Pınar başı sıra güder
Allı gelin suya gider
Alma alma döşler döğer
Gelin senin adın nedir
Adım anmak kolay gelmez
Ele güne demek olmaz
Senin derdin derman olmaz
Aşık gülün adı nedir
Kaçar imiş yayla gülü
Naçar kalmış yaban oğlu
Seni sevmek aşkın kaşı
Gelin senin kokun nedir
Elvan elvan yaban oğlu
Kokum varmaz sana doğru
Lale sümbül gülü eğri
Aşık senin neslin nedir
Türkmen desem babam dalı
Yörük düşer anam kaşı
Yaylalarda otağ nazı
Gelin senin boynun nedir
Başım taşır baş üstüne
Sürme çeksem naz üstüne
Vur kılıcı boynum üste
Aşık senin baçın nedir
Kelle aldım senin içun
Selam saldım aşkın içun
Canım verdim canın içun
Gelin senin kastın nedir
Güle bülbül canan düşer
Dikeniyle kabul eder
Canın yetmez daha ister
Aşık senin varın nedir
Hüccetim kadıdan gayri
Beratım sendendir eyri
Silinmez levhtedir yazgı
Gelin senin derdin nedir
Derdi olan hem ben miyim
Yaylalarda eller neyim
Yar peşimde koşan suyum
Aşık senin dengin nedir
Aramadan bulmak olmaz
Su başında sarmak olmaz
Ağan duysun yormak olmaz
Gelin senin kulun nedir
Ağam gele dövülesin
Su başında sövülesin
Aşkım için kul olasın
Aşık senin canın nedir
Dövülürsem dövüleyim
Su başında sövüleyim
Aşkın ile can vereyim
Gelin senin zorun nedir
Yaylalarda onmadın mı
Soğuk sular içmedin mi
Güzel ile göçmedin mi
Aşık senin ahdin nedir
Yaylalara göçer olsam
Soğuk suyun içer olsam
Ben bu aşkı çeker olsam
Gelin senin yarin nedir
Yar üstüne yar seçerim
On şakiyi vur isterim
Daha yetmez can isterim
Aşık senin darın nedir
Şarktan garbe yol düzenim
Her geçenden baç isterim
Şu koynumda yun isterim
Gelin senin boyun nedir
Yaylalarda yaylaklarım
Yörükleyin boylanırım
Serv-i revan söylenirim
Aşık senin yolun nedir
Benim yolum doğru gider
Muhammed’e yakîn düşer
Eğri diyen doğru söyler
Gelin senin dinin nedir
Benim dinim sevmek ile
Seven ölmez canan diye
Hakk kamışı menem bile
Aşık senin ömrün nedir
Aşk uğruna yeldirirem
Gah ağlay gah güldürürem
Ölmeden de öldür görem
Gelin senin zülfün nedir
Zülüf derler kına üzre
Aşık bağlar yari zülfe
Saz çalarım tel tel güle
Aşık senin korkun nedir
Seni sevmek gönül cevri
Bulmaz ise can-ı aşkı
Yandı gitti ömür sazı
Gelin senin yolun nedir
Benim yolum gülden âri
Düşen çıkmaz belden âri
Adap erkan sabır varı
Aşık senin aşın nedir
Tarla tapan öküz saban
Yele verdim dane harman
Üç avratlı eve sultan
Gelin senin yazgın nedir
Arşa çıkar laf atarsın
Levhe bakar bi kararsın
Üç avrada hor bakarsın
Aşık senin bahtın nedir
Kara bahtım güle döndü
Ömür sazım sana güldü
Vurgun yedim kalbim üstü
Gelin senin nazın nedir
Evlerinin önü marul
Sular akar şarıl şarıl
İlim bilmez kara cahil
Aşık senin sakin nedir
Aşkı içem sen yoluna
Ağıt kılam yağ od’ına
Sırıl sıklam gül dalına
Gelin senin sazın nedir
Yarin sazı duttan olur
Çala durmak dertten olur
Zülüflerim telden olur
Aşık senin zühdün nedir
Hay, La ilahe yoktur bes
Muhammed’e yol mukaddes
Nur içinde canlar havvas
Gelin senin halin nedir
Karar etsem cahil derler
Üçe varsam zalim gözler
Sen yanında sultan eyler
Aşık senin yazgın nedir
Yaza yaza yazgı yazar
Sen istersen katlı düşer
Üç avradı sultan büker
Gelin senin arzun nedir
Güllü gelin boylar adım
Yarelendi gülüm dalım
Şu aşığa yaz muradım
Aşık senin kârın nedir
Aşık ahmed yandı bu kez
Gülüm dedi körpe yagaz
Can cananda öldüğü yaz
Gelin senin aşık nedir.
Not: VARSAĞ Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.
Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde “bre”, “hey”, “hey gidi”, gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir. Güney Anadolu’da Maraş’tan Mersin’e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri’nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir. Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan’dır.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Yörü bre yaren ağa
Senden âlâ yar olma mı?
Kışda yaylayan güzelin
Yanakları al olma mı?
Yaren kalbi çifte çotar
Her birinde güller biter
Bir yiğide iki düşer
Birin seven del’olma mı?
Yürek düşer bir zalime
Allar giyer el gördüye
Selam saldım nazlı yare
Ayrı düşmek zül’olma mı?
Yollar ince uzun gider
Uzun diye seven nider
Bahar gelmiş yazı geçer
Güzleyince bir olma mı?
Bugün yari düşte gördüm
Gördüm amma hayra yordum
Varıp güzellere sordum
Onbeşinde yar olma mı?
Hey ağalar zorlu beyler
Otağ kurmuş Yörük kızlar
Öteden sırnaşır canlar
Ayrılanlar bir olma mı?
Ben seni sevdim seveli
Alı mordan yar seçeli
Bahasıdır can vereli
Bencileyin kul olma mı?
Başı duman zorlu dağlar
Yaylasında kızlar eyler
Yarden ayrı düşen kullar
Yanıp yanıp kül olma mı?
Yarim giyer al yemeni
Kemha sarar gül bedeni
Emen bilir şol lebleri
Ölüp ölüp sorulma mı ?
Onbeşinde bir yar sevdim
Turnalarla selam saldım
Mah yüzünü huri sandım
Nur içinde sevilme mi?
Gül dikensiz olmaz imiş
Bülbül güle canan olmuş
Benim yarim can istemiş
Yar deyip de geçilme mi?
Ölmeden bir dem sürmedim
Kara toprak ben ölmedim
Öldüm öldüm de yitmedim
Aşk içinde yelinme mi?
Aşık Ahmet yanar imiş
İman kaşı aşka düşmüş
Muhammed’li yolda ölmüş
Hakk yanında kul olma mı?
Not: VARSAĞ Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.
Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde “bre”, “hey”, “hey gidi”, gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir. Güney Anadolu’da Maraş’tan Mersin’e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri’nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir. Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan’dır.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
La ilahe ( İlah yoktur) sözü ile insan çağındaki her türlü sahte ilahları ret eder. Ve eliyle ve diliyle ve kalbiyle onları ortadan kaldırmaya çalışır. İşte bu sözle yapılan şahadetin birinci amacı budur. Her çağda olduğu gibi bizim çağımızda da birtakım sahte ilahlar vardır. Bunlar servet, güç, iktidar, şöhret, itibar, makam-mevki gibi şeylerdir. Ayrıca sosyal hayatta tüketim çılgınlığı, sınırsız cinsellik ve cinsel sapmalar, materyalizm, küreselleşme, yeni dünya düzeni, vahşi kapitalizm ve emperyalizm gibi şeylerdir. Bütün bunlar çağımızın sahte ilahları olup içimizdeki dürtüleri temsil ederler.
Herkes servet peşinde koşarken kazanç uğruna hiçbir kural ve kanun tanımamaktadır. Helal – haram olarak güne başlamak yerine kazanma ya da kaybetme dürtüsüyle başlamaktadır. Bu sahte ilahlara inananların amentüsü; para, döviz, borsa, hisse, repo, faiz, kaçakçılık, kara para, hayali ihracat, vergi kaçakçılığı, silah kadın ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi şeylerdir. Garaudy; dini imanı para olan kimseler için, “Pazar monoteizmi tabirini kullanmaktadır.”
İkinci grubu, iktidar, tahakküm, boyun eğdirme, diktatörlük, hegemonya, sömürgecilik ve emperyalizm gibi şeylerdir. Üçüncü grup ise şöhrete tapanlardır. Bunlar silik kişiliklerini tatmin etmek için medyada sık sık görülmek ve meclisteki yerlerini sağlama almak için toplumun yararının feda ederler. Dördüncü grup ise; bastırılmış cinselliğin veya cinsel doyumsuzluğun etkisinde kadın, cinsel fıkralar, pavyon, disko, bar, gece kulüplere, ve fuhuş ortamlarında bulunurlar. Bu nedenle her türlü ahlaki söylemden nefret ederler ve özgürlüklerini kısıtlandığını düşünür ve uyuşturucu ticareti yaptıkları da veya kullandıkları da olur.
İşte insan “la ilahe” derken, çağımızdaki bütün sahte ilahları reddettiğinde onun bilinci ikinci aşama olan “İllallah” ( gerçek ilah sadece Allah’tır) diyerek pozitif bir gerçeği ortaya koyarlar. Gerçek bir ilah sadece Allah’tır. Yani herkes onun önünde eğilir, eşittir ve kimse şahsi çıkarlarına Allah’ı alet edemez. Zira Allah herkese ilke olarak eşit mesafededir. Birisi hasbel kader Cenabı Hakkı kendi çıkarına kullanmaya kalkarsa büyüklenir ve insanlara egemen olmaya teşebbüs ettiğinde kendisi de çağın sahte ilahları haline gelir ki, onun da işinin bitirilmesi sahte ilahlıktan indirilmesi şart olur.
Bu durumda Müslüman her gün “ La ilaheillallah “ demesi ve bunu söylerken de sahte ilahları reddetmesi güç ve serveti ellerinde bulunduranların kendilerini ilah yerine koydukları mevcut statükaya baş kaldırıp onu reddetmesi gerekir. Bir başka deyişle “ la ilaheillallah” bir toplumsal eleştiri olarak kabul edilebilir ve çağımızdaki hastalıklar göz önüne serilerek İslam ümmetinin tevhid, adalet, eşitlik, özgürlük temelinde yeniden yapılandırılması yolunda çaba harcamaya vesile olabilir. “La ilahe illallah” insanların kararlarında yaşantılarında, eylemlerinde, özgürleşmesi için her türlü boyundurukluktan kurtulması ve toplumsal eşitlik anlamına gelir.
Herkes Allah önünde eşit olduğunu bilmeli siyah ve beyaz, yöneten ve yönetilen, büyük ile küçük, kadın ile erkek, güçlü ile zayıf hepsi insanlar bir tarağın dişleri gibidirler. Sonuç olarak ilave edelim ki “la ilahe illallah” sosyo ekonomik, adalet ve eşitlik temeline dayalı bir toplumun inşası için sürekli olarak cihad yapmayı gerekli kılar.
MUHAMMEDURRASÜLÜLLAH NE DEMEKTİR?
Kelime-i şahedetin son kısmı olan “ enne muhammeden abbüdü ve resulüh” ‘a gelince bu bir yalnız başına tesbit veya övmek, yüceltmek, kutsallaştırmak, faziletlerini sayıp dökmek, mevlüd kandilleri yapmak ve sevgisinden dem vurmak gibi şeyler de değildir. Hz Ebubekir’in “kim Muhammed’e kulluk ediyorsa bilsin ki o ölmüştür, ama kim Allah’a kulluk ediyorsa, yine bilsin ki o ölmeyen diridir .” Sözünü unutmamak gerekir.
Bu söz, yani kulu ve resulü sözü artık vahy gelmiyeceği anlamına geldiği gibi, insanlığın aklının da olgunlaştığı ve aklın ile vahyin sunduğu gerçekleri; anlama, yorumlama ve hayata uygulamaya ehil ve kadir olduğunda göstermektedir. Konuya bu yönden bakıldığında bir takım ilahi hakikatlerin akıl yerine keşf, ilham, kalp gözü veya gökten gelecek diğer ilahi yardımlar sayesinde idrak edilebileceği iddiası insan aklını ipotek altına alan ve Kuranı kerimde Cenabı Hakk’ın akletmez misiniz? Dediği aklın önemine aykırı bir tutum olacaktır. Bu ipotek insanların istismar edilmesine sömürülmesine ve egemen güçlerin kuklası haline insanların getirilmesine sebebiyet verir.
Bu durum aynı zamanda hurafe büyü, sihir, fal ve kehanetlere de yer olmadığı gösterir. Ayrıca cahillik, okuma yazmak bilmemek, zannın, taklidin, şüphenin, şaşkınlğını kararsızlığın sona ermesi anlamına da elbette gelecektir. Zira artık akıl vahy hakikatleri ışığında gerçeğe ulaşabilir kesin kararlar verebilir, meseleleri çözebilir ve yeni keşiflerde bulunabilir ve yeni icat ve yaratıcı düşünmeyi aktif olarak kullanabilir.
Maide suresinin 3. ayetinde Cenabı Hakk dinimizi tamamladığını ve din olarak bize İslam’ı seçtiğini açıkça ifade etmektedir. Yani din tam ve mükemmel ve hiçbir eksiği yoktur ve bu şekliyle insan aklına ve hizmetine sunulmuştur. Hadis dediğimiz şeyler de; Kuran’dan ayrı şeyler olmayıp sadece Peygamber Efendimizin Kuran’dan anladıklarıdır. Yani Kuran ve sünnet gerçekte tek bir bütün ifade eder. Dualizm denen ikilik İslam da yoktur. Dolayısıyla kuranın anlaşılmasında elbette hadislere ve sünnetlere de başvurmak gerecektir.
Bu tespitin sonucu olarak” enne muhammedin abdühü ve resulühu” sözünü söylemekle her insan kendi hür iradesiyle yüklendiği “ emanet ve sorumluluk görevi” taşımak ve yeryüzünde Allah’ın iradesini gerçekleştirmek için kendi iradesiyle hareket etmek ve başarıya ulaşmak durumundadır. Zira Peygamber Efendimiz sadece sözlü olarak Hakka tanıklık, şahitlik etmekle yetinmeyip bir İslam toplumu düzeni kurmayı da başardığı gibi bugünkü Müslüman da yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak onun iradesini egemen kılmak için her türlü beşeri boyunduruğa karşı çıkmak ve tam bağımsız bir insan olarak hareket etmek zorundadır.
Bütün bunlar yeni bir hayata başlamak anlamı taşır. Kelime-i şahadetle kişi İslam’ı kabullendiği ilan eden bir Müslüman olup bundan sonra imanın ve İslam’ın 32 hatta 54 farza kadar ilerlemek, zorundadır. Ancak bilinmelidir ki bu şart olarak konan şeylerin bir şart kelimesiyle tanımlanması yanlış olup İslam’ın bu noktada sayılamayan örneğin emri bil mağruf nehyi anin münker gibi önemli unsurları şart dışında bırakabilmektedir.
Bu yüzden İslam’ı görevler konusu oldukça geniş ve insana sorumluluk yükleyen bazen olumlu tavır bazen de olumsuz bir karşı koyma gereği hissettiren önemli davranış kalıplarıyla doludur. Bir Müslüman sadece nerede ve ne şekilde davranacağını bir tevhid şemsiyesi altında bilmesi ve bunu cesaretle uygulaması gerekir. Aksi halde şu şartı yaptım bu kadar yeter diyerek Müslümanlık bir yerde bitmez.// “Akıl başta / Utanma yüzde / Bilgi gözde bulunur / Öfke gelince akıl gider / Tamah gelince utanma gider / Haset gelince bilgi gider” //(Hacı Bektaş-ı Veli)
“ALLAH DER ÇALIŞIRIZ”( Ahi Evran-ı Veli )
Büyüklere …..ursa bile “bi bildiği olmalı” demeliyiz. Vaktiyle 1.5 müridi olan zat ısrar üzerine keramet göstererek pazarda karganın başını koparır, sonra yapıştırır ve uç der o da uçar. Bi anda müridler artınca onların ihlasını denemek ister. Bağırsağı beline bağlar ve namaza durur. Rukuya eğildikçe bağırsak ossuruk gibi öter. Bunu duyan yeni müridler “bu abdestsizin arkasında namaz kılınmaz” diyerek hocayı terkederler. Geriye eski 1.5 mürid gene kalır. Onlar “bi bildiği olmalı” diye düşünmüşlerdir. İşte sadıklar böyle düşünür. Sıddık Ebu Bekir de miraç anlatılınca görmeden “bunu o söylediyse inanırım ve doğrudur” dememiş miydi? Sizin sadakatiniz kime acaba?
Cuma namazı konusunda peygamber efendimiz önce namaz sonra hutbe okurdu. Farzdan sonra 4 rekat sünnet kılardı. Başka kılmazdı. İki ayrı hadisten birinde “ ..bir kimse farzdan sonra nafile (sünnet) kılacaksa bunu mescidde yapıyorsa 4 rekat kılsın. İkinci ayrı hadiste ise “ evine gidip kılacaksa 2 rekat kılsın” buyurmuştur. Kendi camiinde 1000 olan sevab ile evdeki 2 rekatı eşitliyor demektir!!! Zuhru ahir ve son sünnet Emeviler döneminde yapılan bir ilavedir.
Hiçbir şekilde TAM (Maide 3) olan dine ilave yapılamaz, içinden de bir şey çıkarılamaz. Bir kimse ben bu arada kaza kılıyorum da diyemez. Çünkü başkasına ilaveyi örnek göstermiş olur ki dinde artışa sebebiyet verir. Gençler de bu çokluğu görüp farzdan başka son sünneti dahi kılmadan gitmelerinin sebebi budur. Farz kazası olsun nafile olsun Cuma saatinde kılmak yanlış anlamaya yol açar. Dinde asıl olan Allah’ın ve O’nun peygamberinin emirlerine itaattir. Yanlış zamanda çok namazla sevap koşturması çok sevap getirmez. SEVEN SEVDİĞİNE TABİ OLUR . Hz. Rasule tabi olunuz. Örnek Emeviler değil, Rasulüllah’tır.
—————————————————-
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Aşık oldum ben bir kara gözlüye
Allar içinde gülüm fistan giyer
Dağa taşa sala verdim duymaya
Eller içinde gülüm kemha giyer
Beni görünce yar gülüp durmaya
Aklım aldırıp divane kılmaya
Bizden geçip de ellere sormaya
Kimler içinde gülüm yelden giyer
Şu kara kaşlarda kaldı nazarım
Uğrun uğrun sevmek imiş sanatım
Kazman benim su başına mezarım
Kullar içinde gülüm arştan giyer
Güzel seninle bir gece yatalım
Yatalım da ah u zarım alalım
Ol günahı bir tövbeye satalım
Haller içinde gülüm nurdan giyer
Hakk’a bakan yollar çamur olmaya
Çekemem kahrını bağrım delmeye
Arada bir habarını almaya
Nazlar içinde gülüm boydan giyer
Irak derler kırşehir’in elinden
Köprüsü yok geçemeyiz selinden
Menevşe yaylanın güzel belinden
Canlar içinde gülüm tezden giyer
Kömür gözlüm ben bu elden gidersem
Eller alır seni ırak düşersem
Yad illerde senin gibi bulamam
Beller içinde gülüm dertten giyer
Dara çekmez dara çekmez ne fayda
Merhamet kalmadı zenginde beyde
Muhanetin kol gezdiği şu yerde
Şerler içinde gülüm Hakk’tan giyer
Bülbül öter er baharda gül içun
Kırmızı gül gonca açar aşk içun
Yarın söyler körpe kuzu can içun
Sazlar içinde gülüm sözden giyer
Ey şu yüğseğin soyu avcı mısın
Derin gölde süzülür ördek misin
Yufka yürekten sızan ağıt mısın
Sağlar içinde gülüm haydan giyer
Aşk değil mi ki derdi derde katan
Mecnun eyleyip de çöllere salan
Şirinde Ferhat oldum dağlar delem
Aşklar içinde gülüm candan giyer
Yakıp da yandırma beni yaradan
Arşdan aşırıp ingine düşüren
Tatlı cana azraili gönderen
Donlar içinde gülüm akdan giyer
Ahi kul ahmedin bitmez günahı
Tövbe kesmez azab yetmez gümanı
Yarden ayrı kalır onmaz cihanı
Canlar içinde gülüm benden giyer
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.