Ey Afrika Afrika

Sen ve ben

Bir çanakda çorbayız

Sen bir kaşık

Ben bir kaşık

Ben aşkı ararım çorbada kaşık kaşık

Sen seni ararsın bir bulunmaz bulaşık

Gene de bir bulaşıkta buluştuk

Sen bir kaşık

Ben bir kaşık

Bir gün geldi imam dedi seni hatırladık

*

Ey Afrika Afrika

Sen ve ben

Bir kucakta torbayız

Çinik çinik

Sen bir çinik

Ben bir çinik

Bu çölde çok kurudun sen

Yanık yanık

Sen bir kara

Ben bir kara

Sen yurdunda kurak kurak

Ben duygumda kurak kurak

*

Ey Afrika Afrika

Sen ve ben

Bir kaderde yazgıyız

Sen bir nasib

Ben bir nasib

Sen yoklukta yok olma

Ben varlıkta yok olma

Bu demde çok zahmetli olsan da

Seni anca hatırlattılar duymayan kalbime

Ah şu kalbim ah

Ne menem işleri duyar da seni senin acının göklere çıkan sesini duymaz

Daha önce neleri sana tercih etmişim ben kimbilir aymaz

Gözyaşım akmaz mı senin için

Kalbim ağrımaz mı acına

Yetmez

İşte bir fırsat yarana merhem için

Açlığına da

Biraz biraz biraz

Tembelin işi yarın biraz

Belki çok, az çok az

Ellerim sana bu yaz

Ceplerim sana biraz

Hepimiz ayaktayız bu yaz

Yaz, yaz, 5 de benden yaz

Bu bir öğrenci piyaz

Bu kadar bu kadar daha yaz

Nasılsa oruçtum bu yaz

Bir tabağımı seninle yaz

Biraz da gönül yaz

Birlikte gül-i naz

*

Şimdi 1’im 5 oldu

Haydi uç biraz

Sevgimle birlikte kabul et biraz

Tekrar bakarım ceplerime ne naz

Delinmiş cepken ne yumurtlarsa bu yaz

İşte insan ve insanlık şarkısı bu saz

Ey kul ahmed sanatın yerini bulsun

Sen bir insan iken sanatın gül-i naz

Sen bir hayvan iken duymadın davul saz

İşte duy biraz

Duydukça insan ol biraz

*

Afrika sen de gül biraz

Biliyorum gülşen değil çöllerin

Sana sana gülmedi onca zaman

Senin kavgan bitmez bir yılgınlık

Yanında olmayacak asla kalıcı bir dostluk

Elle gelen öğün olmaz

O da vaktinde bulunmaz

Ha bir var ha bir yok sofrası hep kurulacak

Senin için bir kader çizgisi hep olacak

Çekilesi çekilesi

Levhinde yazılmış olmalı

Sana biraz ağıttan yana

Bana biraz seyirden yana

Senin şükründeki kolaylığın adı

Bende kırk bin tokattan yana

*

Ey Afrika Afrika

Sen bir ölüm

Ben bir ölüm

Sen cesette

Ben manada ölüyordum

Bir gün gelir

Azlar azar azar çok biraz

Senin derdine çare olmaz biraz

Yetmez bilirim sana az

Sen çok kabul et biraz

*

Ey Afrika Afrika

Sen ve ben

Yanyanayız senin çöllerinde

Sen bir serap

Ben bir serap

Sen bir kervan serabı düşlersin aç bi ilaç

Ben israfımla mutluluk ararım kucak kucak

Sen  önünde aradın umduğunu

Ben ardımda bıraktım yemediğimi

Sonsuz iştahın kapadığı gözlerim

Zevkimle perçinlenen düşlerim vardı

Ya sen

İsyanın bile yoktu çaresizliğine

Biraz bağırsaydın senin de varlığını anlardım belki

Senin kanını emenler bugün yoklar

Vampir kılıklı batılılar soyguncular emiciler

Artık islam müslim müslüman her ne varsa bir Allah’a tapan

Bizim imamla ayakta senin için bugün

Haydi tut elimi Afrika biraz

Pamuk eller cebe

5 kuruş 5 lira 5 milyona

Oturup masamda benden de bir kaç damla

Her gün bu ağıtla

Gel git, aç tok, gül ağla

Nasıl bir düzen ki hep uçlarla

Ey Merkez Efendi, Merkez Efendi

Ne olur aynısını ben de demeseydin de

Biraz zulme tokat

Toklara biraz açlık deseydin ya

Doğrusu oruç müslümandı ya

Sen de oruç kal şarkısı yüreğine işlemiyor mu hala

*

Ey İman

Sensin beni duyarlı hassas kılan

Din merhametti aslında bilen

Demek ki kamil iman

Beni sana salan

İmam demezse vermez cemaat kalan

Sen hem ver hem ağla

Hem yaz yüreğine verilen manayı

Bir ince merhamet sözüne çevir semayı

Damla damla merhamet yağsın çöllere

Kurak toprakta bile merhamet biter

Sen ol onun rahmeti bereketi

Vesile olanlar da haketsin üç beş huri

Kalbur dolusu sadakanın aynısı

*

Ey ahi ahmed hakikatli kulsun

Gayen halis ise yerini bulsun

Merhametli kullar vesile olsun

Ey Afrika seninle insan olduk

*

Ey İmam-ı Tayyip ne gözel ettin

Bağırıp çığırıp cümleyi kattın

İmam-ı Görmez’e hutbeyi saldın

Dinler bu imamı milleti gördük

*

Ey Afrika biliyorum yetmez bu

Azımızı çok kabul et artan bu

Kaderine bırakamam olmaz bu

Dinler bir imamı ümmeti gördük

*

Ey yediğinden kesen koç yiğitler

Yemediğinden veren şöyle dursun

Hey dediğinden dönmez er yiğitler

Dinler bir rahmanı kulları gördük

*

Bağı bostanı gülşendi bozduğum

Bir merhamet şarkısı bu çaldığım

İnsan olmak bununla yazdığım

Dinler bir ahmed-i fakiri gördük

*

                                       ahi kul ahmed

13 Ağustos 2011
Okunma
bosluk

afrika; kurak toprakta bile merhamet biter

kurak toprakta bile merhamet biter derler

sizin bahçede bile merhamet gülü biter

biliyorum siz bununla insan olursunuz

sizin insanlık suyunuz merhamert

gözleriniz merhamet ışıldıyor pırıl pırıl

siz ne kadar insansınız ışıl ışıl

haydi önce yüreğin depreşsin gümbür gümbür

bu güne kadar nerdeydim de nefsine biraz

tövbe ettir onu kucağında günahkar

sakın affetme onu bir daha merhametli olana kadar

çalıştığın yerdeki temizlikçilerin ne yediğini de sormamıştın

selamını almamış teşekkürü makamlılara paralılara

içi kof lacivertli şapşallara has kılmıştın

şimdi artık insan ol,

merhametli oldukça insan ol

*

biraz otobüse bin

kıçını sürtsünler

ayağına bassınlar

ağızları koksun

ve uzağa gitmeden insan olduğunu anla benim gibi

öyle havalı koltuklara oturma sende

20 yıldır sandelyede oturan bu fakiri düşün

bir müfettiş neden oturmazmış biraz kaşın

kişlikte aşağı inmeden insana hizmet nasıl olur

nasıl olur benliği kırmadan insan olmak

sana hep dediler koçum aslansın sen

hep at gibi koşarsın sen

lakin seklemleri kim taşıyacaktı

kim eşşek olacaktı

ya at dayısına özenen katır

sonuçta hiç kimse eşşek olmayacaktı

fakat seklemler insanı eşşek yapacaktı

iş kutsaldı aslında fakat taşıyan çok garip kalmıştı

zaten artık sabır eşşeklerin sanatıydı

insan artık elini atıp almalıydı

kanaat tembelliğin akranıydı

*

daima risk almalıydı risk

biraz faiz olabilirdi ama büyümezse batardı

büyü daima büyü

yoksa silinirsin derdi danışman

babam zaten eski kafa süleyman

kim demiş faiz 30 zina kadar

bunlar gerici zaman siler herşeyi, akar

sen şimdilik bağır bağırdığın kadar

elbet alçak bir kapıda eğilene kadar

*

merhamet

seninle özdeşim desem

en güzel türkülerimi sana söylesem

senin güllerini her gece gözyaşlarımla sulasam

*

bugün afrika

yarın filistin

öbürgün libya

şimdilerde suriyede patladı kavurgan

bana ağlayacak çok şey veriyorsun bak

şaşırdım hangisine bir serum takayım

ey merkez efendi merkez efendi

nerden dedin aynısını diye

biraz da sen merhametli olamaz mıydın

güller yandı kullar yandı kullar yandı

nice koçyiğitler bir bir kurşuna düştü

bacılar yavrular açtı açıktı

kadere bırakan kullar utansın

duymadım diyen kulağa kurşun dökülsün

görmedim diyen gözlere mil çeksinler

seyrede seyrede kanıksayan gönüller paralansın

şu kahrolası katı kalpler, katı kalpler

senin kapındaki sürgüler kırılsın

*

sen misin merhamet sarayı ki bitirdiğin bir şey yok

100 kapılı derlerdi sana ne oldu kapılarının nirengi

insan olmak için bu kapıları kırmak gerekti

haydi sen kır kapını da ben merhamet olup gireyim içeri

yoksa adamdan saymayacaklar bundan böyle seni

bir avuç toprakta da gül biter 100 kapılı sarayda da

artık sen suyunu ver şu güllerin biraz da

insan oğlu insan ol gül verip nazla

haydi ser neyin varsa

şimdi insan oldun ya 

*

                                      ahi kul ahmed

12 Ağustos 2011
Okunma
bosluk

AHİ güzel ahlak vakfı kuruluş bildirisi ve ramazanda ahiler

SEVGİLİ AHİLERİM…..

Beni bazılarınız tanımıyor olabilir. İsmim Ahmet Atik, Kırşehir İmam Hatip, Ankara Siyasal ve Maliye Bakanlığında eski adı Baş Hesap Uzmanı 30 yıllık bürokratik tecrübem var. Hakemli dergilerde 50 adet bilimsel makalem yayınlandı. İslami ilimler ve bazı insan ile ilgili dünyevi ilimler, ve son olarak da AHİLİK konusunda araştırmalar yapma imkanım oldu. çalışmalar hala sürüyor. İşte bu süren Ahilik çalışmaları ferdi olarak sürdüğü için daha geniş kitlelere ulaşamıyorum.

Bu yüzden daha geniş kitlelere hem uygulama olarak hem de basını kullanarak Ahiliğe daha büyük bir etkinlik kazandırabilmek ve bilgi dağarcığımızın yüzde yüz olan zekatını ödeyebilmek için geniş katılımlı bir dernek veya vakıf kurmak gerektiğine gerek ve mecbur kaldım.

Kurulacak bu vakfa bütün ahilerimin üye olarak katılması, tam bir Ahi kardeşliği içinde İslami ve güzel ahlak bilgilerimizi artırıp pekiştirecek umudundayım.

Vakfımız sürekli bir bilgi akışı sağlamak amacıyla internet üzerinden mail adreslerinize her hafta ya da onbeş günde bir bilgi aktarımı yapacaktır. Bunların konularının sizi yakından ilgilendiren ihtiyacınız  olan konular olmasına özen gösterilecektir. Onbeş günde bir bazen ben veya bir öğretim üyesini konferansa davet edeceğiz. Bir arkadaş 400 kişilik bir salonu bize tahsis etmiş durumda. Gelemiyenlerin mail adreslerine o konuşmanın çözümü en yakın zamanda gönderilecektir. Konferanslardan sonra ahi usulü ortak kaplarda yer sofralarında tahta kaşıkla çorba ikramları düşünülmektedir. Konuşmacı olarak bir miktar anısı olanlar, yaşlı veya gençler, tarikatlı tarikatsız herkes, zülme uğrayanlar, bir asgari ücretli, her kim hangi konuda ehilse konuşmasına izin verilecektir. Hiç bir makam sahibinin konuşma ayrıcalığı olmayacaktır. Sadece ehil olduğu konu varsa sadece o açıdan olabilir belki. Herkes camide Allah’ın huzurunda nasıl eşitse bu dernekte herkes aynı eşitliği ve adaleti bulacaktır. Bizler her türlü yeni fikirlere de açığız. Bize aşağıdaki telefon ve adreslerden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca bütün Türkiye’deki ticaret odası başkanları ve esnaf edaları başkanları bu vakfa doğal üye kaydedilecek ve her ay yapılan ilmi çalışmalar onların sitelerinde yer almaları sağlanacaktır. İlerleyen zamanlarda ise derneğimiz sistemlerini oturtursa isteyen her ilde birer bizim benzerimiz Ahi derneği açılması sağlanacak ve onların davranış ve ilim olarak beslenmeleri sağlanacaktır. Bu fikir iyi oturursa hem ahiliğin ilmi bir kanaldan doğru anlaşılması, hata yapılmaması sağlanabilir ve hem de ahilik yaygın bir ahlak kültürü olarak günümüz kapitalizminin şeytani dürtülerinden insanları koruyacak en önemli korunak olacaktır.

Ahilikte temel hedefin insan olduğu, insanı inşa etmek olduğu unutulmamalıdır. Gerek din ve gerekse ahilik ve gerekse devlet insan içindir. Bizim bir diğer sitemiz bile insanveislam.com şeklide olup orada insanı öne aldık. Asıl sitemiz ise ahikirsehir.com   sitesidir. Bu siteden ahilikle ilgili makalelere ulaşabilirsiniz. bu siteler önceden tarafımdan islama ve ahiliğe hizmet için kurulmuş sitelerdir. iletişimi şimdilik buradan sağlamayı ihtiyaç olarak düşündük. ilerleyen zaman içinde vakfımıza has ayrı bir site kurulacaktır inşallah…

Sitelerimiz:                          insanveislam.com                                   ahikirsehir.com

Cep:05077011025                 mail:        abdullah.01.2010@hotmail.com

ahiguzelahlak@gmail.com

ahikulahmet@gmail.com

SEVGİLİ HEMŞEHRİLERİMİZ

Doğal olarak bu derneğimizin yerleşim yerinin mefruşata ihtiyacı vardır

bunlar: yerlerin yeşil halı ile kaplanması………… yeşil dini, islamı ifade eder

üzerine halı yastık ve minderleri konulması……. bu dinin içinde icrayı, geleneği, yaşayışı ifade eder.

toprak kaplar ve tahta kaşıklar………………………………….sağlık için. demirden iyon geçer diş temasıyla…

bir adet iki terminalli gelişmiş bilgisayar………………… konferanslar buradan üyelere aktarılacak…

dernek merkezimizin aylık kirası……………………………

aylık dergi çıkarınca baskı maliyeti…………

bilgisayar ve konuşma düzeneği………….2.200 tl

gösterim cihazı………………………………2.600 tl

kesintisiz güç kaynağı……………………….600 tl

bu masraflarımızdan birini ya da birinin bir kısmını karşılayabilecek hemşehri ya da başka yerli ahilerimizin bizimle temas etmelerini önemle rica ediyoruz.

kuran ilmin derecesi yüksek diyor. ilme hizmet fakire hizmetten daha üstündür. fakir bir defada doyar gider. ancak ilim hem kalıcıdır ve faydası tekrar eder durur. sonra yayılır katlı bir faydası olur. kişinin amel etmesi ile aldığı devamlı sevap devamlı olarak harcama yapana da gelir durur.

allah hayırlarınızı kabul etsin ahiretinize sermaya etsin…………….

AHİ; GÜZEL AHLAK VAKFI’ NIN ANKET FORMUDUR. BİLGİ İÇİNDİR, TAAHHÜT ANLAMINA GELMEZ. VE BU DERNEĞİN SİZE BİLGİ AKTARMASI AMACI DIŞINDA HİÇ BİR YERDE KULLANILMAYACAKTIR. İMZALAMAK GEREKMEZ. HERKES İYİ NİYETLİDİR.

ADI SOYADI:……………………………………………………………………………………………………….

NERELİ OLDUĞU, KÖY/KASABA/MAH………………………………………………………………

ANKARADA NEREDE OTURDUĞU……………………………………………………………………..

MESLEĞİ………………………………………………………………………………………………………………

EMEKLİ İSE ÖNCEDEN EHİL OLDUĞU İŞ……………………………………………………………

MESLEĞİNİN DIŞINDA EHİL OLDUĞU İKİNCİ İŞLER…………………………………………..

LİSE VE ÜSTÜ OĞLU/KIZI İSİM VE TEL/MAİL………………………………………………………

ANKARADA YAKIN AKRABA/KÖYLÜ KAÇ KİŞİYE ULAŞBİLECEĞİ…………………..

CEP TELEFONU(YETİŞKİN ÇOCUK DAHİL)……………………………………………………………

MAİL ADRESİ (İLETİŞİM BURADAN OLACAĞI İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR-YOKSA OĞLU/KIZI NIN MAİLİ VEYA KENDİNİN ULAŞABİLECEĞİ ARKADAŞ MAİLİ OLABİLİR) :

…………………………………………………………………………………………………………………………….

BU VAKFA ÜYE OLMAK İSTER Mİ?……………………………………………………

MÜTEVELLİ HEYET İÇİN BİRİKİMİ VAR MI? VARSA NE?……………………………………

BU VAKFA NE GİBİ BİR KATKIDA BULUNURDUNUZ?.AYNİ VEYA NAKDİ:

…………………………………………………………………………………………………………………………………

BİLİMSEL VEYA KONUŞMA ŞEKLİNDE FAALİYETLERİMİZE KATILLMAK İSTERMİSİNİZ? KONUŞMA KONUNUZ HANGİ KONULARDA OLABİLİR?

……………………………………………………………………………………………………………………………………

AHİ PRENSİBLERİNİ YAŞAMAK SİZİ SIKAR MI? AYNI KAPTAN YEMEK YERMİSİNİZ? AHİLİĞE UYMAYAN ZULÜM KONULARDA MÜCADELE ETME GÜCÜNÜZ VAR MI? KONFERANSLARIMIZA FİİLEN KATILMAK İSTERMİSİNİZ? ÖRNEĞİN İMAR DURUMU AHİLİĞE AYKIRI OLAN BİR KONUDA BELEDİYELERİN DAVA EDİLMESİNE İMZA ATARMISINIZ? (HUKUKİ DESTEĞİ BİZ VERİRİZ)

……………………………………………………………………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………………………………………………………………

Lütfen doldurup ULAŞTIRINIZ

10 Ağustos 2011
Okunma
bosluk

vergi rekortmenliği mi, yoksa faydalı insan faydalı işletme mesajı mı doğru?

Maliye Bakanlığı her yıl Gelir ve Kurumlar vergileri itibariyle öne çıkan 100 mükellefi, il bazında da benzeri şekilde en çok vergi veren mükellefleri ilan edip duyurmaktadır.

En çok verginin hesabı, en doğrusal şekilde, indirim ve istisnadan sonra oluşan nihai matraha göre hesaplanan vergilerin kıyaslamasıyla bulunmaktadır.

Bu hesaplama ve kıyaslamanın sağlıklı bir kıyaslama olup olmadığı konusunda tereddütlerimiz bulunduğundan hem bu konuya bir eleştiri getirmek ve akabinde de alternatif bir öneri sunmanın uygun ve yararlı olacağı düşünülmüştür.

İNCELEME

 

Yukarıda kısa olarak değinildiği üzere Maliye Bakanlığı’nın her yıl ilan ettiği en çok vergi veren Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi ilk 100 mükellef listesi ile illerde tespit edilen en çok vergi veren listesi ve onların basın yoluyla duyurularak onurlandırılmaları doğrusal bir ilişki üzerine kurulmuş, standart, ve neyi teşvik ettiği tam olarak kesin olmayan parasal bir ilişki üzerine kurulu bir sistem olarak görünüyor.

Önceki dönemlerde menkul sermaye iratlarının beyana tabi olmadığı dönemlerde sıkıntılı kazanç sahiplerine de ödül verildiği görülmüştü.

Şimdi de aynı sistem, başka bir şekilde, hizmet ve menkul sermaye elde etmiş kişileri ödüllendirir görünüyor.

A) BAŞARI MI, FAYDALI İNSAN MI?

 

Toplumda sürekli olarak “Başarı” modelli “öğrenci” ve “iş adamı” gibi modellemelerin tanım ve hitabı yapılmaktadır. Başarı elbette güzel ve takdir edilmesi gereken bir sonuç değerlemesidir. Ancak başarının bütün sonucunu ve sebebini kişi ya da kuruma bağlayarak ilahi ve dışsal bütün etkenleri en azından küçüksemek kısmen bir nevi inkar anlamı taşır bu sefer. Dolayısıyla yanlış olan şey başarının küçümsenmesi değilse de başarıya kilitlenmektir. Toplumda hala aileden devlete, devletten ticaret erbabına kadar başaranı yalnızca onun çalışmasına bağlayarak gereğinden çok takdir etmek ve onun psikolojisini bozmak, başaramıyanı da yine onun tembellik, iş bilmezlik hatta aptallığına bağlayarak cezalandırmak ve aşağılamak gibi son derece yanlış değerlendirmeler yapılmaktadır. Halbuki “faydalı insan” “faydalı işletme” kavramlarının üretimden kaliteye, kaliteden istihdama kadar bir çok ölçerlerin kullanılarak rakamların mesajını ulvi kavramlara yöneltmenin toplumun ruh sağlığından fiziki kalkınmaya, kalkınmadan toplumsal anlayış, güzellik ve gayretine kadar bir çok değişkeni umulmadık biçimde değiştirebileceği düşünülmektedir.

Bu anlayışın insan üzerindeki tanımlaması “ekonomik insan” değil “erdemli insan” dır ve toplumda asıl kabul görmesi gereken insan da bu olmalıdır. Aksi halde en çok kazık atan en çok kazanan oluyor ve ben bunu ödüllendiriyorum ki, buyursun devleti de en çok kazık atanlar yönetsin belki onlar daha çok başarılı olurlar!

Elbette erdemli insanın yeterli bir çalışma ve çabayı göstermesi de bir erdem olması gerektiğinden, o kişi zaten çalışmak zorunda hissedecektir kendini. Ancak bu insan işinde onun gerektirdiği sebeplere sarılacak fakat “sonuçlara karışmayacağı” için kendisine yapılan teşekkürlerden fazla etkilenmeyecek ve psikolojisi de bozulmayacaktır. Bunun bir adı var fakat rapor ciddiyetinde buna yer vermeden kibarca bunun “Kibir” oluğunu söylemekle yetinelim. Artık bu kibrin sermaye gücüyle “hırs” kavramının sultasına girmesi ve piyasada olmadık işler çevirmesi kaçınılmazdır. Bütün haksız rekabetler, öldürücü birbirini piyasadan silici sert tavırlar, aşırı reklamlar, aşırı riske yönelmeler buradan çıkar. Asıl sorun önce kişinin kendisinin hasta olmasıdır sonra da kendine verilen öğütlerin ikinci bir yanlışı oluşturmasıdır. Artık kanaat bitmiş, risk başlamıştır, büyümezsek rızkımız kesilir mesajı verilmiş ve bu yüzden faizle de olsa krediye girilecektir, işçiler yüzünden kazanamıyoruz mesajı onları sürekli çıkararak yeni ve ucuzlarını almaya iter. Bugün SPK Başkanı İMKB’ye kayıtlı şirketlerin %68’inin faiz kıskacında olduğunu söylüyor. Bu örnekler daha da artırılabilir. Demek istediğimiz şey, elinde büyük bir sermaye gücüyle piyasada ortaya çıkan kişi hastalıklı fikirlere sahipse elinde otomatik bir silahla öğrencileri ya da halkı tarayan adam gibi bir  etki yapar. Bu yüzden kişi ahlaklı olduğu kadar verilen öğütlerin de ahlaklı olması gerekir.

Erdem ve sağlam psikolojinin böylece tevazuya da dönüşmesi beklenir ki bu devlette hizmete, ticarette de makul fiyata, yerleşmiş bir yardımlaşma ve merhamete dönüşür. Bunlar da ahlakın fiziki ekonomiye katkıda bulunması anlamına gelir.

Temel unsur, yatarak kazanma güdüsü yerine, toplumu çalışarak, didinerek kazanma noktasına getirmek için devletin yalnızca “en çok”un yanına değil, gayretlinin de yanında olması ve sonucunda faydaya dönüşüp dönüşmediğinin de aranması gerekir.

 

B) SADECE KV VE GV TAM BİR ÖLÇERLİK İFADE ETMEYEBİLİR.

Uygulamanın sadece KV ve GV ile sınırlı tutulmasının işletmeleri kesin bir şekilde tanımlaması şüphelidir. Buradaki asıl soru şudur: Şahısların ya da işletmelerin sadece bu tanımlanan vergileri mi hangisinin çok ödediğini ölçeceğiz, yoksa vergi çeşitlidir deyip bütün ödenen vergilerin toplamının bir “VERGİ GAYRETİ” ya da “VERGİ ÖDEME GAYRETİ” olarak mı değerlendireceğiz?

Kanaatimce bu sorunun böyle yarım anlaşılmasının bir nedeni şudur. “KDV’yi zaten mükellef ödüyor ve muhtasar’ı da işçi ödüyor o halde ödeyenler başkası olduğuna göre bunların kişi ya da kurumun vergi başarısı olarak gösterilmesi doğru olmaz” denmeye getirilmektedir. Bize göre bu görüşler son derece sakıncalı görüşler olarak değerlendirilmelidir.

Bu ilk yüz tespitinin KDV ve Muhtasar yönünden de yapılmaması bir eksiklik olarak görünmektedir.

 

KDV ne kadar yansıtılırsa yansıtılsın işletmeler üzerinde gerçek bir finansman yükü oluşturur. İkinci olarak piyasa şartlarına göre yansıtma oranları %100 olmaz ve şartlara göre değişiklik gösterir. Zamanla da gittikçe nakit akımlı bir gelir vergisi niteliğine bürünür. İşletmelerin kısmen kayıt dışı da çalıştıkları bir gerçek olarak bilindiğine göre kayıtlı çalışanın ödüllendirilmesi gerektiği ortaya çıkar. Eğer illa ki “KDV devletindir” gibi keskin ve nereye gideceği belli olmayan, işletmeyi inkar eden vergi bir anlayışıyla verginin tanımlanması halinde bile bu verginin kişi ya da kurumlarca tahsil edilerek dürüstlük ölçüsünde mali idareye yatırılması bile takdir edilmesi gereken bir davranıştır. Söylenecek söz: “Siz bu vergileri bize kazandırdınız. Teşekkür ederiz”’den öte bir şey olmayacaktır. Bu söz de kıymetlidir ve esirgenmemelidir.

 

KDV oranlarının farklılıklar göstermesi nedeniyle bu vergide matrahın vergi ile orantısının kıyaslamaya konu olması, reel ekonomiyi kavramak anlamına gelecektir ve önemlidir. Matrahı esas alan bir hesaplama bütün sektörlerin ortak kıyas noktası olabilir. Her sektör itibariyle de bir kıyaslama yapılabilirse de bununla baş etmek zor olacağı için matrah / vergi oran kıyaslaması iyi bir ölçü olabilir.

ÖTV ödeyen petrol ürün ticareti ile araç imalatı ve benzeri imalat ile uğraşan işletmelerin durumları da bundan farklı değerlendirilmemelidir. ÖTV’nin de işletmenin finansman ve karlılık ve satış miktarı, satış fiatı üzerinde değişik belirleyici etkiler yarattığı unutulmamalıdır. Bunların hepsi birer yük veya bedeldir. İşletmeler tahsildar ya da muhasebeci olarak görülmemelidir. Devletin kasasına girdiğinde onun olabilir belki. O ana kadar geçen bütün sıkıntılar ise işletmede yüke dönüşür. Satışları etkiler, ciroyu düşürür, finansman sorunu yaratır, yansıtılması sorun olur vesaire vesaire. Ödüllendirilmeleri de kuvvetle gerekir.

Şu an ki sisteme göre açıklanan vergi rekortmenleri listesi üç tane sanayi kuruluşu ile aracı kuruluşlar ile bankalar ve benzeri hizmet sektörünü ve bazı menkul sermaye iradı sahiplerini öne çıkardığı görülüyor. Gelir vergisinde de yatarak kira geliri alan ev sahiplerini baş tacı ediyor. Bu listeye bakarak “bu ülkenin durumu şudur” demek çok saçma bir sonuca bizi götürebilir belki de. O halde saçma bir sonuca göre öne çıkanları yanlış olarak neden “Takdir” ederek ödüllendireyim ki?

GV Diğer taraftan kar dağıtımının bile bu şekilde yüksek paylı ve az sayıdaki ortağa verilmesinin hiç bir ekonomik anlamını insanlar anlayamamaktadırlar. Çünkü bu paraya insanlar önce “bu kişi bu parayı tek başına ne yapacak ki” gibi bir gereklilik sorusuyla yaklaşmaktadırlar. “çok kazanmış aferin” ya da “çok beyan etmiş aferin” kavramları burada beyan, gayret ve iyilikle mücehhez hale gelmeyince istenilen fikri olgunluk oluşmuyor. Örneğin tekeller de çok kazanır fakat olumsuz imajı gidermek için hayır işlerine zaman ve para ayırır. Bunun gibi. Diğer yandan alınan kar payı atalete sevkedilen bir para olarak ilk planda işlem görecek ve dönüşürse bir yatırıma dönüşene kadar dahi atıl nakit değerlendirme yerlerinde (faiz, döviz ve benzeri) değerlendirilecektir. Halbuki sistem normal olarak karın sermayeye ilave edilerek reel ekonomide kalmasına ilişkin tedbirlerle doludur ve bu anlamda kurumlar vergisi, gelir vergisi oranlarına göre nisbi bir düşüklüğe bile getirildi.. Dolayısıyla ortada bir çelişki vardır. İnsanlar “birinci olmak için mi kar dağıttırmaktadırlar” sorusunu akıllarına getirmektedirler.

Biz elbette Gelir Vergisinde kar dağıtımlarını ve atıl kaynak sayılan faiz ve benzeri gelirleri eleştirelim gibi bir şey söylemiyoruz. Sistemin gerçek çalışmayı ödüllendirerek, ekonomide elini taşın altına koyanla yatarak kazananın bir tutulmaması gerekir diye de düşünmüyor değiliz.

Muhtasarda ise ödenen ücretlerin vergisini işçinin ödediği konusu tartışmalı olduğu için bunun bir istihdam vergisi olarak işverence yüklenildiğinin kabulü gerekir. İşin aslı bir bilançonun bir tarafına karın yanına çalıştırılan işçi sayısının ilave edilmesi de ne kadar anlamlı olurdu? Bir işveren için “ben şu kadar kişiye iş ve aş veriyorum” demesi yöneticilerde süper kıymetli bir anlam ifade edebilmelidir. İnsanlar bu düşünceye getirilebilirlerse işletmenin sadece kar amaçlı bir kuruluş olmadığı sosyal fayda yönününde kısmen ağırlığının bulunması gerektiği anlaşılır ve en ufak bir krizde ücretleri kısmak ya da işçi çıkarmak yollarına gitmeyebilirler. Bunlar anlayışın ekonomik yansımsıdır ve ciddiyetle değerlendirilmelidir.

Diğer taraftan mükellefler fiilen ödediği gayri safi vergi yüküne karşı daha hassastırlar. Vergi yükündeki fiili ağırlık ise gelir tutarına ödenen verginin oranı kadar gelirin hangi alt gelir gurubunda bulunduğunun da ayrı bir önemi vardır. Şöyle ki; asgari ücret alan bir kimsenin komik olan asgari geçim indirimi düşüldükten sonra %15 oranında hesaplanan vergisi ile 100 milyar yıllık ücret alan bir banka müdürünün ortalama diyelim %30 oranındaki oran farkının bu kişiler üzerinde yaptığı etki bir olmaz. Bu yüzden Maliye Bakanı düzenlediği ödül töreninde bir asgari ücretliyi, yiyeceği ekmekten kesilerek alınan vergilerden dolayı temsili olarak tebrik etmelidir. Yani asıl mesaj, bu ülke için katlanılan bedelin “ne kadarla ne” olduğu mesajıdır. Yani “fedakarlık” ölçüsü kullanılmalıdır. Zenginlik elbette kötüdür diye bir şey düşünülemez. Zengin ve fakirin, birlikte, toplumu birleştirici bir mesaja dönüşmesi süper bir görüntü olur. Teşekkür kadar onların temsil ettikleri kitlelerin kişilikleri üzerinde son derece olumlu etkiler yapar.

C) FORMÜLÜN OLUŞUMU

 

Yukarıda sözkonusu edilen vergilerin Gelir, Kurumlar, KDV, ÖTV, Muhtasar olarak tamamının dilenirse ayrı ayrı ve zamanında açıklanması düşünülebilir.

İkinci olarak bütün vergilerin birleştirilerek tek bir toplama ulaşılması da diğerine göre daha sağlıklı bir ölçer olabilir. Bu toplamı “VERGİ ÖDEME GAYRETİ” olarak adlandırabiliriz. Bu kavramın bir gayreti ölçümlemesi ona ahlaki bir değere daha yaklaşılmış bir özellik de katar. Fakat fedakarlık ölçüsünü tam ifade etmez.

 

Üçüncü olarak düşünülebilecek formül; biraz daha karışık olsa da gayreti ölçme anlamında daha ileri olduğu kabul edilmelidir. Bu formülde ciro ve aktif toplamın diğer vergi toplamları ile birleştirilmesi düşünülmüştür. Bu birleştirme bir toplama işlemi değil kıyas anlamında bir oranlamadır. Bu işlem için bir değerleme ölçüsünün kullanılması uygun olur. Bu ölçü belli büyüklüklerin ortak bir katsayıdan oluşan standarda getirilmesiyle oluşur. Buradan elde edilen rakama “KAZANÇ / VERGİ GAYRETİ” denilebilir. Kar oranlarındaki farklılık ise teknik bir çalışma ile ortak bir katsayıya getirilebilir.

Dördüncü ve daha ileri bir değerleme ölçüleri düşünülebilir ki bu noktada artık kısmen vergi bağlamının toplam içindeki değeri azalmaya uğrar. Yukarıda anılan unsurlara ilave edilmesi gereken yeni şeyler; işçi sayısı ve ücret düzeyi, sektördeki kalite ve müşteri memnuniyet ve hizmetinin ölçülebilir bir katsayıya bağlanması, fiat düzeyinin sektörde kalite ile orantılı olarak düşük olması, üretimin miktar olarak seyri, kapasite kullanım oranı, verimlilik katsayısı, iyilik tutarı gibi temel ölçerlerdir. Burada iyilik kavramı yine bütün unsurlardan neşet eden ve kısmen de toplumun iyilik hizmetlerinden bazılarını karşılayan bir ifadedir. İyiliğin yalın kat faydalı harcama olarak “bu ferdi bir tavırdır, kişi dileği gibi harcama yapmakta hürdür” demek konuyu basite indirgemek olur ki iyiliklerin kurumsallaşması kişi ve işletmelere daima bir kredi ve zenginlik olarak döner ve toplumda iyiliğin yaygınlık kazanmasını sağlamak gibi son derece önemli bir rol de oynar. Çocuk yere indirilecek kadar serbest, gözle takip edilecek kadar ilgiye muhtaçtır.

İyilik tanımlamasını biz burada tam belirlemek istemedik. Zira bu kısmen objektif verilerle olduğu kadar zaman, çaba, fedakarlık, iyi niyet, dürüstlük, gibi subjektif unsurlardan oluşması daha uygundur. Biz bu değerlemeyi Selçuklu ve Osmanlı’yı 800 sene taşımış ve ticaretle ahlakı, faydayı, iyiliği seviştirmiş bir sivil toplum örgütü olan AHİLİK bünyesinde değerlendirmek istiyoruz. Buna ilişkin değerlendirmelerimizi gerekli araştırmalarımızdan sonra ayrı bir rapor olarak kaleme alacağız.  

Bu sonuncu olarak zikredilen ve  vergiden biraz uzaklaşmış olan, ismini şimdilik koymadığımız değerleme unsurlarının Maliye Bakanlığı yerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca değerlendirilmesi daha uygun olur düşüncesindeyiz.

III-SONUÇ

Maliye Bakanlığı her yıl değişik vergiler itibariyle öne çıkan mükellefleri gerek il bazında ve gerekse ülke bazında en çok vergi veren mükellefleri Vergi Rekortmenleri olarak ilan edip taltif etmektedir.

Bu değerlendirme ve taltif etmenin beraberinde bazı eksik kalan unsurlar içerdiği, daha mükemmel bir değerlendirmenin gayret, fayda ve erdem noktasında temin edilmesinin yine kalkınmaya dönüş yapacağı anlaşıldığından;

1- Gelir, Kurumlar, KDV, ÖTV, Muhtasar olarak bütün vergilerin tamamının dilenirse ayrı ayrı ve zamanında açıklanması,

2- İkinci olarak bütün vergilerin birleştirilerek tek bir toplama ulaşılmasının “VERGİ ÖDEME GAYRETİ” olarak değerlendirilip açıklanması,

 

3- Üçüncü olarak ciro ve aktif toplamın diğer vergi toplamları kıyas yapılarak oranlanması düşünülebilir. Bu işlem için bir değerleme ölçüsünün kullanılması uygun olur. Bu ölçü belli büyüklüklerin ortak bir katsayıdan oluşan standarda getirilmesiyle oluşur. Buradan elde edilen rakama “KAZANÇ / VERGİ GAYRETİ” denilebilir. Kar oranlarındaki farklılık teknik bir çalışma ile ortak bir katsayıya getirilebilir.

4- Dördüncü ve daha ileri bir değerleme olarak adlandırılabilecek bir ölçek düşünülebilir ki bu noktada artık kısmen vergi bağlamının toplam içindeki değeri azalmaya uğrar. Yukarıda anılan bütün vergi toplamlarına ilave edilmesi gereken yeni şeyler; işçi sayısı ve ücret düzeyi, sektördeki kalite ve müşteri memnuniyet ve hizmetinin ölçülebilir bir katsayıya bağlanması, fiat düzeyinin sektörde kalite ile orantılı olarak düşük olması, üretimin miktar olarak seyri, kapasite kullanım oranı, verimlilik katsayısı, iyilik ölçüsü gibi temel ölçerlerdir.

İyilik tanımlamasını biz burada tam belirlemek istemedik. Zira bu kısmen objektif verilerle olduğu kadar zaman, çaba, fedakarlık, iyi niyet, dürüstlük, gibi subjektif unsurlardan oluşması daha uygundur. Biz bu değerlemeyi Selçuklu ve Osmanlı’yı 800 sene taşımış ve ticaretle ahlakı, faydayı, iyiliği seviştirmiş bir sivil toplum örgütü olan AHİLİK bünyesinde değerlendirmek istiyoruz.

5- Bu dördüncü olarak zikredilen ve  vergiden biraz uzaklaşmış olan adı konmamış değerleme ölçeğinin Maliye Bakanlığı yerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca değerlendirilmesi daha uygun olacağı,

6- İnsanlar aslında en çok vergi veren insanların toplum huzuruna çıkarılarak manevi olarak takdir de edilmeleri beklenirken;

-kazancın yüksek fiyat uygulanarak elde edildiği şüphesi, insanların kötüye kullanıldığı, firmaların fiyatlarda rekabet yerine anlaştığı, makul fiyat uygulanmadığı,

-karın işletmede bırakılarak yeni yatırımlara konu edinilmesi gerekirken adını duyurmak için kar dağıttırarak listeye girme gayretlerinin bulunduğu, on tirilyonu bir kişinin ne yapacağının anlaşılabilir bir şey olmadığı, dolayısıyla toplumda iyi duygularla anılmadığı, hayırlarla birleşmediği, faydalı insan ve faydalı işletme kavramları mesajının topluma verilemediği,

7-Mevcut bir çok ilde devletle iş yapan noterlerin ve eczacıların kaçıramadıkları için kerhen birinci geldikleri (Örn. Kırşehir’de böyle)

8-Vergi tevkifatlarının yaygınlık kazanması ve ölçüyü taşması nedeniyle insanlarda vergi verme kaynaklı vatandaşlık duygularının gelişmediği ve değerlendirmelere de alınmadığı,

9-Mevcut sistemin ülke bazında genel olarak ataletin söz konusu olduğu faiz, rant, kısmen de hizmet sektörlerini öne çıkardığı, reel sanayi sektörlerini kazandırmıyor ya da gizliyor konuma soktuğu,

10-Yüksek karların işçi ücretlerinin asgari ücret uygulanarak düşük tutulduğu ve sürekli işçi çıkarıp tekrar aynı veya başkasını alan ve kıdem tazminatından kaçınarak ücret maliyetlerini insan haklarını çiğnemeden çiğneyecek uygulamalar yaptığı, bu parelelde kurumsallaşmış işletmelerde dahi işçilerin iş gücü müteahhitlerine verilerek düşük ücret ve sendikal haklardan mahrum bırakıldıkları,

11- Gelir azlığının da etkisiyle borçlanmanın yeni sıkıntılara yol açtığı bir isyan duygusu gibi nedenlerle insanlar umulmadık bir şekilde öne çıkan insanlara “HASET” duygusuyla bakmaktadırlar.

12-Bu haset duygusunu azaltmanın bir yolu olarak ilan edilen kazanç ve vergiden bir miktar da hayır (doğrudan fakire, sanat vakıfları değil) yapılmasının da birlikte ilan edilmesi düşünülebilir. Kültür ve sanat faaliyetleri insanları ilgilendirmiyor. Ama aç ve açıktaki bir fakire yardım, gönüllerdeki merhamet duygularını daha çok tatmin ediyor. Yüksek bir vergi ödenmesine rağmen “ödenen bu vergi Maliye Bakanını ilgilendirir” deyip çıkıyor. Çünkü bunda kendi asgari ücretine bir ilave olmayacağını biliyor. Bir de bütçe dağılımı konusunda bir şeyler biliyorsa tamam. Sonuç olarak “bana yansıyana bakarım” anlayışı doğrusal bir korelasyon oluşturuyor ve yapılacak şeylerin bu anlattıklarımıza göre birlikte ve birleştirilerek önerilen formüllerin oluşturulması ve yapılacak konuşmaların da zengin ve fakiri birlikte kucaklayacak şekilde bir mesajla içerik kazandırılması,

13-İnsanlardaki “haset” duygularının törpülenerek “faydalı insan” “faydalı işletme” kavramlarının üretimden kaliteye, kaliteden istihdama kadar bir çok ölçerlerin kullanılarak rakamların mesajını ulvi adalet, yararlılık, ahlakilik gibi kavramlara yöneltmenin toplumun fiziki kalkınmasından, kişisel ve kurumsal ruh sağlığından anlayış güzellik ve gayretine kadar bir çok değişkeni umulmadık biçimde değiştirebileceği düşünülmektedir.

14-YORUM

Olaylara temel bakış unsuru nasıl olacak? Faydası var diye yatarak kazanma güdüsünü mü destekleyeceğiz? Yoksa onun yerine çalışarak kazanma ve faydaya dönüşme hususunun mu temel gaye edinilmesi gerekir? İddia ve benzeri şans oyunlarının bu kadar yaygınlık kazanması sadece bir heyecan duymak olarak mı yorumlanmalı, yoksa kısa yoldan köşeyi nasıl dönerimin tutturarak “helal olsun”a dönüşmesi mi? Devlet açılmasına izin verdiği iddia bayi sayısı konusunda anılan kurumun yasa gerekçesinde belirtilen “kumarı sadece tatmin edip kontrol altında tutacak kadar” ifadesi çoktan aşılmış, devlet kumarı bir gelir sağlayan kaynak olarak görmeye başlamasıyla bugün artık toplum sağlığını bozacak düzeylere gelmiştir. Oynayanların yüzde sekseni 18 yaşın altındaki baba parasıyla geçinen gençlerdir. Bu mesajı böyle alan genç iş bulsa bile beğenmeyerek aileye bir on sene daha muhabbet etmenin bilinç altı güdülemesine esir olmaktadır. Batı’daki gibi 18 yaşa gelince ev kirası, mutfak parası daha olmadı git evini tut da olmadığı için aile muhabbet mi edeceğini yoksa azarlayacağını mı şaşırmış bir halde sessizce üzüntüleri oynamaktadır.

Toplumda sürekli olarak “Başarı” modelli “öğrenci” ve “iş adamı” gibi modellemelerin tanım ve hitabı yapılmaktadır. Başarı elbette güzel ve takdir edilmesi gereken bir sonuç değerlemesidir. Ancak başarının bütün sonucunu ve sebebini kişi ya da kuruma bağlayarak ilahi ve dışsal bütün etkenleri en azından küçüksemek kısmen bir nevi inkar anlamı taşır bu sefer. Dolayısıyla yanlış olan şey başarının küçümsenmesi değilse de başarıya kilitlenmektir. Toplumda hala aileden devlete, devletten ticaret erbabına kadar başaranı yalnızca onun çalışmasına bağlayarak gereğinden çok takdir etmek ve onun psikolojisini bozmak, başaramıyanı da yine onun tembellik, iş bilmezlik hatta aptallığına bağlayarak cezalandırmak ve aşağılamak gibi son derece yanlış değerlendirmeler yapılmaktadır. Halbuki “faydalı insan” “faydalı işletme” kavramlarının üretimden kaliteye, kaliteden istihdama kadar bir çok ölçerlerin kullanılarak rakamların mesajını ulvi kavramlara yöneltmenin toplumun ruh sağlığından fiziki kalkınmaya, kalkınmadan toplumsal anlayış, güzellik ve gayretine kadar bir çok değişkeni umulmadık biçimde değiştirebileceği düşünülmektedir.

Bu anlayışın insan üzerindeki tanımlaması “erdemli insan” dır ve toplumda asıl kabul görmesi gereken insan da budur. Elbette erdemli insanın çalışması da bir erdem olması gerektiğinden o zaten çalışacaktır. Ancak bu insan işte sebeplere sarılacak fakat “sonuçlara karışmayacağı” için teşekkürlerden fazla etkilenmeyecek ve psikolojisi bozulmayacaktır. Erdem ve sağlam psikolojinin tevazuya dönüşmesi beklenir ki bu devlette hizmete, ticarette de makul fiata yerleşmiş bir yardımlaşma ve merhamete dönüşür. Bunlar da ahlakın fiziki ekonomiye katkıda bulunması anlamına gelir.

Temel unsur, yatarak kazanma güdüsü yerine, toplumu çalışarak, didinerek kazanma noktasına getirmek için devletin yalnızca “en çok”un yanına değil, gayretlinin de yanında olması ve sonucunda faydaya dönüşüp dönüşmediğinin de aranması gerekir.

Toplumu çalışarak, didinerek kazanma noktasına getirmek ve çalışarak “helal ettirmek” dururken tutturarak “helal olsun” noktasına getirilmemesi gerekir. Bu yüzden  devletin de yalnızca “en çok”un yanında değil, en gayretlinin de yanında görmek hatta gayretliyi öne çıkarmak bile gereklidir, zarurettir.

Devlet para ile değil, adalet, merhamet, ahlak gibi ulvi değerlerle yönetilir. Bütün mali kaynaklar bu ahlaki değerlerin zamanında ve yerinde hakkaniyetle uygulanmasıyla bu değerleri takip eder.

Kanunların her tarafında son derece adaletsiz maddeler bulunmaktadır. Bunların da adalet noktasına getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekir.

Oranlar yüksek, reklam ve faiz giderleri maiyetler içinde önemli hale geldi ve bu kalemlerin sınırlandırılması gerekir. Vergilerin nevri döndü ve dolaylı vergiler Avrupanın tersine 2/3 dolaylı vergilerin lehine döndü. 50 milyon seçmeni, zengin – fakir ayırmadan KDV mükellefi yaptık. Vergi tekniği ve kolaylığı adı altında 7 milyon stopaj mükellefi oluştu ve vergi ödeme bilincini yok ediyor. Bir taraftan da sistemde vergi güvenlik önlemleri kalmadı. Uygulanan sistemler de hep dar gelirlinin aleyhine sonuçlandı. Şirketlerin ciro ve aktif toplamları üzerinden bir güvenlik önlemi geliştirilebilir.  Onlar yatırım yapacaklar diye bundan kaçınmak sistemin bir tuzağıdır. Dikkat edilmesi gerekir. yatırımlar güvenlik, adalet ve canlı bir piyasa ile sağlanır. Yatırımların tercih sıralamasında vergi 5. sıradadır. Bu yanlış mesaj sürekli olarak çıkarı olan birileri tarafından pompalanmaktadır. Devlet vergiyi zenginden almasının zorunlu bir adalet olduğunu, bunun sonuçlarının da yine ekonomik canlanmaya dönüşeceğini bilmeli ve idrakine yerleştirmelidir.

10 Ağustos 2011
Okunma
bosluk
  • Page 2 of 2
  • <
  • 1
  • 2
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma