Bismillahirrahmanirrahim
selamün aleyküm
Ahlak; niyet, irade ve davranışa dönüşmüş bir ‘din’dir. İlme göre insan “akıllı hayvan”dır, Dine göre ise şahsiyet ve ahlak sahibi bir canlı varlıktır. İnsan ile hayvan arasındaki temel fark, fiziki, bedenî veya zekâ ile ilgili değildir; bilakis her şeyden önce manevi olup, dini, ahlaki ve estetik şuurun varlığında kendini gösterir (homo religious). Çünkü nerede insan zuhur ettiyse, onunla beraber din ve sanat da zuhur etmiştir.
Dinsiz bir insan topluluğuna şimdiye kadar rastlanmamıştır. Hayvanlarda mukaddes veya yasak mefhumları olmadığı gibi, insanın anladığı manada güzellik mefhumu ve estetik heyecan da yoktur. Kısacası insan hayvan olmak istemeyen yegâne varlıktır.
Adalet ve fazilet uğrunda fedakarlık Mutlaka bir ahiret inancına dayanmalıdır..
Çünkü ahlaka uygun davranış, ya izah edildiği gibi manasızlıktır, ya da Allah varsa bir anlamı vardır; üçüncü şık imkânsızdır.
İnsanın önemi, her şeyden evvel, iyiyi istemekten öte, iyi ile kötü arasında seçim yapma imkânına sahip olmasındadır. İnsanın hür iradesiyle yaptığı seçim dışında “iyi” mevcut değildir ve zorla “iyi” olmaz. Zira “iyi”nin şartı özgürlüktür, kaba kuvvetle ve zorlamayla özgürlük bir arada olamaz. “Dinde zorlama yoktur.” (2/el-Bakara, 256). Aynı ilke ahlak için de geçerlidir: Zorla alıştırma doğru davranmayı dayattığında bile haddi zatında gayr-i ahlaki ve gayr-i insanidir
Aklın ahlakla ilişkisi nedir? Akıl varlıklar arasındaki ilişkileri keşfetmekten başka bir şey yapamaz. Bu yüzden “değer yargısı” akıl dışında başka bir referansı gerektirir. Toplumların sürekli ahlaki değerlerde farklılık yaşamalarına rağmen iyi güzel doğru değerlerinin temel kaynağı ilahi dinlerdir. Eğer bu bazı temel almazsak her toplum kendi durumunu ideal gösterecek ve bir ortak değer oluşturulamayacaktır. Ilahi dinlerin ilk insanla başladığını ve sürekli toplumları ahlaken beslediğini ve tevhidle güçlendirip sevgi ile gözü kara yaptığını, amaçlarını kutsal tutan bu kişilere Allah tarafından bu dünyada da, ölümden sonrası için de bir fikir ve güzel karşılıklar vaad ettiğini düşünürsek, genel olarak Ahilikle temsil edilecek iyi, doğru ve güzelin ahlakın bozulmamış VAHYE dayanması gerektiği kanaatine varırız ister istemez. Artık Ahiliği insanlık bilimi diye yalınkat yutturanlara acımaktan başka çare kalmıyor dostlar..
ahi kul ahmede nasib oldu
Mehmet lisede çok çalışkan bir çocuktu. Üniversite sınavında da başarılı oldu ve tıp fakültesini kazandı. Aynı çalışkanlığı hala devam ediyordu. O arkadaşlıklarına da çok sadık birisiydi. Hiçbir okul arkadaşını zayi etmez ve hatırını sormaktan geri kalmazdı. Arkadaşları onun başarılarını gördükçe bir miktar kıskandıkları da olurdu.
Mehmet’in başarısı daima dersi sınıfta dinleyerek ve soru sorarak gerçekleşirdi. Fakat onun sınıftaki çabasını arkadaşları pek anlamazdı. Ona göre dersi derste dinlemek öğrenmenin en temel kuralıydı. Doğru soru sormak ise kişinin aptal olmadığının gösteren en temel ögeydi. Annesinin ona söylediği en doğru şey “Oğlum bugün doğru soru sordun mu?” şeklindeydi.
Doğru soru sormak işin aslı bilmenin işaretiydi. Yani bilenler doğru soru sorabilirdi. Bir annenin oğluna verebileceği en kıymetli hazine bu olabilirdi belki. Her yerde doğru soru soran bir çocuk olmak bir ayrıcalıktı. Tıp fakültesinde de aynı soru sorma alışkanlığını devam ettiriyordu, Mehmet. Onun korktuğu şey hocayı denemek için sorulabilecek yanlış bir soruydu. İnsan ihlaslı olduğu sürece her sorusu doğru kabul edilmeliydi.
Ailesi başka bir kentte olduğu için zaman zaman parasal sıkıntılar yaşıyordu. Bir gün okulda bir güzel yazı yarışması düzenlendi. Bu yarışmaya bütün öğrenciler katılıyordu. Mehmet de katılmak istedi. Akşam oturup biraz karalama yaptı. Yazısı başarı üzerineydi. Ve şöyle bir yol izliyordu: “Benim annem bana hep bu günde en doğru soruları sen sordun mu?” der dururdu. Benim başarım bu söz üzerine itaatla oldu.
Çünkü bilmeden soru sormak mümkün olmuyordu. Bu yüzden düşünen bir insan olmak için çalışıyor ve doğru soruyu soruyordum. Bu soru sorma alışkanlığı benim başarımda kilit rol oynadı. Sonra bütün her şeyin neden sorgulanmadığını düşünmeye başladım. Karşıma önce kâinat geldi. Onun hem büyük hem de faydalı olduğunu görünce o müthiş iradenin ne kadar kudretli olduğunu anladım.
Yolda giderken iki insanın kavga ettiğini gördüm. İkisi de birbirinin yüzüne vurmak istiyordu. Hâlbuki insanın yüzü en güzel yeriydi ve Allah’ın eseriydi.
Yıllar sonra kendi dalımda profesör oldum. Röportaj için gelen gazeteciler bizim nasıl başarılı olduğumuzu soruyorlardı. Benim cevabım ise gayet basitti.
Annem bana “Oğlum bugün en doğru soruyu sen sordun mu?” derdi. Bu soruyu hem dersim de hem de ders alacağım yerde sorunca, hem Dünya işlerim hem de ahiret işlerim kolaylaştı. Ve uçmaya başladım.
ahi kul ahmede nasib olmuştur
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Ko bu ayş u işreti çün kim fenâdur âkibet
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded
Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur
Ger huzûr itmek dilesen ey Muhibbî fâriğ ol |
Bismillahirrahmanirrahim
selamün aleyküm
“Siz verin, O verir” Var olandan dağıtmak ve Elhamdülillah’ı her iki şey için de söylemek kişiye ikramı artırır. Cennetin kapısını cömertler açar. Sormuşlar bir dervişe : “siz yoklukta ne yaparsınız” diye. O da demiş ki “biz yoklukta sabreder, varlıkta şükreder ve dağıtırız” buna Mevlana şöyle söylüyor: “bunu bizim mahalledeki kelpler de yapıyor” ya siz nasıl yaparsınız denince şöyle diyor o da:”biz yoklukta da şükrederiz varlıkta da şükrederiz” diyor.
İyilik kuyu suyu gibidir. Çekip dağıttıkça yerine yenisi Gelir, verilir.
“Zenginler cömert, Alimler cesaretli, Yöneticiler adil olursa yerin üstü yerin altından hayırlıdır. Zenginler cimri, yöneticiler zalim ve alimler de korkak olursa yerin altı yerin üstünden hayırlıdır.” Hadis.
Yaratılanın yaratanın önüne geçmesi kıyamet alametlerindendir.
Allah kulun intikamını yine kul ile alır. Cümle eşya Halikındır. Lakin insan kendinin sanır. Bir yaprak bile Allah’ın ilminin dışında düşmez (ilmi ledün). O kendi düştü sanır.
Vade içeren her şeyde Allah daha çok hatırlanmalıdır. “…İnşallah veya “inşallah yapabilirim” denmelidir. Hazreti Rasulüllah böyle derdi.
Mızrap her vuruşta Allah demelidir, yürürken daima Allah hatırlanmalıdır. Yemekte her lokmada Bismillah denmesi güzel olur. Gündüzden Akşam ne yiyeceğinden endişe eden (makul gayret değil) kimsenin oruçsa orucu bozulur veya itikadı sarsılır. Normal halkın endişelenmesinde olmaz.
Mürid cennete giden yolda değil Allah’a giden yoldadır.
İnsanlar bilmediğini bilmeden bildiğiyle övünür. Hiçbir şey bilmediğini anlayınca kendinden utanır. İşte şimdi kemale erebilir.
Dünyaya koşmak padişaha koşmak gibidir. Dünyadan yüz çevirene dünya koşar ve kişi dünyaya sultan olur.
Allah için gözü kara yaptığın her şey İHLAS, Halk için yaptığın her şey RİYA’dır.
Cömertlik, şefkat ve Hakk’tan müstağni olmamak yiğitliğin temelidir.
Niyaz gibi ibadet yoktur. Niyaz eşiğine yüz sürmedikçe kapı açılmaz.
La ilahe illallah kalbin derinliklerinden söylenmeli. Muhammedurrasulullah ise kulağın dibinden söylenmelidir. Çünkü tebliğe duymakla avdet edilir.
Şu iki fitneden daha kötüsü yoktur. Dünya hırsına bürünmüş alim ve ilimsiz sofi.
Nefsini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen haddini bilir. Haddini bilen bilmediğini bilir. Bilmediğini bilen Alim olur. Alim olan Allahın nurundan bir cüz taşır. İhlas ve cesaret cübbesi giyerse güzel ahlak ihramı ile donanır.
Peygamberle birlikte olmak demek sünnet üzere o günü geçirmek demektir. Günaha girmeden veya tevbe ederek o günü günahsız geçirirseniz şükürler olsun bugün Peygamberimle beraberdim diyebilirsiniz.
Alim ilmiyle alime değil, kendini bilene denir.
Halk olmazsa kalp aydın olur, mahluk yoksa ameller iyi olur, nimetin helali el emeği olandır. Allah en iyi arkadaştır.
ahi kul ahmede nasib olmuştur
Kerem on yaşlarında hareketli bir çocuktu. Oyun oynamayı çok severdi. Bir de evde yaşayan kuşları balıkları…
-anne,
-ne var oğlum?
-spor ayakkabılarım nerde bulamıyorum.
-senin boyunun hizasında olmalılar
-tamam buldum sağol anneciğim.
-!?
Annesi bir şey daha söyleyecekti ama ona küçük bir ders vermek daha iyi olabilirdi.
Kerem o günün nasıl geçtiğini bilemedi. Şu akşam da ne çabuk oluyordu. Daha yeni ısınmıştı oyuna. Ona top oynamak kadar heyecan veren bir şey yoktu. O bitmek bilmeyen bir nefese sahipti. Çok da hırslı bir çocuktu. Onun takımı asla yenilmemeliydi. Her hata yapanın zılgıtını da o verirdi. Akşam olduğunda o da babasını hatırlardı. Yine öyle oldu. Tam eve girmişti ki babası, oturma odasından oğluna bir çift söz yetiştirdi.
-Kerim oğlum yeterince yoruldun mu? yoksa yeterince oyuna doymadın mı?
-Baba ya, her ikisi de olmadı desem
-Oğlum tatlı çoktur ama ihtiyacın kadar yemelisin. Çünkü bu sefer başka görev ve sorumluluklarını ihmal edersin sonra.
-Etmem baba, sen merak etrme.
Kerem içeri geçer geçmez üstünü başını çıkarıp çamaşır sepetine atmayı ihmal etmedi. Yeni tşörtünü giyip odasına geçti. Gözüne ilk ilişen kitaba uzanmıştı ki, birden masasında olması gereken fanus içindeki balıklarının yerinde olmadığını fark etti. Bunu olsa olsa annem yapar diye düşündü. Hemen bağırmaya başladı.
-Anne..! Anne..!
-Ne var oğlum.
-Anne balıklarım nere gitti Allah aşkına.
-Çok mu merak ettin.
-Evet
-O zaman gel şöyle evimizi bir dolaşalım bakalım.
Kerem kısa bir dolaşmanın ardından balıklarının mutfakta olduğunu gördü ve sordu.
-Anne, neden onları buraya getirdin?
-Öyle mi? Şöyle bir hatırla bakalım. Kaç öğün bu balıkların yem saatlerini unuttun. Son hafta da sularını değiştirmeyi unuttun. Bütün bunlar senin yükümlülüğünde değil miydi? Neden ihmal ettin. Sen her acıktığında bağırarak yemek masasına koştun ama onları düşünmedin..! bu yüzden bir hafta burada kalacaklar. Sana küçük bir ceza olsun. Bir daha görev ve sorumluluıklarını ihmal etmemeyi öğrenmelisin.
Seven sevdiğini unutmaz.
(İnsan sevdiği ile beraberdir.. Hadis)
ahi kul ahmede nasib oldu
-Gel seninle bir oyun oynayalım mı?
-Neden olmasın? Ne oynayacağız?
-Ne mi? Ha hatırladım?
-Neyi?
-Nasıl isterdin diye bir oyun bu.
-ne yapacağım?
-bir zaman tut içinden ve anlat.
-Tuttum; Öyle bir zaman ki, ben ne yaşlıyım ne de çok toy. Hayatımın baharı. Dışarıda insanlar cıvıl cıvıl. Herkes birilerine yardım etmeğe çalışıyor. Kötülükler azalmış ve toplum huzur içinde. Fitne uykuda. Onu uyandırana kötülük olsun. Kazancım yetiyor olsun. Ben işimi seveyim.
-içinden bir ev tut.
-tuttum. Benim ilk oturduğum ev. Yeni evlenmiştim. Kiraydı fakat huzur güvenlik ve bereket vardı o evde. Ona evim diye gelir, geleceğim diye giderdim. Her kusurumu ve sırrımı gizlerdi.
- Şimdi bir ağaç tut.
-Amerika’da bir zenci komşumuz evini inşa ederken ağacın dallarını kesmemiş fakat çatısını onu kesmemek için çökertmişti. O ağacın diğer dalları ise sanki bir teşekkür eder gibi evin penceresinden içeri girer gibiydi. Diğer dalları da göğe meydan okur gibi ulu bir ağaçtı. Ne kadar şanslı bir ağaç dedim yüzüne doğru.
-bir fakir tut içinden.
-en ucuz satın alınacak şey hayaldir. Hemen hemen hiç bedeli yoktur. İşte hayal edemediğim gün bittim demektir. hayal en büyük zenginliktir.
Güven kazanmak da zenginlik getirir. Etrafında hatırı olmayan insanın fakir olduğunu söyleyebiliriz.
Allaha kul olmak da bir çok Allahtan kurtarır insanı. Bir Allaha bağlar beni. Bu da insana huzur verir. Huzur en büyük zenginliktir. Hayalim öyle zenginliktir ki her sıkıntıyı çözmek herkese yardım etmek ister. Işığım her yeri kaplasın isterim.
-Şimdi bir yer tut.
-Tamam tuttum. O yer çok ama çok uzakta. Taa kaf dağının ardında. Ulaşılması güç. Ama çok heyecan veriyor. Çünkü orada kurallar yok. Kuralsız sevgiler var. Kimse kimseyi gözüyle cezalandırmıyor. Herkes gülümsüyor. Haydi sen de gülümse. Gülümse. Sakın unutma hep gülümse. Bunun hiç bedeli yok. Ya beni bekleyen peri güzeline ne dersin? Onun gönlünü kazanmak ne kadar güzel. Ve birlikte böyle bir yerde yaşamak ne kadar iyi.
-Şimdi bir bahçe tut.
-Tamam tuttum. Bu bir gül bahçesi. Ne kadar çok gül var. Acaba bu kadar çok gül usandırır mı diyorum ama işin aslı öyle değil. Bülbül onun dikenine de razı oluyorsa benim sıkılmam da neyin nesi? Birini seven hepsini sever.
-Bir gün gideriz seninle. Şimdi bir renk tut.
-Tuttum. Sarı olsun. Sarı uyarı için trafikte kullanılıyor. Dikkat rengi. Yok yok kırmızı olsun. Bu bir aşk rengi ve insanı canlı tutuyor. Fazla olunca biraz da kavga ettiriyor diyebiliriz. Bu yüzden bundan da vazgeçtim. Siyaha ne dersin. O asil bir renk. Fakat kasveti de ifade eden o. Mavi ise hayal ve sadakat için vazgeçilmez bir renk. Ne kadar güzel. Son şansım yeşil olsun. O ne kadar koyuysa o kadar cennet rengi ve gözlerim onunla dinleniyor. Bahar kadar canlı ve taze ve mutluluk veriyor.
-Şimdi bir mevsim tut.
-Tamam. Güz gibi bereketli, bahar gibi canlı, kış gibi bembeyaz olsun fakat üşütmesin.
-haydi bir yıldız tut şimdi.
-Tuttum ama ulaşabileyim, karanlıklarda yoluma çerağ olsun, aktığında bir dilek dileyeyim.
-Bu kez bir arkadaş tut.
-Tuttum. O benim hep yanımda olsun. Bana iyi vakit geçirtsin, korktuğumda yanımda olsun istemiyorum artık.. çünkü ben büyüdüm gari. Kendime yeter oldum. Kararlarımı artık kendim alıyorum. Sırtına yaslanan dik dururmuş. Kendime güvendiğimde paylaşabilirim de. O benden uzakta olduğunda bile beni hatırlasın.
Bu kadar yeter mi? Şimdi de sen söyle bakalım.
-bunu istersen sonraya bırakalım. Zaman geçtikçe insan farklı şeyler isteyecektir. O zaman benim de farklı şeyler söylemem mümkün olacaktır.
-Tamam anlaştık…
ahi kul ahmede nasib oldu
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Selâmün Aleyküm
aşık ahi kul ahmed
Gel hele gel hele güzel civanım
Sana nettim neyledim el içinde
Gel hele gel hele güzel maralım
Sana nettim neyledim el içinde
Ben yanarım şu güzelin hat’rına
Sarılmaz kollarım şol beline
Aldım sattım bezirgan dokusuna
Kime nettim neyledim kul içinde
Kararım kavidir dönmem yolumdan
Senindir bu gönül yudum sabunlan
Gel gir turabın olayım aşkından
Sene nettim neyledim hal içinde
Bunca yaş yaşadım eller içinde
Çarığım deliktir neyler’özümde
Bir acı kahvedir titrer sesimde
Gene nettim neyledim gül içinde
Söyle ben de bileyim kend’özümü
Derde saldım şu firaka nazımı
Çeker oldum bu hasretlik sazımı
Yare nettim neyledim dâr içinde
Be hey canan canım sundum almadın
Can bedende durmaz kıldım bilmedin
Kim bilmeye feta kıldım sormadın
Yene nettim neyledim zar içinde
Sevenler de el olurmuş duymadım
Gözden dizden kuvvet gitmiş bilmedim
Kaça yazmış Rahman levhde görmedim
Güle nettim neyledim dal içinde
Baha kıldım canım canan istemez
Ele düştü gülüm bağın sorulmaz
Kime açtı gülüm çağın bilinmez
Hele nettim neyledim yar içinde
Gönül bu bir iner bir çıkar imiş
Düştükçe düşer yare nihan imiş
Dermanım sendedir kim ayan imiş
Sene nettim neyledim ah içinde
Usul adap kalktı sohbet karından
Cana kıydı canan meşkin telinden
Kimse bilmez öle durdum yolundan
Sene nettim neyledim gel içinde
Ben söylerim sen duymazsın belalım
İnsaf yoktur iman kime celalin
Cana düştü yarem sende meramım
Eşke nettim neyledim can içinde
Aşık ahmed derde düşer cananın
Canan bilmez cihan üzre düşenin
Ağla gözüm ağla sen de yaranın
Kele nettim neyledim çöl içinde
aşık ahi kul ahmed nasibidir
Edep her şeyin başıdır.
Selam er kişinin karıdır
Ey gönül,daim Allah ile beraber ol. Olamazsan O’nunla beraber olanlarla ol…
SELAM Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. İnsanlar selam yerine Batı’lılar gibi iyi akşamlar, iyi günler diyesi oldular. Bunlar güzel fakat eksiktirler. Daha güzeli karşılaşınca da ayrılırken de selam vermektir
İki yürüyenden hangisi önce selam verirse üstünlüğü o kazanır.
“sizden biriniz yerinden kalkıp yerini başkasına vermesin. Gelene yer genişletin. Allah da yerinizi genişletsin.”
Aşığın Selamı günde 100 selamı vermeye azimlidir.
NOT;; Bir kısım bilgiler için Isparta’da merhum İsmail Çetin Hoca Efendinin sohbet ve tesettürde ADAB adlı kitabından faydalanılanılmıştır
İKRA’ = OKU
Cenâb-ı Hakk’ın “İk’ra” emri çok önemlidir. Okumak çok türlüdür. Ve neyi okursanız ona uygun bir amel gerekir. Her türlü okuyan insan düşünür ve cehaleti gider. Cehaleti giden insanın aklını örten şeyler gider ve aklı ortaya çıkar. Akıl yaratıcısını düşünüp bulunca “aklı selîm” olur.
Efendimiz akıllı insanı “…ahireti düşünüp ona göre davranandır..” dedi. o halde ahiret nerde?=Uzakta. demek ki akıllı olmak ikra emri ile ahireti düşünmeye kadar gidiyor. Allah’ın da aradığı ahireti düşünüp dünyada ona göre davranan insan modelidir denilebilir.
Okumanın insan bedenine yaptığı fayda anlatmakla bitmez. Göz ve akla fiziki olarak da büyük yararları vardır. Kulaklıkla dinlemenin ise bir çok zararı vardır. Okumanın ilk emir olup imandan da önce zikredilmesi boşuna değildir.
Kararı irade verir. Hastaya geçmiş olsun demek yetmez. İhtiyacının karşılanması da gerekir. Vicdan da beraberindedir. Aksi halde riya olur. Aklın kararını kişinin korkuları, beğenileri ve önyargıları etkiler. İbadetler iradenin doğru tecelli etmesi için iradeyi güçlendirir.
Akıl itikadın temelidir. Akıl kâinata bakıp bunun bir yaratıcısı olmalı diye bir varsayım yaparak imana ulaşır. Akıl ve itikattan sonra ibadetin de güçlendirmesiyle Allah’a muhabbet hâsıl olur ve iman kalbe iner. Dil zikir yapınca ve ilerleyince zikir kalbe iner. İman kalpte olur. Sevgiyle ihlâsa dönüşür.
İhlâsın temeli fedakârlık düzeyinde sevginin imanla bezenmesidir. Kemale yükselebilmek için kişinin gerçek bir ahi düzeyinde feta yapabilmesi gerekir. Gözü Allah’tan başka kimseyi görmemelidir. O’na da görür gibi ibadet etmelidir.
İhlâs bir mana itibariyle kişi ile Allah arasında tanımlanamayan bir muhabbet ilişkisidir. Kişi ihlaslı olunca ona şeytan’ın müdahale etmesi mümkün olmaz. Allah Kuran’ı Keriminde böyle dedi çünkü.
Kişi ilk önce Allah’a yönelmesinin ardından yönünü halka çevirmelidir. Onlarla ilgilenmeli ve bir ahi gibi hoşgörülü olmalıdır. Sevmelidir. Kulluk ise en üst makamdır. Yalnız bu kişilerde ismet sıfatı olmadığı için düşme tehlikesi daima vardır.
Normal durumlarda arif kişilerin Allah Korkusu, O’nun ateşinden değil ve fakat Allah’ın bu kişiyi rahmetinden uzaklaştırmasındandır. Yani Allah’ı gücendirmekten korkarlar.
Bir Hikaye;
İki sahabe efendimize gelerek filanca evde kötü iş yapılıyor diye haber verirler. Efendimiz de Ali’ye şu yere git bak diye söyler. Ali efendimiz de o eve gelince önce gözlerini kapatır ve içeri bu halde girerek duvarları elleriyle yoklayarak dışarı çıkar. geldiğinde efendimize “orada bir şey görmedim” der. durumu anlayan efendimiz ona şöyle der. ya Ali, Gözünle gördüğünü eteğinle örttün” der. La feta İlla Ali =Ali’den başka feta yoktur sözü burdan gelir.
Dost dosta değil dosttan dosta bakar
Alır rahmet döner halka nur saçar
Yad ellerde sallanır da dost arar
Dost bilip de gördüğünden kul ister
Hakk’tan bir nasib oldu ikra evla durdu
Ok’dum bin nasib geldi ikra süfla oldu
Hakk’tan bir nasib erdi ruhu şeyda güldü
Ok’dum bir nasib geldi ikra evla oldu
“Kul hüvallah, Sübhanallah” virdim olsaydı
Çöller geçip dağlar aşıp taat kılsaydı
Cemal diye düşler görüp cana doysaydı
Ok’dum bir nasib geldi ikra neva oldu
Baştan geçtim candan geçtim dahi imandan
Vahdet aşkı şarab oldu içtim zemzemden
Azgın kulu yola saldı döndüm şeytandan
Ok’dum bir nasib geldi ikra sevda oldu
Ağlar yazdı, Halil çaldı geçtim canımdan
Behlül kıldı oynar etti bilmem halimden
Dilen diye varı yoğa verdim nefsimden
Ok’dum bir nasib geldi ikra vera oldu
Kavrul kavrul güller gibi ta ki yok olsam
Tevbe tevbe diye gözler çeki yaş aksam
Varsam Rasul diye gözler nazı “kul” görsem
Ok’dum bir nasib geldi ikra sefa oldu
Canım, gönlüm, aklım, şuurum Allah demişken
Canınım, cananınım canın ver demişken
“Hu” kılıcını elde nefsini kırmişken
Ok’dum bir nasib geldi ikra sada oldu
Ey ahi ahmed nefsi tep nefsi tep dur
Cananını can tenden çıkarıp edep dur
Ölmeden önce can vermeye baha yoktur
Ok’dum bir nasib geldi ikra sala oldu.
Aşık ahi kul ahmede nasib oldu bunları yazmak