Ben bir güzel sevdim gözler maralı
Bağ-ı irfanımı cehle yazarmış
Ben bir cahil olsam alıp kaçalı
Can-ı emanımı şerre yazarmış
Gezer olsam nazlı yarle gülünen
Güller ağlar bağlı elde yaşınan
Benim gülüm saklı yerde düşünen
Can-ı ayanımı gize yazarmış
Ben bir güzel sevdim kendi halımca
Varım yoğum serdim neslim boyunca
Baka kaldım yarim elden olunca
Can-ı yaranımı hiçe yazarmış
Güzel beni def mi eden yanından
Baha kılman şart mı ölüm baçından
Bana yoktur ölmek levhi mahfuzdan
Can-ı divanımı od’a yazarmış
Bu sürmeleri Hakk çekmiş ezelden
Yar zülüfleri de salmış boyundan
Ak gerdanı da çözmüş lebinden
Can-ı serabımı güle yazarmış
Yarin koynunda da sabah mı olur
Kaçtır öldüğüm de yumah mı olur
Sevdim deyu kader bozmah mı olur
Can-ı cananımı köze yazarmış
Bu güzelle başım derde girerken
Ağıt yaktım seven dara düşerken
Bu kaçıncı namaz imam kılarken
Can-ı imanımı beze yazarmış
Gülleri ele mi verdim bağından
Elleri yare mi biçtim çarından
Böyle bahtı kara gülmez arından
Can-ı dermanımı göze yazarmış
Yarin sarayında yiğit olsaydım
Yiğit kim serçeyim aslan kesseydim
Arşın kapısında burak olsaydım
Can-ı hayalimi kula yazarmış
Ahi kul ahmed de neler söylenir
Başa gelmedik de işler eyletir
Saf bir kuldur ağu içer arşdadır
Can-ı gülşenimi Hakka yazarmış
AÇIKLAMA: maral, gözlerinin güzelliği ile bilinen bir ceylan türüdür. Bağ-ı irfan kişinin bilgi erdem ve ahlak toplamıdır. Cehle yazmak bilgiliyi cahil olarak haksızca nitelemek demektir. Alıp kaçırmak cahillik sayılmıştır. Bu takdirde can-ı eman demek canının güvenliği şer olarak tehlikeye girer deniyor.
Nazlı yarle gezmek güzel ise de güller elde kesilmiş ve bağlı olduğu için ağlıyorlar. Gülün saklı yerde olması değerli hazinelerin genelde saklı yerde olduklarını ve oradan düş görerek bizi de aynı şekilde gize yani saklı yazdığını fakat canımızın açıkta olduğunu söylüyor.
Baha kılmak ölçü kılmak demektir. Ölüm baçı demek ölümün vergi verir gibi verilmesi demektir. Baç yol geçme vergisidir normalde ve Köroğlu dağdaki geçitte alırdı. levhi mahfuz, gizli levha olup Allah’ın kaderi yazdığı levhadır. Ölmenin olmaması demek canın durduğu yerin ateş-od olmasındandır. Aşıklar ölmez de ondan. Sürmelerin ezelden çekilmesi demek alımlı yaratılışın ezelden insanların yaratılışından geldiğindendir. Gerdanın lebden çözülmesi döşün ta memelere kadar açılması olup bunu serab olarak gördüğümüz ve gül olarak göğüsleri değerlendirdiğimiz anlaşılmalıdır.
Ölmek ve yumah malum. Sevmek bir kader diyor. Bunu bozmah doğru değil diyor. Böylece can canan ateşte –közde bir olmalılar demek istiyor. Aşk anca bu halde kıvam ve fedakarlığa ulaşarak kemali bulabilir. Seven dara düşerken normalde ağıt yakılmaz. Fakat sevenin dara düşmesinden o kadar çok üzülüyoruz ki ona şimdiden sanki ölmüş gibi ağıt yakıyoruz. Çünkü aşk ve aşıklar çok kıymetli olup diğer insanlardan üstündürler. Sonra o kadar çok ölüyor ki her ölüme bir namaz sayıyor ve imanımın canını bezde (Kabutta) hayat bulacağını yani imanımı kurtarabilecek şekilde yarin yazdığını söylüyor.
Çar diye kadınların başlarına örttüğü örtüye denir. Canın dermanının göze yazılması yarin bana bakarak gülmesine bağlıyor. Serçenin aslan kesilmesi erkeğin dişisinin yanında yiğit olup aslan kesileceğini bu yüzden de bir erkeğe karısının yanında ters bir söz söylemenin uygun olmadığını belirtmek istiyor dolaylı olarak. Arşın kapısında Burak olmak demek arşa kadar yükselmek için bir Burak gibi yükseltecek ihlas, aşk, ve amele ihtiyaç olduğunu ima ediyor. Ancak hemen sonra hayalin kulluğa yazılması son mertebe ve hayalin KULLUK makamı olduğu bildiriliyor ve Burak terk ediliyor.
Kul ahmedin söylenmesi demek bu birçok şeyi aslında hayal ettiği fakat elde edemediği, söylenip durduğu belirtiliyor. Başa gelmedik işleri de başkalarına yaptırdığı belirtiliyor. Saf bir kul olup ağu içerek arşa çıkmak demek: arşa kadar çıkabilmek için önce temiz kalp gerektiği, sonra ağu içmekten maksat dünyada dert ve sıkıntılara sabrederek şikayet etmeden onları yutmak gerektiği ve bunu isteyerek yapması gerektiği belirtilerek anca böyle olursa kendiliğinden arşda bulacağı söyleniyor.
Böyle olunca veya olmadan bütün güllerimin olduğu gül bahçem olan gülşenimi Cenab-ı Hakka sunduğunu söyleyerek noktayı koyarak şiir bitiyor.
Bu gülleri Hakka sunma olayı Peygamber efendimizde de var olup o da kendi yanındaki güllerle çok büyük yazılmış bir Arapça ALLAH yazısını örgü gibi güllerle ördüğünü çıplak ve gündüz gözü ile gördüm desem ne dersiniz… bunları lütfen Riya veya kibir saymayınız da imanımızı artırsın sen söyle dememiz daha iyi uygun olur. bu anlattığımı açık gözle ilahi huzurda, 2000 yıları idi. sallallahü aleyhi vesellem…
Aynı anda daha sonra yaklaşık 10 türlü arapça yalınkat ALLAH ismi celalleri kademeli olarak bir hafta içinde gösterildi. bu isimlerin sadece 3 veya dört tanesinin yeryüzünde olduğunu gördüm. diğerleri yok. buradan ayrıca camilere yazı yazmam gerektiği mesajını da anladım.
Bu gördüğüm isimleri zaman zaman ülke alan camiine yazmakla beraber bunun bize hattatlık yapmamız anlamında bir mesajda olduğunu anladım. ve bir hat hocası bulup ders aldım.
ahi kul ahmede nasibdir
(Özgeçmişimize yorum yapan bir okuyucuya cevaptır)
Sevgili Hülya Hanımefendi, iyi ve hayır dualarını arşu alada görür gibi oluyorum. çünkü sen bana aşık değilsin, sadece tatlı bulduğun bir yaşam hayır noktasında ağır basınca senin kalbini çaldı.
keşke bu çalan ben olsaydım bu güzelliklerin devam ederek değişmesi ve artması daha önemli bile sayılabilirdi. senin tavrına göre hep ısıtıp ısıtıp kendi önüne getireceğin bir temcit pilavıyla idare etmek zorunda kalacak ve hiç yenilenmeyeceksin. elbette bu bile kötü sayılmaz zaten.
Fakat bir de şöyle düşün.. Peygamber efendimiz her gün 70 veya 100 defa tövbe ettiğini söylüyor. sana göre ismet sıfatı bulunan(Günahsız) bir peygamber ne diye tövbe etsin. elbette ümmetine bir örnek olma mecburiyeti yanında Allah tövbe ederek yüceltme ve bir miktar hatanın kabulü ile Allahı yukarıda tutma, yüceltme davranışı da olabilir belki.
Bir de şöyle düşün. Peygamber efendimiz iki gününün hiç eşit olmadığını ve sürekli makam çıktığını alimler söylüyorlar. işte buradaki ince nokta Hallacı Mansur’un gelip gelip de durunca sarhoş olduğunun aksine o hiç durmadı.
O halde sürekli çıkmak demek bir alt veya aşağı makamdan bir yukarı ve yüksek makama çıkmış olmuyor mu? o zaman yeni çıktığı daha doğru ve kamil ise önceki aşağıda olan daima düşük ve eksik belkide bir miktar hatalı sayılmaz mı? işte bu eksiklik bir estağfurullah gerektirmez mi? gerektirir elbette.
İşte onun için o güzel peygamber her çıkmasında daha güzelleşiyordu ve kamile gidiyordu. gelelim son noktaya… vakit tamam olup da Azrail aleyhisselam gelip izin isteyince şu soruyu ona sordu. Ya Rasulüllah Cenab-ı Hakkın yanı olan Refiki Ala’yı mı istersin yoksa bu dünyada bir müddet daha mı kalmak istersin dedi.
Onun cevabı gökyüzüne diktiği gözlerde yatağında Refiki Ala’yı ameli olarak işaret ediyordu. neden bu tercihi yapmıştı. neden çok merhametli olduğu ümmetini hiç düşünmeden bırakıveriyordu? birincisi Allah’a onun güzel isimlerini güller ile ördüğü sevgilisi hatırına ümmetini sevmişti. bu işaret ümmete de Allah’a uğramadan kullara uğramayın anlamında da bir işaretti aslında….
ikinci unsur ise dedik ye artık çıkacağı bir üst makam kalmamıştı. o adeta son noktada bile olsa durursa ümmete bir kemal seviyesi bildirmiş olur ki bu artık siz<de kemal noktalarınızın birinde durabilirsiniz ya da ölümünüzü bekleyebilirsiniz anlamına gelebilirdi. işte onun bu prensip ve sözlerini iptal eden bir davranışa girmemesi için bu alemi terk etmesi gerekiyordu..
ÖYLE DE OLDU. ve RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU HİÇ BİR SÖZÜNÜ YEMEDEN::::: bir mendil bile göndermiyorsun… kesmek zorundayım. özür dilerim
ahi kul ahmed
Kara kaşlarına kurban olduğum
Baharı kış diye giydirme beni
Leblerini açıp durma karşımda
Ölmeden evvel de öldürme beni
Kara kaşlarını keman eylersin
Öleyim diye mi sala verirsin
Hayır da var iken şer mi işlersin
Yakılmadan evvel tövbedir beni
Kara yarimi kimler de kararmış
Ak elleri hayru şer de işlermiş
Yagaz göğnüm bu zalime düşermiş
Babalın alayım bandırma beni
Kara kışımı da yaza belledim
Güzel, bahtını da ben mi taşladım
Mayil oldum ha koynunda öleydim
Namazım kılmadan gömdürme beni
Kara zülfünü de tel tel sevdiğim
Her biriynen bağla kölen olayım
Sabaha varmaz koynunda öleyim
Hakkını helal et, yakdırma beni
Kara biberim de türlü türlüdür
Acem ilinden gelmiş el üstüdür
Ben bu yari nideyim çok nazlıdır
Gerdeğe girmeden bıktırma beni
Kara düzenler kurarmış sevdiğim
Düzenin hayır mı şer mi bileyim
Beni kara görüp yerme, akçayım
Akımı kalbimden çözdürme beni
Kara bağlar, yari elden uçanlar
Anka olur Kaf’tan alır sadıklar
Saki Hakk’tır rıza içen aşıklar
Arş mıdır çıktığım bildirme beni
Kara köle miyim senin emrine
Baha kılsan canım onmaz düşüne
Selam eylen yazıdaki çobana
Sütündeki suya kandırma beni
Karayım karaysa mevlam yaratmış
Ela göze kara sürme cefaymış
Ben bu yarin aşığıysam kaçaymış
Bedeli canımlan ödetme beni
Kara ahmedim de kuluk edermiş
Bir “güzele” kul olan hay uçarmış
Gözü yaşlı bağrı yanık olaymış
Kullar yahşi iken dertetme beni
not: Güzelden kasıt Allah’tır.
ahi kul ahmede nasib
Kara gözlerine meftun olduğum
Kasdın bana mıdır kaç uğrun uğrun
Çare leblerini gülden saydığım
Kasdın bana mıdır aç uğrun uğrun
Kara kaşlarını yaylan çekerim
Oktur kirpiklerin on’dan sayarım
Ben bir cahil olsam alır kaçarım
Kasdın bana mıdır kaç uğrun uğrun
Kara donlarını çözmüş yıkamış
Mektep medresede talim eylemiş
Bir yiğitte on beş şaki ararmış
Kasdın bana mıdır seç uğrun uğrun
Kara yazdığını akla yumuşam
Dara düştüğünde canla yetmişem
Baha güldüğünde canan yazmışam
Kasdın bana mıdır geç uğrun uğrun
Kara sözlerini çare sayayım
Şöyle sövüver de döşler açayım
Bir “he” de ki kulluğumu bileyim
Kasdın bana mıdır heç uğrun uğrun
Kara saçlarını kara saymazam
Kara diyenleri kâra vermezem
Ben bu ömrü nara yazmazam
Kasdın bana mıdır hiç uğrun uğrun
Kara donlara da kabe demişler
Yarin donuna da kıble düşmüşler
Uçkur hesabına dünya biçmişler
Kasdın bana mıdır düş uğrun uğrun
Kara demezem sana kararırsın
Kara daş mıdır öpsen sararırsın
Kara yazarsa dara dolanırsın
Kasdın bana mıdır yaz uğrun uğrun
Kara kaşlarını yay’a yazmışam
Ok’u ben olsam gere durmuşam
Edep bir kulluk imiş bilmişem
Kasdın bana mıdır hu uğrun uğrun
Kara yazgı yazmaz imiş Hakk Rahman
Kullar düzen kurar imiş dünyadan
Sen mi yaptın ben mi yazdım kaderden
Kasdın bana mıdır bil uğrun uğrun
Kara bahtı kul ahmedi söyletir
İnci inci gözyaşını döktürür
Benim yarim nazar ile öldürür
Kasdın bana mıdır bak uğrun uğrun
Açıklama: leb-göğüs meme demektir. ok sadağında 10 ok bulunur, onun için on’dan sayarım denildi.
kara donların çözülüp yıkanmasıcehaletin çözülüp ilmin gelmesidir ve bu mektep medrese ile talim (ameli) yapılmıştır. bir yiğitte on beş şaki ararmış sözü onbeş şakiyi öldüren bir yiğit aramasıdır. bunun anlamı ilim ehli olsa bile cihadın terkedilmediğini ve bunu erkeklerin yapması gerektiğini anlatmak içindir.
Kara yazdığını akla yumak demek, kötülüğü iyilikle karşılamak demektir. sövmek muhabbeti artırır bir unsurdur.
Kulluk için normalde Allah kulum derse kişi kul olur. dolayısıyla he demek kulluk için önemlidir, aşık da maşuktan bir cevap ister ve karşılıklıdır. sadece şefkat karşılıksızdır.
Kara diyenlerin kâra verilmemesi kusuru söyleyenlerin kâr edemeyeceğini bildirmek içindir. nar ateş demektir. kara donların kabe olması demek siyah nur kastedilmiştir. dona kıble düşmek ve uçkur hesabına dünya biçmek yarin cinsi bedenini talep etmek demektir. kara demezem sana kararırsın demek, kötü bir tanımlamayı insana tekrar etmek halinde o kişi zamanla o söylenen role soyunmaya ve inanmaya başlar onun için kötü söylemek yanlıştır.
Kara daş tan kasıt kabedeki hacerül esved dir ki öpüldüğünde insan heyecanlanır, onun için sararırsın denildi. kaşları yaya oku ben olup germek demek kadın yay olarak erkeği bir yöne yönlendiriyor demektir kihemen edep ile kulluk gelmesi hz. peygamberin miraçta yaklaş hitabına bir yay aralığı kala durması (Necm suresi) bir edeptir ve kulluktur. hu zikri de bunun tamamlayıcı zikridir.
Rahman’ın kara yazmasında kulun kesbinin de rol oynadığı, yalnız kadermiş dememek gerektiği nedeniyledir.
Kara bahtı’dan maksat sevgilinin sürekli uğrun uğrun olmaz işler yapmasıdır. Kul ahmed sürekli söylenir ve şikayet etmeden ağlar, yine yarim der ve onun bakışından nazından ölmek isteyecek kadar aşkına sadıktır..
ahi kul ahmed’e nasib
Kara gözlerine kurban olduğum
Sürme çekip gari öldürme beni
Sala eyleyip koşturma ardından
Tökezleyip burnum kırdırma beni
Güzelliğin kıymatın ben bilirim
Yanında mevsimi hep yaz sanırım
Üç gün aşka beş gün derde düşerim
Sabahleyin koynum soğutma beni
Yar aşkına düşeli aklar indi
Ak gerdan için ne ocaklar söndü
Balım gülüm iken soyhaya döndü
Azabımı senden verdirme beni
Pınardan pınara gez uğrun uğrun
Bakracı dolmağa tutsaymış yadın
Zülfüne dolasa bahaymış aşkın
Kulluğumu Hakk’tan ayırma beni
Aç kollarını da dola boynuma
Geç kaldığımı dur sala eyleme
Bu yazdığımı al da sar koynuna
Cananımı candan ayırma beni
Ölürüm ayrılmam senden ceylanım
Ak gerdanı aç karşımda öleyim
Al koynuna da bir ömür vereyim
Aşığını sözden caydırma beni
Akşam olur zabah olur yar gelmez
Günah olur sevab olur yaz bitmez
Güzel olur çirkin olur bir olmaz
Güzelini nazdan bıktırma beni
Ahi kul ahmedin ahdı var sende
Güzelliği çaldı taşa var onda
Huya verdi güzel diye var elde
Ellerile yazdım öldürme beni
ahi kul ahmed’e nasib
Neler çektim şu göğnümün elinden
Benim varmadığım eller mi kaldı
Bahar gelir şu mevsimin düşünden
Benim esmediğim yeller mi kaldı
Kılıçözü gibi akıp kıvrılsam
Ayrık otu gibi sarıp örülsem
Bir gelinin leblerine yakılsam
Benim sarmadığım güzel mi kaldı
Al yanaktan allar giyer hâreli
Bir gönülden eğlen sunam kâreli
Gül benizden güller açar goncalı
Benim dermediğim güller mi kaldı
Cevru cefanı da çeker olaydım
Başa gelmedik hallere kalaydım
Kollarımda hayalini çalaydım
Benim ölçmediğim beller mi kaldı
Kırklar yediler söyleşir dilinen
Arşa çıkar mahbub olur yadınan
Kimselere nazar etmez arınan
Benim açmadığım sırlar mı kaldı
Ümmet deyu kullar arar hasından
Bir adıma baha biçer gülünden
Sıdkı kavi ise yazar canından
Benim yanmadığım kullar mı kaldı
Ahi kul ahmed kavgası cehlinen
Sohbet kılar türlü türlü sözünen
Postu yoktur başa durmaz sazınan
Benim susmadığım şerler mi kaldı
ahi kul ahmed’e nasib
Ben bir şahan olsam sen bir balaban
Daksam cırnama kaldırsam yar seni
Ak ellerin sala sala yürüyen
Doksan olsam da sararım yar seni
Ben bir kadı olsam hüküm bozmağa
Ak ellerin gümüş tasta yumağa
Seni bellerim de yeşil ördeğe
Noksan olsam da dönerim yar seni
Ben bir tüccar olsam kumaş yükümdür
Alana satarım kabut bezimdir
Ömrü harcarım iman düşümdür
Yetmiş olsam da bilirim yar seni
Ben bir bülbül olsam gülüm gülşende
Konmaz mıyım nazlı gonca açanda
Benim canım candan âri geçende
Yanmış olsam da soldurmam yar seni
Ben bir turna olsam seyfe gölünden
On bin gardaş sökün etsek yurdundan
Koç yiğitler selam yare çızgımdan
Elli olsam da sallarım yar seni
Ben bir ceyran olsam çölden kaçınca
Yar göğsünü açmaz elden olunca
Aşiret şaar deyu yoktan göçünce
Kırk yer olsam da yazarım zar seni
Ben bir güzel olsam soyha başından
Kerem et yiğidim söyle sazından
Ar ettim güzelliği yaz huyumdan
Aşık olsam da süzerim yar seni
Ben bir yalan dünya olsam nazenin
Allanır pullanır şer lezzetin
Düşük kapıda baş eğe dumrulun
Nebi olsam da sorarım yar seni
Ben bir selam olsam derviş dilinden
Yüz bin melek alır bakış nazından
Mü’min olan bilmez mi Hakk sazından
Kelam olsam da çalarım yar seni
Ben bir koç yiğidim başım dumanlı
Yar aşkına zayil oldum tumanlı
Aç gerdanı mayil oldum sürmeli
Harab olsam da severim yar seni
Ben bir yaban olsam varsam ellere
Pınar başında selam güzellere
Olmaz olsun bahtım kör topallara
Serab olsam da çerağım yar seni
Ben bir ahi ahmed olsam yareli
Güzeller içinde benli daneli
Aç göğsünü gülüm lebler cilveli
Yadın olsam da sararım yar seni
ahi kul ahmed’e nasib
Tatlı dilli güler yüzlü hallıdır
Cana reva canana hem datlıdır
Onca güzel içinde bir türlüdür
Urfa Maraş’ta baş gelir bu gelin
Yüreğim erir de ahdim kavidir
Al yanaktan bir buseye şakidir
Kırkı leşker yüz çerinin başıdır
Acem ilinde baş gelir bu gelin
Katar katar illere uğrar imiş
Sürme gözler dervişler yıkar imiş
Kılınç vurup zalim kanı dökermiş
Adil işinde baş gelir bu gelin
Kah bülbül olur şakır seherde
Kah güller açıp kokar gülşende
Kah namaz kılar mahfil ardında
İman şevkinde baş gelir bu gelin
Hele bir yol verin şu has geline
Sözü sohbeti kim iman getire
Kaç vaize ile kimler tartıla
Ağır kefede daş gelir bu gelin
Güzelliği yedi düvele varır
Leblerini al ipeğe gizletir
Gün gelir bir koç yiğit söylenir
Yatar koluna baş gelir bu gelin
Bir kusur yakıştıramam tenine
Bin koç yiğit denk tutarmış boyuna
En sonunda düşer mi bu “kul”una
Sarar koynuna hoş gelir bu gelin
ahi kul ahmed’e nasib
Al yanaklı kızlar göç eyledi ilinden
Koç yiğitler mahsun kaldı nigar kaşından
Bağu bahçesi vurgun yedi gül dalından
Gördüm güzelleri de yadetmez sevdiğim
Ağşam olur koç yiğitler yerde yatamaz
Dertlenir de sunasına kertme diyemez
Silkinip de gam yükünü sırttan atamaz
Ahdim güzelleri de ahdetmez sevdiğim
Bir selamın almadım dilinden dişinden
Güzel yatamıyom hayalinden düşünden
Gadaların alayım gel geçme eşinden
Sarsam güzelleri de sulhetmez sevdiğim
Güzelliğe güvenme bir sivilce yeter
Zenginliğe güvenme bir kıvılcım yeter
Gonca gülü açmağa bir koç yiğit yeter
Dersem güzelleri de eğlenmez sevdiğim
Ölüm var kalım var şerli soyha dünyada
Koç yiğitler yaban oldu ağlar yazıda
Yandı yüreğim düşünce yiğit soğana
Sordum güzelleri de karetmez sevdiğim
ahi kul ahmed de bunu böyle söyledi
Yandı yandı aşkın deryasını boyladı
Kızlar gitti gitti de koç yiğitler ağladı
Varsam güzelleri de çarhetmez sevdiğim
ahi kul ahmed’e nasib
Bir suna eğlenir pınar başında
Koç yiğitler sıra sıra dizilir
Bir turna eğlenir Seyfe gölünde
Koç yiğitler sıra sıra yakılır
Bir kara gözlüdür sınar kaşında
Bir kara oğlandır düşer peşinde
Naz-u niyazla söyleşir keyfince
Koç yiğitler kara kara yazılır
Bir sarı gelindir açar leblerin
Bir çare yalandır kaçar gözlerin
Kim demiş benimdir ince bellerin
Koç yiğitler dara dara yazılır
Bir yazı söylenir levhi mahfuzda
Kim nice yiğittir yazar alnında
Gün gele yakarmış gönül şavkında
Koç yiğitler kara kara yazılır
ahi kul ahmed’e nasib