ne yaşarsan ne bulursun?
sona gelen ne yapar ne umar ne bulur?
Bu kitabın sonu yoktur.
Sonu başındadır.
Her baş bir son doğurur.
Lakin her son bir baş doğurmaz.
Siz yolda dikenli de olsa ısrarla doğruluk şarkısı söylerseniz sonunuzdan binlerce baş doğar.
Dön başa dön başa başların Rahman’dadır.
Son dedimse ağlama güllerim cennettedir.
Sa’y dedi Rahim olan Allah
Cennet yolundadır.
Şefaatin dahi kıldığın namazdadır.
Peşini şeytandan vadeyi Hakk’tan bulasın. Bal için beklerken, bok için sıradasın. Niye?
Bir hikaye: güneydoğuda iki komşu köyde iki genç yaşarmış ve arkadaşmış bunlar. Gel zaman git zaman biri okumuş imam olmuş, diğeri de hırıstiyan bir aileden geldiği için gitmiş okuyup papaz olmuş.
Derken bir gün imam olan bir rüya görmüş ve arkadaşını çağırıp anlatmak istemiş. Buluşunca başlamış anlatmaya imam olan. Demiş ki rüyamda senle ben uçuyorduk fakat sen benden daha yüksekte uçuyordun deyince papaz olan demiş ki, bak işte görüyorsun bundan da belli ki benim yolum seninkinden daha doğru demiş.
Berikisi anlatmaya devam etmiş. Daha da yükseklere çıktık yine swen benden daha yüksekteydin deyince o sözünü tekrarlamış. İmam devam etmiş derken düşmeye başladık fakat sen yiner yüksekteydin deyince berikisi üstünlüğünü tekrarlamış. İmam en sonunda şöyle demiş. Derken demiş ikimizde birer havuza düştük. Ben bok havuzuna sen ise bal havuzuna düştük deyince papaz bak yine ben üstünüm benim yolum doğru deyince imam şöyle demiş.
Fakat demiş ikimizde havuzlardan çıktık ve ben seni yaladım sen beni demiş. Ya dostlar işte böyle. Bu kitabı hayatı okudum da elime bir şey geçmedi demeyin. Ya tekrar edin okuyun ya tefekkür edin ya da ibadetin arkasından Cenab-ı Hakk’a dua edin ve bekleyin.. Boka da düşseniz bal yalamanız kuvvetle muhtemel. Boka itiraz edip durmayın. Zira Allah’ın işleri daima bir hesap üzeredir. itiraz eden kendini yanlış yerde bulur. uzağa bakan ve hali,ne şükreden kazanır. zira ALLAH’ın işine karışılmaz. Hesabın dışına çıkmayın yeter. O merhametini göstermek isteyecektir sabredenlere. kısa vadeli zevk ve uçkur hesabı yapanların uzaklardan bekledikleri fazla bir şey yoktur. onun için bala da düşse o kişinin yalıyacağı boktur vesselam..ancak boka düşmüş bir müslüman ise sabrederse bal yalayacaktır eminim.
yanlış yapmayın!!
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur.
AŞIK AHİ KUL AHMED BU HAYATI YAŞADI…
başına sarar buğulu dumanı
kaşına çeker karını dağlar
döşüme söyler tövbesiz gümanı (şüphe)
günaha yazarmış bahayı dağlar
Dedelerimin Horasan’dan Anadolu’ya gelişi
1-Dedelerim bundan yaklaşık 200 yıl önce Horasan’dan kalkıp Şam’a gelip yerleşmişler. Daha sonra büyük bir kısmı oradan göç edip Kırşehire gelmişler. Ancak orada bir kardeşleri kalmış ve onun da Mustafa ve Bekir adlı iki oğlu varmış. Şam’daki yerleri Hasaney camii ile Alaattin Camii arasında bir ev ile bir deve damı imiş. Bu yerlerin kamulaştırılması sırasında o kardeşleri ölmüş ve ölmeden önce de çocuklarının Kırşehire gitmelerini öğütlemiş. Oradaki yer kamulaştırılmış ve 10 yıl askıda kalmış. Bunun belgelerini devlet arşivlerinden bulduk ki üzerinde kamulaştırma bedeli dahi yazılı idi. Kimse giden olmayınca o paralar alınamadı.
Dedelerimiz sürekli olarak alim zatları arar ve onların sohbetlerinde bulunmak istermiş. Böylece Kayseri’ye gelip bir müddette orada kaldıktan sonra Kırşehir’e geçmiş. Ve okumaktan gözlerini kaybettiği için sülalemize lakap olarak “ama hafızlar” denmiş olup hepsi Türkmen’dirler.
Ökse suyunun bulunması
2-Kırşehir’e gelen o dedelerimiz Kırşehir’de ÖKSE denen yerde araştırarak büyük bir su kaynağı bulmuş ve çok çıktığı için üstüne büyük ve yassı bir taş koymuş.
Dedelerimiz sürekli olarak alim zatları arar ve onların sohbetlerinde bulunmak istermiş. Böylece Kayseri’ye gelip bir müddette orada kaldıktan sonra Kırşehir’e geçmiş. Ve okumaktan gözlerini kaybettiği için sülalemize lakap olarak “ama hafızlar” denmiş olup hepsi Türkmen’dirler.
Çanakkale’ye bir şehit
3-En son dedemin babası olan Ahmet dedemiz Bitlis’e asker olarak gitmiş. Ancak tam o sırada Çanakkale harbi başlayınca bütün birliklerin Çanakkale’ye kaydırılmasıyla o da oraya gitmiş ve Çanakkale’de şehit düşmüş. Benim adım da Ahmet olarak bu dedemizin adına konmuş.
Elhamdülillah bana verilen yalınkat Ahmet adını Aşık Ahi Kul Ahmed’e yükseltmek nasib oldu.
Cumhuriyette kaybolan saray müderrisi Hakkı dayımız
4-Babamın öz dayısı Hakkı dayımızdı. Gençliğinde okurken babası bakkal ali e4fendi sert tabiatlı bir adamdır ve oğluna imsak vakti dağdan bir eşek yükü tuturuk getirmeden okula gitmesi yasaktır. Böyle böyle okur ve İstanbul’a giderek zamanla orada saray müderrisi olur. Saray müderrisinin bu günkü karşılığı profesör demektir. Zaman zaman Kırşehir’e geldiğinde bütün alimler huzurunda el bağlarmış.
Derken Cumhuriyette kaybolduğu haberi gelir. Babasının İstanbul’a gidip ne araştıracak ne de cenazeyi getirecek parası vardır. Ali dedemizin kızı olan Ayşe ebem bir Osmanlı kadınıdır ve ağıt üstüne ağıt yakar kardeşine. Bunların bir kısmını da bana yazdırmıştır.
Ermenilerin katliamı
5-Ayşe ebemin babası Ali Efendi sert mizaçlı olmakla beraber adaletli ve hak hukuk gözetir dindar birisidir. Doğuda 1915 olayları başlayınca Kırşehir’deki Ermenilerin erkeklerini askeri birlikler toplar ve şehir içinden güney mahallesi olan üçgöz mahallesine doğru götürürler. İçlerinden birisi ali efendinin dükkanının yanından geçerek aceleyle üzerindeki altınları Ali Efendiye vermek ister. Fakat Ali efendi kul hakkından korkarak altınları iade eder. O ermeni vatandaş ve diğerleri adı geçen ÜÇGÖZ mahallesine götürülerek acı çekerek ölsünler diye bellerine kılıç vururlar. O mahallenin kadınları da beline kılıç vurulan Ermenilerin yuttuklarını düşündüğü altınları alıp çıkarmak için karınlarını deşerler. Bu yapılanları, onlar da bize yaptı diye gerekçelendirmek sizin vicdan ve adalet anlayışınıza sığarsa buyurun siz de yapılabilir deyin olsun bitsin…
Hayata merhaba ve Mevlana’dan ilahi aşk şarabı
6-Temmuz 1956 yılında babamın işleri Ankara’da iken doğmuşum. Babam berbermiş ve doğunca ikinci bir dükkan daha açmış bizim bereketimizle. 5 yaşında okula alınmayınca babam mahkeme kararıyla yaşımı büyütüp okula girdirmiş. Sonra iki ayda okur okumaz benim elime “mesnevinin özü” adlı çok kalın bir kitap verdi. Bu kitap hergün babamın dizinin dibinde, en az iki sahife okunacaktı. Okudukça ben hayvanların konuşturulduğu fablleri merak ediyordum babam da Mevlana’nın ilahi aşk deyişlerini ilgiyle takip ediyordu.
On yaşıma geldiğimde iki katlı kerpiç konağımızda gündüz gözüne Mevlana hazretlerinden ilahi aşk şarabı içtim. Daha o tarihlerde tek tük namaz kılıyordum. Böylece keşfim açıldı. Gelen insanların iyi mi kötü mü olduğunu, iç alemlerini bazen de ne yapmak istediklerini biliyordum. Bazı arif insanlar bizi bilince hastalıklara karşı iyileştirici bereketim olduğunu da söyleyince bir çocuk için sıkıntılı bir süreç başladı. Bütün hastalar bana geliyordu. Ben ağlayınca annem artık kimseyi yanıma yaklaştırmadı.
Bu arada babam pasta salonu açtı ve iflas etti. Bir yıl Almanya’ya gidip borçlarını ödeyip emlak işine başladı.
Hemen kandil gecelerinde ilahi okumaya seçildim ve kapucu camiinde “…çıkmış İslam bülbülleri, öter Allah deyu deyu” adlı ilahiyi okudum. İmam hatipde Allah’ı tanıdıkça Allah aşkım iyice arttı. Kuran okurken ağlardım. Bu üç yıllık eğitimim beni bütün hayat boyu götürecek dayanağım olacaktı.
Bu arada harçlıklarımı biriktirip Kayseri’den bir saz aldım. Babam bu sazı eve koymama müsaade etmedi ve aptal mı olacaksın deyip azarladı.
Muharrem Ertaş ile tanışma
7-Bir gün teyzem oğlu ile bir düğüne usta bulmaya bağbaşı mahallesine gittik. Bir eve girip sen burada biraz otur dediler ve gittiler. Aynı odada sedirde bir adam oturuyordu. O bana bakıyordu ben de ona. Hiç konuşmadan yarım saat karşılıklı bakıştık. Sonra teyzeoğlu gelince çıktığımızda dedi ki, sen biliyor musun o oturduğun kimdi. Ben bilmiyorum deyince o dedi ki, o Muharrem Ertaş’tı dedi. Demek ki ben onun manevi halini seyretmiştim o da benim ama hiç konuşmadan???
Veterinerden Siyasala geçiş
8-Daha sonra veteriner fakültesini kazanarak Elazığ’da bir sene okudum. Terar sınava girince Siyasal Bilgiler Fakültesi geldi. Meğer babam benden habersiz tercih listemi okul müdürü ile değiştirmişti. Tıplardan 12 puanlık fazlalık böylece ziyan oldu gitti. Aşırı sol gurupların arasında bombalar patlayarak öğrenciler öldürülerek 4 yıl geçti sessizce. Bizi fark ettiklerinde artık okul bitmek üzereydi.
Evlilik ve seyahatler
9-Gençliğinde Hatice adlı bir öğretmen kızı sevdi 6 sene. 6 defa istedi ise de alamadı bir türlü. 33 yıl yandı kavruldu. Haççem,, Haççedeki Gamzeler gibi bir çok şiirle aşkını hiç unutmadı ve şiirlerinde yaşattı. Bir bayram gelse de elindeki sıcaklığı hissetsem diye bir yıl bekler dururdu. Geçtiğimiz günlerde onu zorla veren babası da kocası da rahmetli oldular 20 gün arayla. Şu işe bakın. Allah’a dua ettim onun kocasının acısız ve imanla göçmesi için. Allah onun kocasını dilediğim gibi bana verdi de imanla rahmete kavuştu. İnanın beddua etmedim dostlar. Fakat bu kelin sahibi etti ne ettiyse.
Gençliğimde çok sevgililerim oldu doğrusu. Bir mahalle sevgilim “Nasıl olsa bu üniversiteyi kazanamaz” deyip bir matbaacıya 16 yaşında gelin gidiyordu.
Gördüğüm her güzel kıza aşık olurdum. Lisede önümde oturan Şahika’ya aşık olmuştum. O savcının kızıydı ben berberin. Edebiyat öğretmeni Nimet hanım “kaldır şu kızı danset onunla” derdi sınıfın ortasında.
Üniversite yıllarında aynı anda 6 arkadaşı vardı ki hiç biriyle seks düşünmemişti. Çünkü asıl sevgili dersi idi. Aşk dersin önüne geçmemeliydi.
Bir de Maraşlı çok çok çok ama çok güzel bir hanım vardı ki bir yerde memur idi “işten ayrıl, eşten ayrıl, benimle nikahlan ve bana ilahın gibi tap, benden başka hiç kimeyi asla görme” diyordu. Bizden çok şey götürdü,.
Bir Azeri hanım sevmiştim son olarak. Bana Azeri türküleri söylerdi. Konservatuarda okumuştu. Vefalı ve sadakatli idi. Bize çok şey verdi. Hayat dolu bir insandan gülümsemek onu en cömert yapıyordu. Ben de boş değildim. En güzel aşık sevgisi ilahi kaynaktan beslenerek bütün insanlara yansıyordu, tabii ona da. Bir aşıkla arkadaş olmak şans sayılabilir miydi? dostu olanın düşmanı, düşmanı olanın da dostu olmalıydı. Bir aşığın dostu ancak ALLAH olabilirdi. Bütün insanlar da düşmanı. Ancak düşmanlara Elhamdülillah deyip gülücükler atması gerekiyordu. o da öyle yaptı. ne gülücükler ama. Belki biraz fazla mı oldu ne?
Derken 1995 yılı geldi ve bütün bunları terk ederek NASUH bir TÖVBE ile günlerce ağladım ve iki ay sonra hiç hac için dua etmeden Rabbim beni huzuruna hacda kabul etti. Bunun anlamı Allah’ü Teala bizi rahmetine gark ediyor ve bana gel diyordu. Bu bir günahkar için hayati bir fırsattı. Oradaki namazlarda da burada da salya sümük iken farklı tarihlerde 4-5 defa Muhammed efendimizle görüşmekten müşerref oldum. Bir çok şey söyledi. 15 sene bize verilenleri sadakatle uygulayıp sadık kalınca büyük sınavı geçtik ve 15 sene sonra Aşıklık verildi. 53 yaşında aşık olunca 53 yıl nerdeydi. Temiz olmak için önce pis mi olmak gerekiyordu? Cenab-ı Allah’ın dua etmeden hüsnü kabülüne ne demeliydi? Salavat bile edilmeyen bir peygamber nasıl oluyor da günahtan kurtulduğu bile belli olmayan biriyle 4-5 defa konuşuyordu. Bildiğim ve kalbimde yok olmayan tek şey ALLAH AŞKI idi. Günahtayken bile cezbeye gelirdim. Kuran okunurken ağlar, namaza giderken önüme çıkanlara omuz vurur yıkar ve yolu düp düz olarak giderdim. İşte bu sevgiliye giden aşığın gözü karalığı değil miydi?
Bu eşim Rabiye hanım ile 1981 ‘de evlendik. Bir çok eşyam yoktu. Yavaş yavaş alıyorduk. İlk oğlumuz Hakkı Seçkin 1982’de oldu elhamdülillah. İkinci oğlumuz Sezgin ise 1983’te doğdu. İşyerindeki İlk turnemiz ise Trabzon oldu. Meslekte 20. Yıla kadar Edirne,Yozgat, İstanbul,Ceyhan,Adapazarı (Depremin hemen öncesinde), İzmir, Nazilli , Kayseri, Hatay, gibi yerlere 3’er ay turne yaparak ülkemi ve insanlarımı tanıma fırsatı buldum.
1988 yılında önce Amerika’da Tenessi eyaletinin Nashvill kentinde Vanderbild üniversitesine gittim. Daha sonra İngiltere’de incelemelerime devam ettim. Ev sahibim Mr. John “keşke Fransızlar bu ülkeyi işgal ettiklerinde biraz daha kalsalar da daha çok Fransızca kelime bize malolsaydı”deyip dururdu. Çünkü soyadı French yani Fransız idi. Yurt dışı seyahat ve incelemesi insanlara daha anlayışlı olmamı sağladı.
Dönüşümde yabancı dergilerde (Time) önemli yabancı yazıların kasıtlı yazıldığını gördüğümüz için o yazıları tercüme etmekle beraber altına da “ey millet bunlar var ya bunlar, şöyle yapıyorlar ki bunlar bu ülke için zararlıdır ve kasıtlı yazılıyor bunlar” diye yazıyordum çekinmeden.
Sabır mı kumar mı?
10-Bir gün bir arkadaş 36 kolonluk toto oynamayı teklif etti. Ben reddettim fakat başka bir arkadaşla oynadılar. Pazartesi günü bağıra bağıra geliyordu. 13+1 diyordu. O benim üzülmediğimi harama yaklaşmadığımı anlamıyordu. Yaklaşık 105 bin lira aldılar ve vergiden sonra 40 biner lira kazandılar. Askere gidince maaşlar kesilince onlar bu 40 biner lira ile ev kiralarını ödediler. Bana gelince babam telefonda kendiliğinden “oğlum, selametle git, senin dört aylık ev kiranı 10’ar bin 10’ar bin ben vereceğim diyordu” işte bu Allah’ın lütfuydu haramdan kaçan için..
Kılıcı keskin Ahmet
11-Maliye Hesap Uzmanlarındaki İşimde ilk beş senede 2 işletme batırdım. Aslında adaletli davranmıştım. O zaman sorun kanunların adaletsiz olmasında yatıyordu. Böylece kanunların adil olması için uğraş veren bir kimse olarak ortaya çıkıyordum. Adalet için, tercümeler, makaleler, komisyonlarda sert konuşmalar, uzlaşmalarda en alt düzeyden vergi indirimi, adalet için rapor yazımları, sert tartışmalar olağan işlerim haline gelmişti. Ayrıca Anadolu’daki Kırşehir, Yozgat, Amasya, tokat gibi zayıf iller incelemelerden korunmalı ve İstanbul, bursa, adana, mersin, Kocaeli, İzmir incelenmeliydi. Bunda başarılı da oldu ve İstanbul’a ekipler gönderildi. Sonra büyük mükellefler envanteri yapılmalıydı ve bunlar incelenmeliydi. Bunda da başarılı oldu denilebilir.
Bir muhasebe kitabı yazmak istedi. 150. Sahifeye geldiğinde karşısına Faiz hesapları çıktı. Bir Müslüman olarak faizi anlatamam dedi ve o 150 sahifelik çalışmayı yırttı.
1990’ların ortaları bütün kötü alışkanlıkların temizlendiği yıllar oldu.
Habibi Neccar Hazretlerinden el alma
12- 1990’lı yıllarda Hatay’a turne yaptım. Orada Kuran’ı Kerim’in Yasin suresi ikinci sahifesinde zikri geçen (ve cae min aksal medineti racülün yes’a” şehrin diğer tarafından bir adam geldi” sözü olan Habib-i Neccar hazretlerinden gözyaşı ile dua ve el aldım. Aldığım el tebliğ eliydi. Kime İslam’ı anlatsam dinliyor ve etkileniyordu. Yazılarımıza ve şiirlerimize insanlar çok yumuşak bir akışı var deyip etkilenmelerinin nedeni budur.
Hacca gidiş
13-Bir gün kızılaydaki dairesinde çalışırken canı dışarı çıkmak istedi. Çıktı. Ayakları götürüyordu onu. Sakaryadan kocatepeye kadar çıktı, diyanetin binasının önünde durdu. İçeri bakınca “hac dairesi” diye yazıyı gördü. Tamam dedi sen hacca gideceksin. Oradaki yetkili sordu, buyurun ne istiyorsunuz? Hacca gidecem. Yazıldınız mı? Hayır. Nasıl gideceksiniz? Ölen birinin yerine gideceğim. Halbuki hac başlamış herkes gidiyordu zaten. İki gidiş gelişin ardından görevli bıkmıştı ve git ömer beye seni yazsın diyordu. Hakikaten de ölmüş bir Kayseri’li kadının yerine gidecektim. Sene 1995 idi. Aynı sene hacı dedem ölmüş ve yerine hacı olarak ben gelmiştim.
Eşime havaalanından hacca gittiğimi söylüyordum. Orada en zor ve sorumluluğu fazla olan haccı temettu’yu yaptım. Kim ne bulduysa bana getirirdi ve ben de sahibini bulurdum. Vakıf derlerdi bana.
Ertesi sene ve daha ertesi sene olmak üzere iki kez ramazan umresi daha kısmet oldu. Hiç otel falan yoktu. Yerlerde yattım fakat Kabe’de benim etrafımda dönüyordu. Olağanüstü bir çok olaylara şahit oluyordum. Asıl olan ise Allaha duyulan aşkın tesciliydi.
Aşıklığa gidiş
14-Derken aradan bir hayli zaman geçti bu şekilde. Bazı haber sitelerinde yazarlık yapmaya başladım. Yazılarımıza sataşanlar olunca onlara şiirle cevap veriyordum. Yazdığımız yazılar 2112 sahifeye ulaştı ve 4 ciltlik Makaleler adlı baskıya hazır bir çalışma çıktı.
Şiirler gittikçe güzelleşmeye başlayınca neden insanlarla uğraşayım, “kendi kendime yazsam ya” demeğe başladım. Artık konuları kendim belirleyerek yazıyordum. Derken aşıklık böyle başladı. Bazı aşıklara yazdıklarımı gönderiyordum. Çok olumlu cevaplar alıyordum. Bunlar usta aşıkların yazısı diyorlardı. oysa ortada aşık falan yoktu. Hiçbir idari görevde bulunmadı. İnsanlar birbirine kazık atıyor diye ahret korkusundan özel sektöre de ayrılamadı. Astronomik ücretleri de reddetti. Bunun anlamı şuydu: En son “Allah beni kendine sakladı”dedi ve önüne baktı. Meslek arkadaşları 25 yıl onu asık suratlı görmedi. 15 yıl önce de peygamber efendimiz “Ahmet, tekbirine sevgi kat”demiş ve biz de bu sevgi emrine sonuna kadar sadık kalmıştık. Kim neyimizi isterse de Allah rızası deyip vermiştik. İnsanlara helal olan bir çok şey bize haram oluyordu. Bunlar büyük sınavdı ve başarıyla geçmiştik.
Derken 53 yaşında aşıklık seri şiirler ve edepli bir yaşamla başladı. 56 yaşına geldiğimde aşıklarla atışan, beste yapan ve hacmi 600 sahifeyi bulan (yarısı tasavvuf olan GÜL İNSAN, ve diğer yarısı GÜZEL İNSAN olan) KİTAB-I AŞK adlı bir şiir hacmine ulaştı.
Mevlana’nın İlahi aşk kitabı yazmamıza işaret etmesi
15Bir şiirimizdeki “on yaşımda Mevlana verdi selam/Hakk Mustafa emanetin armağan” dizesini okuyan bir hattat arkadaşım bizi rüyada insanların ortasında ney çalarken görmüştü” bunun anlamını Mevlana’nın ilahi aşkını insanlara duyuracaktık diye yorumladık ve Konya’yı ziyaret ettik. Bu kitabımızın adını “ilahi aşktan güzel ahlaka” diye koyduk. Tevhid ve Makaleler kitaplarını da sayarsak , Üzerinde çalıştığımız kitap sayısı 13’e ulaşmış oldu.
Peygamber efendimizin tekbirlerimize sevgi kat ifadesi
16-195 li yıllarda birkaç defa Peygamber efendimizle müşerref oldu. Hacdan geldiğinde bir gün 15 kişiye camide imamlık yapmak üzereyken tam elimi kaldırmışken sağ omzumun arkasından bir nur içinde geldi ve “Ahmet tekbirlerine sevgi kat” dedi ve gitti. Biz zaten öncesinde de güler yüzlü idik ki bundan böyle daha da sevgiyle hareket ettik. Bunu takip eden 15 sene güleryüzlü davranışların ardından 2009 da aşıklık verildi diyebilirim. Bu büyük bir imtihandı ve kazanmıştım.
Şehitlik mi uzun yaşamak mı
17-Hac’da cemaatle namaz kılarken dünyadaki iman ve amel seviyemin artarak yükseldiğini ve sekiz seviyesine gelince peygamber efendimiz tecelli ederek “haydi Ahmet son bir gayretle 10’a yüksel” dedi. Bunun anlamı şehit ol ve bana gel demekti. Ben ise son hamleden kaçındım. Aradan 13 yıl sonra ordu ile aram açılacak ve bana öldürmesi için uzun boylu bir çingeneyi göndereceklerdi. Kapının sürgüsü yoktu. Adam kapıya gelmişti ve adamı duvarın arkasında manevi olarak görüyordum. Adam normalde içeri kapıyı maymuncukla acacak ve hızla yatak odasına gelerek ön tarafta yatan beni döşümden bıçaklıyacaktı. Bunlar bana manevi olarak gösteriliyordu. Ben bu şehit olmaya razı oldum ve eşimin yanında olmasın diye kapıya yakın koridora yorgan serip yattım razı oldum.. Maneviyatta bana tekrar dediler ki sen yerini değiştirmeyecektin dediler. Aslında peygamber efendimiz. Böylece şehitlik olmayınca ümmet ile ilgilenmek için uzun ömür nasib edilmiş oldu. 13 yıl önce hacda “Ahmet, şehit olsan da uzun yaşasan da aynı dereceye yükseleceksin” demişti zaten.
Peygamber efendimiz ve bize verilen lafzai celal isimleri
18-Hacdan geldiğim yıllardı. Bir çok şeyi gündüz gözüne film gibi görüyordum. Peygamber efendimiz çok büyük bir Allah ismini yüksekte kırmızı güllerle kenarlarını boydan boya donattığını gördüm. Lafzai celalin çok büyük olması peygamber efendimizin imanının yüksekliğini gösteriyordu. Onun güllerle donatması ise peygamberin ilahi aşkını gösteriyordu.
Aynı günlerde kızılayda 6 caminin ayet ve hadislerini onların tahtalarına yazıyordum. Her gün bana da birkaç lafzai celal yazı çeşidi gösteriliyordu manevi alemde. Ben de her gördüğümü o tahtalara yazıyordum. Fakat 15-20 ismin sadece 3 tanesi kaldı. Keşke kayda alsaydım. Yaklaşık 5 tanesi yeryüzünde yoktu.
Arşu alada beyaz cübbe ile dans
19-Yine hacca gittiğim yıllardı. Üzerimde önden açılmalı bir beyaz kaftan vardı ve arşu alada dans ediyordum. Bu dans hiç de mevlananın dansına benzemiyordu. Bir baletin bale yapması gibi alttan üste, önden arkaya, baştan ayağa, dönerek dairesel ve oval, zincirden boşalmış gibi hızlı ve kararlı, sevgi ve şefkat ve AŞK dolu bir uçuştu ki ne uçuş. Bu aşkın tanımı yoktu. Sadece yaşanıyordu.
Kaftanımın uzunluğu dinimin iman kuvvetini gösteriyordu. Bir ara beyaz kaftanımın ön düğmelerinin açıldığını gördüm. Bunun anlamı bize verilen bu aşkın kıymetini bilmeden kaybetmek üzere olduğumuzu anladım. Hemen döşlerimi kapatıp eski aşk seviyesini yeniden yakaladım.
Cennette köşk ve bal ırmağı
20-Yine 1990 lı yıllardı. Cennette bir köşk ve bal ırmağı gördüm. Köşk bembeyazdı ve altı beyaz işlemeli direkleri vardı. Direklerin arasından bal ırmağı akıyordu. Bir miktar tadım. Hiçbir yabancı cisim yada pisliği asla kabul etmiyor ve içine almıyordu. Bu onun sürekli temiz olduğunu gösteriyordu. Çünkü başka köşklere de gidecekti. Irmak düz akmıyordu. Kıvrım kıvrım kıvrılıyor ve bir köşkten diğer köşke gidiyordu. Hiçbir köşk diğer köşkün içini görmüyordu. Köşkün içi yakından bile görünmüyordu.
Aşık Paşa’nın hem kendine yazdıklarımızı hem diğer yazdıklarımızın İslam’a uygunluğunu doğrulaması ve bize Dua için dua etmesi
21-Bundan birkaç ay önce Kırşehir’deki Aşık Paşa’nın hayatına Aşık Paşa şiir şöleninden hemen sonra 15 gün uğraşarak 183 beyitlik bir mersiyye yazdık. Bu zat yazdıklarımıza tecelli etti ve “yazdıkların doğrudur evladım”dedi. Biz rahatladık doğrusu.
Ertesi gün ise tekrar tecelli ederek bu iyiliğimizden dolayı “senin yazdıklarından herhangi bir şeyle amel eden kişiye senin ahirette şefaatin vacip olsun” dedi. Ben Amin dedim. hemen ilave ederek “kişi ahrete giderken ölüm anında da kolaylık ve iman üzre olmasına vesile olalım, duamız vacip olsun” dedim. Bir süre geçtikten sonra “vacip olsun” dedi. Ümmetin bu dünyadaki dertleri ne olacak dedim. Bir süre sonra “kişi senin yazdıklarınla amel ederse duan vacip olsun” dedi, ben de amin dedim.
Hattatlık
22-Uzun süre Hat kursu alarak hattatlık yolunda ilerledi ve yalnız Kırşehir’de 8 camiye bedava Hat Takım hediye etti. Onun maksadı insanların bu hattı edinmesidir. Bu yüzden genellikle maliyetine verir, ve çoğunlukla da bedava dağıtır.
Ankara’da Kadir Sakoğlu hocadan ders almıştır. Tatile gittiği deniz kenarında bile besmele yazarak dağıtmış, ancak ismimi yaz diyenlere “şayet isminizi yazarsam kibriniz artar” diyerek onları geri çevirmiştir. Yabancılar dahil. (Bir Hat Yazısı görüntüye girmeli)
Kan verme
23- Şimdiye kadar kan anosu duyup da duymazlıktan geldiği olmadı. En son geçen haftaki ile beraber 37. Kanını verdi. Bir gün bir doktor kan verdiğimi bilmeden “sizin kanınız bir yerden sızıyor. Kanınız azalmış, tehlikeli ”dedi. Doğrudur dedim.
Tarikatler ve Saidi Nursi ile görüşme
24-Bu güne kadar bir çok tarikate girip çıktım. Bir gün camide teşehhüdden sonra otururken Peygamber efendimiz geldi ve dediki “şu torbanın içine gir” dedi. Ben “efendimizi görmek istiyorum” deyince başka bir şahıs “şimdi çok işi var”dedi. Ben de uzatmayıp ağzı büzgülü keseye kafa üstü atladım girdim. Bu kese Mahmut Hoca’nın (İstanbulda İsmail ağa) cemaati dendi. Birkaç yıl bu cemaate ve zikirlerine devam ettim.
Sonra eşim öğretmen olması nedeniyle gittiğim camiyi basar ve insanları tehdit eder. Onlar da zikirden mahrum kalınca bize kibarca gelmeseniz iyi olur dendi.
Sonra Ramazan Efendinin cemaatine devam ettim. Çok soru soruyor söyleyin gelmesin demişler. O da öyle bitti.
Daha sonra Menzil cemaatine devam ettim ve menzile gidip tövbe aldım. Cemaatle anlaşmamız biraz güç görünüyordu ve zikirler çok yüksekti ve evde de zikir yapamıyordum. O da öyle bitti.
Şimdi ise Nur cemaatinin Yazıcılar koluna katıldım. Katılmamın birinci haftasında saidi Nursi hazretlerini gördüm. Üstümü ve arkamı kaftanıyla gökyüzünden kapatıyordu. Onun gökyüzündeki kaftan genişliği, hükmünün geniş ve etkinliğini, üstümü örtmesi bana Rahmet ve koruma yapacağını, yani kendi cemaatine dahil ettiğini, arkamı kapatması, hatalarımı kapatacağını ve arkadan bizi itiklediğini anlıyorum diye düşündüm.
Hayat anlayışı
25-Aşık hayata sevgi ile bakar. Sevgiyi kısmak haramdır der. Seven sevdiğine tabi olur der ve Allah Ve Rasulüne sevdiği için tabi olur. Bu yüzden benliğini terk edebilmiştir. Har yazısına “ahi kul ahmede nasib olmuştur” diye yazar. Ben yazdım demez. İnsanları da Allah için sever. Yolda üzgün gördüğü insanlara şaka yaparak sarılır ve onun derdini hem dinler hem ne yapabileceğini sorup bir şeyler yapar. Her sevgi bir karşı sevgiyi hakeder der. O ilk sevgi sunan olmak ister daima. Ayaküstü de olsa İslami bir soru sorulduğunda Allah ve Muhammed ve sıkıntıya uğrayan müslümanın adı geçtiğinde bir ağıt molası verir elinde olmadan. Konuşurken Allah’ın yardımını alarak konuştuğundan dolayı Doğruluğunun Allah’tan geldiğini, yarin sorulacak soruyu bugünden Allahın çalışmamı sağladığını söyler. Yardım ilham değil çalışma şeklindedir.
O bir radikaldir. Her şeyi en derin ve en fedakar biçimiyle yaşar ve iddia eder. O bir hatipdir. Aralıksız 3 saat konuşur bir tek hata ile. Allah o hata ile “bak seni destekliyoruz, desteğimizi kesince tökezledin, bunu anla” demek istemiştir der elhamdülillah der.
Allah ona Akıl ve İman nimetini çok vermiştir. Aklın radikalliği iş ve okulda ve ilimde derinliği ve gayreti ve başarıyı getirdi, imanın radikalliği ise Allah aşkında cezbe ve Allah dostluğunu ve aşıklığı ve olağanüstü olaylara vukufiyeti ve ümmete düşkünlük ile onlara makbul dua etme gücü getirdi. Ağlar durur ümmet için.
Namazda ümmete ya 25 dua etmeli, ya zikri artmalı ya da ümmet için ağlamalı. Hepsinde de Allah ile Konuşarak yapmalı bunu. Böyle olmayan namazlar zayi olmuştur.
O Allah’ı çok sevdiği için Peygamber Efendimiz’i yanında bulmuş, görüşmüş ve ondan dua, işaret ve birçok şey almıştır. Çok salat etmez, lakin hiç bir sünneti de ihmal etmez. O itaatin sevmek anlamına geldiğini düşünür. “Seven sevdiğine tabi olur” der. Günde 300 dua eder. İşi gücü duadır. Duasız iş yapanları döver. Yolda giderken nazarına giren binlerce kişiye hiçbirini ayırmadan dua eder. hastalandığında hastayım demez. sadece çalışamıyorum der. parasızsa şöfora “bak param yok” der fakat “beni al” demez. adam da otobüse almaz ve yayan gider 7 km. “Birşey istiyor musun” diyene diyeceği varsa da demez. “Bu Allah’a söylenmesi gereken sözü benim gibi aciz sana mı söyleyeceğim” der ve o adamı azarlar. hiç bir zaman garantiye oynamaz. Camide ayakkabısını kilitli kutulara koymaz Allah’a dua etmek ve hırsıza da bir hak tanımak için. İşim tıkır tıkır gider diyen adamlardan nefret eder.
Yeter ki bir şeyi aşk ile kucaklasın. Şiirlerinde; Yunus Emre, Karacaoğlan, Bayburtlu Hicrani, Erzurumlu Emrah, Kul Himmet, Murat Çobanoğlu, Ruhsati, Aşık kul ahmet, Aziz Mahmut Hüdai, Hacı Bayram-ı Veli, Hoca Ahmet Yesevi gibi değerlerin kalıp ve mana etkileri oldukça baskındır. aşıklarla atışır da yan düşürdüğü bir aşık dedi ki “sen bi daha bizim yanımıza gelme” işte bu tür aşıklar hokkabazdır, dinleyen de ahmaktır desem ağır mı olur? konuşurken beyt veya 4 lü hece olarak konuşur durur. atrada bir ALLAH deyip cezbeye gelir. herkesi hoplatır. kendi başına bir hayat yaşar. lakin her ihtiyaç sahini farkeder, ilgilenir. haftada en az 500 dağıttığı şiirlerini çekinerek ve sorarak yaklaşanı defeder, vermez. bakanlara başkanlara bile boklu ossuruklu yazılar gönderir. lakin kimsenin ya zoruna gitmez ya da adamcağız utanır bir şey diyemez. o her gün bir zalim bulur ve haddini bildirir. işte bu aşığın Allah için dostu olmak hala dost iseniz çok kolay, eğer bir defa bile güvensizlik belirten bir iş yaptıysanız sizin burnunuzu boka sokar ve defol başımdan der çıkar. aslında o bu kovmasıyla da terbiyeyi amaçlamıştır ve bir dost kaybetmenin acısını tattırarak hakka dostluğun önemini anlatmak ister ameli olarak. fakat kişi bilmez de arkadan kusur arar durur. halnbuki aşık demiştir ki “bize büyük (Yalnız büyük değil, ilim ve muhabbet olarak da üstünlük dahil) deniliyorsa ossursak bile “Bİ BİLDİĞİ OLMALI”” Demelisiniz demiştir. kişi bunu bir türlü anlamaz ve aşığın ışığından istifade edemez. işte o zaman hata da yapsa fırçaya rağmen sadakatlerini sürdürenler kalır ki onların özü HAKKA SADAKATTİR VE DOĞRU (İNSAN)DAN AYRILMAZLAR ONLAR..
Allah “isteyene ilmi veririm” dedi diye o da aynısını yapar. Şiir işinden bütün maddi kazancı pazadaki karpuzcuyla domatesçilere anında uydurduğu manilerden dolayı hoşlarına gittiği için 75 kuruşluk 50 kuruşluk fiattan ikramlardır. Manevi değerlerini ümmet için arşa postaladığını düşünür.
Bu kardeşiniz sulu zırtlak bir ademdir. Siz onu bilmezsiniz. Yolda giden herkese hem de ensesine tokat vurarak şaka yapar. Kendisiyle barışık olmasa yapabilir mi? Söylemek istediği şey şu: En ciddi konuları bile şaka yaparak anlatır. Ona göre şaka, en ciddi anlatımın en etkili biçimidir. Şakayı sakin insanlar en iyi yapar. O halde en ciddi meseleler sakin ve şakayla anlatılmalıdır. Aksi halde dünya bağınız artar ve ahirete göç zor olur sevgili dostlar.
Bu fakire çok konuşuyorsun dediler, lakin yanlış konuşuyorsun demediler. Yatsıda sorulan sorunun cevabı sabah namazında biter. Iki siyah ayakkabısı olmaz, üç takımı olmaz, servis yerine halkı tercih edip otobüsle gider, onları sever, koltuk yerine kibirlenmemek için 20 yıldır sandalyede oturur, “selam vermek için Rabbim beni gönderdi” deyip Ankara’da günde 100 kişiye selam verir. Bir münibüste 20 kişi selamı latif bir şekilde duyması gerekir. Hiç alan olmazsa 20 kişiyi de fırçalar cevap hakkı doğurmadan.. Siz bir işçiye selam verseniz kurtulursunuz, o bir kişiye selam vermese helak olur. Her konuşacağı adama selam verir, vermeyeni uyarır, namazını sorar, Allah’ın adının anılmadığı, selam ya da inşallah demeyen mesajları reddeder, resmi yazılarına toplu iğne ile besmele yazıp yollar, sıkça deli ya da çatlak derler bir ademdir. Bir aileyi destekler, günde 6 simit dilenen çocuklara verir, günde 12 işçiye çorba içirir. Onlar öğleyin çorba içiyor diye kendisi de gider çorba içer. Maaş kartını eşi hakkını helal etmek için istemiş o da vermiştir. Bu yüzden parasız kalıp bazen eve yürümek zorunda kaldığı (Kızılaydan Etlik’e) olur.
Şikayet onun kitabında yoktur. ayakkabısını kilitli yere asla koymaz. bununla önce dara düşmüş bir hırsıza bir şans tanımak ister ve Allah’a duaya fırsat veriyor der. zenginin Allahı az anmasının nedeni her ihtiyacını görebiliyor olmasıdır der. dervişlerin Allahı anması için hastalık istemesi gerçekten hastalığı istemesinden değil, eksikliğinin ve kulluğunun farkına varabileceği bir ortam istemesidir der..
Onun el ucuyla ya da dil ucuyla tuttuğu bir şey olmaz. Ruhuyla ya da bedeniyle girmediği bir kişi ya da olaya şiir yazmadı. O bir radikaldi. Doğru yola gittiği için bu radikallik okulda başarıyı, ilahi aşkta da mesafe katetmesini sağladı. Yanlış yola gitseydi dibin dibini bulacağı muhakkaktı denilebilir. Açlığını sormadığı, ikramsız gönderdiği, koluna girmediği misafiri olmaz. Tanımadığı yoldaki insana bile şaka yapmazsa çatlar ölür. Sadece inatçılar ve ahmaklarla anlaşamaz. Onun lisanında “illallah” dışında “illa” yoktur. Sadece uykudan dolayı kaçırdığı namazı olur ve ona acır. O bir ümmetçidir. İslam kardeşliğini savunur. Bu kardeşliği bölen milliyetçilik, aşiretçilik, ulusculuk, hemşehricilik, …cilik her ne ise hepsine kavi bir düşmandır.. O bütün inanan müslümanları (ümmeti) çok sever çok, çok,,
Hiç bir farz namazı hızlı kılmadı. İmamken cemaati dikkate aldı lakin camaate göre namaz kıldırmadı. Cemaat olalım diye 20 dakika bir adam bekler. Her türlü seçeneğe zulme yol açmadığı sürece evet der. Kendine yapılan zulme ya da küfre “elhamdülillah” der ve sitesinde birlikte yayınlar. Lakin onun bir arkadaşına yahut herhangi birine bir zulmederseniz sizi sokak ortasında döver, alimse rezil eder, imamsa bağırır. Elhamdülillah hiç “dilsiz şeytan” olmadı. Fakat yanında kendine yapılan zulme sessiz kalan çok dilsiz şeytanlar gördü. Kimseyi dost tutmadı. Hakkı dost seçti. Kullar ona geldi dost oldu. Bu onu insanlara eyvallah etmekten ve adaletten sapmaktan korudu. Kardeşini bile sadece “Allah için” sevdi.
Şiirde geleneksel tarz ile tasavvufu ayırmaz hepsini ilahi düşünür. Allah’a da yazar kullara da.. Aynı aşkla. Kulları hiç unutmadan. O ümmetsiz yapamaz.. Öyle hep ümmete ağlar.ağlar, ağlar. Ağlamadığı namaz zayi olmuştur…
Son iki sözü şudur “sulu zırtlak bu adamı okuyup da ne anladınız dostlar” ve “CENNET; Namazı 5, 5 aşkla kılıp, çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır” Çok parası yoktur, hep borç içinde yaşar. Lakin 50 defa borç alıp geri getirmeyin 51’incide gene gidip isteyin yine varsa verir. Bu fakirin ölçüleri insana göre asla olmadı çünkü. İnşallah son nefese kadar böyle gider. O telif hakkı peşinde koşan meslek örgütlerine üye olmaz. Telif hakkının aşırı korunmasının İslam’a aykırı olduğunu, ilmin kaynağının Allah olduğunu, verilmesi gereken zekatının %100 olduğunu düşünür ve eserlerine bu ibareleri çekinmeden koyar, isteyen olduğunda paralı veya parasız eserlerini dağıtır.
Ahi olabildik mi dostlar? Sizi de Ahi yapabildik mi dostlar?
Size helal olan bir şey aşığa haramdır. Kapısına gelen birini boş çevirmesi haramdır. O da hiç kimseyi çevirmedi zaten. Kiralık bir evimiz vardı ve boşalmıştı. Bir genç bana “mutfağınızı verir misiniz” dedi. İstemişti bir kere. Sök götür dedim. İki günde söktü götürdü.
Her beşeri ideoloji TAGUT’tur ve Allah’ın yerine geçirildiği için ŞİRKE sebebiyet verir. Bu şirki ise kul tövbe etmedikçe Allah affetmez. O bir TEVHİD aşığıdır. Tevhid üstüne onlarca şiir kaleme almıştır.
Gazete okumaz, televizyon seyretmez, servise binmez, diğer insanlarla otobüse biner ağızlarımız kokarak, ayağımıza basılarak, kıçımızı sürtetek. İnşallah veya selamalkm. demeyen mesajları reddeder. 6 metre kefeni sarık olarak Cuma namazında takar. Ölen bir çok insanın imanla ve acısız ahrete gitmesinde duası makbul olmuştur.
İkna kabiliyetim çok yüksektir. Gerçekte ise benim sesimi Allah duyurur. Fakat insanlar anlamazlar. Allah ile konuşmayanı kimse duymaz. Bir seyahatimde yakınımda otururken “ben laikim” diyen bir hanım mola yerinde arkadan öndeki şöföre arka kapıyı açın diyordu. Fakat defalarca söylese de şöfor duymuyordu. İsterseniz bir de ben söyleyeyim dedim ve kadınla aynı ses tonuyla şöföre arka kapıyı açarmısınız” deyince şöfor anında açıyordu. İşte bunlar Allah ile beraber olmanın, beraber iş yapmanın önemiydi..
Bindiği otobüste herkes aynı parayı ödüyor diye yarı yolda adalet için ayağa kalkar hiç kimseye teşekkür ettirmeden.
Hayat mücadeledir diyen batılı inkarcılara karşı durur ve hayat yardımlaşmadır der.
Yine batılı inkarcıların dediği “insan insanın kurdudur” sözünede çok kızar ve “insan Allah’ın kulu ve birbirinin dostudur ve en şerefli varlıktır” der.
“Cennet: namazı beşer beşer aşkla kılıp çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır” der.
İletişim: ANKARA
sitemiz: www.ahikirsehir.com
Mail adresimiz: ahikulahmet@gmail.com
Not: İlmin kaynağı Allah c.c. olduğu ve zekatı da yüzde yüz olduğu için bu sitelerdeki / kitapçıktaki bilgilerin / şiirlerin telif hakkı yoktur. Aslına sadık kalmak ve ticari olmamak kaydıyla basılabilir, çoğaltılabilir, yayımlanabilir, alıntı yapılabilir, tercüme edilebilir…
Bu hayatı Aşık Ahi Kul Ahmed yaşadı. hatasıyla ve sevabıyla..
NEDEN GÜZEL İNSAN?
NEDEN GÜZEL AHLAK?
BU KİTAP BİR GÜZEL AHLAK KİTABI MIDIR?
EVET…
Cenab-ı Hak bir Hadis-i Kudsi’de bilinmeyi murad ettiğini (ahbeptu-muhabbet etmek) bunun için de kainatı yarattığını belirtiyor. Bu hadiste iki unsur göze çarpıyor. Birincisi muhabbet, yani aşk.. İkincisi ise bu aşkın hayat bulması için gereğini yaptığı yaratma fiili. Yani, iş..
İşte Cenab-ı Allah aşka uygun iş yaparken öylesine merhametli davrandı ki, suların tatlılığı, denizlerin orantısı, mevsimleri meydana getiren dünyanın eğimi gibi binlerce şeyi rahman sıfatı ile bezedi denilebilir. İşte bu Allah’ın merhameti ve yiğitliği sayılmalıdır. Bütün evrenin düzeninde büyük bir merhamet gizlidir ve mücadele diyenlerin aksine yardımlaşma mevcuttur mahlukat arasında. Dalgıçlık yaparken yaraladığım balığa diğer balığın gelip onu itikleyerek taşın altına sokmasını hiç unutmuyorum. Allah merhametle yarattığı dünyada insandan yine merhametli olmasını istemektedir aslında. Hadis’te bile “din merhamettir” buyrulmadı mı? Demek ki istediği yiğitliği dinin yani İslam’ın içine koydu ve bekledi. Bu onun bizi toplum olarak kaynaştırmasının da kaynağı idi. Ve “müminler kardeştir” deyince müminler namaz da kılması gerektiği için sevgili oluyorlardı.
ALLAH yine bir ayette Rasulüne “….. katı kalpli olsaydın etrafından dağılır giderlerdi…” buyurdu.
Bir hadiste “ insanlara ALLAH’ı sevdiriniz “ buyruldu.
Bir başka hadiste “ ….. ya ömer canından daha üstün beni sevmelisin” buyuruldu.
Bir diğer hadiste “ahrette bana komşu olanınız ahlakı güzel olanınız” buyruldu.
Bir hadiste “mizana ilk konulan şey güzel ahlaktır” buyruldu.
Sahabe zamanında İslam’ın 5 parçasından en önce gelen güzel ahlak idi.
“Şüphe yok ki sen büyük bir ahlak üzerindesin(Kalem 4)”
“Onun Ahlakı Kur’andı. Sen kuranda şüphe yok ki sen büyük bir ahlak üzeresin ayetini okumadın mı?(Hz.Aişe Müslim)”
“Ben güzel Ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”.(Taberani)”
“İslam güzel Ahlaktır, Güzel ahlaktır.”(Beyhaki)
“Güzel Ahlak Dinin yarısıdır.”
“Mü’min güzel ahlakıyla gece sabaha namaz kılan, gündüz ise nafile oruç tutan derecesine çıkar.”
“Güzel Ahlak Hataları güneşin yerdeki kıravı erittiği gibi eritir. Kötü ahlak sarımsağın balı bozduğu gibi ameli de bozar.”
“Nerede olursan ol Allah’dan kork, her kötülüğün ardından hemen bir iyilik yap ki onu yok etsin. İnsanlarla güzel ahlakla geçin.”
“İman’dan sonra Aklın başı kişinin(güzel ahlakıyla)kendini diğer insanlara sevdirebilmesidir.”
“Sizin en hayırlısınız ahlakı en güzel olanıdır.”
“Allah’ım yüzümüde güzelleştirdiğin gibi ahlakımıda güzelleştir.”
“kıyamet gününde mü’minin mizanında güzel ahlaktan daha güzel bir şey olmayacaktır.”
“Allah Azze ve Celle Katında kötü ahlaktan daha büyük bir günah yoktur. Çünkü kötü ahlak sahibi bir günahtan kurtulur başka bir günaha düşer.”
Bugün artık ibadet daha önemli oldu. Namaz kılanın nasıl kıldığı önemsenmiyor ve güzel ahlak ise meziyet haline geldi.
İslam aslında güzel ahlaka ilişkin namaz ve zekat gibi ibadetleri ağır cezalara bağlamıştır. Namazda 32 defa emrin arkasından 20 sopadan eşinden boş sayılmaya, zekatta ise malın bereketinin kaldırılmasından zorla toplamaya ve nihayetinde ahrette sırtlarının dağlanmasına kadar sert tedbirlerdi bunlar. Bu cezalar ALLAH’ın insanları kötü ahlaka bırakmak istemediğini ve içindeki fakirleri de feda edip kimsenin serbest reyine bırakmadığını göstermektedir. Halbuki bozulan ilahi dinlerde iyilik ve ibadetler öylesine bir tavsiyeye dönüşerek ahlak ve içindeki fakirin haklarını korumaktan tamamen uzaktırlar. Adam simith’den makyavelle ve bilmem kime kadar fikri bozuk yeteri kadar fikir babası hırıstiyanlığın kucağına epey pislik bırakmışlardır.
Bunların ortak yanı sevgi üzerine olmalarıdır. Bu sevgiden beklenen ise sevilene itaattir. Allah’ın ve onun peygamberinin emirleri GÜZEL AHLAK üzerine olduğuna göre kişi severek güzel ahlaklı olması bekleniyor demektir.
Neden güzel ahlak sürekli bozuluyor?
Peygamber ve Raşit halifelerden sonra bilgide bozulma başladı. Bu, ahlaka yansıdı. Yerel kültürlerin İslam’ın içine akması bütüncül sistemi bozdu. Müslümanların bağrına sızdı. İslam’a değil. “Sakınan korunur” kuralına uyulmadı. İnsanlar terbiyeden geçmeden İslam’a girdi. Hz. Ömer devrinde Mısır ve İran süratle fethedilince, oralar irfan ve hikmet ile doldurulamayınca felsefe ve mistisizm geldi doldurdu.
İngiliz ekonomisti Adam Smith kendisi bir ahlak hocası olmasına rağmen tuttu “Alçak gönüllülük ve yardımseverlik üretim maliyetini artırır” diyerek bir çok ahlaki değerin gözden düşmesine sebep oldu.
Günümüz dünyamızdaki temel sorunlardan biri insanın kendine büyük hedefler koyamamasıdır.
İnsan uğruna fedakarlık yapacağı bir amaç olmazsa hayatı anlamlandıramayarak gününü gün olarak yaşamak yoluna gitmektedir. Bu durum insanda bazı yanlış değerlerin ön plana çıkmasına yol açmaktadır. Hazzın sınırsız olarak kullanımı daima yeni haz arayışıyla neticelenmekte ve insana tatmin vermeyerek toplumsal anlamda huzur da bozabilmektedir.
Toplumda bilgi ve kararları etkileyen en önemli üç şey, önem, öncelik ve değer sıralaması olduğu artık günümüz insanınca da konuşulur oldu. Ahlaki akıl yürütme ise kararlarda önemli bir paya sahip olduğu ahlaki ilkel seviye kısa vadeli çıkarları düşünülerek karar alırken ortalama ahlaki akıl yürütme ise sosyal düzen görev niyetleri ve gelecek düşüncesine dayanır.
İleri seviyedeki ahlaki akıl yürütme ise hakkaniyet merhamet, acıyı hafifletme, iç güdülere yenik düşmeme, baştan çıkarıcı unsurlara direnç gösterme, fedakar olma, başkaları için katlanma, başkalarının duygularına karşı hassasiyet, adalet ve kimseye zarar vermeme olarak sıralanabilir.
Toplumda belli değerlerin kaybolduğu bir normsuzluk havası varsa toplum kargaşa ve kaosa doğru gider. İnsan daima bir toplumun parçası olma ve öyle yaşamak ister. Hiç kimseye karşı sorumluluk duymayan çağımız sapık insanları toplumdaki değer eğitimin yeterli olmamasından kaynaklanmaktadır. Karl Marxın söylediği “ yıkıcı dürtü, yaratıcı dürtüdür.” bakışı da toplumları ister istemez olumsuz yönde etkilemiştir.
Toplumda oluşturulan değerler arasında bazı doğrusal korelasyonlar vardır. Toplum bunu zaman içerisinde bazen de argo bir biçimde oluşturur ve yaşatır. Bu değerlerin gerçekten sağlıklı olduğunu düşünmekte pek fazla bir yanlış yoktur. Bu adeta bir şeyi bir şeyle tartmak veya sonucunu onunla oluşturmak seklinde bir mizansene bağlı olabilir. Bunlardan bazıları şunlar olabilir.
“Ne kadar ekmek o kadar köfte.”
“Ne kadar özgüven o kadar başarı”
“Ne kadar adalet o kadar huzur”
“Ne tembellik o kadar esaret”
“Ne kadar samimiyet o kadar ikna”
“Ne kadar bilgi o kadar güç”
“Ne kadar kanaat o kadar zenginlik”
“Ne kadar edep o kadar mutluluk“
“Ne kadar merak o kadar ilim”
“Ne kadar erdemlik o kadar insanlık”[1]
İnsanlar bunları adeta bir ahlak terazisi gibi düşünüp bunun dışına çıkanları ayıplamaya hazırdırlar. İşin aslı bu değerlendirme yöntemi çok da yanlış bir sonuç vermez. Zaten doğruluğu toplumca da kabul edilmiş demektir. Bunların daha da yaygınlaştırılmasında demokratik ortamda iyilikler daha çok kâr eder.
GÜZEL AHLAK
GÜZEL TOPLUM
SEVGİ İLE OLUŞUR
İnsandaki olumlu duyguların başında sevgi gelir. Bunlar genel olarak sevgi, ümit, güven, şefkat, iyimserlik, mutluluk şeklinde temel duygulardır.
Sevgi, insanları birbirine yaklaştıran ve sevişmesini sağlayan “görünmez bağ” dediğimiz en temel duygudur.
Bir gün 15 kişiye bir camide imamlık yapmak üzereyken tam elimi kaldırmışken sağ omzumun arkasından bir nur içinde peygamber efendimiz geldi ve “Ahmet tekbirlerine sevgi kat” dedi ve gitti. Bunu takip eden 15 sene güleryüzlü davranışların ardından 2009 da aşıklık verildi diyebilirim. Bu büyük bir imtihandı ve kazanmıştım.
Normal yaşamda sevginin ümit duygusuyla beslenmesi gerekir. Bu takdirde kişide harekete geçme duygusu belirir ve aktif hale gelir. Eğer sevgi ümitle beslenmezse çaresizlik, umutsuzluk duygusu baş gösterir.
Sevilen kişi karşıda olursa empati meydana çıkar ve dostluğu artırır. Bir kişiye bağlılık ile sevgi birlikte bulunursa bunu aşk denir ve kişi sevdiğine bağlılığından onu düşünmesi ve arzulaması baskın olur. Bu aşk ilerde tutkuya yani kendini sevdiği için feda etmesine dönüşebilir. Bu nedenle ateşe atılmaktan, yanıp kavrulmaktan, hastalanmaktan bahsedilir ve insan sevilene doğru göç etmeye başlar. Tasavvuf’ta ölmeden evvel ölmek kavramı da bu manaya yakındır. Aynı zamanda benliğin yok olması da sevgilide birliği ifade eder.
İnsan daima güzele ilgi duymuştur. Onu gelişim sürecinde ilerleten şey güzeli sevme duygusudur. Karşılık görmeyen sevgi sönebilir. Bu yüzden sevilenlerin de bu sevgiye cevap vermesi önemlidir.
Çocuktaki sevgi son derece saf ve temizdir.. Çocukların kullandıkları lisan daha az kelimeyle ancak büyük bir içtenlik söz konusu olduğu için büyüklerin yapamadığı ya da söyleyemediği şeyleri büyün çıplaklığı ile çocukların söylemesi muhtemeldir.
Farklı yerden ve temiz olan kişilerin fikirlerinden istifade etmek bir amaç olabilir. Bu amaç işletme körlüğü dediğimiz hastalığa bir ilaç olabilir.
Sevginin yayıldığı alan farklı farklıdır. Sıradan kullanımı diyebileceğimiz eş, aile, yemek sevgisi örnektir. İkinci grupta sayabileceğimiz insanlar yaşadıkları toplum ve dünyayı sevenlerdir. Üçüncü gruptaki ise dünyalıkla ilgili şeylerin yanında kainatı ve kendisini yaratanı da sevenlerdir. Böylece ahreti de düşünürler ve bunlar imanı sağlam güçlü kişiliklerdir.
Sevgiyi insanın kişiliğine yöneltmek daha kalıcıdır. Karşı tarafa yönetilen sevgi onun sıfatlarına iken bu sıfatlar kayba uğrarsa bu sevgide biter. Evlenme gibi özellikli durumlarda insanlar akıldan ziyade duygularıyla hareket etmek isterler. Sevginin davranışlarda gerçekten büyük önemi var. Duygusuz bir iletişim dahi sorun yaratabilir. Reklamlarda duygulara hitap edilmesinin temel nedeni budur.
Değer verdiği kişiyi insan, harcamaz dost kabul eder. Sevginin azlığından ise düşmanlık hasıl olur. Karşı taraftan zarar göreceğini düşünen kişi savunma durumuna geçer. Nefret edilen kişinin kusurları artmış görünür. İyi taraflarını siler. Bunun tersi olarak seven kişi sevdiğini hayali olarak abartarak da sevebilir. Bu yüzden aşırı iyimserlik muhtemel zararlara karşı kişiyi savunmasız kılar. Sevgiyle beraber olumsuz bir düşünce beraberinde oluşmuşsa iyi tarafını severken kötü yönlerinden dolayı da sevgide azalma olur.
Kısa vadeli sevgiler anlıktır. Uzun vadeli olan ise gelecekteki mutluluğu için zorluklara katlanması anlamına gelir.
İnsan günlük hayatı hoşlandığı kadar ömür süreci ve ahiret boyutunda da mutlu olmayı hedeflemelidir. Bu bir sevgi yönetimidir diyebiliriz. Olgunlaşmak adeta sevgi yönetimi ile tanımlanabilir diyebiliriz. Peygamberlerin bile kırklı yıllardaki kişilerden seçilmesi çok manidardır. Bu yaşlarda hissedileni doğru tanıtıp doğruya yönelme beklenen şeydir. Toplumların zayıflayarak sevgilerin azaldığına çare olmak için güçlü aile bağlarına ve arkadaş ilişkisine yatırım yapılmalıdır.
Sevgi içine girdiği kişide biçimlenerek kişiyi düz mantık ve salt kuru bilgiden uzaklaştırır ve kişinin duygularına biçim verir.
Sevgi eşler arasında gidip gelirken çocuklarla beraber kadındaki sevgi çocuğuna erkeğin sevgisi ise işine kayar. Ailenin bireylerinin sıkıntılı zamanı aşıp aile ve çocuğun önemsenmesiyle sevgi ve bilgi beraberliği oluşur. Böylece bilgi ve sağlıklı düşünce tarzı önemli olarak ortaya çıkar. Kaybedebilme ihtimali seven insanı korku içine atar ve yıpratır. Bu yüzden doğru insanı seçmek ve bu hissi yerinde kullanmak bir marifet sayılmalıdır.
Akıllı insan her şeyi kendi ölçüsünde sever. Seven sevdiğine tabi olur ve onun yararını düşünür. Böylece diyalog başlar ve toplumdaki iyilikler artış gösterir. Bu konuda Mevlana Hz. Şöyle söylüyor.
Kim ki canın için cananı sevdi; canın sevdi
Kim ki canan için canın sevdi; cananı sevdi
Halbuki sevgide cömert olabilmek paylaşıldığında paradan farklı olarak verildikçe artmasıdır. Sevgi sonsuz, maliyeti ve vergisi bulunmayan fakat değeri çok yüksek bir hazine gibidir. Bunu elde etmek kişinin iradesiyle çalışmasına bağlıdır. Kuyu suyu nasıl ki kova sarkıltıp çekildikçe gelmeye devam edecektir.
EĞİTİMDEKİ
BOZULMA
AHLAKİ
OLUMSUZ
ETKİLİYOR
Bilmenin bir tevhid eylemi olduğu, bilginin ahlaktan ayrılmaması gerektiği, bunun amacının ahlak olduğu, bunun da Allah’ı işaret ettiği söylenebilir.
İlmin işlev olarak faydalı da olması gerekir. Hz. Rasulüllah “fayda vermeyen ilimden ya Rabbi sana sığınırım” buyurdu.. Hammadde bilgi ise, mamul ahlak olacak. Yoksa faydasız bilgi oluyor.
Modern Eğitimin Üç Ana Zaafı
Modern eğitim;
- Bilgi ile bilgi ahlakının arasını ayırdı.
Akılla kalbin,
Duygu ile düşüncenin,
Eylemle bilginin arasını ayırdı.
- Bilenle bilginin arasını ayırdı.
Bu, bilginin üstadsız aşırılabileceğini,
Bilgi ile bilenin arasındaki bağı kopardı.
- Alim ile ahlakın arasını ayırdı.
Alim; ahlak ile bilgiyi sindirmiş olana denir.
Hayata uygulayandan alınır = İlmi ile amil olmak.
Neden güzel ahlak ve neden güzel insan?
Gerçekten bu sorunun cevabı o kadar şumullü ki bu dünyayı kapladığı gibi ahreti de kapsıyor denilebilir. Ferdi olarak kendi ruhi yapınızın buna ihtiyacı olduğu gibi toplumun da sizin güzel davranışınıza ihtiyacı ve hakkı var. Allah’ın da onun peygamberinin de bizden istediği bu değil mi?
Dünyada kötülükler iyiliklerden daha çabuk yayılır. Bu yüzden Allah günahların açıktan işlenmesini istemez. İslamın belki de 7 şartı diyebileceğimiz “emri bil mağruf, nehyi anil münker” görevi var. İşte toplumlar bu emri hem fert olarak hem de örgütlü olarak yapmazlarsa doğrular meziyete dönüşür ve kokar. Demokrasi var deyip kaçınamazsınız. Bu emir mutlaka yerine getirilmelidir. Sınırsız toplumların demokrasi ve özgürlük adına geldiği tatminsizlik, sex ve uyuşturucu batağı bu işin eğitimle bile olmayacağını göstermiyor mu? Onların %70’i artık sakinleştirici kullanıyor. Ne olursunuz iyi olun diyen ve Allah’a şirk koşarak onun yetkilerini alan bir papazlar cumhuriyetlerinin güzel ahlakı koruyup kollayamayacağı artık anlaşılsın. İyilik kazığı sıkı tutulmazsa kötülük başının çaresine bakar zaten. İyilik imanın, kötülük şirkin içinde.
Halkın genel yaşayışında aranan iki unsur vartdır. Birincisi evine sadık olması. İkincisi ise işinde doğru davranması. Bu ikisini yaparken makul bir ölçüde de ibadetlerini yapabilirse bu insan artık güzel ahlaklı güzel insan olarak anılır. Artık ondan takva beklenmez. Bu bir asgari standarttır. Ve tasavvufi değerler aranmaz. Biz de bu amaçla normal halka GÜZEL İNSAN derken bunu kasteddik.
İnsan imanını kaybedince ne zalim. Nerde hak ve adil güç sahipleri
İnsan iman edince ne kadar güzel ahlaklı, güzel insan.
İyilik galip ne güzel ve mutluyuz..
Kötülük galip, kim hakkı koruyacak.
peygamber,
Yahut peygamber yolunda siz!
Şimdi ilahi adaletten konuşabiliriz.
Sizde başkaları da varsınız.
Siz yolda yoksanız
Başkaları da yok,
İnanın siz de yoksunuz.!!!
aşık ahi kul ahmede nasib oldu bunlar
[1] Güzel İnsan Modeli “Prof. Dr. Nevzat TARHAN” 2012 Sf.18
Çıktım da seyran eyledim şu Gırşaarı
Acep gezsem ala donlum var mıdır
Güzeller çerağı Mucur Kaman’ı
Acep tozsam kara donlum var mıdır
Hay beri güzelim de hay beriye
Selam saldım iğde belli sülüye
Akpınar’dan gelen geçen diriye
Acep sorsam ince bellim var mıdır
Yatar da deli gönül kör duldaya
Mayil oldum onbeşine varmaya
Melhem olmaz yarelerim azmaya
Acep nitsem gönlümüze dal mıdır
Elem verir dertlerimin herbiri
Yol eyledim sultanımın kalbini
Boztepe’nin Yörük düşer ingini
Acep eğler sunaları var mıdır
Güzel oynar yaylanın çemeninde
Nazın içer dağların perçeminde
Niğde Bor’da eyleşir Nevşehir de
Acep yesem üzümleri var mıdır
Yanarım da deli gönül yanarım
Sağlam aldım çürük sattım şaşarım
Adana’dan bir yar tuttum kararım
Acep öpsem memeleri gül müdür
Yeşil ördek süzülüyor ırmakta
Benim yarim sallanıyor duvakta
Kayseri’den gelmiş eli kulakta
Acep öpsem mizanında kar mıdır
Ahi Evran pirimiz sultanımız
Kulak verir pabuçta hünkarımız
Çırak kalfa usta şedde salahımız
Acep deşsem şeceresi sır mıdır
Yesevi saldı hünkarı hikmetle
İrşad eyleye rençberi sohbetle
Kırşehir’den kopan Hacı Bektaş’da
Acep aslan geyik ile yar mıdır
Deli gönül yazılarda dolanır
Asbap yuyan kızlar ile eğleşir
Konya’yı Karaman’ı Akşehir
Acep yetsem garipleri çok mudur
Budaktan yavrum gel hele budaktan
Şarap içtim zem zem deyu dudaktan
Mekke Medineyi getir uzaktan
Acep gönül kabesine sır mıdır
Hazan olmuş güzelim hazan olmuş
Çemen üstüne gazel düşe durmuş
Yolunu gözlerim Antep’e inmiş
Acep nitsem ıraklarda zor mudur
Mestine de gülüm düşmez mestine
Gönül koydum sunaların ey’sine
Urfa Maraş İstanbul el üstüne
Acep kopsam avratları çok mudur
Deli gönül karar etmez kulpuna
Bakraç bilmez güğüm yükler tavuğa
Urfa Mardan Diyarbekir sulhuna
Acep gezsem tazeleri on mudur
Sıkıdır da menim canım sıkıdır
Men çalanda yar söyleye sekidir
Çankırı da yaren ağa başıdır
Acep desem başağaya yol mudur
Dolanır da deli gönül dolanır
Kırk avradın peşi sıra fırlanır
Çin de yemen de soyhası dökülür
Acep varsam yad elleri gül müdür
Selam verdim selam üste nur mudur
Gönül düştü bir zalime sır mıdır
Halep Şam Mısır koynumda el midir
Acep geçsem kasırlarda bey midir
Yar elinde gül destedir zamanı
Güle sordum el söyletir nihanı
Arap Kürd Laz Çerkez kaynar kazanı
Acep selam eylerim de dert midir
Yeldirdim de yar uğruna yeldirdim
Köşe bucak sap samanı doldurdum
Urus, Amerika ırak kondurdum
Acep ağsam sarışını bal mıdır
Ahi kul ahmedim eller övünsün
Yaş ağaca balta vuran dövünsün
Ele güne yağlı yedim sanılsın
Acep niza etsem felek ile zor mudur
Ahmed ağlar ahmed güler dalından
Daldan öte gitmez yolun ardından
Bohçaladım diyeceğin lafından
Acep çözsem sırlarını ney midir
tavuk: üzerine gelinen eski eş
aşık ahi kul ahmede bu yazıları yazmak nasib olmuştur
Geliyor karşıdan gülüm
Kara düşmüş benli dalım
Tel tel olmuş zülfün telin
Saçak düşmüş memeleri
Sen varken dünya nicedir
Sen gülken huri cefadır
Sen güzel eller kazadır
Top top olmuş memeleri
Kırşehir’in almaları
Karabacak balcıları
Bahar demiş sunaları
Sıka durmuş memeleri
Yeşile de al incinir
Sarıya kulun dökülür
İnce belden kol bilinir
Sara durmuş memeleri
Cemalin benzermiş aya
Giydiğim delinmiş saya
Haçça ile güllü “bela”
Ne hoş imiş memeleri
Aşık ahmed böyle dedi
Güzel için ağu yedi
Koyun girip gönül yudu
Eme durmuş memeleri
Yaban iller zorda gönül
Gel gidelim dosta gönül
Men sevmişem yahşi gönül
Zem zem olmuş memeleri
Yar koynunda civan olsam
Akıp akıp divan dursam
Sırra erip revan olsam
Ballar sürmüş memeleri
Canı cana verdim bilmez
Açtı göğsün derdi olmaz
Cümle alem sorgu etmez
Allı güllü memeleri
Terek suyu zorlu akar
Tiflis canı ondan bular
Yahşi güzel ıslak giyer
Başlanırmış memeleri
Terekeme güle derler
Ele gelmez suya söyler
Kimler içmiş aşkı beyler
Meyle içmiş memeleri
Kars’ın kargısı kararmış
Ota çöpe kim bakarmış
Bir güzele ahmed yanmış
Eme durmuş memeleri
Men seni sevirem gönül
Meni sevmesen de gönül
Hemi öldürsen de gönül
Şu göğermiş memeleri
Dara düştüm yar neylesin
Candan geçtim kul eylesin
Yari öpsem gel eylesin
Çöze dursun memeleri
Ahmed neylersin güzelim
Güle bülbül şu gazelim
Söyledikçe gül pazarım
Ölçe dursun memeleri
Ahi ahmed gül eylesin
Ötelerde hu söylesin
Muhammed’e yar olasın
Sağlık olsun hadisleri
NOT: burada yazılan bazı uç yazılar müstehcen düşünülebilir. biz ise bunu nasibe yormadık ve Hakk’ın adını anmadık. peygamber efendimizin adının geçtiği yerde ise hem müstehcenliğe yer vermedik ve yazılanların şifaya dönmesi için hem adını hem de hadis kelimesini andık. zira dini konularda müstehcenlik olsaydı ümmetin cinsel sorunları çözülemezdi. bir amacımızda konuşulamayan bazı şeyleri konuşulabilir hale getirip tabuları yıkmaktır. bir doktora nasıl ki müstehcenlik olmazsa aşığa da müstehcenlik olmaz. bu nedenle müstehcenliğe bile bile sağlık için yer verdik. bu şiirimizin kalbi iyi olan müslümanlarda sağlık ve şifa olacağinı umut ve dua ediyoruz. eli uçkurunda olup kalbi sıkıntılı kimseler ise gıybet edebilirler ve hem de bunu doğruluk ve edep adına yapabilirler. bizim edebimize halel gelmez böyle yazdık diye. eyvallah..
aşık ahi kul ahmed yazdı bu yazıyı (Müstehcenli diye nasibe yormadık)
Kara kaşlı benli güzel
Mah cemalin aya dönsün
Bu fakiri unutma gel
Yerin cennet mekan olsun
Bana eman verir isen
Gönül kasrı sürur isen
Akşam sabah yakîn isen
Gönlün cennet mekan olsun
Ahdin olsun yama tutmaz
Safan olsun haya etmez
Çevre yanın eza gitmez
Sekiz cennet hazan olsun
Çemenlerde gezmek ister
Kapılarda durmak ister
Onbeş adem soymak ister
Yiğit kolu devan olsun
Karar kıldım dünü güne
Kuşak idim ince bele
Beni bilmez kendi gece
Yatmak ister meyan olsun
Denizlerde mavi çeker
Gökte uçar turna nider
Ayak döner eğri gider
Salladığı beyan olsun
Kulun kölen olsun eller
Çala durur gayri haller
Çıka durur arşa kullar
Eylediği canın olsun
Kalbin hile dolu ise
Kara bahtın çöğer ise
Beni senden sayar ise
Sırladığı geven olsun
Kadir Mevlam kavuştura
Ayrı yazgı üşüştüre
Soldan sağa yakıştıra
Gönül düşüp canan olsun
Seher yeli zülfün teli
Sara durur yiğit kolu
Bene düşmüş aşkın canı
Çulsuz aşka cefan olsun
Yola düştüm yola düştüm
Muhammed’li yola düştüm
Yollar ırak gönül verdim
Selam adlı Rahman olsun
Sırrı çeker kantar olsam
Günah çeki tövbe kılsam
Kitap çeker aşkı yazsam
Ahmed düşer Mennan olsun
Ahmed kulun uçtu gene
Arşa doğru ağdı sene
Ne akildir ne divane
Hakk’ı bilen insan olsun
Ahi ahmed kulluk eyler
Öte durur şerri peyler
Tevhid üzre Hakk’ı söyler
Sana yanmış kulun olsun
aşık ahi kul ahmede bu yazıları yazmak nasib olmuştur
Behey yeşil gözlü güzel
Gülün bilmez demedim mi
Yiğit yıkar şu gözlerin
Ömür bilmez demedim mi
Bak şu nazlı güzel daşa
Selam eyler gelmez başa
Hakk’ın emrettiği kaşa
Şerri bilmez demedim mi
Ben bir deli olsam başa
Gömlek giyem önden sona
Aşkın olduğu şu yere
Çıkamazsın demedim mi
Şu güzelin kaşı gözü
Duramıyom ince sızı
Yar biçermiş ele bizi
Sınamazsın demedim mi
Usul edep erkan ola
Yola inmek ayan sa’ya
Cana düşen şu “bela”ya
Düşemezsin demedim mi
Ele düştü gönül kuşu
Çıka geldi kader yazı
Aşka çaldım dünü günü
Yanamazsın demedim mi
Bre güzel neler etti
Nice ocak söndü gitti
Kaşı gözü naza çekti
Karamazsın demedim mi
Yiğit olan doğru çalar
Namertler var eğri bakar
Dertlilere “Bari” düşer
Bilemezsin demedim mi
Yörü bre yaren ağa
Güzel kızlar saran dağa
Nice düşer yanık daha
Onbeş yetmez demedim mi
Bağı bostan zebil olur
Cümle alem melül olur
Güle düşmek yakîn olur
Dost haylamaz demedim mi
Güzel göze sürme çeke
Çeker perçem sırrım söke
Vakit gele tamam diye
Ağıt yetmez demedim mi
Ahmet arşın ile ölçün
Yele verdin koca ömrün
Karar oldu yaman düşün
El söylemez demedim mi
Hay ağalar zorlu beyler
Yol eylemiş dağa kızlar
Su yaylası genç ağırlar
Seni bilmez demedim mi
Hûma kuşu yüksek uçar
Yiğit olan alçak düşer
Felek bize türlü donlar
Biçer biçmez demedim mi
Kerpiç döktüm ömür ölçer
Varır gider selam eyler
Şu âleme girer çıkar
Kapı ağmaz demedim mi
Yörü bre kaşı keman
Senden âlâ yar eylemen
Dünya ipe ecel yaman
Çeker çekmez demedim mi
Bir gönüldür yandı canım
Kurban olsun sende canım
Felek kollar pundun senin
Büker bükmez demedim mi
Ölmeden bir dem sürmedim
Kara toprak ben ölmedim
Ne aman bildin ne güman
Zulüm bitmez demedim mi
Felek derler kendi bilir
Aman vermez zaman bilir
Ne söylesek kulak sağır
Kader bilmez demmedim mi
Böyle m’olur böyle m’olur
Yardan ayrı düşen n’olur
İner deryaya dökülür
Katre bilmez demedim mi
Ey turnalar selam edin
Yar yoluna güller saçın
Ah eyledim güllü benim
Aşkın gülmez demmedim mi
Kırk beste yapmış bülbül
Kırkına da yakarmış gül
Eğri dalda doğru melül
Aşkın sapmaz bilmedin mi
Güllü benim gül senindir
Güllü bekler gül elimdir
Çala dursam kırk donumdur
Aşkın baçsız bilmedin mi
Seve durdum feta candan
Güle rakib oldum halden
Canım sevdim canan canlan
Aşkın duymaz görmedin mi
Seve durmuş feta yoktan
Canan sevmiş cana kuldan
Meydan sandı benli yoldan
Aşkın bensiz bilmedin mi
Karar düştü ahmed paşa
Bülbül cana rakip ola
Kim yanarsa önden sona
Aşkın çulsuz bilmedin mi
Ahi ahmed güle yazdı
Gül baharda gonca açtı
Bir bülbüle canan oldu
Aşkın sensiz bilmedin mi
Yetti gari gülün kastı
Çala durur bülbül mesti
Gülşenimde poyraz esti
Aşkın elsiz dermedim mi
Yolum dertli aşım dertli
Kolum bekler güle katlı
Muhammed’li yola saptı
Aşkın sekmez demedim mi
Ahi ahmed onbeş yazar
Yazı diye güzel sarar
Bakar bakar Hakk’a düşer
Aşkın yetmez sevmedin mi
aşık ahi kul ahmede bu yazıları yazmak nasib olmuştur
Güzel sevdim deyu kostak yol etmiş
Arkam sıra gıybet eden çoğ imiş
Şu güzeli naza çeken zor etmiş
Önüm sıra yola düşen çoğ imiş
Hazan erdi gönül çemen neylesin
Nice güzel sarmak gönül eylesin
Dünü günü ana baba kollasın
Aramızda yüce duran dağ imiş
Salındı boyuna kavak yelleri
Goncayı açarmış yiğit kolları
Baharı çemendir yayla kızları
Ardımızda sıra kollar çoğ imiş
El dayim yoklarmış senin bendini
Gül yüzün soldurur çözer dengini
Bu illerde paşa beylik ingili
Vatanında züğürt olmak yeğ imiş
Karşımda durur boz bulanık dağlar
Yar yüreğim çatallı sene yanar
Gadaların alayım tozlu yollar
Yar eline ırak düşmek dağ imiş
Bahar olsa yazı gelmez çemenden
Yazı düşse harman olmaz sinemden
Habar geldi yare bilmez zalımdan
El dilinden zehir içmek yeğ imiş
Dağlar oldum iniledim bir zaman
Perçem açtım aktı suyum bir zaman
Çemenlendi eteklerim bir zaman
Dağ elinden gayri düşmek dağ imiş
Bu illerde bilmem ki ne işim var
Yar iline habar saldım sazım kar
Gel eylemiş gayri durma canım var
Her yanımdan dara düşmek dağ imiş
Kaç demet hayal etsem yar üstüne
Ne söyler bilmem anın yel üstüne
Kur kurul açıl saçıl kol üstüne
Er kolundan canda yitmek cağ imiş
Hayatım şahittir iman yarime
Döşedim zaittir kulpu zarına
Aşığa bahadır cehli yunmaya
Aşk od’undan iman çalmak sa’ imiş
Ahi kula ahmed yazdım dalından
Çala durdum gönül sazı yolundan
Gelmez gitmez Rahman yaza eşkindan
Hakk yoluna candan geçmek dağ imiş
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib olmuştur
Hey gardaşım izin verde geçeyim
Arkamızda ağıt yakan gözler var
Derdim nazlı yare evvel düşeyim
Aramızda devrilesi dağlar var
Bir yar bekler gönül sazı çalayım
Ele düşer dünü günü sarayım
Sevme derler de ben nasıl sevmeyim
Yar uğruna döşler döver neler var
Gazel oldun savrulursun ellere
Güzel kuldun dökülürsün yollara
Edep bilmez konuşursun kimlere
Yar ilinde canlar yakar beyler var
Yeni duydum güzellerin huyunu
Ala dur sen üzümlerin suyunu
Gülden saydım sunaların başını
Kol düşünce beller saran erler var
Güzel sevdim deyü aşım keserler
Ekmek tuza bandı deyu düşerler
Güle sordum niye beni yazarlar
Kapılarda eşik tutar canlar var
Irak durdum yare düştü gönlüme
Yare dedim ele güne meyil ne
Felek yazmış dünü günü kahretme
Kahırlarda cefa ceker dostlar var
Gurbet iller eğlenecek yer değil
Alem divan dursa canım hoş değil
Gonca açtı derler gülüm baş değil
Çemenlerde sekme seker dallar var
Bir berbere şakirt oldum ustasız
Kerpiç kestim alaçığa kalıpsız
Bir alma soydum dost seçer gümansız
Manilerde geven düşer çullar var
Kara gözler manisini sürermiş
Oturur bahçaya zülfün tararmış
Yollara çıkmış da eşin ararmış
Gözlerinde aşkı içer meyler var
Bir zulüm geldi de dünden bugüne
Beyler zoru söker şerden eyiye
Garip isen ağla kendi düşüne
Yetimlerde Hakk’a çıkar keller var
Yare dedim yare düştü gönlüm var
Gönül bilmez ele güne nazlım var
Kadir Mevlam yazmaz ise zorum var
Levhe düşe kalem yazar nazlar var
İkra düştüm kararınca yürüdüm
Canı saldım candan öte dokudum
Gel eyledim gelmez gitmez okudum
Kitabında aşkı yazar binler var
Ey Ahmed’im etme kendi mehdini
Taşlar alıp dövme döşün pundunu
Yine yoktan kıldı varım künhünü
Sadırlarda iman yari kullar var
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib olmuştur
Sallanı sallanı gelir pınardan
Bakracı söyler her iki yanaktan
Muradım belleri sarar savaktan
Bakracı söyler her iki yanaktan
Yeşilin üstüne de al incinir
Elinin tersine de kul düşürür
Sarılıp yatmağa da kol gerilir
Aşığı çeker her iki belikten
Saydı divaneye aklım zorundan
Yazdı edebime sükut erinden
Verdi nazarıma şahit kulundan
Yarini seçer her düşü canından
Hasret kalıp diz üstüne yıkıldım
Pazar kılıp yol üstüne oturdum
Şeytan dedi kul üstüne kuruldum
Şerrini düzer her kişi yolundan
Dost elinden ırak düştü sarayım
Gönül kasrı yarelendi yüreğim
Felek sattı insan kârı nideyim
Sadrımı bezer her gülü çemenden
Gönül suyu yüreğimden akıyor
Gayret sa’yi Kuran’ımdan çavıyor
Benim yarim sözü sazdan ölçüyor
Bağrımı sarar her gayri yürekten
Evlerinin önü de elvan elvan
Kokarmış da lale nergis gül eyvan
Yar uğruna kokarmış derde reyhan
Gülşeni döşer her yadı çiçekten
Bağların güzeli güllere nazar
Çemende eyleşir yarine hazar
Dağlara düşermiş perçemi çeker
Yücesi zalım her izi dölekten
Yan dedi yan dedi Rabbim ümmete
Ben yanmassam kimler yanar eşkine
Hazan kıldın can bedende gel diye
Sadrını açar her sözü fetadan
Ele verdim gülüm gülşenim ağlar
Yola düştüm yarim dövünür söyler
Cana verdim canan kudretten eyler
Kadrini sorar her güle çemenden
Bir yar için nice yiğit yıkılır
Su başında onbeş suna bakışır
Bir kadere çifte güzel yazılır
Gönlünü eyler her iki kucaktan
İbrişim atkının teli söylesin
Kargı kamış gibi dalı uzasın
Dua saldım ardı sıra yanasın
Aşkını yazar her iki dudaktan
Benim yarim mani dizer bakraca
Sağı benim solu senin ortaca
Hayat budur kimler çözer bulmaca
Yazgısı şeçer her iki suvaktan
Derdim artar dünü günü ahmedim
Ele güne düştüm seni diledim
Cenneti alaya beli niyetim
Mizanı tartar her iyi yazandan
Ahi kul ahmedim böyle işlerim
Oturmuş hasbihal eder eşlerim
Hakk yoluna feda olsun canlarım
Sevabı katlar her iki günahtan
NOT: Bu şiirin adının bakraç olmasının nedeni Bakracın iki kulplu olup
hayatın da iki kişi tarafından çekilmesi gerektiği düşüncesindendir.
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib olmuştur.