Güzelleri ığşalayıp çotmak gerek. (Koşma)

Ben yanarım şu zalımın elinden

Eteklerim ataş alır kor olur

Her seherde düşer can-ı aşkından

Yüreklerim ataş alır kor olur

 

Kaşına kalem yazdım sürmen cefa

Yazgıya çevir göğnümü kul baha

Yıkıldım düştüm canımdan olmağa

Nefeslerim ataş alır kor olur

 

Yandı bağrım yakıldı şu güzele

Yanar da tütmez dumanı gazele

Delindi ciğerim düştüm neştere

Ciğerlerim ataş alır kor olur

 

Ben bu güzeli ne etsem neylesem

Zabah akşam zülüflerin tarasam

Ak ellere al kınalar yakılsam

Duvakların ataş alır kor olur

 

Zor güzeller hayaline kandırır

Bir göz ile gel bayramı düşletir

Kaç güzel teptim de seni tarttırır

Cefaların ataş alır kor olur

 

Aşk ataşın öğüttüm değirmende

Eledim di kalburdan ahirmende

Sana kız dedim koynuma girende

Cilvelerin ataş alır kor olur

 

Dağlar karını kaşına çekermiş

Ağlar aşıklar düşüne kanarmış

Zalım güzeller ellere gidermiş

Yabanlığım ataş alır kor olur

 

Ovalarda çemenlere serilmiş

Bahçalarda gülle canan düşermiş

Bir güzel sevdim bahası ağuymuş

İçemedim ataş alır kor olur

 

Yan gönlüm yan kaçtır yandığın böyle

Bilmem öldüm mü ölmedim mi böle

Can ver can ver elifim çekti zülfe

Yazdırdığın ataş alır kor olur

 

Güzeller nazını dağlar kaşından

Yiğitler sunasın pınar başından

Yaz ola harman ola kim düşünden

Ahdettiğin ataş alır kor olur

 

Dağlara bayırlara güzel saldım

Çemenlerde güle bülbül söyledim

Yiğitlerin kaşına düşü yazdım

Yakışmayan ataş alır kor olur

 

Karadır kara da saçları kara

Görünmez gözlere tenleri çıra

Yanar durur kucağımda kor akça

Çerağımsın ataş alır kor olur

 

Bu güzelle barışmadı kavlimiz

Gün geldi de örtüşmedi tenimiz

Dost bilirdim çevirmedi yanımız

Salalarım ataş alır kor olur

 

Ahi kul ahmedim güzel severim

Severekten ölsem diye yanarım

Kaç güzeli ığşaladım çotarım

Günahımsın ataş olur kor olur

 

 

 aşık ahi kul ahmede nasibdir.

 

8 Mart 2012
Okunma
bosluk

Aşık ahi kul ahmedin şiir yazmasının sırları (Koşma 6+5=11, 4+4+3; Semaî 4+4=8, Mani 7, Divan 8+7=15 hece)

Burada size yazdığım şeyler; hiç bir kitapta yer almayan, sadece bu aşık kardeşinizin kendi sevgi, usul ve tecrübelerinin bir kısmıdır. her yiğidin yoğurdu da yeyişi de farklıdır. başkasına kıyaslamayınız lütfen. aşıklık geleneği normalde usta-çırak ilişkisine dayanır.  fakat bizim ustamız HAKK RAHMAN oldu da irticalen yazar dururuz. Peygamber efendimiz sav.  Hatay’da Habibi Neccar Hazretleri ve Mevlana’ ks. dan başka bir çok tarikat şeyhinden dua aldığımız yanında radikal bir ilahi aşk’ın kalbimizde yer ettirildiğini (=Allah’tan) riya olmaksızın söyleyelim inşallah.  

onun çok dua eden biri olduğunu aklınızdan çıkarmayınız lütfen…

Bir şiir yazmak için mutlaka bir miktar zikir, en azından 21 besmele uygun olur. bir besmele dahi çekmeden yazılar hokkabazlık olur ki onu da ahmaklar okur, hanesine bir şeyin yazılması da şüpheli hale gelir. şiir Allah için yazılır ve Allah için insanların istifadesine karşılıksız dağıtılır. isteyene parası yoksa bedava, orta halliye maliyet artı makul karla, parası çok olana fazlası fakirlere bedavanın karşılığı olarak fazla fiatla verilebilir.

Kişi kimseyle küs olmamalıdır.

Karşı taraf barışmıyorsa sizin ona barıştığınızı söylemeniz ya da almasa bile selam vermeniz gereklidir.

Kul hakkı olan kişilerle vakit geçirmeden ödeme gerekli ise ödeme yapıp helalliğini de ayrıca gönülden almalısınız.

Namazlarınızda Allah’a tam kul olup hiçbir dünya gailesi düşünmeden aşk ile namaz kılmalısınız.

Her gün mali durumunuz ölçüsünde bir miktar mutlaka uygun kişiyi bularak sadaka vermelisiniz..

CENNET: namazı 5   5   aşkla kılıp çorba kaşığını karşı tarafa uzatanlara daha yakındır (Aşık ahi kul ahmed)

Şiir yazma ortamı diye bir özel zaman aslında yoktur. Biz bazen iki kıta otobüs durağında, iki kıta otobüsün kalabalında içinde, 4 kıta eve varınca, bilgisayara aktarırken iş yerinde de a aaa şurası eksik kalmış deyip 4 kıta daha ayakta ila ederiz de 12 kıtalı bir şiir çıkıverir ortaya.

Ancak genel olarak sakin ortamlar hayalin genişlemesine daha çok imkan verdiği söylenebilir.

 

 

Aşık açık ve net olmalı. Gerçeklerden korkmadan gizliliğimiz sadece fitneye yol açabilecek şeylerle sınırlı olmalı = Dostluklar, Güven = Açıklık Allah için yer bulmalı..

 

Hiç kimseyi Allahın dışında ”dost” edinmeyeceğiz.  Bu bizi kula kulluğa, kullara ‘eyvallah’ etmekten koruyacaktır= Onur, Hürriyet, Kulluk böyle elde edilir.

 

Fecr suresi 27-30 ayetleri incelendiğinde mutmain olmuş nefsin doğrudan cennetle müjdelendiği görülmelidir.  Kulluk en güzel makam olup bu makama erişmiş bir arif kişi yada aşık kişinin yazdığı şeyler insdanlara bazı bölümlerini anlamasalarda Rahmani olarak çok şey vermeye başlar.  Yazıda kişinin bir miktar kesbi (emeği) bulunsa da duyurma işi Allah’a aittir. Bu duyma işlemi sesin fiziki olarak duyurulmasından tutun kalbe inmesine kadar Allah’a aittir. Bu durum faydaya dönüşürse nasibe dönmüş olur ki istenen de budur. Bu noktada aşığın gayreti yanında Hakk’ın nasibi olduğundan nasib için Allah’a şükretmek gerekir. Aşık ise bu gayreti için teşekkür beklemez dua beklemez.  O yaszar, dağıtır, ulaştırır o kadar.. aşıkta ben duygusu ve meşhur olma duygusu en aşağıya inmiştir zira.. işte bir aşıkta iyilik duygu ve makamı fevri tek tek hareketten “HAL” HALİNE DÖNÜŞMEDİKÇE yazdıkları iyi olmadığı gibi onu duyuracak kimse de olmadığı için boş yere çabalar durur. Bütün bu aşamalar usta çırak ilişkisi içinde söz ile sazı da kapsamaya kadar gider. Çırağın ilahi aşkta katedeceği mesafe onun fedakarane gayreti ile şevk bulur ve çırak yükselmeye başlar. Yükseldikçe eteğindeki dünyalık ağırlık ve nefsi özellikleri atmalı ki hafifleyip yükselebilsin. Cisim hafifledikçe ryh zenginleşmeye başlar. İşte şimdi aranan evvelde Hakk’ın verdiği kabiliyetler için mana zenginliği fırsatları doğmaya başlar. Özünde olmayanın, aşka  düşmeyenin ustası tarafından eğitilmesi sadece kelime cambazlığından öteye geçmez. Aşık manayı şekilden evla tutar. aşık isdraf yapamaz. orta bir yolu bırakmaması gerekir. gösteriş aşığı bitirir.

Bu anlatılanlar sizi üzmesin. Bunlar kemal şiir yazımı için gerekenlerdir. Herkesin yaklaşımı farklı da olabilir kuşkusuz.  Sadece her neye yazıyor iseniz önce hiç olmazsa birkaç defa besmele çekin, örneğin  şöyle kısa da olsa bir dua edin: “Ya Rabbi zihnimi aç, dilimi çöz, kalbimi sana yönelt, doğruluktan ve adaletten ayırma, gönlümü İslam üzere kıl, seni ve mümin kullarını sevmeyi  nasib et, ve yararlı güzel bir şiirle insanlara faydalı olmayı nasib et, gösterişten uzak eyle beni- amin” diyebilirsiniz.

Son olarak yazılan şeye Hakk nazarıyla sevilmesi gerekiyorsa severek, kızılması gerekiyorsa yine Hakk için kızarak bakmalısınız. Artık şiir yazmaya hazırsınız demektir. Kısmetiniz doğru, güzel ve bol olsun, insanların yararına dönüştürsün Allah’ü Teala.   

 

Bir duanızı şiirleştirmeye çalışarak işe başlayalım:

 

yoktur

vardır

gördür

yerdir

kuldur

haktır 

gibi ayaklar kullanılarak kişinin kendi fiili duası şiirleştirilebilir.

 

Son beyitlerde yoğunluk, önem, vurgu, damıtma çok, katlamalı satırlar arası ilişkiler kuvvetli olmalı, ne diyeceksen de burada demelisiniz.  Örnek bir şah beyit:

 

Zikirden ilahi aşka

…………………..

………………….

 

Arşda yoğ imiş başka nebi ”yusuf”

Züleyhadan kaçmamış doğan yusuf

*

Sen bir Züleyha bul da gel mah cemal

Kaçmayam ben gel gör ki ahı cemal”

 

Yaşanmadan bir şiir yazılmaz. yaşamasanız da o kişi gibi olmalı ya da o olayın içinde gibi hissedecek yufka yüreğe sahip olmalısınız.

Hece Bilgileri:

Koşma 11 hecedir genellikle.

6+5

veya

4+4+3 olabilir.

Semaî 8 hecedir genellikle.

4+4 olabilir.

Mani 7 heceden müteşekkildir.

1. Kıta

…………………a

…………………b

…………………a (x)

………………….b

2.Kıta

………………….c

………………….c

………………….c

………………….b

 

Divan 15 hecedir

8+7 olabilir.

Bu ölçüler geneldir ve daha çok şiirin ahengi ile ilgilidir. Mananın önemsendiği acil bir durumda çokluk teşkil etmemek şartıyla ihlal edildiği bazı şairlerde görülür.

 

Bir kıtanın içini nasıl doldurabiliriz ona bakalım..

 

1.Kıta içeriği şöyle olabilir.

 

1. övgü

2.istek

3.övgü             

4.istek bildir

 

Ağulu aşın duası

 

Her kim bana dost, dost ise
………………………..

Hak Teala yar olsun ona
……………………….

Her ne derdi vardır ise
……………………….

Cümle işi asan ona

……………………………………

 

Emre kul

 

selam ile selam ile

…………………..

selam verdim kelam ile

……………………….

yazıdaki oğlak bile

…………………….

selam alır “bela” ile

………………………………..

 

Elif

 

Ben bir elif olsam başa

……………………..

Kim hu dokur önden sona

………………………….

Bir güzelce sunar Hakk’a

…………………………

Hediyemi bilmez imiş

…………………………..

 

 

Ölüm var…

 

Şu dünyada ey canlar

……………………..

Ağdıracak ölüm var

……………………..

Bağı bostan bozdurur

……………………..

Solduracak ölüm var

………………………

 

2. kıta içeriği şöyle olabilir..

 

1. övgü

 

2.ne düşündüğün          

 

3.ne beklediğin

 

4.aleni istek, vurgu, naz şikayet söylemek istediğin her şey olabilir (derdin ne?)

 

Bana ağu veren kişi
……………………

Doğru ola eğri işi
……………………

Kolay gele onmaz düşü
……………………….

Cümle bahtı hayır ona

……………………………………..

 

 

 

Ben bir aşk-ı elif kulum

………………………

Hakkın zatı arar kelim

………………………

Gayri olmaz O’nsuz ölim

………………………..

Gördüğümü bilmez imiş

……………………………………….

 

 

Özen bezen yapadur

…………………….

Sonra şöyle kıradur

……………………..

Emanetin veredur

………………….

Ödetecek ölüm var

………………………

 

 

Acı biber dilimden

Yuvarlandı önümden

Sevdiğimi gözünden

…………………………

 

(Mani  uyarlaması)

 

 

 

Somut duamda olan şey, yaşadığım kişinin özellikleri, yaşadığım olay, bütün şiir boyunca sistematik bir şekilde bütün şiir boyunca düzenli olarak devam etmeli, olaylar birbirini her kıtada gerçekleşme özelliğine göre sırayla takip etmelidir.

 

Rastgele “burda bu vardı şur da da şu var”  gibi birbirinden kopuk kıtalar okuyucunun zihnini  allak bullak eder. Anlaşılmayı zorlaştırır. Kaliteyi ve tekrar okunabilirliği düşürür. İyi şiir;  çok okunup da her okunuşta diğerinden daima farklı bir şeyi her defasında buduğunuzda ortaya çıkan şiirdir..

 

Bu bakış açısıyla şah beyit ve bir önceki kıta ayrı bir öneme sahiptir. Şiirden hiçbirşey anlamayan okuyucunun aklında,  en son okuduğu son iki beyit kalır. Bu beyitlere kibir, riya, suni fikirler sokulmamalı, son derece açık ve kavi (sağlam fakat sert değil) ana fikir ya da mesajlar yerleştirilmelidir.

 

Şiirde tevazu ve halkın kullandığı deyimler onların düşünceleri önemlidir ve bunlara yer verilmelidir. Böylece okuyucu şiiri ve yazarı kendinden bir parça gibi görür, anlayış derinliği bu sevgiyle artar ve şair okuyucunun nezdinde daha yüksek bir değere (makam değil) ulaşır. Bu ulaşım ve beğenidir ki etkilenme kapılarını okuyucunun açar ve en yüksek faydayı elde etmek kolaylaşır.

 

 

1. Çalışma:  bu sitedeki  “Allah’ım şiirinin aynısını mana sabit kelime farklı olarak taklit edeceğiz.

 

 

2.Çalışma:

 

Aynı formatı tamamen serbest sadece Allahın uyağı(ayağı) sabit kalmasıyla yapılacak.

yazdıktan sonra başkasına verirken okurken “ben yazdık” demeyecek. “bize nasib oldu elhamdülillah” diyecek. tevazudan asla ayrılmayacak. hakaret edenlere cevap vermeyecek. sabredecek. kin duymayacak kimseye.. hakaret edenlere de dua edecek, kimseye işim var demeyecek, kişi ayrılmadfığı sürece onu can kulağı ile dinlemeye devam edecek, pencereden dışarı bakıp hadi git mesajı vermeyecek. bir şey isteyen kimseyi boş çevirmeyecek, neyi varsa paylaşacak, adres soranı bile şayet bilmiyorsa kendisi hemen birinden sorup öğrenip söyleyecek. kişi iyi anlayamıyorsa işi dahi olsa yürüyerek fiilen götürecek oraya kadar. günde 100 selamı tanıdık tanımadık herkese verecek. onlar almazsa kensisi alacak. herkese gülümseyerek bakacak. münibüste 20 kişiye otobüste sıradan herkese selam vererek ilerleyecek. Allah’ı ve Allah için kullarını çok sevecek çook çok.. vesselam..

 

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir.

 

7 Mart 2012
Okunma
bosluk

Doğum gününe ölü bakanlar…

Gülü güzel güzel kullar

Doğum günüz kutlu olsun

Nazar düşmüş güzel hallar

Doğum günü’z kutlu olsun

 

Güzel gülden ayrı düşmez

Gülü açan yolda kalmaz

Bag-u bahça boran almaz

Doğum günü’z yaşlı olsın

 

Kalbi güzel güle düşer

Yıllar aşkla başa düşer

Ben yazarım seven beşer

Doğum günü’z nazlı olsun

 

Dünya hanı zalım zalım

Doğup gelen çalar sazım

Yaşar isen aşkla balım

Doğum günü’z tatlı olsun

 

Gezdim tozdum dünya handır

Hancı bekler namaz yoldur

Çorba dahi veren baştır

Doğum günü’z canlı olsun

 

Eyidir eyidir beyler

Zevcedir dediğim eşler

Yamulmadan yaşlanın düşler

Doğum günü’z kaşlı olsun

 

Kalan sağlar kazık çaksın

Yürür dahi yaşım sarsın

Kabrim üzre karlar yağsın

Doğum günü’z Hakk’lı olsun

 

Cennet cennet derler idi

Namaz kılan peyler idi

Kullarına Kerem idi

Doğum günü’z sazlı olsun

 

Doğdun öldün ne anladın

Ataş aldın kim bilmedin

Helal haram düz söyledin

Doğum günü’z ayrı olsun

 

Ahi kullar doğar sever

Sevgi ile yaşar gider

Ölmek ne ki aşkı yaşar

Rıza diyen beri gelsin

 

HAMOY halk oyunları derneğinde 4 kişye birden yapılan 3.3.2012 doğum gününde 10 dakikada yazıldı. lakin doğum günü yapılanların hiçbiri ve hoca da dahil dinlemek lütfunda bulunmadı. birine de sadece adınızı zikredelim mi dedik de hayıııır ki hayııııır dedi. sevgili dostlar biz abdal mıyız, aptal mıyız, şapşal mıyız, salak mıyız,  allahaşkına.. biz temiz  kalbimizi veriyoruz, insanlar kendisine özel yazılmış bir şeye kirli kulaklarını bile vermiyorlar…kızdım ve acaib taşlayacağım lakin gelecek hafta gene oraya gideceğim, tövbe tövbe estağfirullah.. artık güllü güllü yazalım bari..sevgimize aşkımıza dönelim bari..güvensizlerden ve takdir özürlülerden ayrılalım bari… 

.

ben bi abdalım abdalım

zayi eder ham düşerim

olamadım eller ile

gül ile canan düşerim

 

gül der dikenim bendendir

beni sevmek var zordandır

aşkı bilmek yol yordamdır

el ile canan düşerim

 

el dedin de ele düştüm

el verene gülü verdim

dikenini naza kattım

yar ile canan düşerim

.

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

3 Mart 2012
Okunma
bosluk

Haççem (Koşma)

Bir ela gözlü haççeye kul oldum

Onbeşinde sardım idi belalım

El ne derse desin algın cariyem

Ellibeşte yazdım idi maralım

 

Gözler okur ilme meftun çabalar

Döner gelir bağ-u bostan çapalar

Bahar ermiş çiğdem bekler yumrular

Kor döşümde yaktım idi fidanım

 

Seher yeli yarden eser şalimiş

Çöle salar baha yanıp gelimiş

Nice yiğit şarttan âri düşimiş

Yar koynumda öldüm idi cerenim

 

Siyah zülfüne de bağlar gönlümü

Nasıl ayrı düşem bozar fendimi

Bahar yetmez ömür ister yazgımı

Var canımda canan idi maşığım

 

Zabah olur ağşam olur gözlerim

Baha kılar bir buseye gözlerim

Dağa düşer ben yolları gözlerim

Sar bağrıma malım idi selenim

 

Irlar olduk zaman hüsran eyledi

Felek çaktı bir silledir peyledi

Çırpındı gönlüm de ahdi bozardı

Gül bağrımda biter idi toprağım

 

Kaşlar kalem yazar beyaz üstüne

Kara gözler maral düşer altına

İnce beller düşmüş yiğit koluna

Yar sardım da bozar idi mihengim

 

Aldırdım aldırdım yari aldırdım

Varmayınca ırak oldu kaptırdım

Yar uğruna kavi iken eloldum

Zar düştüm de yazar idi kaderim

 

Yiğit olam sır vermeyem cahile

Selam yoğmuş erkansıza yolsuza

Komşu durma namussuza arsıza

Bar oynar da çöker idi algınım

 

Yiğitten yalan çıkmaz yanıltmaz

Baha sorsan üste verir bilinmez

Zalim dahi sever  keme hırlamaz

Yaz kalbim de söyler idi Allah’ım

 

Kul ahmedim ağlar ahi gezerim

Ümmet ümmet ağıt düşer seherim

Çaldırdım yari de düşe sayarım

Söv ahdim de kavi idi haticem

not: bu hatice gençliğimde sevip sevip 6 kez de istedip alamadığım haticedir. bayram gelse de eliylen bir tokalaşsam deyu bir yıl beklerim. işte aşk bu, aşk bu…

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir

1 Mart 2012
Okunma
bosluk

Yalnız Büyük Çarşıda mı Din Yere Düştü: ak sarıklı ins (insan), ak varaklı (yapraklı-Kuran-) din perişan (Taşlama)

Çıktım yüğseğine seyran eyledim

Gördüm ki ak sarıklı ins perişan

Bir ataş vurdu da yandım ağladım

Erdim ki ak varaklı din perişan

 

Hayal oldu cübbe sarık bilinmez

Giyer isen kaldır bunu denilmez

İmam deyu cehle sala verilmez

Sordum ki beş direkli din perişan

 

Yıkılmış mana Mushaflar öpülür

Muhammed ölmüş ümmeti şaşırır

Başolmuş şeytan cahiller sarılır

Baktım ki nur beşikli din perişan

 

Susmuş alim ölsün daha beklerler

İlim ölmüş para düşler esnaflar

Cehli yol eylemiş şeytan kılıklar

Yazdım ki kıç baştalı din perişan

 

Dağılmış zülüfler tarak geçirmez

Yareler azıtmış mehlem yetişmez

Arifler göçetmiş şeytan kaçırmaz

Yordum ki Hakk düşeli din perişan

 

Yarimin güllerini soğuk almış

Sadrıma sardığım alim ölürmüş

Ölen kim cahiller bayram edermiş

Kurban ki kes alimi din perişan

 

Sorarım dağları  bağrın açar mı

Cahilden kaçarım beni basar mı

Yar ile sohbetim cana düşer mi

Devran ki kin saralı din perişan

 

Benim gördüğümü körler görürmüş

Benim inancıma ahraz gelirmiş

Bağ-ı irfanımı cehle yazarmış

Etek ki şer saralı din perişan

 

Ahi kul ahmedim ağlar ümmetim

Güzele ümmet der çiğdem sayarım

İslam oldum Hakk’a canan düşerim

Canan ki od saralı din perişan

 

 

Not: bu şiir Büyük Çarşıdaki camiden kovulmamız üzerine yazdığımız ikinci taşlamadır. sorun daha derinde görünmektedir dostlar derinde…

Yüreğim yaralı dostlar yüreğim yaralı. Rahman’ın huzuruna vardığımızda onun dinini nasıl ve ne kadar savunduğumuzu, müslümanları ümmet teknesinde ne kadar yüzdürdüğümüzü ve sevdiğimizi, onlara ne kadar fedakarlık yaptığımızı hangi yüzle anlatacağız dostlar.. söyleyin bana söyleyin.. malımdan zaten geçmiştim canımdan vereyim.. etimin hangi dilimini hangi ümmet ister vereyim.. siz kasap olun..

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir

1 Mart 2012
Okunma
bosluk

Aşıklık Geleneği Hakkında Bilgi

Aşıklık ve Ozanlık geleneği konusunda sıkça bazı sorular sorulmaktadır. burada size genel tanımlamalar bir süreç olarak anlatılmıştır. özel olarak kendi yetişme sürecimiz konusunda ileride üç beş şey söyleyebileceğimi umuyorum ömrüm vefa yeterse.

.
İslâmiyet öncesinde şiir yazan şairlere; “Şair” anlamında “Ozan ve Baksı” gibi adlar verilmiştir. İslâmiyet sonrası Anadolu’da; saz eşliğinde veya sazsız şiir yazan şairlere “Âşık” adı verilmiştir.

Şairler, Orta Asya Türk boyları arasında çeşitli adlar almışlardır. Şairlere: Oğuz Türkleri; “Baksı (Bahsı-Bahşi), Ozan”, Altay Türkleri; “Kam”, Yakut Türkleri; “Oyun”, Tonguz Türkleri; “Şaman” demişlerdir.

Ozan; dilimizde “şair” anlamında kullanılmış en eski bir sözdür. Hece vezni (ölçüsü) ile şiir yazan ve söyleyen şairlere, âşık (ozan) denir. Âşık (ozan), gerçekleri olduğu gibi yazan ve söyleyen şairlerdir. Saz ile söyleyen şairlere saz şairi, sazsız söyleyen şairlere de halk şairi denir.

Âşık; terim olarak, on ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda, Hoca Ahmet Yesevî ve Yunus Emre gibi şiir yazan ve ilâhi olarak şiir söyleyen Dinî-Tasavvuf mensuplarına denmekle ortaya çıkmıştır.

Âşıklar, usta – çırak ilişkisine bağlı olarak yetişirler. Özelliklerini, yetiştikleri ve yaşadıkları sosyal çevreden alırlar.

Âşıkların yetişme yerleri çok farklıdır. Köylerde, kasabalarda ve şehirlerde, tekkelerde, medreselerde, asker ocaklarında yetişen âşıklar vardır. Bunlar içinde geleneğe en bağlı olanlar köylerde yetişenlerdir. Bunlar saf şairlerdir. Saf halk şairleri; tabiatı ve gerçekleri olduğu gibi dile getirirler.

Âşıklar, diyar diyar dolaşarak; köy odalarında, kahvelerde ve meydanlarda, şiirlerini okurlar. Bu şekilde şiirlerinin geniş halk toplulukları tarafından duyulmasını sağlarlar.

Âşıklar; gezgin şairlerdir. İlden ile köyden köye gezmişlerdir. Semaî ve meydan kahvelerinde şiirler söylemişlerdir.

Âşıklar; gördüklerini ve yaşadıklarını dile getiren halk kahramanlarıdır.

Âşıklar; semaî, koşma, varsağı, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi nazım biçimleri ve türleri ile tabiat, ayrılık, ölüm, kahramanlık, aşk ve toplumsal olaylar gibi konularda şiirler söylemişlerdir.

Sazlı saz şairleri ve sazsız halk şairleri, şiirlerini, “cönk” denen ve eni boyundan uzun olan, uzunlamasına açılan defterlere yazarlar. Cönk denen bu defterler Türk Halk Edebiyatı’nın temel kaynaklarını teşkil eder. Edebiyat tarihi bakımından değerleri çok büyüktür. Halk arasında “Cönk”ler, “danadili” diye de tanınır.

Âşıklar, Türklerin Orta- Asya’dan, Anadolu’ya gelişiyle burada da varlıklarını devam ettirmişlerdir. Âşıklara, Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük bir değer verilmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul’un alınmasından sonra, doğu ve güney bölgelerinden gelen Âşıkların, İstanbul saraylarında bile büyük ilgi gördükleri bilinmektedir. Âşıklar, Anadolu’nun değişik yörelerinde varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Bazı padişahlar, âşıklara özel ilgi göstermişlerdir. Bunların başında IV. Murat, IV. Mehmet, II. Mahmut ve Sultan Abdülaziz gelir. II. Mahmut devrinde İstanbul Tavuk Pazarında âşık kahvehaneleri vardı. Ün salmış âşıklar burada toplanır, çalıp söylerlerdi. Âşık fasıllarını idare edene “Reis-i Aşikâr” denir. Ve devletten maaş alırlardı. Birisine âşık denebilmesi için önce Tavuk Pazarındaki Âşık Cemiyetine “çerağ” olması gerekirdi. Kabiliyeti olan sonra kalfa, ardından “ehliyetname” alarak “âşık” olurdu. Bu âşıklar, ülkenin her tarafında hükümet adamlarından kolaylık görürlerdi.

Bugün de gerek saz şairleri gerekse halk şairleri, halk şiirinin yaşaması için gayret etmektedirler. Âşıklar; hece ölçüsü ile ve hece kalıplarının 11’li, 8’li ve 7’li ölçüleri ile şiirlerini yazmayı tercih ederler. Âşıklar, milli kültürümüzü, eserlerinde sade ve saf bir biçimde dile getirmektedirler. Âşıklar (ozanlar) gerek kendi dertlerini gerekse toplum dertlerini dile getiren şairlerdir.

Günümüzde Âşıklık geleneği Sivas, Kayseri, Ankara, Kırşehir, Yozgat, Adana, Osmaniye, Konya, Kars, İstanbul, Şanlıurfa, Erzurum, Toroslar ve Doğu Anadolu yörelerinde sürdürülmektedir.

Yunus Emre’den Ozan tanımı

“Ben bir usanmaz ozanım
Derdim vardır inilerim”

“Cümle şair dost bahçesinin bülbülü
Yunus Emre arada dürraclana”

Açıklama: “Şairlerin hepsi dost bağının bülbülüdür. Yunus Emre’de aralarında turaçlanır.” demiştir.

“Yunus gel âşık isen tövbe eyle
Nasûha tövbe ucu kutlu oldu”

Açıklama: “Yunus, eğer âşık isen gel tövbe et, nasihat vericiye tövbe sonu mübarek oldu” demiştir.

 

 

aşık ahi kul ahmed derledi.

29 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Büyük Çarşı’nın Üç Cahili – Beş Zengini (a acaib taşlama)

—BÜTÜN CAHİLLER İYİLİK ETTİKLERİNİ DÜŞÜNÜRLER…

CAHİLİN DE CAHİLLİĞİN DE İLACI YOKTUR…CAHİLDEN SADECE KAÇILIR.. CAHİLLİĞİNİ BİLENLER ZATEN ALİM OLURLAR…HİÇ BİR ALİM CAHİLİN YANINDA DURMAZ VE İLMİNİ SIRRINI CAHİLE ASLA AÇMAZ DA AÇAMAZ DA… ÇÜNKÜ İZİN YOKTUR… ONLAR ZAYİ EDER İLMİ…İLMİN İSTEYENE VERİLMESİNİN SIRRI BUDUR…APTALLARA İLİM VERİLMEZ…

—ZENGİNLER FAKİR KALACAKLARINDAN KORKTUKLARI İÇİN CİMRİ OLURLAR..

ANCAK, CEHENNEMDEN KORKAN ZENGİNLER CÖMERT OLURLAR…

ALLAH C.C. FAKİRİN RIZKINI ZENGİNDEN VERMEZ…. ZENGİN, VERDİĞİ ZEKATI ALDIĞI İÇİN FAKİRE MÜTEŞEKKİR OLMALIDIR… TEŞEKKÜRÜN YÖNÜ BÖYLEDİR…ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ, O DA VAKTİNDE BULUNMAZ…İŞ ZENGİNLERE KALSAYDI BÜTÜN FAKİRLER AÇLIKTAN ÖLMÜŞTÜ. HALA AÇLIĞIN SÜRMESİNİN SUÇU ZENGİNLERİN DEĞİL DE YOĞA KILIÇ SALLAYAN AŞIK AHİ KUL AHMEDİN Mİ? ONUN CEBİ DEĞİL GÖNLÜ ZENGİNDİR DOSTLAR….(Büyük Çarşı’daki zenginler sormaya basşladı: “ben de var mıyım bu taşlamanın içinde” demeye. Biz cahilleri saydık ki kaçılacaklar bilinsin kimse zarar görmesin diye. Zenginleri ise saymadık ki hepsi de “ben de mi varım acaba?” diye sürekli ölünceye kadar korkarak kendine çeki düzen versin de iyi yolda olsun diye.  

HADİS: zenginler cömert, yöneticiler adil, alimler cesaretli (doğruyu her yerde söylemekte) olduğunda yerin üstü yerin altından hayırlıdır.  Zenginler cimri, yönetiler zalim ve alimler korkak olduğunda yerin altı yerin üstünden hayırlıdır…

ANKARA-Kızılay’daki Büyük Çarşı (3. katta) camiinde bir hafta önce ALLAH, zenginlerin sevgisini kalbimden çekip aldı. zira çok darda olan dul fakir ve sara hastası için yardım talebimi hepsi de reddetmişti. biz de zenginlerin dükkanlarını böylece terketmiş ve dükkanlarına uğramaktan uzaklaşmış idik ki. imam bu sırada umreye gittiği için kıraatı, bizimle fikren tartışamadığı için kasıtlı olarak zayıf birisine “sen imamlık yap” demesi, yanlış ve İslam’a aykırı bulunmakla, cemaatin namazının da sahih olmayabileceği için, biz de imam hatip mezunu ve İslam’i araştırmalar yaptığımız için acizane bir kaç vakit imamlık yaptık. Cenab-ı Hakk’ın İKRA=OKU emrini cemaat yerine getirmediği için biz zaten her namaz kıldırmamızın arkasına 2 veya 3 dakikalık bir sohbet ilave ediyor veya okuduğumuz aşır=Kuran’ın mealini aynen değil ve fakat genel manasını sohbet olarak kısaca veriyorduk. bu yöntem bizim asla fedakarlık yapmadığımız, terketmediğimiz bir İslam’a ve Müslümana sahip çıkma için İSLAM’i yöntemimizdir. anlamını aynen veya sohbet olarak vermediğimiz Kuran’ı okumayız.

bu camide de öyle yapıp namazdan sonra kısa bir sohbet yapınca, anılan caminin dernek yöneticileri olan üç garip şahıs bizi hem de caminin içinde haksız bir azar, el kol, tehditle “bu camiye gelmeyeceksin” “bu camideki namazı sen kıldırmayacaksın” “bu camide sohbet etmeyeceksin” benzeri sözlerle kendilerini çok üzdüler, bizi değil.

 zenginlerin sevgisi kalbimizden alınınca bunun gereğini ALLAH cahillere yaptırdı böylece. Biz de artık yanıbaşımızdaki camiyi fitne çıkmasın diye bırakıp çok daha uzaklardaki camilere gitmek zorunda kaldık.. biz haber gönderip dedik ki “biz tek camiye gelmeyelim, lakin onlar Allah’ın evinden kovma günahına tövbe etsinler” biz isteriz ki cahil de ateşe girmesin, günah kazanmasın der “ya Rabbi onlar bilmiyorlar, onları affet” diye dua ediyoruz hepsine.. bundan önce de aynı cemaatten 4-5 kişi imama gidip bizim sürekli askıya takılı bıraktığımız cübbemiz için “biz de paltolarımızı sürekli bıraksak burası neye döner” demişler ve görevli imam da bize gelip “ahmet bey, 4-5 kişi bunları söylüyor cübbeni kaldır” demişti de, biz de “istiyor ve bu fikre destek veriyorsan sen kaldır demiştik” de, “senin kendinin kaldırmanı istiyorum” diye yapmak istediğini bize zorla yaptırmak istemişti. işte İslami bir namaz giyim-setr olup kuvvetli olan cübbe ve sarığa kendisi yapmadığı gibi, ben de cübbe koyarsam ne olur demiyor da palto koyarsam diyor ve doğrudan eleştirmemiş görünüp dolaylı olarak kullanımına imkan vermeyecek tilki gibi kurdun önüne bizi atıyorlardı. elbet bizim kararlılığımız çok kişinin kafasını kırar.

lakin yukarıdaki örnek tamamen farklı olup açık bir fitne olduğu için üzerine gitmek yanlış olur. bu yüzden geri çekilip uzaktan HİCİV=TAŞLAMA sanatıyla ezmeye çalışıyoruz. bu bile hatalı lakin dayanamıyorum, benim değil onların günaha girmesine katlanamıyorum DOSTLAR.. Allah hepimizi affetsin.. En doğrusunu ALLAH bilir…

(fitnenin yerilmesi-cahilin değil)

 

Büyük çarşı Büyük Çarşı

Büyüklüğün nerde kaldı

Müslümandan bağnaz olmaz

Fitne çıktı cehle yol ver

 

Emir geldi Hakk’tan ilme

Yere batıp kaybol hele

Çekti alim gel sen beru

Fitne kalsın cehle yol ver

 

İlim yapsan yaptı demez

Öldüm desen hayır yapmaz

Gönül yıkar adap bilmez

Fitne buydu cehle yol ver

 

İKRA’ dedim suça yazdı

İmam oldum cehli azdı

Safra döktü yüzüm üstü

Fitne şuydu cehle yol ver

 

Sala kıldı SELİM cehli

UFUK uydu buydu ilmi

Özer sağıyr fitne yoldu

Fitne ayan cehle yol ver

 

Fakir arlı açım demez

Kimselere derdim açmaz

Gariblere sorgu olmaz

Fitne beyan cehle yol ver

 

Allah yazdım Allah yazdım

Allah diye şarab içtim

Cahil ile niza düştüm

Fitne haklı cehle yol ver

 

Hakk yazıp da dağıtırım

Ümmet için çağırırım

Kul düşmekten öğünürüm

Fitne geldi cehle yol ver

 

Zengin zengin namaz kılar

Fakir görse kıçın döner

Utanmadan yoğa çalar

Fitne ziyan cehle yol ver

 

Yerde olan gökte olmaz

Göğe çıksa rahmet kılmaz

Üçe beşe dua etmez

Fitne düştü cehle yol ver

 

Kazanmak mı kaybetmek mi

Sabah akşam zaptetmek mi

Kazık atmak gerekmez mi

Fitne karlı cehle yol ver

 

Yazar elim söyler dilim

Baha kıldım dine canım

Sada etmem cehle halim

Fitne çıktı cehle yol ver

 

Zenginlerden bıktım bıktım

Fakirlikten korkar gördüm

Cehennemden korksa gülüm

Fitne yazar cehle yol ver

 

Bir alırım bir satarım

İki olur bir düşerim

Bir yoluna gül düzenim

Fitne bozar cehle yol ver

 

Eller bana ağu sunar

Aşım dahi zehre banar

Ağu bize arşa çeker

Fitne yazar cehle yol ver

 

Cahillerle derde düşmek

Ayı ile çuval girmek

Alim isem iyi ölmek

Fitne karar cehle yol ver

 

İlmi verir isteyene

Cahil yerde ulaşmaya

Aşkı yazar kul ahmede

Fitne bozar cehle yol ver

 

Üç cahille ne mi etsem

Elin öpüp sırtın yusam

Daha derse kıçın öpsem

Fitne gitsin cehle yol ver

 

Ey ilim yere bat yere

Ey alim gel hele yere

Ey cahiller baş ol hele

Fitne sapsın cehle yol ver

 

Cahiller sapıtır halkı

Cehennem düşürür ardı

Susan alim yansın hemi

Fitne çöğdü cehle yol ver

 

Dünya cehle teslim olmuş

Hapse düşmek ahdim olmuş

Kurtulursam ben’im ölmüş

Fitne sardı cehle yol ver

 

Dua edem sen cahile

Taş atıp da baş dileye

Cahil sevmek ot yemeğe

Fitne benzer cehle yol ver

 

Ahi ahmed ilim yapar

İKRA’ deyu ümmet arar

Bağ-ı irfan cehle yazar

Fitne buymuş cehle yol ver

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

 

29 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Ciğerci Murad ile Meraklı Emreye ciğer tarifesidir; Muradım Kardeş, Emre Kul…

Muradım kardeşe
.

selam ile selam ile

selam düşer canan ile

yazıdaki oğlak bile

meler imiş selam benim

.

caglar murad selam etmez

yolu uzun gidem bitmez

havadaki turna ölmez

selam alır murad benim

.

bir selama bin harcarım

bir yoluna bin düşerim

kul deyip de çün ağlarım

kimse bilmez yaşım benim

.

sala saldım mana öldü

selam dahi kusur oldu

bakar isem nazar kıldı

kapıdaki zülüf benim

.

aşık isen çık karşıma

murad isen vah başıma

baha eylen yaz döşüme

elifdeki zülfe benim

.

yattın çıktın neler aldın

neler deyu kime dedun

üç beş kişi çala saydın

öğütteki kuran benim

.

bir ağlarım bir gülerim

bir yazarım çok düşerim

ne demişler gül verenim

kesretteki tevhid benim

.

murad kula selam olsun

selam ne ki ciğer satsın

bursadaki kadı sensin

bazardaki ciğer benim

…………

murat beye yazılan,

yazı kim anlatılan,

oğlak çobanı bilmiş,

yazı Bir anlaşılan

 

.

(İto Başkanı olup ciğerci murad’dır bu murad)

.

Emre kula

.

selam ile selam ile

selam verdim kelam ile

yazıdaki oğlak bile

selam alır “bela” ile

.

nazar etmiş Emre Has’mış

kerem etmiş bize düşmüş

ikram etmek Hakk’a şartmış

ahi kulum “bela” ile

.

gönül yapsam yaptı demez

şarab içsem sarhoş olmaz

bahar gelir güzel sevmez

aşık kulum “bela” ile

.

hızlı gitme yıkıl yıkıl

emre düştün naza çekil

bağu bahçe hiçe satıl

cahil kulum “bela” ile

.

gel hele gel bazarıma

kabut sattım nazarıma

girem dedim tabutuna

ben’li kulum “bela” ile

.

gidem gelem gidem gelem

handan âri makam bulam

üçe beşe gül mü satam

dertli kulum “bela” ile

.

yeter mi yeter mi Emrem

sala saldım kendim duyam

cahil derler cehli yuyam

güzel kulum “bela” ile

.

sen gel hele kendine gel

gel ki kendini ferşten gel

arşa çıktım dönerim gel

emre kulum “bela” ile

……………

laf satarım laf bilmezler,

şiir deyu öf demezler,

ben doğruya davut oldum, 

dediğime gül demezler

.

 

emre has adlı genç görüşmek istemiş de bir ciğer tarifesi de ona gönderelim dedik….

lafızların manaları çoklu ve farklıdır. lütfen tekrar ve dikkatli okuyunuz.

 

.

aşık ahi kul ahmede nasibdirler

 

 

 

 

 

28 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Ağulu aşk (Koşma)

Benden selam olsun kara gözlüme

Selvi boylu uzar gider dalolur

Yardan ayrı kalan kara düşüne

Döner gider mahmur gözü elalır

 

Bir selamın alsam bahar dalına

On gardaşın gelse nice zoruna

Yenem dedim yenemedim göğnüme

Düşer gider zülfün teli bağolur

 

Allar geymiş harelere bürünmüş

Sarraf bilir altun akçe donanmış

Nazlı nazlı kaç yiğidi yıkarmış

Döşer gider yaram üzre derdolur

 

Dağlar çiçek açmış çiğdem zikreder

Yollar uzun yarden öçtüm pekuzar

Kurban olam senden esen rüzigar

Sarar gider yarden bana şalolur

 

Bir selamına kırk avrat boşasam

Kırkını da sana köle eylesem

Gönül kasrı padişahın kulolsam

Serer gider altun akçe zeb’lolur

 

Seher yeli yare yakın esersin

Gülden  âri çav da gel yar kokarsın

Bahar dalı nazlı olur üşürsün

Açar gider çiçek yare başolur

 

Bazârımı kurdum adım bezirgan

Gönüllere erdim yoğum hazırdan

Varsa da yoksa da satam yareden

Satar gider varı yoğu aşkolur

 

Aşığam aşık aşka yar benolim

Aldırdım aklımı yare delolim

Yar ile sohbetim şeker balolim

İçer gider aşkın tadı nazolur

 

Aşk bu, bir iner bir çıkarmış arşa

Yar bu, bir şerbet bir ağuymuş ferşe

Bu bir hal imiş her seherle döşe

Yakar gider ehli hali cezbolur

 

Ahi kul ahmedim ağu aşımdır

Yar diye sardığım can-u kaşımdır

Kul ola dediğim haddi ben’imdir

Geçer gider ben’li eller zülolur

 

hare: kırmızı çizgili üzere alınan giyim

bezirgan: uzak yollarda ticaret yapan tüccar

arş: Allahın yücelerdeki arşı

ferş: yeryüzündeki simetriği

cezbolmak: ilahi aşkın cezbesine kapılmak

ağu : zehir

zülolmak : zelil olmak, ayağa düşmek, perişan olmak

 Yollar uzun yarden öçtüm pekuzar : giderken aşkla gittiği için adeta içmiş. yarden ölçmek dönerken ölçmek olup zor olduğu zaman yönünden ağırlaştığı için uzuyor. uzun yol uzun saatte gidilir. uzun saat uzun yol demektir fiziki olarak aynı olsa bile. Einstain’in izafiyet teorisi de bu anlayışa dayanır. yol, hız, zaman arasında ters bir ilişki vardır. hızın azalması (isteksiz dönüş) yolu ve zamanı uzatır. hız artınca yol ve zaman kısalır. iki aynı yaştaki insanı birini dünyada bıraksak, diğerini uzay aracıyla daima süratle göndersek (hızlı hareket-isteklilik) dünyadakinin torunu olur, fakat uzaya giden daha evlenmemiş erken bir yaştadır. Allah ise zaman boyutundan müstağni =uzak= bağımsız olduğu için kemal sıfatlarla mücehhezdir ve değişmez. insanı değiştiren şey ise zamandır. bu kanuna tabi olanın hüsrana uğramaması için hareket etmesi gerekir. bu hareket ise = iman, salih amel, sabrı ve hakkı tavsiyedir ki yürüyen banta benzer. arabanın size emredilen civatasını sıkmazsanız bir daha ona dönemezsiniz ki “bunun adı hüsrandır” kurtuluş ise ASR suresindeki bu ifadelerdir. iman ve onun ispatı olan imana uygun gayret olan salih ameldir.

 kul ola haddi ben’im: benliğin terbiye ile edebe ulaşmasıdır. en üst makamda ben olmaz.

ben’li ellerin zül olmas: günahı işleten ben’ dir. ben terbiye olmazsa günahkarlık artar ve ahiret zülolur= rezillik rüsvaylık olur= ateş de olabilir Allah muhafaza.

 

 

 

ahi kul ahmede nasibdir.

21 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Yiğit güzel sarar (Koşma)

Gelir giderim de kendi halımca

Bak göğnüme düşen güzel kaşına

Varır eğlerim de hani kendimce

Bak başıma gelen güzel nazına

 

Güzel ne gezersin bizim ellerde

Yok mudur dalın şu yaban ellerde

Maralı gözlerin dalar yollarda

Oy başıma gelen güzel salına

 

Severim de sever güzel severim

Ben de yelerim hem yoktan eserim

Bir güzel buldum da canı satarım

Vay başıma gelen güzel algına

 

Nazları pek zalım yıkar devirir

Al ipek hare giyinir körpedir

Bir soluk aldırmaz çare yumulur

Tüh başıma gelen güzel azgına

 

Bu güzeli sadrımda sarmaladım

Yağız ata vurdum da topukladım

Beş gardaşı varmış da kurşunladım

Hay başıma gelen güzel derdime

 

Dağlar soğuk koynum sıcak yapışır

Günü gelir canı cana katışır 

Üçüz birden oğul diye çekilir

Hay başıma gelen güzel bahtıma

 

Nideyim  ağalar halım nideyim

Güzelim güzel de halım yazayım

Eskittim berikini  taze bakayım

Yaz başıma gelen güzel körpeye

 

Ben bu güzellerde görmedim hamlık

Yat dedim yattı da görmedim kemlik

Beş  güzel daha da sararsam beylik

Yar başıma gelen güzel yaşına

 

Yenem derim  de yenemem gönlümü

Her güzelden sekiz oğlan dölümü

Felek koyur benim kalan ömrümü

Ey başıma gelen güzel halıma

 

Bahar kışa çaldı gönül uslanmaz

Her güzele gönül düşer yaşlanmaz

“Var git emmi işine” der arlanmaz

Gör başıma gelen güzel sözüne

 

Ahi kul ahmed de güzel severmiş

Her güzele gönül verse dölekmiş

Güzel sevince Hakk huri yazarmış

Er başıma gelen güzel kalbime

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

 

20 Şubat 2012
Okunma
bosluk
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma