Yalnız Büyük Çarşıda mı Din Yere Düştü: ak sarıklı ins (insan), ak varaklı (yapraklı-Kuran-) din perişan (Taşlama)

Çıktım yüğseğine seyran eyledim

Gördüm ki ak sarıklı ins perişan

Bir ataş vurdu da yandım ağladım

Erdim ki ak varaklı din perişan

 

Hayal oldu cübbe sarık bilinmez

Giyer isen kaldır bunu denilmez

İmam deyu cehle sala verilmez

Sordum ki beş direkli din perişan

 

Yıkılmış mana Mushaflar öpülür

Muhammed ölmüş ümmeti şaşırır

Başolmuş şeytan cahiller sarılır

Baktım ki nur beşikli din perişan

 

Susmuş alim ölsün daha beklerler

İlim ölmüş para düşler esnaflar

Cehli yol eylemiş şeytan kılıklar

Yazdım ki kıç baştalı din perişan

 

Dağılmış zülüfler tarak geçirmez

Yareler azıtmış mehlem yetişmez

Arifler göçetmiş şeytan kaçırmaz

Yordum ki Hakk düşeli din perişan

 

Yarimin güllerini soğuk almış

Sadrıma sardığım alim ölürmüş

Ölen kim cahiller bayram edermiş

Kurban ki kes alimi din perişan

 

Sorarım dağları  bağrın açar mı

Cahilden kaçarım beni basar mı

Yar ile sohbetim cana düşer mi

Devran ki kin saralı din perişan

 

Benim gördüğümü körler görürmüş

Benim inancıma ahraz gelirmiş

Bağ-ı irfanımı cehle yazarmış

Etek ki şer saralı din perişan

 

Ahi kul ahmedim ağlar ümmetim

Güzele ümmet der çiğdem sayarım

İslam oldum Hakk’a canan düşerim

Canan ki od saralı din perişan

 

 

Not: bu şiir Büyük Çarşıdaki camiden kovulmamız üzerine yazdığımız ikinci taşlamadır. sorun daha derinde görünmektedir dostlar derinde…

Yüreğim yaralı dostlar yüreğim yaralı. Rahman’ın huzuruna vardığımızda onun dinini nasıl ve ne kadar savunduğumuzu, müslümanları ümmet teknesinde ne kadar yüzdürdüğümüzü ve sevdiğimizi, onlara ne kadar fedakarlık yaptığımızı hangi yüzle anlatacağız dostlar.. söyleyin bana söyleyin.. malımdan zaten geçmiştim canımdan vereyim.. etimin hangi dilimini hangi ümmet ister vereyim.. siz kasap olun..

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir

1 Mart 2012
Okunma
bosluk

Hakikatli kulların sadakati

Mülkü Beka’dan uçmuşam

Fani cihana yorarım

Her bir amelim yapmışam

Baki cihana yorarım

 

Dost cemalini görmüşem

Huri gılmanı nitmişem

Bağı bostanı bozmuşam

Gülü canana yorarım

 

Vahdet meyinden içmişem

Aşık deyup de uçmuşam

Dost kokusunu almışam

Zannı Cemale yorarım

 

İbrahim’im cananım var

Cebrail’i ne hacet var

Berden ve selama nar

Ânı Rahman’a yorarım

 

Ya Muhammed’im dostum dost

Gel gidelim hey dosta dost

Ümmetinden beni de dost

Kıldı uçmağa yorarım

 

İsmail’im sadıkım yaz

Hakk yoluna bin canım yaz

Koça kurbandır diyorlar

Canı kurbana yorarım

 

Kul İsa’dır Hakk Rasulüm

Yerde ”Ahmet gele” dedim            

Canım yandı göğe çektin

Ruhu hayata yorarım

 

Musa’yım Kelim’im dedin

Kader sırrını cezmeyledin 

Turda yakıp devreyledin

Aczim nuruna yorarım

 

Eyyüb’üm çok cevru cefam

Çekerim yoğiken devam

Sabrımı zorlayınca belam

Çare rızaya yorarım

 

Musa imiş çoban gezer

Muhammed’miş alem güder

İmanımı ümmi söyler

Dini çobana yorarım

 

Aşık ahmedim yanarmış

Yanmak da ne ki ölürmüş

Hakk yoluna “kul” varırmış

Bunu Allah’a yorarım

 

Ahi kul ahmed erermiş

Vuslat olup da geçermiş

Mest oluban hem uçarmış

Canı Rahman’a yorarım

 

“kul ahmed”im de ahmedim

“Hay, ben de içtim bir hoşum”

Sakilik var senin olsun

Cübbe imana yorarım

 

Şişeyi çaldımdı taşa

Namusu vermişim beşe

Başımı SENİN yoluna

Kese kurbana yorarım

 

Ey “kul” hakikatli yarsın

Ahiliğin başta olsun

Mü’min kullar neyin olsun

Yaza ümmete yorarım

 

Ümmet aşkım kavidir bak

Kavi ne ki  öldürür bak

Sünnet ile yandırır bak

Aşkı Rasule yorarım

 

Güler isem sendendir bu

Ağlar isem derttendir bu

Ağu içsem candandır bu

Canı ümmete yorarım

 

Gül Muhammed’im muhammed

Can boğazda “Ya Muhammed”

Nur Muhammed’im gel ahmed

Canı vermeğe yorarım

 

 

ahi kul ahmed’e nasib

14 Ocak 2012
Okunma
bosluk

Bağı bostan bozdurur ölüm var…

Şu dünyada ey canlar

Ağdıracak ölüm var

Bağı bostan bozdurur

Solduracak ölüm var

 

Özen bezen yapadur

Sonra şöyle kıradur

Emanetin veredur

Ödetecek ölüm var

 

Malım mülküm hesabım

Oğul uşak avradım

Yar olmadı dostlarım

Terkedecek ölüm var

 

Beni derde düşürür

Yolum belim şaşırır

Uzak yere düşürür

Varılacak ölüm var

 

Altun gümüş geçmeğe

Dostlar toprak atmağa

Sorgu sual olmağa

Yanılacak ölüm var

 

Kara yere varıla

Avratların dul kala

Eller koca olmağa

Yazılacak ölüm var

 

Ana oğul koparmış

Seven eşler nico’lmuş

Minarede ötermiş

Şakıyacak ölüm var

 

Nerde şahlar tahtıdır

Şehzadeler bahtıdır

Kullarının hanıdır

Ziyan eden ölüm var

 

Ölüm yoktur ölene

Ölmedendir ölmeğe

Burda ölen yanmağa

Yakılacak ölüm var

 

Kara kucak yaşayan

Helal haram korkmayan

Aşkı uçkur belleyen

Yanılacak ölüm var

 

Dünya bağı çok olan

Sert düşermiş oluktan

Malik mülkü unutan

Yanılacak ölüm var

 

Rahman dedi kullarım

Gezin tozun eğlenin

Lakin biraz düşünün

Varılacak ölüm var

 

Ölüm benim içindir

Ölsem Rahim dostumdur

Mahmut nuru yolumdur

Sarılacak ölüm var

 

Eller bana gülerler

Deli deyip süzerler

Ümmet benim yolumdur

Yaşanacak ölüm var

 

Kısmet olsun kaputtan

Biçtim koydum boyumdan

Nerde nasıl kaderden

Bitirecek ölüm var

 

Bülbül dilsiz olurmuş

Gülün kokmaz solarmış

Gül Muhammed beklermiş

Koşulacak ölüm var

 

Muhammed’in ümmeti

Uya dursun sünneti

Baha olsun cenneti

Sevinecek ölüm var

 

Sünnet deyu gayretli

Ümmet için şefkatli

Yaza dursun rahmetli

Olunacak ölüm var

 

Can derdine düşermiş

Canandan bir habermiş

Canı canana verseymiş

Gülünecek ölüm var

 

Ahi ahmed kaçamaz

Halden dahi bilemez

Kervan geldi göçemez

Şaşırtacak ölüm var

 

Ahi ahmed gariptir

Sünnet deyü ölüptür

Ümmet cana yetüptür

Canlanacak ölüm var

 

 

 ahi kul ahmed’e nasib

 

4 Ocak 2012
Okunma
bosluk

kopunca kızılca kıyamet

Yok benim amelim taatim

Niderem neylerem kıyamet

Kopunca kızılca kıyamet

Niderem neylerem kıyamet

*

Hak bana sual eyler diye

Aklım başımdan uçar diye

Hicap düştüm yaklaş kul diye

Niderem neylerem kıyamet

*

Helale ikram ede kerim

Harama azab ede azim

İsyanıma kara yüzüm

Niderem neylerem kıyamet

*

Yüz bin zebani çevire

Ol cümleyi haşra yatıra

Günahkara heybetin sala

Niderem neylerem kıyamet

*

Aşıklar maksudun hamd ile

Arifler ayrılır dost diye

Muhammed ağlar ümmetine

Niderem neylerem kıyamet

*

Sıratı incedir deyular

Her peceden gül vereler

Merak edip düşer suçlular

Niderem neylerem kıyamet

*

Ahmed kulun sıdkı kavidir

Attığını attı giydi “bir”

Cübbesi ihrama dönmüştür

Giderem geçerem selamet

*

ahi kul ahmed

3 Kasım 2011
Okunma
bosluk

Ey Gül-ü şeyda söyle cümbüşe muhtacız

Aklı vefa Muhammed Mustafaya kurban

Gönlü sada kerem et şefkate muhtacız

Bağrı aşkı Muhammedi aşkullah sarsın

Göğnü bela ikram et şadına muhtacız

*

İlm ile yürü nurun kullar aydınlatsın

Marifetullah ile gülü ayn göresin

Hakikat sukut bir katre ruhu verasın

Ey Gül-ü şeyda söyle cümbüşe muhtacız.

*

Hizmet gelir suhuletle sadayı hüdayız

Aşkla sarıl ki kaçmasın nuru verayız

Şükr ile sabit eyle hem devamı abız                  

Ey Rahman-ı Hüda ol lütfuna muhtacız

*

kul ahmede nasib

3 Kasım 2011
Okunma
bosluk

N’ola (Sultan I. Ahmed’e Mersiyye)

Hz. Peygamber’e Sultan I. Ahmed’in Mersiyyesi

N’ola tacum gibi başumda götürsem daim
Kademi resmini ol hazret-i şah-ı resulün
Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmeda durma yüzün sür kademine o gülün

Sultan I. Ahmet

*

Bu kıta şiir Sultan 1. Ahmedin kendi şiiri olup İstanbul Sultan Ahmed meydanındaki türbe kabristanının giriş kısmının üst içe bakan tarafında beyaz mermer üzerine altuni renkte yazılı olan kıtadır. kendisi 14 yaşında tahta çıkmış, 14 sene tahtta kalıp hastalık nedeniyle vefat etmiş, 14. padişah olup 16. sırada (önceki iki defa tahta çıkış dolayısıyla) tahta çıktığı için 16 şerefeli Sultan Ahmed Camii’ni yaptırmış ve açılış ikindi namazına denk gelince cemaate dönüp “ey cemaat, içinizde ikindi namazının sünnetini ömründe hiç terketmeyen her kim var ise gelsin bu namazı kıldırsın” diye nida etmiş, bir süre bekledikten sonra etrafındaki mollalar da dahil olmak üzere hiç kimseden ses çıkmadığını görünce öne geçip ” Elhamdülillah biz ömrümüz boyunca bu sünneti de hiç terketmedik” deyip imamete geçmiştir. Sultanın bir türlü namaza başlamadığını gören alimler mollalar sultana “Sultanım cemaat bekleyip duruyor, huzursuzlaştı, biraz acele edin” deyince Sultan Ahmed’in cevabı şöyle olur. “Bre Molla, siz benim kabeyi görmeden namaza duracağımızı mı sandınız” der. bir müddet sonra da namaz eda edilir. bu cami bir ihtiyaçtan ziyada Ayasofya Camii’ne kinaye olarak üstünlüğümüzü ilan etmek için onun tam karşısına yapılmıştır. kubbesi Ayasofyadan bir karış da olsa geniştir. ayasofyanın hantallılığına göre daha zariftir. konumu daha isabetli ve görünür bir yerdedir. iç direkleri de aynı şekilde zarif ve içi çini kaplama olup yabancılar “mavi cami” olarak anarlar.

*

bu fakir geçtiğimiz ramazandan üç gün önce İstanbul’da idi ve hem eserini hem eser sahibini ziyaret edince (muhabbeti bir başka oldu mübareğin) ve yukarıdaki şiiri de görünce hemen onu not edip İstabnul-Ankara yolunda aşağıdaki mersiyyeyi kaleme almak nasib oldu. yazdırana hamdolsun.

Hz. Peygambere ve Sultan I Ahmed’e Mersiyye (ahi kul ahmed)

 

4 Ekim 2011
Okunma
bosluk

Peygamberimizin (sav) Hayatı Nasıl Geçti?

Allah’ın insanlığa son elçisi, kâinatı ve ahireti kendisi için yarattığı habibi Hz. Muhammed (sav) in hayatı Allah’ın koruması ve terbiyesi altında istikamet ve ihlâs dairesinde geçti. Yüce Allah insanlığa örnek olsun diye gönderdiği son elçisi hakkında Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur: “Ey Resulüm, ben seni çok güzel ahlak üzere yarattım.” Kulları olan insanlara da “Allah’ın elçisi olan Hz. Muhammed (as) da sizin için çok güzel örnekler vardır.” “Öyle ise o size ne emrederse onu alın ve uygulayın, neyi de yasaklarsa ondan kesinlikle kaçının” buyurmuştur. Bunun için peygamberimizin ahlakı hakkında en yakını olan Hz. Aişe (ra) “Onun ahlakı Kur’an idi” buyurmaktadır.

Kur’anı anlamak ve Allah’ın rızasını kazanmak isteyen peygamberin hayatını çok iyi öğrenerek onun sünnetine en güzel şekilde uyması gerekir. Çünkü Yüce Allah “Allah’ın resulüne itaat Allah’a itaattir” derken ayrıca “Allah’ı seviyorsanız resulüne uyun ki Allah da sizi sevsin. Şayet Resulüne uymuyor ve sünneti ile amel etmiyorsanız bilin ki Allah’a muhabbetiniz yoktur” buyurmuştur. Öyle ise Allah sevgisi ve rızasını kazanmanın Allah’ın rahmetine ermenin yolu “Rahmeten-lil Âlemin” olan Hz. Muhammed’e (sav) uymaktan geçmektedir.

Peygamberimiz (sav) yaşayan Kur’an idi. Kur’an-ı Kerimin tebliğcisi olduğu gibi tatbikçisi de idi. Bunun için “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın” “Ben nasıl hac yapıyorsam siz de öyle yapın” buyururdu. Muallimi Hz. Cebrail (as) idi. Cebrail (as) dan öğrenir ve sahabelerine öğretirdi. Doğruluk ve istikamet, emanet ve ehliyet, akıl ve zekâ, takva ve vera, tebliğ ve tatbik, cihad ve mücahede, ahlak-ı hasenesi idi.

Çocukluğunda ve gençliğinde iffet ve hayâ, edep ve itaat üzere, gençliğinde akıl ve zekâ, tedbir ve istikametle yaşadı. Peygamberlik döneminde ise kendisini Allah’a teslim etti. Ne emredilirse onu yaptı ve hiç kimseden korkmayarak ve çekinmeyerek emr-i ilahiyi tebliğ ve tatbik etti.

Onun en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerimden sonra hayatının Kur’an-ı Kerimin gösterdiği istikamet üzere olmasıdır. İstikamet ise “Sırat-ı Müstakim” üzere hiç taviz vermeden yürümektir. Hiçbir tedbir ve maslahat istikametine zarar verememiştir. İstikamet ise Fatiha suresinde istenen “Kendilerine nimet verilen peygamberlerin yolu olan İmanda tevhit, İslamda ibadet ve takva, ihsanda Allah’ı görüyor gibi ibadet etmektir. Bütün peygamberlerin yolunu tamamlamıştır. Bütün işlerinde ve ibadetlerinde ifrat ve tefritten azade, kâinattaki câri olan kanunlara muvafık, itidalli, istikametli, vasat, orta ve doğru yolu takip etmiştir. Adalet ve iktisadı netice veren yol ve davranışların tümünü kendi zatında göstermiştir. Hikmet, iffet ve şecaatin neticesi olan adl ve adalet üzere ömrünü geçirmiştir. Bunun için hayatında hiçbir kusur, noksanlık ve eksiklik yoktur ve en büyük düşmanları dahi istikamet ve ahlakında bir eksiklik bulamamışlardır. “Fazilet odur ki düşmanları dahi tasdik ede!” Bunun içindir ki hayatı ile gösterdiği bu yolda kendisinden sonra gidenler “Sıddıklar, şehitler, evliyalar ve Salihler zümresine” dâhil olarak insanlığın medar-ı iftiharı olmuşlardır.

Peygamberimiz (sav) çocuklara karşı çok şefkatli, gençlere karşı anlayışlı, kadınlara karşı iffetli, büyüklere karşı saygılı, arkadaşlarına karşı haklarını koruyacak şekilde davranırdı. Komşularına karşı hakperest, dostlarına karşı vefalı, düşmanlarına karşı adaletli davranırdı. Hukukullaha ve hukuk-u ibada çok dikkat ederdi.

Geceleri Allah’a ibadetle geçirir; ama ailesini ve hanımlarını asla ihmal etmezdi. O kadar ince ruhlu idi ki gece ibadeti için bile hanımlarından izin ve müsaade alırdı. Davetlere yalnız gitmez hanımları için de müsaade alır ve beraber giderdi. Seferlerine bile hanımlarını götürmeyi ihmal etmedi. Birçok hanımını bir arada ve adilane idare eder, hiçbir dedikoduya fırsat vermezdi. Bununla beraber ilk hanımı Hz. Hatice’yi unutmaz ve vefakârlık gösterirdi. Bu vefakârlığını onun dostlarına karşı davranışları ile belli ederdi. Gündüzleri planlı ve programlı geçirir ne zaman ne yapacağını planlar ve hiçbir zaman boş vakit geçirmezdi. Tedbir ve planlamada üzerine yoktu. Ne zaman ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilir asla yanlış adım atmazdı.

İnsanları çok iyi tanır ve herkese durumuna göre davranır ve sorularına onun isteğine ve durumuna göre cevap verirdi. Kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemezdi.

En büyük davası “İman Davası” idi. Peygamberlik hayatı olan 23 sene boyunca Tevhit davasını savundu ve Tevhidi insanlığa anlattı. Mücadelesi de “Tevhit Mücadelesi” idi. Mekke’de müşriklere Tevhidi ders vererek putperestliği yıktı. Medine de ise Allah’a inandıkları halde şirke düşen Yahudi ve Hıristiyan’lara Tevhit hakikatini bir başka yönden anlatarak şirklerini iptal etti ve “Aramızdaki müsavi olan kelimeye, bir olan Allah’a imana ve ibadete” davet etti. “Allah’a şirk koşmadan Tevhit inancı ile vefat edenlerin ehl-i necat ve ehl-i cennet olacağını müjdeledi.” Kur’anın tabiatçılığa ve maddeciliğe karşı verdiği Tevhit dersini de sahabelere anlatarak ahirete irtihal etti.

Allah bizleri sünnetinden ayırmasın. Ahirette şefaatine mazhar etsin. Amin!

8 Eylül 2011
Okunma
bosluk

Neden Mezopotamya yada Arap Yarımadasına inen peygamberleri biliyoruz? Başka yerlere gelen peygamberler var mı? İsimlerini söyler misiniz?

Cevap:
Sultan-ı kâinatın insan için yarattığı şu mükemmel memleketine bir muallim ve muarrif üstat, ışığın güneşe ihtiyacı gibi lazım ve zaruridir. Güneş ışıksız olmadığı gibi, Ulûhiyet de nübüvvetsiz olmaz. Nübüvvet olmazsa Uluhiyet bilinmez. O zaman kainatın yaratılış amacı gerçekleşmez. Çünkü güzellik görünmek ve takdir edilmek ister. Sanat ise nazarları kendine celbetmekle teşhir edilmeyi gerektirir. Bu da dellal vasıtası ile teşhir ister.

Yüce Allah dünyayı bir okul olarak yaratmıştır. Öğrencisi insandır. Kitabı Kur’an-ı Kerimdir ve Onun diğer asırlarda temsilcisi olan mukaddes kitaplardır. Öğretmenleri peygamberlerdir. Okulun amacı öğretmen ile gerçekleşir. Öğretmen olmazsa öğrenciler kitapların ne anlama geldiğini bilemez. Anlaşılmayan bir kitap muallimsiz olsa manasız bir kağıttan ibaret kalır. Bunun için öğretmen okuldan daha önemlidir. İşte “Peygamberimiz olmasaydı Allah kainatı yaratmazdı” gerçeği böylece hakikat olduğu bilinir.

Kainatı yaratmakla kendini tanıtmayı, pek çok nimetleri insanın istifadesine sunması ile kendini sevdirmeyi amaç edindiği anlaşılmaktadır. Öyle ise insanın “Nereden? Nereye? Necisin?” suallerinin sırlarını açıp bir elçi vasıtası ile bildirmesi rahmetin ve hikmetin gereğidir. Bunun gibi pek çok nübüvvet görevleri katiyen ifade eder ki “Uluhiyet risaletsiz olamaz.”

Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatler, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiyadan sonra, şeriat-i kübrâsı her asırda her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlere ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmıştır.

Evet, nasıl ki mevsimlerin değişmesiyle elbiseler değişir, mizaçlara göre ilâçlar tebeddül eder. Öyle de, asırlara göre şeriatler değişir; milletlerin istidadına göre ahkâm tahavvül eder. Çünkü, ahkâm-ı şer’iyenin teferruat kısmı, ahvâli beşeriyeye bakar, ona göre gelir, ilâç olur. Enbiyay-ı sâlife zamanında tabakat-ı beşeriye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca iptidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki şeriatler, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıt’ada, bir asırda ayrı ayrı peygamberler ve şeriatler bulunurmuş. Sonra, Âhirzaman Peygamberinin gelmesiyle, insanlar güya iptidaî derecesinden idadiye derecesine terakki ettiğinden, çok inkılâbat ve ihtilâtatla akvâm-ı beşeriye bir tek ders alacak, bir tek muallimi dinleyecek, bir tek şeriatle amel edecek vaziyete geldiğinden, ayrı ayrı şeriate ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı muallime de lüzum görülmemiştir. Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyede gitmediğinden, mezhepler taaddüt etmiştir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde: Hiç bir millet yoktur ki, kendi içinde onları Allah azabıyla korkutan bir peygamber gelip geçmiş olmasın” Her milletin bir peygamberi vardır” buyurmaktadır. Yine Kur’an-ı Kerim: “Deyiniz ki biz Allah’a, bizlere indirilen Kur’an’a; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve oğullarına indirilenlere; Rableri tarafından Mûsa ve İsâ’ya verilenlere iman ettik. Onları biribirinden ayırmayız” buyrulmaktadır. Ayette geçen “nebiyyûn” kelimesi ile, daha önce gönderilen diğer peygamberlerin kastedildiği anlaşılmaktadır.

Peygamberlerin sayısı konusunda ise yüce Allah Kur’anda “Biz sizden önce de peygamberler gönderdik. Onların bir kısmının kıssalarını size anlattık, pek çoğunu da anlatmadık” buyurur. Peygamberimiz (sav) ise kendisinden önce 124.000 peygamber geçtiğini hadislerinde haber vermiştir. Diğer bir rivayette ise 224.000 denilmiştir. Bu peygamberlerin 315 tanesi Resuldür. Kendilerine kitap ve şeriat verilmiştir. Geri kalanı Nebidir. Bediüzzaman hazretleri de 124.000 peygamberden bahsetmektedir.

Kur’anda 25 peygamber ve üç de evliyanın adı geçmektedir. Veli olanlar ise Hz. Zülkarneyn, Lokman, Üzeyir (as) dır. Hz. Meryem’in kadın olarak peygamber olup olmadığı konusunda da ihtilaf vardır. Eş’ari mezhebine göre o da nebi sayılabilir. Çünkü kendisine vahiy geldiği ayetle sabittir. Ayrıca Kehf Suresinde Hz. Hızır’dan isimsiz bahsedilmekte, Musa (as) ile olan maceraları anlatılmaktadır. Hz. İsa (as) dan sonra yaşamış olan Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Uhdud ve Yasin suresinde ise Hz. İsa (as) ın elçisi olarak Habib-i Neccar’dan isim verilmeden bahsedilmektedir.

Bu bakımdan, her müslüman icmâlî olarak; başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere, daha önce gönderilen bütün peygamberlere; tafsili olarak da, Kur’an-ı Kerim’de isimleri zikredilen peygamberlerin her birine ayrı ayrı iman etmeleri, ayrıca, Allah tarafından önceki milletlere gönderilen ve adları bildirilmeyen bütün peygamberlere toplu olarak iman etmeleri gerekir.

8 Eylül 2011
Okunma
bosluk

Güller ona düştü diken bana düştü

Şeyhimle erleri halinden bölüştük

Derviş ona düştü şeytan bana düştü

Rasülün hatırına varıp anlaştık

Güller ona düştü diken bana düştü

                         *** 

Sevgilimle canımı candan bölüştük

Canan ona düştü bu can dara düştü

Halim sormaz çare yok onmaz yareler

Canan güle düştü bu can ele düştü

                          ***

Dağlar ferhat ile gönül şirin ile

Bağlar gülşen diye bülbül gülün dile

Söyler kalpten göze canı sırrın bile

Canan yada düştü bu can hara düştü

                       ***

Şeytanla kulları kalbinden üleştik

Mü’min bana düştü kafir ona döşek

Hak ile pazar eyledim gönlümdür köşk

Zikir bana düştü lütuf ona düştü

                         ***

Yoktan yarattım dedi varım yoğ kıldı

Yoğ ile varlığı ol maydana saldı

Adem dedi ruhundan üfleyip ol’du

Cennet ona düştü dünya bana düştü

                            ***

Şeytan sultası havva ile gel oldu

Sonsuz ömür adem için düş oldu

Elma yemek isyan ile derc oldu

Hata ona düştü günah bana düştü

                           ***

Ayrı ayrı yere savruldu bir gece

Adem bakmaz göğe suçundan hallice

Kırk yıl tövbe etti gözünden aktıkça

Affı ona düştü sabır bana düştü

                          ***

Düşman oldu kullar dahi hayvanat

Kabille habil niza etti öl hayat

Habilin ahiliği hakka seranat

Feta  ona düştü katil bana düştü

                         ***

Daim latif oldu cömert feta dendi

Kim ki zaif oldu feta yada koştu

Ali derler hazret etek ile örttü

Gizi ona düştü sala bana düştü

                    *** 

İbrahim, yuşa, yusuf, kehf kuran feta

İbrahim ol putların babasın kıra

Yuşa Musa ile etti kula vefa

Sefa ona düştü cefa bana düştü

                          ***

Kul ahmedim ahilik sana mı kaldı

Darlıkta cömert ol baha can mı aldı

Zaman hızlandı afet ki candır yahşi

Canan hara düştü ahmed dara düştü

                                                                ahi kul ahmed

7 Eylül 2011
Okunma
bosluk

Kadir’e Çaldı Gecem

Gündüzüm geceye çaldı,

Bu gece gönlümün varı,

Göğnümün kâdiri geldi,

Bu gece gönlümün yâri.

                ***

Melekler ne iş işlemiş,

Cebrail ne düş düşlemiş,

Rahman ne murad eylemiş,

Bu gece ümmetin yâdı.

                ***

Her geceyi kadir bil sen,

Her geleni Hızır bilsen,

Her yananı kendin bil sen,

Bu gece rahmetin kârı.

                ***

Namazda ihlasın gerek,

Gözyaşıyla ahın düzek,

Cup diye atlayak ölek,

Bu gece kulların varı.

                ***

Biri bine katlar imiş,

Hangi gece saklar imiş,

Şol ümmete fazlı buymuş,

Bu gece tembelin kârı.

                 ***

Bir yıldır kılarım bitmez,

Kadir deyu sâla etmez,

Rahmet ne ki saklar açmaz,

Bu gece erlerin karı,

                 ***

Bağım bahçem bostanım gül,

Günah keçem içtiğim gül,

Nefse bindim atlarım gül,

Bu gece güllerin yâri,

                 ***

Kul ahmedim günüledi,

Ömrü çuval sokuladı,

Bir gecede yaylakladı,

Bu gece ahiler kârı.

                 ***

Ya Muhammed salât ettim,

Salât deyu emrin tuttum,

Merhametle kulluk ettim,

Bu gece ahmedin kârı.

                 ***

Ya rahman affına geldik,

Saf saf olup namaz kıldık,

Salya sümük dua ettik,

Bu gece affet sen nâsı,

                 ***

Benim gülüm solmaz galan,

Niza etmem ahraz galan,

Kafi gelir rahman galan,

Bu gece rahmetin kârı.

                 ***

Selam olsun ümmet kârı,

Duyan gelsin tarik eri,

Uçadursun hakikatli,

Bu gece marifet kârı.

                 ***

Bir garip kulum alemde,

Şaki yazdı hem levhinde,

Düştüm aşkına kırkında,

Bu gece muhabbet kârı.

                                     ahi kul ahmed

23 Ağustos 2011
Okunma
bosluk
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma