TEVHİD: Yalnız Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla bitmez. Allah’a kural koyucu olarak kabul edip “boyun eğmek” de gerekir. Bu VAHİY’dir ve İslam bütün hayatı kapsar. Kim daraltır, eksik bulur veya yetersizdir eskidir derse, imanı yarelenir ve şirke yol alır. Çünkü “…dininizi tamamladım ve size İslam’ı seçtim…” buyruldu. (Maide 3)…
Her beşeri ideoloji TAGUT’tur ve ALLAH’ın yerine geçerek, O’nun görevlerini çalarak, çaldırılarak şirke sebebiyet verir (şirk büyük zulümdür, Tevhid ise hakikattir). Bu yüzden kimi sevdiğinize dikkat ediniz. Bu şirki ise kul tövbe etmedikçe Allah affetmez. Şirk olabilecek beşeri ideolojiler şunlardır.
(Komünizm, Kapitalizm, Liberalizm, Kemalizm, Milliyetçilik, Aşiretçilik, Hemşehricilik, İslam’ın dışındaki; …şuncular, buncular, …izmler) (İnsanlarınızın ihtiyaçlarını kavim olarak giderebilirsiniz fakat ortaya bir kavim bayrağı açamazsınız. Kuran’a göre “Türk Milleti” demek Türk Ümmeti demektir. bu olabilir. Fakat Siyaseten ey Türk Kavmi demek uygun olmaz. Ama fakat “Ey türk kavmi gel senin karnını doyuracağım” diyebilirsiniz. Ama siyaseten diyemezsiniz. Çünkü 1.7 milyarlık Muhammed Ümmetini Bölmüş olursunuz. Bunlar Allahın ve kulu Muhammed’in BİRLİK EMRİDİR. Bunu kim bölerse aşık ahmedin bedduası üzerrine olsun. vay anasına vay, AB diye bir şeyler söylüyorlar Avrupada. bunu 1439 sene önce kim dile getirmiş efendim, ha..! bunu kim bölüyorsa aşık Ahmet nasıl beddua etmesin nasıl…! Ha..!
KONU İLE İLGİLİ SAVAŞ AYETLERİ
Zaman zaman söylemeye çalıştığım ve savaşı durduran veya çabuklaştıran düşmanı veya düşmanın görüldüğü gerçek rakamdan farklı miktarlar olup bunu ALLAH’ın yaptığı hususunun bilinmesi.. İlgili ayet şudur::
3/ Âl-i İmrân -13- Muhakkak bir âyet oldu size: Çarpışan iki cemi’yette: Bir cem’iyet ALLÂH yolunda vuruşuyordu, diğeri de kâfir: Onları gözgöre kendilerinin iki misli görüyorlardı, Allâh da nusratiyle dilediğini te’yid buyuruyordu, görecek gözleri olanlar için elbette bunda şüphesiz bir ibret var.
Aşağıdaki ayet BEDİR savaşı ile ilgilidir. Ve enteresandır ki savaşı ALLAH kendisi kazandığını açıkça söylüyor. Hz. Rasulüllah bu ayetten sonra “estağfirullah” zikri çekti ve geri durdu. Demek ki bir ülkeyi kimse kurtaramaz ve yöneticiler de “ben” diyerek ortaya da çıkamazmış (Yönetici halka hizmet edendir hadisi gibi. Eğer bir savaşa gidiyorsanız ve ALLAH da savaşta varsa önce çok dua etmeli ve yaptım ettim gibi sözlerden uzak durarak Allah çok yardım etti ve başarıyı nasib etti demelidir. İslam askerlerinin savaşta sürekli “Allah Allah” demelerinin nedeni budur. İlgili ayet şudur::
Bütün bunları okuyup filanca ülkeyi kurtardı demeğe kalkmayın vesselam..
Modern çağın hastalığı “Yaratan dursun, yaratılan öne çıksın…..” hadis
Karşımızdakine duyduğumuz sevginin karşılığını alamamak her zaman yaralar bizi. Karşılıksız sevmeyi beceremeyiz bir türlü. Belki de bizim yaratılışımızda olan bir şey bu. İstediğimiz gerçekleşmeyince sanki dünya başımıza yıkılır. Dünyanın en dertli insanı bizizdir o an. Yemekten, içmekten, konuşmaktan, gülmekten kesiliriz.
Böyle yaparak karşımızdakini üzmüş olacağımızı düşünürüz; ama çoğu zaman durum beklediğimiz gibi değildir. Halimize bir anlam verilememiştir… İnsanların duyarsızlığından şikayet ederiz bu sefer, nankörlüğünden bahsederiz; fakat hiç sıra bize gelmez nedense. En masum bizizdir her zaman. Hakkı yenen, gözü yaşlı, gönlü kırık bırakılan bizizdir. En haklıyızdır, kimsenin bizi anlamamaya hakkı yoktur.
Zorunlu olarak herkes bizi dinlemelidir. Ne de hoşumuza gider arkadaşımıza ya da bir yakınımızın duyduğumuz acıdan, yaşadığımız olaylardan dolayı bize acıması, “Ah, vah” nidalarıyla bizi teselli etmeye çalışması… Onun da bize hak verdiğini görürüz ya, rahatlarız, dünya bizim olmuştur, zafer bizimdir. Acaba, zafer bizim midir? Üzerinden zaman geçtikçe unuturuz. Sonra bir an gelir.
Tekrar aynı şeyleri yaşarız. Dünyanın en acılı insanı, haksız karşı taraf ve bizi dinleyip hak veren insanlar… Peki, bu böyle sürüp gitmeli midir? Hiç mi çaresi yoktur? Hayır, dert varsa elbet şifa da vardır. Şifayı bulmak için de aramak lazım, aranılacak yeri bilmek lazım. Önce bir kendimize bakmamız, bir öz eleştiri yapmamız gerek.
Amacımız temelde beklentilerimizin gerçekleşmesi mi; yoksa mutluluğa giden bir yol bulabilmek mi? Herkesin bizim emrimizde olmasını istemek mi, bir arkadaşın derdini dinleyip gözyaşını silmek mi ve bunu “ o da benim için yapsın” diye yapmak mı; yoksa “ varsın yapacak olsun veya yapmayacak olsun ben bir insan, bir vicdan sahibi olarak, bir abla, bir ağabey, bir kardeş olarak kendimi ifade edebiliyor muyum, benim için önemli olan bu” diyebilmek mi?
Hep “seçim sizin” “ siz olmazsanız hiçbir şey olmaz” denir; ama bir şeyler olmadı mı da siz, siz olmazsınız. Hep gözünüz dışarıyı sorgular: hakim olur yargılar, ceza kesersiniz, bu cezayı ne kadar tatbik edebilirsiziniz orası meçhul…
Yine aynı noktada, başladığınız noktadasınız:
İlave etmeliyiz. Bu altıncı maddenin yaşamsal gerekçeleri üzerine Mehmet adlı okuyucumuzla sohbet ettik; ve işi başından iman saikiyle davranışlarımız yönünden tekrar ele alalım dedik;
Babasının inancı zayıf olduğu için yaşanan olayların sonucu konusunda lise 3’te okuyan Mehmet’e verebileceği pek bir şeyi yoktu. Sadece o’na “Doğru sebeplere sarıl” diye öğüt verirdi. Bir gün bu sözü en güvendiği arkadaşı ahi kul ahmet’e açmaya karar verdi.
Kendisine babasının söylediği bu sözü aynen aktardı ve ne düşündüğünü sordu. Ahi kul ahmet’in cevabı gayet basit ve netti. Biz şöyle dedik: “Doğru sebeplere sarılmak doğrudur. Ancak bu yeterli değildir. Doğru sonuçların alınması için Allah’ın da bu sebeplere müdahil olması gerekir. Yani sonucu daima Allah belirler. Bunun adı tevekküldür. İşte bu, imanın önemli bir cûz’ünü teşkil eder.
Bir müslüman sebeplere bağlanmakla birlikte Allah’a dua ederek o sebeplerin doğru etkiler yapmasını ümit eder. Yani sebebin doğru hareketini Allah sağlar. Dolayısıyla dua, sebeplerin üstündeki ana unsur haline gelir. Kim bu duayı ihmal eder ve yararsız bulursa kişi küfre gider. Müslümanın unutması ise sünnetullaha güvenmesiyle olur ve pek zarar verdiği söylenmez. Sünnetullah, Allah’ın koyduğu hareket yasalarıdır. Ancak takva sahibi bir insana Allah’ı unutmak yakışmaz. Normal halk ise genellikle Allah’ı unutarak Sünnetullaha göre konuşurlar. Doğrusu her işi Allah’a bağlamak ve O’ndan bilmektir.
Bu yüzden;
Bir işe başlamadan önce, İnşallah
Kendimize güvenirsek, Evvelallah
İşe başlarken, Bismillah
İşten vazgeçersek, Eyvallah
Sonuna kadar gitmek istersek, Ya Allah
Canımız sıkılırsa, Fesübhanallah
İşe coşkuyla sarılırsak, Allah Allah
İşi başarıyla bitirirsek, Maşallah
İşi başaramazsak, Hay Allah” deriz.
Mehmet: Ahi kul ahmet’ sen bu kadar sözü nasıl hatırında tutuyorsun?
Ahi kul ahmet: İnsan yaşadığını unutmaz.
Mehmet: Ne yani sen yaşadığın her şeyin dini olduğunu mu söylüyorsun? Dünya yaşamı diğer yaşamdan farklı değil mi?
Ahi kul ahmet: “İşte anlaşamadığımız temel nokta bu, Mehmetciğim. Biz her meseleye onun ilahi yönüyle bakarız. Bir fizik dersi bile bizim için dünyalık bir ders olmaz. O da Allah’ın yarattığı kanunları inceleyen bir bilim dalıdır diye Allah’ın nazarıyla bakarız.
İlimleri dünyevi ve uhrevi olarak ayırt edenler, insanlara ve İslam’a büyük zarar veriyorlar. İslam’ın geliştiği 12. Yüzyıla kadar insanlar evlerindeki kitap ciltleri sayısıyla kendi aralarında övünür olmuşlardı”
Mehmet: Her şeyini dine bağlamak seni sıkmıyor mu?
Ahi kul ahmet: “Beni dünya ayakkabısı sıkıyor. Din ile yalnızca Allah’a bağlanıp diğer bütün kötü şeylerden kurtulduğumu hissediyorum. Büyük İslam Alimi Kuşeyri’nin bu konuda çok ilginç bir sözü var.
O şöyle diyor: “Özgürlüğün hakikati kulluğun kemalidir.” İşte her şey bu sözlerin içinde saklı. Sen kendin dışında her şeye bağlısın ama ben benim içimde bir tek ben’e yani Allah’a bağlıyım. İkinci bir vazgeçemediğim Allah’ım yok. Benim Allah’ım bir tane, ama senin Allah’ın yüzlerce. Hangisi daha kolay sana göre?”
Mehmet: Şu an inanç yapımın çatırdadığını hissediyor gibiyim. Söylediklerini düşüneceğim.
Onbeş gün sonra.
Mehmet: Sevgili kul Ahmet abi; bir babaya itaatin kolaylığını görünce bir tek ilahın kulluğu da kolay olmalı dedim. Bir de her vazgeçemediğimi üstümde gördüm ve ilahım sanıp onun yokluğu ile terk ettim. Bu şekilde tek ilah Allah kaldı. Sahi ya seni nasıl sevmeliyim.?
Ahi kul Ahmet: Ortak nokta olan Allah’ı bulduğuna göre buraya pergeli koy ve her sevdiğini bu Allah Rızası çemberinde sev. İnsan dosta değil dosttan dosta bakmalı, alıp rahmet halka nur saçmalı. Ayrıca siz Allah’tan ne bekliyorsanız Allah da sizden bir şeyler beklediğini unutmayınız. İlk adımı bazen O atar bazen siz atmalısınız. kıymetli olan önce sizin atmanızdır. Diğerleri joker kullanmış gibi olur ki bu daha az değerlidir.
İnsan inandıkça uçar.
Kuşlar uçtukları zaman yaşarlar….
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Telefondan bir arkadaşınız size şöyle mesaj gönderse,
“ben öldüm,
sen namazımı kılıyor,
senin cemaat da beni kabre taşıyıp dönsün,
ben de günahımı satayım
sen alıcı olur muydun?
…………..
………….aşağıyı okumadan önce cevabınızı veriniz lütfen..
Sanırım siz benim günahımızı satın almadınız değil mi?
“Sevgili DOST…….Daha önce gönderdiğimiz mesajımızın anlamı şuydu.
Ben öldüm demek, nefsimin benliğimin ölmesiydi.
Namazımı kıldırmanız, nefsi ölmüş bize hürmet etmenizin size faydalı olacağıydı,
bizi kabre koyup dönmeniz, sizin yaptıklarınız yüzünden dünyayı terkettik kabre konmakla
cemaatiniz geri dönmekle aynı dünya hayatına geri döndükleri (ölümden ders almadıkları)
günahımı satıyorum satın alırmısınızdan kasıt, bizim tövbeli günahlarımızı ahirette
Rabb’im KERİM sıfatıyla çok büyük sevaba çevirecek. vereceğim aslında bu vadeli sevaplardı
İstediğim de bir Gökçe idi. Yani bir iyilik sevabı………
Siz bizim için hiç bir günahımı almadınız SEVGİLİ KADİM DOST??
bu senaryoyu 25 telefonumdaki numaraya aynen uyguladım. bir hafta bekledim.
sonuç felaket. hiç kimseden tık yok. bir kadir yol eyledi. lakin o da yarı yolda düştü.
ve 24 dost sandığım, her cuma yaldızlı sözler gönderenler yanımda yoktu. birisi geldi bütün tel nolarını siliverdi. bilmeden çok hayırlı bir iş yaptı vesselam. kadim dostluk rezilliği bu kadar olabilirdi… siz denemeyin çünkü ben dostsuz kaldım.
bir hafta kızgınlıktan sonra şöyle yol verdik…..
Yeni gönderilen mesaj (aynı 25 kişiye):
Madem dostluk sınavını geçemediniz. Size ceza (ödül) veriyorum…
Ya Rabbi Ümmeti Muhammed…. diye günlük 500 zikir çekeceksiniz…
En az 10 Arkadaşınıza da yayacaksınız bunu. Bu zikre 4 ay uymak mecburidir.
uymayanı dışarı atarım. ben ossurunca dağılırsınız. geriye bir dost kalır..
siz ikinci dost olmak isterseniz CANINIZI İSTERİM. süpür gitsin gerisini………….
N’ola tacum gibi başumda götürsem daim
Kademi resmini ol hazret-i şah-ı resulün
Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmeda durma yüzün sür kademine o gülün
Sultan I. Ahmed
NO’LA MUHAMMEDÎ
(Hz. Peygambere Aşık Ahi Kul Ahmedin Mersiyyesi)
N’ola başım gibi seni de taşısam
Beni hardan alan nuru Muhammedî
Gülşeninim güllerim seninle koksam
Ahmedî kul üzre yüzün Muhammedî
N’ola canım gibi seni de sevseydim
Beni hare sokan narı Muhammedî
Didarımın bağları seninle gülsem
Ahmedî kul üzre gülün Muhammedî
N’ola sözüm gibi seni de bilseydim
Beni senden alan nuru Muhammedî
Cennetimin köşkleri görüp bilseydim
Ahmedî kul üzre sözün Muhammedî
N’ola yarim gibi seni de sarsaydım
Beni candan eden canı Muhammedî
Cananımsın köşkleri verince gülsem
Ahmedî kul üzre köşkün Muhammedî
N’ola halim gibi seni de ağlatsam
Beni kuldan eden birr’i Muhammedî
Resulüsün ümmeti verince gülsem
Ahmedî kul üzre gül sen Muhammedî
N’ola gülüm gibi seni de dileseydim
Beni bülbül kılan gülü Muhammedî
Türkülerin neşvesi kârınca yağsam
Ahmedî kul üzre türkün Muhammedî
N’ola yıllar gibi seni de içseydim
Beni yorgun kılan ahı Muhammedî
Gözlerimin yaşları tövbede Hakşen
Ahmedî kul üzre makam Muhammedî
N’ola zikrim gibi seni de ansaydım
Beni cezbe salan şah’ı Muhammedî
Döndüğümün nirengi yıkılsa yansam
Ahmedî kul üzre ölsem Muhammedî
N’ola aşkım gibi senide yar saydım
Beni derde koyan aşk’ı Muhammedî
Sadıkınım mihengim yıkılsa düşsem
Ahmedî kul üzre kalksam Muhammedî
N’ola bilgin gibi seni de çözseydim
Beni bir de bulan dahi Muhammedî
Sorulanın şifresi verilse çözsem
Ahmedî kul üzre bilsem Muhammedî
N’ola halim gibi seni de sorsaydım
Beni hapse koyan hakkı Muhammedî
Mahpusların kapısı açılsa kalsam
Ahmedî kul üzre assam Muhammedî
N’ola cahil gibi seni de sorsaydım
Beni ilme iten “oku, Muhammedî”
Alimlerin imamı olup kıldırsam
Ahmedî kul üzre ezan Muhammedî
N’ola sırrım gibi seni de açsaydım
Beni ele veren yad-ı Muhammedî
Gizlerinin çırası yansa da görsem
Ahmedî kul üzre gizin Muhammedî
N’ola dişim gibi seni de sıksaydım
Beni sünnete koşan şer’i Muhammedî
Tarikatının yolunu söyle de bilsem
Ahmedî kul üzre erin Muhammedî
N’ola elim gibi seni de tutsaydım
Beni biat eden nebi Muhammedî
Hakikatının hükmünü bildir de ölsem
Ahmedî kul üzre hakkın Muhammedî
N’olaydı da n’olaydı hükmüm n’olaydı
Yedi düvel hükümranım hal olaydı
Resulü Zişan hükmüne ram olaydı
Ahmedî kul üzre şahın Muhammedî
Kul ahmed’im sultanın kim Ahmet midir
İki cihan üzre şahın gül gülşen midir
Bu adaşların Rahman’ı Rahim midir
Ümmetî kul üzre şaf’i Muhammedî
ilk kıta şiir Sultan 1. Ahmedin kendi şiiri olup İstanbul Sultan Ahmed meydanındaki türbe kabristanının giriş kısmının üst içe bakan tarafında beyaz mermer üzerine altuni renkte yazılı olan kıtadır. kendisi 14 yaşında tahta çıkmış, 14 sene tahtta kalıp hastalık nedeniyle vefat etmiş, 12. padişah olup 14. sırada (önceki iki defa tahta çıkış dolayısıyla) tahta çıktığı için 14 şerefeli Sultan Ahmed Camii’ni yaptırmış ve açılış ikindi namazına denk gelince cemaate dönüp “ey cemaat, içinizde ikindi namazının sünnetini ömründe hiç terketmeyen her kim var ise gelsin bu namazı kıldırsın” diye nida etmiş,
bir süre bekledikten sonra etrafındaki mollalar da dahil olmak üzere hiç kimseden ses çıkmadığını görünce öne geçip ” Elhamdülillah biz ömrümüz boyunca bu sünneti de hiç terketmedik” deyip imamete geçmiştir. Sultanın bir türlü namaza başlamadığını gören alimler mollalar sultana “Sultanım cemaat bekleyip duruyor, huzursuzlaştı, biraz acele edin” deyince Sultan Ahmed’in cevabı şöyle olur. “Bre Molla, siz benim kabeyi görmeden namaza duracağımızı mı sandınız” der. b
ir müddet sonra da namaz eda edilir. bu cami bir ihtiyaçtan ziyada Ayasofya Camii’ne kinaye olarak üstünlüğümüzü ilan etmek için onun tam karşısına yapılmıştır. kubbesi Ayasofyadan bir karış da olsa geniştir. ayasofyanın hantallılığına göre daha zariftir. konumu daha isabetli ve görünür bir yerdedir. iç direkleri de aynı şekilde zarif ve içi çini kaplama olup yabancılar “mavi cami” olarak anarlar.
Bu fakir geçtiğimiz ramazandan üç gün önce Temmuz 2011’de İstanbul’da idi ve hem eserini hem eser sahibini ziyaret edince (muhabbeti bir başka oldu mübareğin) ve yukarıdaki şiiri de görünce hemen onu not edip İstabnul-Ankara yolunda aşağıdaki mersiyyeyi kaleme almak nasib oldu. yazdırana hamdolsun.
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Sevgili ……….,
Selam saygı ve muhabbetlerimi sunar ellerinden öperim.
Şu birkaç hususu sadece bil istedim. Fakat yanlış da anlama. Hüsnü zan et. Bunlar benim senden talep ettiğim şeyler değil zaten.
Aşık Paşa’nın hayatını 183 beyit olarak yazdıktan sonra sağ omzumdan teşekkür için geldi ve “şiirlerinle amel eden kişiye senin şefaatin vacip olsun” dedi. Yani önce şiirlerin kurana uygunluğunu tasdik edip amel edilebilir olduğunu da söylemiş oldu.
Bir an uyandım ve ahretten geriye gelirken ölüm anı aklıma geldi. Hemen ona “ya sekerat hali ne olacak?” dedim. 1 dakika kayboldu. Kaftanıyla geri geldi ve “kabul oldu” dedi.
Hemen aklıma ümmetin bu dünyadaki dertleri geldi ve ağlayarak çöktüm. Ve şöyle dedim. “ya ümmetin bu dünyadaki dertleri ne olacak?” dedim. Yine 1 dakika boyunca gidip geri geldi. Ve “kabul oldu” dedi.
Bunların doğruluğundan emin olmak istedim ve Allah’a dua ettim. O da rüya yoluyla bu yaşananların doğruluğunu gösterdi elhamdülillah.
……..ğım sonuç olarak şiirlerimizdeki en az bir İslami hususla amel etmeyen kişiye faydalı olmamız asla mümkün değil.
Sen kimsin diyebilirsin? Biz kendimizi göremeyiz. Başkası dışarıdan görür.
Belki diyeceğin bir şey olur dedim hani..
aşık ahmed
Not: Şefaat Cenab-ı Hakk’ın iznine bağlı olan bir husustur.Yukarıda Aşık Paşa’nın bize ” amel edenlere şefaatin vacip olsun” demesi Allahın rıza ve iznini çekmeğe yönelik bir DUA olarak kabul edilmelidir. kimse şimdiden kendini şefaate yetkili görmüyor. İkinci olarak bizim şiirlerimiz TEVHİD eşliğinde verilmektedir. Şirksiz tevhidi yaşayan bir kimsenin cennete yaklaştığı da kabul edilmelidir. Artık bu kişiye bi iznillah şefaat de kolaylaşmış demektir. çünkü ahir zamanda şirksiz inanmak büyük makam demektir. vesselam..