırlara güzel saldım
Çemenlerde güle bülbül söyledim
Yiğitlerin kaşına düşü yazdım
Yakışmayan ataş alır kor olur
Karadır kara da saçları kara
Görünmez gözlere tenleri çıra
Yanar durur kucağımda kor akça
Çerağımsın ataş alır kor olur
Bu güzelle barışmadı kavlimiz
Gün geldi de örtüşmedi tenimiz
Dost bilirdim çevirmedi yanımız
Salalarım ataş alır kor olur
Ahi kul ahmedim güzel severim
Severekten ölsem diye yanarım
Kaç güzeli ığşaladım çotarım
Günahımsın ataş olur kor olur
aşık ahi kul ahmede nasibdir.