Mecnun’un velvelesi (Divan) (Doğaçlama)

sen istedin ermeğe cümle alem nihanın
kaç pazarın eyle sen dermeğe gül solanın
 
ermek öyle bir dert ki kulluğa var süfli cihanın
birdir yol üstünde dikenli elden gülü çerağın
 
gitme gitme gel gitme sen eyle bu aşkı meramın
huzur bulsun şu kainatta nuru mahbup kelamın
 
bir o yana bir bu yana sallanırken fikri serabın
katre katre dökül sen bir taştan bir taşa çarpan azabın
 
ne ol ne olma kimdeki varlığa atfın nuru yaranın
arar iken ne buldun ki söyler oldun keşfi nizamın
 
bulmaktaki aramak şevki sarsın bedenini arzı endamın
ne olursa ne olsun sana gelmeyen serabı bela’ın
 
nice mecnun bir leyla derdine yanıp durdu ataşı alafsız
lakin çok velvele sardı cihanı Mecnun deyu aşkı hilafsız
 
kim dedi ne dedi kuldan Hakk’a çıkmaya leyla habersiz
bir Kitmir dahi leylanın mahlesinden göründü mecnun dahi siz
 
ara gel arka gel duman üzre serabımdan çık da gel bin dahi siz
gelip dursan gelip dursan ne eylersin gönül sultan bin dahi siz
 
çerağ olup yansan kül üzre mahbup olsan ulaşmaya bir dahi siz
siz deyüp de yanmaz imiş kahırlarda atan yürekteki bir canı giz
 
aşka meyil verme meylini ezber kılar da gayretten düşer bu göz
nice aşıklar âlâyı illüyyundan düşer oldu sayinden düşer bu söz
 
Hakk Teala karar kıla sevdiğine bir adım önde yürür ağlar iki göz
kul eylese kul eylese kullukta mizan eylese bilir söyler imiş iki söz
 
saza verdim meramımı söyler her dem cananımı eyler imiş bir göz
kara yerde karar olmuş derdi hikmet nihan olmuş eyler imiş sin göz
 
nasıl bir ateş ki dumana küllük sunar sükuneti arzında  bulduğunda  
arz ile yakin düşer kul dahi gizemli suküneti gönlünde tuttuğunda
 
ister taşmakta ister sukünette karar kıl neylersen eyle gönül mahında
azabın neşe olur taştan taşa vurduğunda bahir bekler seni durulduğunda
 
katreden deryaya ulaşmak ruhu serabın coşkusudur aşkı endam kıldığında
Senden ben’i çıkardım cübbem üzre dönmeğe meyli envar kıldığında
 
söze suküt düştü sözden ari hallere bir nice yari canan  eylediğimde
ak cübbeyi dine saydım uzun uzun yerlerde pazarı mizan eylediğimde
 
dön Allah dön dön ALLAH dön aşk ile şevk ile mahbubunu aşikar eylediğimde
bu nasıl bir aşk ki arşu alada eyler bizi dönmeğe talepkar canımı verdiğimde
 
Hakk Teala rahmet kıla cümle ümmeti Muhammed aşkına senin meramına
ol Muhammed kânı imiş rahmeti Rahman’ın dağılacak masumlar envarına
 
gel imdi ahmed sevelim Allah aşkına dönelim gülşendeki gönüller seyranına  
halka rahmet saçalım her bir ümmet düşündeki safa bulmaz hali veraına
 
derd ile kalpler paslanmış zikrile açalım anın Hakk katında niyazına
derdine derman ol sen nice gönüller meramı eylediği serencamına
 
düşürme zikrini dilinden alemi efkara mugayir düşse bile nice bahaya
Hakk’tan rahmet almaz ise bilmeye kimin levhi mahfuz’daki kadri belasına
 
az düşündüm çok söyledim kimseler bilmez arşu âlâdaki cananımın gazabını
gazap odur ki Hakk’tan ayrı düştü bir kul için geri durur canındaki azabını
 
yanmışım yanmışım yanmakta deva bulmuşum külüm üzre serpeler
kül olmağa aşk duymuşum dumanım şem’i yanmaz dahi bilmeyeler
 
korkakların aşkı dünyadır yemek içmek şerhinden alem birri buncadır
aşıkların aşkı Allah’a bir rıza eklemektir gönülden alem birri buncadır
 
dost olasın dost olasın dosta dost hem dahi düşman olmak sırrıdır
benim ile olmak kânı benden ala cümle aleme sırrım ile bakmaktır
 
sevap ile ticaret eyleyenler bulamazlar Hakk’a yakîn  rıza helvasını 
nice gönül kırar bunlar iflas eyler ahirette  veremezler sorgusunu
 
gönül kırma gönül kırma Hakk köşküdür kırdın Hakk’ın nazargahını
bizden öte yol geçmez bizimle düşülür ben’in bağ-ı irfan cümlegahını
 
aşık ahi kul ahmed’dir selamı veraım aleme eylerim bitmez nazarım
kıl imdi Rabb’im ben’i senden ayrı kılan cihandaki bitmez figanım
 .
(İçten geldiği gibi ve düzeltme / silme yapılmaksızın 60 dakika içinde doğaçlama olarak yazılmıştır. elbette hatadan ari değildir. Nasib edene hamdolsun)
.
 
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur

 

5 Mart 2013
Okunma
bosluk

Vahiy ve sünnette eğitim anlayışı

Vahyin eğitim anlayışının temelleri Kuran’ı Kerim’in Alak Suresinin ilk 5 ayetinde saklıdır. Bu ayetler Cebrail Aleyhisselam’ın hira mağarasında getirdiği ilk ayetlerdir:

Yaratan Rabbinin adıyla oku.

O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.

Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.

O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.

İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.(Alak 1-5)

                       

Okuma yazma bilmeyen bir peygambere “oku” emrinin verilmesi dikkat çekicidir. “İkra=oku”

birleştir, parçalar arasındaki bağı keşfet, bul, (icma = ) dağılmışı topla, anla ve anlamlandır anlamlarına geliyor. Muhammed Esed, “Kuran Mesajı” adlı meal tefsirinde bunu “telaffuz etmek-dile getirmek-mesajı anlamak ve zihne yerleştirmek olarak ifade ediyor. Bazı tefsirler ise bunun “tebliğ et”anlamına işaret ediyorlar. İkra ile alaka aynı şeyi gösterir. Parçaları birleştir, keşfet.

Rab = Terbiye eden, eğiten demek. Burada “Rab” sıfatının kullanılması ilginçtir. “İlah” geçmiyor, “Rab” geçiyor, “Senin Rabbin”. Bir şefkat var. Kuran’ı Kerim’de 2500 civarında “Allah” lafza-i celali varken 900 defada “Rab” sıfatı geçiyor!

Allah yarattı ve terbiye etti. Yaratan ve senin nasıl eğitileceğini bilen O. Seni senden iyi bilen Rabbindir. Tasarrufta bulunduğun isim Allah olsun.

Ahz – Keşf

Ahzetme – Gizli olanı keşfetme

Veren – Alan

Verileni al – Saklama

Dirayete – Rivayete

Eğitimin maksadı bilgi ve ahlakın birlikteliği

İlim yürekten alınır. Temel unsurdur. Ahlakıyla beraber alınır, dizden alınır. Aksi halde malumat olurdu. Bilgi ahlakı, bilginin olmazsa olmazıdır.

İkra = Üret ve ilet…

Ve Rabbukel Ekrem = Senin Rabbin en büyük ikram sahibidir.

Bu büyük ikram = Öğrenebilme yeteneğininin verilmesidir.

Talimu-l esma = Eşyaya isim verme yeteneğini verdi ki, meleklere secde ettiren de buydu.

Allah Hz.Adem’e eşyanın varlığını onu nasıl isimlendireceğini öğretti. Allah’ın isminin üzerinde tecelli ettiği şeyler. Örn.yeme içme, Allah’ın Rezzak sıfatının bir tecellisi. Merhametli olması Rahman veya Rahim sıfatının bir tecellisi.v.s. Bilgiyi işleme; anlama ve anlamlandırma özelliği. Bu aynı zamanda bilgisayardan da ayıran özellik. İyi – kötü, güzel – çirkin v.s

Melekte muhakeme var, alimi var –şeytan alim idi-, bilgiyi biriktiriyor ve karşı çıkıyor. Yeryüzünde kan dökecek günah işleyecek birini mi yaratacaksın diyor. Melekte günah işleme yok.

Diğer taraftan insanın iradesi ile tercih yapabilme özelliği var. Melekte olmayan, tercih etme, günah işleme özelliği. İyi – kötü, güzel – çirkin ayrımında tercih yaparak en güzel amel yoluyla meleği geçmesi. Veya inkar ile hayvandan da aşağı düşmesi- esfeli safilin-

Esmaü-l Hüsna’nın tecellisinin eşyaya yansıması.

Kulli iradeden bir irade.

Külli şefkatten bir şefkat.

Külli merhametten bir merhamet.

Fail Allah, mef’ul Adem.

Eğitimin ilahi bir ikram ve şefkat olduğunu belirtti.

Eğitilebilir olmak yetmez. Müfredatın da iyi olması gerek = Munbit toprak.

Hem de öğreteceklerini de bildirmiş.

Rububiyetin tecellisi insanda eğitim olarak tecelli eder.

Bilginin kaynağı Allah’tır. Kutsaldır.

Hümaniter Eğitim Düşüncesi

Humaniter düşünce insana bilgi elde et, güçlenirsin diye emreder = bilgi “put” olur.

Batıda bilgi çalınmıştır = Saklar, karşı kullanır.

Bizde ise bilgi verilmiştir. Allah vermiştir. Teşekkür gerekir.

Bizde bilgi arttıkça tevazu artar. Bilgi tefekkürdür, teşekkürdür.

Batıda ise; bilgi arttıkça kibir artar.

İnternetten de öğrenebilir. CD, hafızadır. Bilginin işlenmesi ve anlamlandırılması gerekir. İnsan ile bilgisayarı ayıran da budur. Ama insan olunca, ilm ile veli arasındaki bu farkı fark eder.

İlim irtibat kurmaktır. Akıl bağdır. Eşyayı anlamlı bir bütün halinde görmedir. Vahyin ilim ve insan tasavvurunun iyi anlaşılması gerekir.

Peygamberler bütünü, tevhidi temsil ederler. Bu bağı kurmaya hikmet denir.

Peygamber efendimiz Eba Zer’e güneşin batışını seyredelim diyor ve soruyor: Güneş nereye gitti ya Eba Zer? Allah ve Rasulü daha iyi bilir. Cevap verir: “Güneş, Allah’a secde etmeye gitti”. İlmin konusu bütün kainattır.

“Ve nnecmu ve şşeceru yescudan” = yıldızlar ve ağaçlar secde ederler. (Rahman 55)

Yani Allahın verdiği görevi yapmaya gidiyor = yörüngeye uyuyor. Adeta bir tavaf. Onun Allah’ı zikri bu. Ağaçlar kökleri ile secdede, eşya gölgesi ile secdede, hayvanlar ön ayakları ile rukuda, dağlar dimdik ayakta durarak kıyamda. İnsan ise bu üçünü de yapacak kabiliyette = namazda.

Peygamberin öğretme nesnesi bütün kainattır. Kainat öğrenmeye konudur. Ayat = Mucize demektir. O zaman kainatta mucize olmayan şey yok demektir. O halde öğrenilen her şey mucizedir. Vahyin Penceresi budur.

Kuran içinde barındırdığı kevni ayetlerle bilim dünyasına yol gösteriyordu. Amerikan Uzay Dairesi NASA, sürekli olarak her yeni buluş ya da keşfin arkasından Kuran’ı tekrar tercüme ve tefsir ettiriyordu. Örneğin “Yasin” suresinde güneş ve ay için “her biri bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler” (Yasin 40) buyurulur. Evrenin sürekli genişletildiği ayetle sabittir. Allah bir ayette “yıldızların yerine yemin eder”. Bugün yıdızların yerinin son derece önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Yine kainatın “yoktan varedildiği” belirtilirken batı, “maddenin ezeli” olduğunu düşünüyordu. Bugün maddenin karadeliklerde zeval bulması onları maddenin kalıcı olmadığı fikrine getirdi ve şaşırdılar. Fikirlerinin temelleri sarsıldı. “Evrenin sürekli genişlediğinin” ortaya konması onları “bunun bir başlangıcının olması gerektiği” fikrine ve “Big-Bang” denen “Büyük Patlama” fikrine götürdü. “Sıfır hacimde sonsuz bir enerjinin bir patlama ile bu günkü evreni 13,7 milyar yıl önce meydana getirdiği” fikri onları “peki buna kim karar verdi ve bu düzeni kim meydana getirdi” fikrine cevap aramaya itti. Ortada bir düzen vardı ve bunu birisi irade etmiş olmalıydı. Bunun nasıl olduğu bilinmiyordu. Bunun için Tanrıya başvurulmalıydı. Materyalist alimler de artık bir üstün güce inanmaya başlamışlardı. (Daha geniş bilgi için bknz. Taşkın Tuna, Uzayın Sırları, Boğaziçi Yay; Zamanın Kısa Tarihi, Taşkın Tuna; Kara Delik Evrenin Sonu mu?, John Taylor; Karadelikler ve Bebek Evrenler, Stephans Hawkings)

Batı ortaçağda dünyayı düz zannederken İslam dünyası gezegenlerle ilgili çok şey biliyordu. İslam alimlerinin batı dillerine tercüme edilen kitapları onlar için dayanak oldu. Kilise engizisyon mahkemelerinde alimlerini yargılarken İslam bilimi teşvik ediyordu. Ancak İslam ülkelerinde İslam’ın doğru anlaşılmaması, daha çok uhrevi ilimlere önem verilmesi, yasakçı bir yönetim anlayışının hür düşünceyi öldürmesi ilmi geriletti, alim yetişmedi, ilim “Allah’ın işine karışmak” olarak algılandı, toplum öldü. Fakat batı gerek fikri ve gerekse fiziki pisliğin içinden yaptığı önemli keşiflerle ilmi hem ilerletti ve hem de yaygınlaştırarak kullanıma sundu. Şüphesiz bunun karşılığını da aldı. “Biz başarıyı (medeniyeti) gezdirir dururuz”(ayet) emrine uygun bir gelişmeydi. Başarı oraya verilmişti. Yan ürün ise, zaten yanlış olan, ilme de karşı çıkan dinin dışlanmasıydı = laiklik. İlim bugün başdöndürücü bir hızla ilerlemektedir. “İlmin sonsuz” olduğunu idrak edenler her an yeni bir buluşun onları piyasadan sileceği korkusu içinde ar-ge araştırmalarına büyük paralar harcamaktadırlar. Adeta var olma yarışı.

Bu, ilim ve teknolojinin ticari boyutuydu. Yukarıda bahsettiğimiz ilmin felsefi boyutu ise önce bir Allah kavramını ve arkasından ilme yol gösteren İslam’ı (Kuran’ı) işaret ediyordu.

İlmin Hayata, Alime, Talebeye Yansıması

Bilmenin bir tevhid eylemi olduğu, bilginin ahlaktan ayrılmaması gerektiği, bunun amacının ahlak olduğu, bunun da Allah’ı işaret ettiği söylenebilir.

İlmin işlev olarak faydalı da olması gerekir. Hz. Rasulüllah “fayda vermeyen ilimden ya Rabbi sana sığınırım” buyurdu. Özünde faydasız, sahibine faydasız ilimden uzak durmak gerek. İlmin kişiyi bir şekilde Allah’a ulaştırması ya da fayda sağlaması gerek.

Hammadde bilgi ise, mamul ahlak olacak. Yoksa faydasız bilgi oluyor.

Eskiden ilim Allah rızası için yapılırdı. Şimdi maaşa talip olanlar, ilme talip oluyorlar. Belki bugün nüfusun artması, ilim ve teknolojinin ilerlemesi, bir meslek için ilim yapmayı gerekli kıldı, standartlar yükseldi. Ancak ilim yuvası sayılan üniversitelerin de makam ve maaş saikinden uzak olmasını dilerken devletin “marifet iltifata tabidir” kuralı gereğince onları geçim derdinde bırakmaması gerekir. Bir asistan 1 300 lira maaş alıyor? Bu adama nasıl ilim yaptırırsın?

Peygamber ve Raşit halifelerden sonra bilgide bozulma başladı. Bu, ahlaka yansıdı. Yerel kültürlerin İslam’ın içine akması bütüncül sistemi bozdu. Müslümanların bağrına sızdı. İslam’a değil. “Sakınan korunur” kuralına uyulmadı. İnsanlar terbiyeden geçmeden İslam’a girdi. Hz. Ömer devrinde Mısır ve İran süratle fethedilince, oralar irfan ve hikmet ile doldurulamayınca felsefe ve mistisizm geldi doldurdu.

Modern Eğitimin Üç Ana Zaafı

Modern eğitim;

- Bilgi ile bilgi ahlakının arasını ayırdı.

Akılla kalbin,

Duygu ile düşüncenin,

Eylemle bilginin arasını ayırdı.

- Bilenle bilginin arasını ayırdı.

Bu, bilginin üstadsız aşırılabileceğini,

Bilgi ile bilenin arasındaki bağı kopardı.

- Alim ile ahlakın arasını ayırdı.

Alim; ahlak ile bilgiyi sindirmiş olana denir.

Hayata uygulayandan alınır = İlmi ile amil olmak.

Bizde, ilmin soyu, babası vardı. Eskiden hangi okulu bitirdin sorusu yanlışken bugün iyi bir okul tercih nedeni. “Kimin tedrisatından geçtin?” denmelidir. Ancak maddi ilimlerde teknolojinin ilerleyerek branşlaşmanın artması çok sayıda uzman kişiler marifetiyle eğitimi gündeme getirdi. Bilgi amele dönüşmüyor!. İlim, ilim halkasından, rahle-i tedrisatla öğrenilir. Üstadla öğrenci arasındaki fark ontolojik değildir, derece farkı yoktur. Halka halindedir = eşittir.. Özgürlükçüdür, tartışır, fikir sorar.

İmam-ı Azam’ın ilim halkasına yaklaşık 60 kişi katılırdı. İmam-ı Azam önce konuyu anlatır, sonra teker teker sorar, önemli gördüklerini not alır ve en sonunda da kendi görüşünü söylerdi.

Günümüzde ilim insanları tesviyeye tabi tutuyor = soykırım. Bir manipülasyon aleti. İnsanın şahsiyeti biçilince geriye hiçbir şeyi kalmaz. Mühendislik olarak bakılıyor. İnsana saygı duymuyor.

Ulus devlet, tek tedrisat uyguluyor. Edirne’den Şırnak’a aynı. Coğrafi ve demografik şartlar gözönünde bulundurulmuyor. Fırsat eşitliği yok.

Sınav

Böyle eğitime böyle sınav sistemi. Talebeyi kumarbaz yerine koyuyor. Standart zekalara hitab ediyor.= Rakamsal zeka.

Analitik zeka, sanatsal zeka ve diğer zeka türleri dikkate alınmıyor. Bu bir entelektüel soykırımdır. 1 800 000 çocuk sınava giriyor, 600 000 içeri, geri kalan dışarı. Okumuş, ancak becerisiz ve dolayısıyla işsiz. Meslek lisesi yerine genel lise.

Sınavın ölçüm sonucu, “başarılı” dediğimiz “başarılı” “başarısız” dediğimiz “başarısız mı?” Kral çıplak!

Alim, ilmiyle amil olmalı. Yani taşıyıcı.

İlmi ahlakından koparıp malumata çevirmiş = Kes, kopyala yapıştırla ortaya çıkan şey…

Başarıya Kilitlenmek

Başarının putlaştırılması, şartlı refleks (Pavlov)’un köpeklere yaptığını insana yapmak…

Başarı güzel bir şey. “Ameller sonuçlarına göredir” (hadis). Başarı ağacın meyvası gibidir.. Kötü olan başarı değil, başarıya odaklanmaktır = Sonuca kilitlenmek.

Başarı odaklı sistem bir hayat tasavvuru halini alıyor. Hayata, ticarete yansıyor. Nasıl kazandığına bakmıyor. Ne kadar kazandığına bakıyor. Hile yaparak vergi rekortmeni olunabilir. Yahut gayri ahlaki bir iş kolundan çok kazanç elde edebilirsiniz.

Mekkeli müşrikler Yemen ile Suriye cennetleri arasında ticaretin kaymağını yiyorlardı. Başarılıyız diyorlardı. Fakat Peygamber efendimiz tekere çomak soktu. Düzenlerini bozdu. Asıl kabul edilemez olan buydu. Onun için de karşı çıkmışlardı.

Başarı odaklı eğitim – sorumluluk odaklı eğitimle karşı karşıya. Başarı odaklı eğitimde insan tasavvuru = sorumsuz ama başarılı olmalı. Ahlaksız olabilir. Hakeme göstermeden serbest. Roma’nın yakalanmayan hırsızı ödüllendirmesi ile aynı.

Başarı odaklı eğitim sürdürülebilir değildir. Ezici, sürü psikolojisi içinde başar ama sisteme takılma. Bu ahlaksızdır.

Uluslararası güçlerin yaptığı da başarıdır. 600.000. kişinin üstüne bomba atmak da başarıdır. IMF’nin borç verdim diye önerdiği; kalkınmayı durdur, sıkı para politikası izle, bütçe fazlası ver ve paramı geri öde; işsizlik artabilir, ticaret sekteye uğrayabilir, iflaslar ve intiharlar olağandır demesi de bir başarı. Tefeci… Ya insan ne olacak? İşte faiz bunun için yasak ve ahlakı, merhameti yok! Aklı, kabiliyeti, zekayı dışlayan, başarıya odaklı bir sistem… Bu sistemde başarılı olanlar, hayatta başarısız oluyor: Kendisi ile, ailesi ile, arkadaşları ile.. Ona armağan olarak verilen yetenekleri ona ket vurur hale geliyor.

Kendi seçmiyor mesleğini. Siz seçiyorsunuz. Tekrar sınava giriyor. Kabiliyet katilliğine dönüşüyor. Çocuk kendisi ile savaşıyor. Her şeye rağmen kazanılmış olan, fetişleştirilen, putlaştırılan, başarıdır. Neye, niçin, nasıl, kaça maloldu diye sormuyor. Başarısızlık halinde doğan psikolojik sıkıntıların ve intiharların özünde başarı odaklı eğitim var desem abartı olur mu? Başardığı zaman da “ben başardım”diye kibirleniyor, yetki aldığında da hizmet yerine menfaatini düşünüyor, zulmediyor. Karun da “bu serveti yeteneğim sayesinde elde ettim” dedi. Ve yerin dibini boyladı. Bir sahabe peygamberden ısrarla istediği dünyalık bir duanın ardından 6-7 sene içinde büyük bir koyun sürüsüne sahip oldu ve zekat memurlarını “peygamber benimle ortak mı kazandı” diye tersleyerek isyan etti. Başarıyı yani rızkı kendinden bildi. Verildiğini düşünmedi. Daha sonra pişman olarak zekatını vermek istedi ise de gerek Hz. Peygamber ve gerekse Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer onun zekatını almadılar.

Bilgi ile aranan; dünyevileşme, güç, makam, kariyer, maaş, hakimiyet. Halbuki gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır. İlmi verilmiş bilmek gerekir.

Başarı odaklı bir sınavla öğrenci hayatın tek yönüne hazırlanıyor. Hayatın sürprizlerine hazır değiller. “İnsan için çalıştığının karşılığı var” (ayet). Ancak yalnız hayat bu değil.

Hayatı mühendislik olarak görmek yanlıştır. Doğal hayat tabiri, karmaşıktır.

Başarıya odaklı sistem insan tasavvurunu yanıltıyor. Anne baba başarılı olan çocuğunu erdemli olana tercih ediyor. İyi – kötü’nün yerini, başarılı – başarısız ayrımı alıyor. Çocuk fırsatını bulunca kopya çekiyor. Mekanik eksenli insan, erdemli insana karşı bir Truva atı. Hitler Berlin’i bombalayın diyor. Karşı çıkılınca, “düşman karşısında başarısız olursa ölmeyi de hak ederler diyor = başarısızın yaşamaya da hakkı yok!

Nuh başarısız mıydı? Hayır! Tevhid uğrunda ölen insanlar başarısız mı?

Başarı odaklı eğitim, çocukları dengesiz yapıyor. Hayatta; sosyal ilişkiler, davranış uyumu, toplum ve kendisi ile barışık yaşama, Allah’la olan ilişkisi, sıkıntılara göğüs germede dayanıklılık.. Bunlar hayata uyum sağlamada önemli şeyler.

Erdem ve sorumluluk odaklı eğitimin yerini başarı odaklı eğitim alıyor.

Allah’tan, erdemden, faziletten yırttığını başarıya yamıyor.

Hayat denizinde fırtınanın ne zaman kopacağı belli olmaz. “Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten ailenizi koruyun”(ayet).

“Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır”(hadis). Bununla sürdürülebilir olana işaret var. Halbuki başarı odaklı eğitim veya davranışlar, bir yerde ya diğer insanlarla ya da sistemle çatışır. Devamlı sürdürülemez.

Başarılı olan mutlu mudur?

Mutluluk ile haz, keyif alma ayrıdır. Doğrudan orantı kurmak yanlıştır. Başarı ile mutluluk arasında bağ yoktur. Hiçbir şeyi eksik olmayan insanlar mutlu mu? Doğrudan bağ kuran vahyi unutmuştur. Gelir ve maddi tatmin düzeyi yüksek toplumların mutsuzluğundan; içki, çok yemek(obozite), seks ve uyuşturucuya mübtela olduklarından bahsediliyor. Yapılan araştırmalar gelir düzeyi çok düşük bir Afrika ülkesinin en mutlu insanlara sahip olduğunu gösteriyor. İsyan ettirecek fakirliğin bir mutsuzluk kaynağı olabileceğini de unutmamak gerekiyor. Bir hadiste “İsyan ettirecek fakirlikten ve şımarttıracak zenginlikten ya Rabbi sana sığınırım” buyuruldu. Genel olarak insanın dünyevi şeylerle tatmin için yaratılmadığını söyleyebiliriz. İnsan “Allah’ın zikri” ile mutmain olmak üzere yaratılmış (ayet). Bir namazın arkasından duyulan ferahlamayı neyle izah edebiliriz? Nefsin gıdası maddi rızıklardır ve eksikliği vücutta otomatiğe bağlanmıştır. Acıkanın karnı ağrır v.s. Ancak ruhun ihtiyacı ilahi rahmettir. Fakat bunun için otomatik bir isteklilik sözkonusu değildir. İnsanın hür iradesine bağlanmıştır. İşte cennet – cehennem bunun için vardır. Dilerse inanır ilahi rahmete kavuşur iki cihanda mutlu olur. Dilerse inkar eder, ilahi rahmet ona dünyada bir şeyler verir ve yaşatır, ancak korkunç bir akıbet ise onu bekler…

Tevekkül

Sınavdan çıkmışsanız ve başaramamışsanız, kendinizle de barışık iseniz, bu başarısızlık bir bitiş olmaz. Bir sorgulama yapıp insanın kabiliyetini keşfetmesi güzeldir. Bir müslüman bir meslek sahibi olacak. Bunun için çalışacak. Buna fiili dua diyoruz. Sonrası tevekkül. Her şeye rağmen kazanamamışsa, “bir kapı kapanınca başka bir kapının açılacağına” da inanacak. Umutsuzluk yok. Gayrete devam ve sebeplere riayet. Ve her daim dua. Sağlam bir kalp. Allah, verirken de dener, alırken de dener. Asıl sınav; her değişiklikte kalbin neye meylettiği, şükür ve sabır ikileminde sebepleri aşarak onu Rabb’inden bilip bilmediği, Rabbini unutup unutmadığıdır. Hayatta başarı kadar başarısızlıklar da mutlaka vardır. Müslümanlar uhut harbinde yenilgiye uğradılar. Bu bir başarısızlıktı ve başa geldi. İki nedenle olaylar başa gelir. Birincisi insanın elleriyle yaptığından dolayı, ki; buna rağmen çoğu affedilir. Diğeri de deneme için. Kulum ne diyecek? Peygamberlerin başına bunlara ilave olarak bir de örnek olması için gelir ki, onların işi daha zor.

Test yöntemi; feylesof, mütefekkir çıkarmıyor. İnciyi kırarsanız kum çıkar. Onun için inciyi kırmamak gerek.

Sivil toplum kuruluşları, hayır kurumları, kısmen ticaret maksadıyla kurulan kurumlar parelel bir eğitim sergilemeye çalışıyorlar. Bunların desteklenmesi uygun olabilir. İçlerinde bu işi bir gönül meselesi haline getirip, fedakarlık yaparak, kendini sevdirerek başarılı olanlar olduğu gibi başarısız olanlar da var. Özelleştirmeyi kesin bir başarı olarak düşünmemek ancak, bir katkı olarak düşünmek gerek.

Amerika’da paralel eğitim home school’lar yoluyla evde yapılıyor. Devlet, “nasıl olsa yapacağım masrafı üzerimden aldın” diye ona para veriyor. Bizde devletin yakın gelecekteki planlamasında özel okullara öğrenci başına belli bir miktar ödeme yaparak bir çeşit özelleştirme düşünülüyor. Birisi çıkıp da “alt gelir guruplarından elde edilen vergiler zenginlerin finansmanına harcanıyor” diyebilir!

Eğitim Metedolojisi

Peygamber efendimiz bir esiri 10 öğrenciyi okutması karşılığında serbest bıraktı. Cahil bir toplumdan ilahi rahmetin de tesiriyle Kuran’ın eğitici vasfıyla “Her biri bir yıldızdır. Hangisine tabi olursanız kurtulursunuz” dediği bir “Sahabi” çıkardı.

Öğrenci sayısı çok önemli. 54 öğrencili bir sınıfta öğretmenin yapabileceği pek bir şey yok. Sabancı Üniversitesi’nde sınıfların 6 kişiden oluştuğu ve hayattan alınan örneklerle yerine giderek ders işlendiği söyleniyor. Kuran’ın eğitim metodolojisi de öyle. Kuran’da yaşanmış bir hikaye anlatılır. Bu sırada da çok şeyler söylenir. Bu şekilde hafızaya da güzelce yerleşmesi sağlanır. Amerikan özel üniversiteleri her yıl ilanlarında nasıl bir eğitim metodolojisi izleyeceklerini belirtiyorlar. Tipik olan şu: “case study” = hayatın içinden canlı örnekler üzerinden tartışmalı anlatımları sürdürmek. Örneğin; bir finansal analiz yapacaksanız bunu bir şirketin fiili bilançosu üzerinden yürütmek. Ya da “yerinde görerek” eğitim.

Okul insani ilişkilerin geliştirildiği bir çevre olmalı. Okulda mahşeri bir yalnızlık yaşanıyor. Otobüste kulaklık kullanıp kimse ile ilgilenmeyen birisi gibi. İnsani yalnızlaştırıyor. Dersane = parası olmayan ölsün. Varoşlardaki okulların rehbercilikleri ile dersaneye gidemeyen çocukların psikolojilerini konuşmak gerek…

Dersanelerin ilk kuruluş maksadı derslere takviye idi. Şimdi ise kast sistemine dönüştü. En parlak öğrenci üste para verilerek alınıyor. Öğrenciyi tasnif ediyor. Kime nereyi kazandırdı ise onun reklamı yapılıyor. Ölçü; okul kazandırmak. Erdem yok, insan yok. Dersane başarı odaklı eğitimi destekliyor. Hastalar artsın diye dua ediliyor. Milli Eğitim sınav sayısını artırdıkça hastalar artıyor ve onlara ekmek kapısı açılıyor. İşin içine küçücük beyinler de dahil ediliyor.

Paradoks yanlış, konsept yanlış, strateji yanlış.

Allah’ın gör dediği yerden baksınlar ve Allah’ın gör dediğini görsünler. Malzeme insan olunca, ona insanca muamele gerek, merhametle muamele gerek

Sürekli eğitim

Milli Eğitim Bakanlığı’nın düşündüğü ve fakat bir türlü uygulamaya koyamadığı ömür boyu öğrenmeyi amaçlayan her yaştaki insanı meslek sahibi yapma adı altında bir çalışma var. Bunu yalnız meslek edinme olarak düşünmemek gerekiyor. İnsan kabiliyetinin ortaya çıkarılması ve moral değer olarak meşguliyet… Hiç bir iş yapmayan, hobi olarak bile bir şeyle uğraşmayan bir insanın neler yaşadıklarını düşünebiliyormusunuz? “İşe yaramak” “ben varım” ile eş anlamlı. Ne iş yaparsanız yapın ama bir şeyler yapın. Eh, faydalı olursa daha güzel tabii. Askerde çukuru kazdırırlar ve arkasından aynı çukuru tekrar kapattırırlar. Amaç boş durarak düşüncede meydana gelebilecek sapmayı meşguliyetle önlemektir. Erken emeklilikle boş gezen yığınları bir düşünsenize. Halkı meşgul etmek zorundasınız. Cami, namaz ve cami arkadaşlıkları kısmen bir meşguliyet ve sohbet ortamı sağlar. Namaz kılmıyorsa gideceği yer kahvehanedir. Saatlerce oyun ve zararlı düşünceler. Batı bu sorunu hobi, spor ve bazı çalışma kulüpleri üyeliği ile çözmeye çalışıyor. Amaç meşguliyet ve işe yararlılık sağlayarak psikolojik sorunlardan kurtulmak. Bu anlamda spor, bütün dalları ile takım tutma anlamında seyirlik değil, uygulanır halde. Milyonlarca lisanslı oyuncu. Ama hiç biri meşhur olmak derdinde değil. Belki çok azı.

Öğrenmede okumak da çok önemli. Bu ülke okumuyor. Buna kısa dönemde yapılacak pek bir şey yok. Çok yazık… Seyrediyor. O halde bu seyretme fiilini değiştiremeyeceğimize göre bunu kullanmalıyız. Proğram içeriklerini eğlenceden, öğrenecek bir şeylere çevirmeliyiz. RTÜK biraz daha aktif olabilir. Yasal düzenlemelerle öğretici proğram mecburiyeti getirilebilir. Eğlence proğramları azaltılabilir. Eğitim kanalları olabilir.

Bu çalışma konusunda Bakanlık tereddütler yaşıyor. Belediyeler de işin içinde olmalı. Bize göre harika bir şey. Bakanlığa moral vermek gerekiyor…

 

————————————————–

Not: Her kim bu sitede yer alan islami bir emirle amel ederse; o kişiye duamız vacip olmuştur. Şifa bulur veya işi olur ve imanla göçer ve ahirette şefaatimiz vacip olur bi iznillah. Bu bir dua’dır. İlgili yazıyı okuyunuz lütfen (Derdi olan, imanla ahirete göçmek isteyen, ahirette bi iznillah şefaat duası talep eden her kim var ise; bu yazıyı okuya,) yazısı..

 

 

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.

23 Nisan 2012
Okunma
bosluk

Hüsn-ü aşk’a dair…

Ol can içinde can olan

Aşıklara canan olan

Canda yanıp külhan olan

Yaran-ı aşk derler buna

 *

Gel meydanı erler saran

Gül devranı bahar kılan

Göz nihanı buhar eden

Şadan-ı aşk derler buna

 *

Yok demeğe garip için

Bir olmağa hatır için

Kim sorarsa yokluk için

Harab-ı aşk derler buna

 *

Sevdayı gör sen bedende

Hayatı zehrin emrinde

Belayı mahfuz kılsanda

Bahay-ı aşk derler buna

 *

Yaranı yok bu azabın

Kim düşerse yiter canın

Cehle horlatır cananın

Zehiri aşk derler buna

 *

Semadan arşa çıkadur

La mekan üzre gezedur

Ölümsüz dirlik düzedur

Mekan-ı aşk derler buna

*

Hikmetin sırrı korkudur

Hakk’ın cemali sırrıdır

Halden hale bin türlüdür

Hüsn-ü aşk derler buna

 *

Ol masivayı terkede

Aşk ile varınca zikre

Hevayı hevesten göçe

Kemal-i aşk derler buna

 *

Kibri kırıp eller yıka

Arzu kılıp divan dura

Başın eğip gözün süze

Huzur-u aşk derler buna

 *

Arzu kılıp cemal göre

Huzur durup göğsün deşe

Nasib ola huri seve

Canan-ı aşk derler buna

 *

Zikir ile için paklar

Ağlar, yetmiş makam çıkar

Yanar Mustafa’ya yanar

Rasul-ü aşk derler buna

 *

Hamdeyler vedüd Rabbine

Hizmet deyu tarikate

Kurtlar kuşlar ol selama

Yakin-i aşk derler buna

 *

Hakka varıp yakin olur

Hikmetten gül ağlar durur

Er kişiden öğüt alır

Sabır-ı aşk derler buna

 *

Ayet hadis Kur’an eyler

Okur dahi arşa çıkar

Levhi mahfuz şerri siler

Şarab-ı aşk derler buna

 * 

Ah eyleyen erler yadı

Kul olmağa canın varı

Ol durmağa huzur demi

Meyan-ı aşk derler buna

 *

Kul tozuta günah kaşı

Ol tövbeye sevab karı

Gül ağlaya dünya hali

Gülşen-i aşk derler buna

 *

Huzurda edep kılalım

Vedüde miraç edelim

Canan ile söyleşelim

Sefayı aşk derler buna

 *

Ahi kul ahmedim yansın

Yanıp da aşkda kül olsun

Hakk yoluna canı yitsin

Çalab-ı aşk derler buna

 *

ahi kul ahmede nasib

8 Aralık 2011
Okunma
bosluk

Kenan İlinde Yusuf Olmak

On yaşımda Mevlana verdi selam
Hak Mustafa emanetin armağan
Aşk ile zikre vardım halim tamam
Nefis yılıp “la mekanı” gördüm ben

*

On ikide rahmet deryası taştı
Allah dedim şeytan batıya kaçtı
Hevayı heves benliğimden göçtü
Nefsi kırıp ol makama erdim ben

*

On üçünde arzu halim ey nefsim
Yüz bin bela kıldım ey atım
Kibri yıkıp el ayağın yıkadım
Arzu kılıp ol divana durdum ben

*

On dördünde yüz huri gılman geldi
Başın eğip gözün süzüp naz etti
Firdevs de selamün aleyküm dedi
Cemal görüp ol bedene girdim ben

*

Onbeşde kırklar ile şarap içtim
Zikir çekip huzur durup göğsüm deştim
Nasip oldu cennette huri öptüm
Nebi deyip ol Mahmud’a koştum ben

*

On altıda yetmiş makam çıktım ben
Zikir ile içim dışım paklar hem
Nere varsam Mustafa’nın nuru hem
Nura girip ol Rasule yandım ben

*

On yedide hamdeyledi Rabb’ine
Hizmet deyu tarikatın yoluna
Kurtlar kuşlar selam durdu kuluna
Hakka varıp ol yakine kandım ben

*

On sekizde hikmetten ağlamaya
Er kişiden hak nasihat olmaya
Ayet hadis kuran nedir bilmeye
Oku deyip arş üstünde gördüm ben

*

Kul ahmed yaş erişti on dokuza
Ne edersin günah çekmez kantara
Kıyamette gazap, bu günahkâra
Tövbe edip ol Rabbime döndüm ben

*

Rivayeti gördüm Hakk’la söyleştim
Yüz bin melekle cennette yüzleştim
Sebep kıldı Hakk söyleyip ulaştım
Miraç edip ol Rahmana döndüm ben

*

Sünneti farzdan sıktım ümmet oldum
Her namazda ilham gele nur doldum
Hakka tapan kullara mahrem oldum
Sukut edip “la kelamı” ettim ben

*

Her seher seslenir kalp kulağıma,
Hakkı duya, zikr ile nalan ola
Aşk, özümden bir nurdur Haktan yana
Çıra olup aşk od’una yandım ben

*

Nefsim yoldan çıkardı kıldı hakir
Çırpınıp tozutan deliler şükür
Zikir ettirmeden şeytan nefse dosttur
Dua edip ol belayı savdım ben

*

Akıl diye garip gönlü çevire
Mustafa olup iller geze yetime
Nefsi çekti kullar taptı dünyaya
Miheng olup ol kulları tarttım ben

*

Aşık kapısını Mevlam açtı bak
Toprak deyu gönlü serdi indi bak
Yağmur çekip çaktı şimşek yaktı bak
Sema olup ol duaya çıktım ben

*

Kalbim katı, gönlüm kurak, huy zalim
Okur alim, tutmaz zalim, yaz hakim
Canım gitsin malım yitsin ver baçım
Derviş olup ol cezaya düştüm ben

*

Kırkta gönül şarabını içmeden
Çoluk çocuk evden barktan geçmeden
İsyanımı münker nekir yazmadan
Tövbe edip ol sevaba erdim ben

*

Elli beşe ulaştı ömrün zelil
Hak emrini tutmadın kendin cahil
Oruç, namaz, ezan, duymaz ey gafil
Zikir çekip ol gafleti yıktım ben

*

Kul ahmed gaflet ile ömrün geçti
Eyvah ki gözden dizden kuvvet gitti
Gel gör ki pişmanlığın vakt erişti
Yusuf olup ol Kenan’a göçtüm ben

*

Not: Bu şiir yazarın hayatının tümüyle bütününü ifade etmenektedir. Onun da buraya yazmaması gereken bir FETRET DEVRİ elbette vardır. Yazar da bir insandır.. Bazı uç ifadeler MECAZİDİR.. lütfen buna göre okuyunuz..

*

CENNET: namazı 5, 5 aşkla kılıp, çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır…

kardeş site : insanveislam.com

*

ahi kul ahmede nasib

21 Kasım 2011
Okunma
bosluk

Deli Gönül

Salına da deli gönül salına
Ahiyim de deli gönül a canım
Beklerim de seni benim yanıma
Zülfüne de kına yakmış a canım

*

Bellerin de ince kemer sarıla
Sözlerin de name yapar kimine
Aşığım da yana yana yakıla
Eline de kına yakmış a canım

*

Başına da bağlı puşu başına
Deliler de bağlı olur aşkına
Söylesin bir bakın anın sıdkına
Feleğe de kasdım budur a canım

*

Yorulup da kara dem giymeden
Açılıp da gonca gülü kokmadan
Gizleyip de gazel bağa düşmeden
Hikmete de koma beni a canım

*

Usandım da eller kahrı çekmeden
Baharın da güller gülü açmadan
Söylerim de kimler kimi saymadan
Girdaba da koma beni a canım

*

Sevdama gir eller gülü solmadan
Yüreğime bir kilit cevri dönmeden
Yaşarsın gül beni bağrı geçmeden
Merhaba da koma beni a canım

*

Kalbimde bir sevda rengi açılsın
Umudum bir hayal olup yakılsın
Kimlerin kaç mehil ahı dokunsun
Seraba da koma beni a canım

*

Kul ahmed bir yaren dengi bulunsun
Kimlere gir gönül dedi yanılsın
Sırrını hak verdi kime açılsın
Selama da saldın beni a canım

*

ahi kul ahmed

4 Ekim 2011
Okunma
bosluk

Notice: Undefined variable: pagingMiddleString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 212

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 77

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 156
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Son Yorumlar


Notice: Undefined variable: pre_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 20

Notice: Undefined variable: post_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 26
cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma