Melül melül (Koşma)

Ela gözlerine kurban olduğum

Baharı kıştan bekle melül melül

Dara düşürür de meftun olduğum

Baharı kıştan bekle melül melül

 

Kararım kavi salmam gel koynumdan

Baharın yaza döner bal lebinden

Canımın canı eyler hal deminden

Sabahı kaştan bekle melül melül

 

Severim seni alsam alyanaktan

Sevabım sensin günahım nigardan

Vefalım olsan dolansan canımdan

Düğümü aşktan bekle melül melül

 

Güzelim güzel eylesen yumuştan

Tatlıdır dilin gökçelik suyundan

Bahadır huyun azabım çekinden

Yananı candan bekle melül melül

 

Hayaldir hayal etmeye bakıştan

Nicedir serap görmeğe halından

Canandır canı almağa kastından

Yazanı Hakk’tan bekle melül melül

 

Nihanım sensin ayanım kaşından

Baharım sensin bizarım lebinden

Vefalım sensin şikarım yasından

Veraı benden bekle melül melül

 

Ahiyim ahi yaranım çıraktan

Ustaya sorarım hani suçundan

Bacılar düzermiş sofrayı zülfünden

Pabucu damda bekle melül melül

 

Ahi ahmed söyler gönül sazından

Kimse bilmez gönül şavkı halından

Naçar kalır ele düşmüş yoğundan

Nurunu yoğdan bekle melül melül

 

 

dara düşürür:  zora düşürür

leb: göğüs, meme

gökçe: ahlaki kıymet

vera: iyilik

şikar: kıymetli

 

 

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.

9 Kasım 2012
Okunma
bosluk

Canum efendim (Divan)

Sensin kamu alem yari, Yollarda gönül yoldaşı

Eylersin canlar söyleşi, Bezerim canım efendim

 

Devletlüm erkandan bile, Marifet canından geçe

Seninle gönülden diye, Azadım canım efendim

 

Çok yaşayan ahir ölür, Güler iken ağlar tevir

Arar isem bulmak nedir, Kararım canum efendim

 

Seni sevmek nice iştir, Ağu içem darı hoştur

Bin yaşasam gözüm yaştır, Ağıtım canum efendim

 

Gözüm gözler tüter daim, Dilim söyler sende canım

Bu can düşer dara zarım, Dağlarım canum efendim

 

Yüreğim çarpar hal ola, Gayrim yoktur senden belâ

Senlik benlik yite da’va, Katışam canum efendim

 

Benden geçtim yittim anda, Varı yoğa çaldım kanda

Gördüm ayan seni canda, Cananım canum efendim

 

Şaşı kula yok bazarın, Seni gören gül nazarın

Nakşı nakşeden nakkaşın, Halikum canum efendim

 

Nakşı yazan rengi düzen, Kalem eyle yüzde gülen

Gözyaşıdır gözde mizan, Mihengim canum efendim

 

Dilerim seni varından, Lütfeyle Bari nurundan

Bi-çare ahmed canından, Olaydım canum efendim

 

Kararım sensin efendim, Nirengim sen, hem yaranum

Cihanda her dem nazarım, Veraım canum efendim

 

Seninle eylesem canı, Hem dahi muhtacım seni

Gör kimdir ayağın tozu, Kölenim canum efendim

 

Ey yarenler bakın hele, Gönlümü çalan güzele

Ah edip yine de yansam, Yakılsam canum efendim

 

Aşk od’na yanmak gerek, Yanmak ne kül olmak gerek

Muhammed’e sidre gerek, Yukinun canum efendim

 

Arayanlar bulur imiş, Bulanlar hem arar imiş

Kafir bilmez zoka yemiş, İmanum canum efendim

 

Aşkından hasta olayım, Hem savrulup kavrulayım

Halden hale çevrileyim, Meramım canum efendim

 

Aşık canu ayru değil, Yere girse gayri değil

Kulu düşse niza değil, Salahım canum efendim

 

Evvel ahir sende biter, Hayyü’l Kayyüm aşkda yüzer

Aşık yanar maşuk nider, Aşığım canum efendim

 

Canım kafeste çırpınır, Aşk odına hem berkinir

Can boyna urgan geçirir, Ömürüm canum efendim

 

Aşığam sana hasretim, Hasret ne, gözde hicabım

Görünmedi aşk nihanım, Ayanum canum efendim

 

İman ile yaşar alem, Tapa durur belâ adem

Bil İmanım aşktır menim, öleyim canum efendim

 

Aşık ahmed iman arar, İman ne ki aşkın sorar

Aşk imanı kavi boyar, Sultanım canum efendim

 

Ahi ahmed çala durur, Çalmak da ne öle durur

Aşıklara huri nedur, Cevabım canum efendim

 

“Seninle gönülden diye, Azadım canım efendim” :mısraının anlamı Allaha yakınlığın kölelikten kurtuluş olduğunu söylüyor. Kuşeyri adlı İslam filozofu da “ÖZGÜRLÜĞÜN HAKİKATI, KULLUĞUN KEMALİDİR” adlı çok doğru bir söz söylüyor. bağlarınızdan kurtulun ki Allah’a bağlı olabilesiniz.

Tevir: değişik türlü

Dara: zorluğa

Zarım: devamlı ağlar halde olmak

Belâ: ilahi huzurda Allah’ı tasdik etmek, kul huzurunda şirki tasdik etmek.

Ayan: görünen, açık olan.

Gözde mizan: dengenin veya halinin göz halleri ile ispatlanması

Bari: Allah’ın sıfatlarından bir sıfat. Halık ve Musavvir sıfatları ile geçer Kuran’da. “o Allah, yaratan, var eden, varlıklara şekil verendir ” Haşr 24. “Sizi var edene tövbe ediniz” Bakara 54.

Bi-çare: bi olumsuzluk eki farsça. biçare ise çaresiz demek.

Nirengi: doğruluğu esas alınan nokta, hedef, fikir kazığı, doğru görüş

Vera: İslam’da vera iyilik demektir.

Od:farsça ateş, aşk ateşi

Sidre: Hz. Muhammed’in miraçta Allah’a en yakın olduğu yer. Sidretül Münteha.

Yukinun: yakın olmak, yakın gibi bilmek, örneğin ahiret hallerini yaşıyor gibi bilerek burada buna göre davranmak, yaşayışını düzeltmek.

Bulanlar- arayanlar: Saidi Nursi Hazretlerinin sözüdür. aramak bulmayı, bulmak ise daima arıyor olmayı iktiza eder. buldum demek şeriate aykırıdır. bu dünyada imkansızdır. bulunmak Allah’ı çevrelemek anlamına gelir ki Allah buna izin vermez. bulmakla vuslat olur ve aşk biter. bu nedenle de bulmak bu dünyada yoktur.

Zoka: balıkçılıkta büyük balık tutmak için küçük balık biçiminde olta. balık bunu yuttuğu anda kurtulması imkansızdır. kafirin zoka yutması ise Allaha yönelmediği için kafirin şeytani tuzağına karşılık Allah’ın da tuzak kurarak zoka yutturmasıdır.

Belâ adem: insanın kurallarına uyarak Allah’ı terketmek ve şirke düşmektir. Bu dünyada allah’ın yerine bir insanın ölçü dışı meşhur olması ve onun kanunlarının Allah’ın kanunlarının önüne geçmesi büyük bir ŞİRKtir. Müslümanların bu duruma dikkat etmesi elzemdir.

 

 

 

 

 aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur.

7 Kasım 2012
Okunma
bosluk

Aklın zoru..(Hikaye)

Sevgili okurlar,

Bugün sizlerle bir hikayeyi paylaşacağız. Karara karar vermeği ise size bırakacağız. Günlük hayatta  o kadar çok şey arka arkaya cereyan ediyor ki, insanın bu devamlılıkta bir kesitle karar verme ihtiyacı aynı zamanda aklı da durduruyor. Akıl durduğu anda kararın akıbeti yeni gelişmeler dolayısıyla felce uğruyor. O zaman nasıl düşünmek gerektiğini, objektif kıstaslar ile sabrın ve acele etmeden Allah’a yeni bir pay daha vermenin ne kadar önemli olduğunu gelin hep beraber görelim..

 

 Bir Çinli düşünür şu aşağıdaki hikayeyi çok sevdiği için etrafına da çokca anlatırmış. Çinde bir köyde yaşlı bir adam varmış. Fakir olmasına fakirmiş ama bizim Köroğlu gibi beyaz bir atı varmış. Kral bu ata adeta bir servet teklif etmişsede kabul etmemiş. Şöyle dermiş hep.  “bu at bir at değil benim için.. bir dost.. insan dostunu satar mı…”

 

Bir sabah kalkmış ki at yok… köylü ihtiyarın başına toplanmış. “bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var ne atın” demişler. İhtiyar “karar vermek için acele etmeyin” demiş.  Sadece “at kayıp deyin, atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez”

 

Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler. “atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var”  “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.  Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz”  Bir hafta geçmeden, vahşi hatları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçi,mini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.  

 

Köylüler gene gelmiş ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın “ demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak, çalışamayacak ve fakirleşeceksiniz” ihtiyar” siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Sonra neler olacağı size asla bildirilmez”

 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş. Giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

 

Köylüler gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler” “siz erken karar vermeğe devam edin”demiş, ihtiyar. Oysa bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih,hangisinin şansızlık olduğunu zamanla göreceksiniz…

 

                                                    ***

 

Çinli düşünürün yorumu ise şöyle:

“acele karar vermeyin. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi,akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Bazı kararlar tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Karar vermek bilgelik gerektirir, unutmayın”

 

İki laf da biz edelim.

 

-Acele karar vermek yok. Sakin ve sabırlı olmalı.

-Önü arkası iyi hesaplanmalı

-Fizibilite yapılmalı

-İşin ehli ile danışılmalı (Ehil: hem bilgili hem imanlı namazlı olmalı, doktora gidiyorsanız namazlı bir doktor olmalı, çünkü kesbi bilgilerin Vehbi olarak da yaşanması gerekir)

-Artık bir şekilde karar verip

-Bu kararın  hakkımızda hayırlısı olması için dua edilmeli

 

Bir hadis ilave edelim: “ümmetim yanlışta ittifak etmez”

 

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.

5 Kasım 2012
Okunma
bosluk

Aşıklar kaşı söyleşir

Kelamı Kadim eyleşir Aşıklar ayruk söyleşir

Mümin kuluna eyleşir Aşıklar ayruk söyleşir

 

Aşıklar zikirden döner Yaşlı gözler halden akar

Bilinmeyen takdir yazar Aşıklar gayri söyleşir

 

Vatanın la mekan senin Sözlerin hal ile yakin

Bülbülün zar ile karin Aşıklar halle söyleşir

 

Aklar düşermiş başına Yaşı kararmış dengine

Sordum ömrümün varına Aşıklar bela söyleşir

 

Tespihleri şimşir elden Çeker beş bin evla halden

Aklım ermez benden senden Aşıklar seni söyleşir

 

Aşığın gözü sürmeli Yay gibi kaşı sarmalı

Cennete gire yazmalı Aşıklar darı söyleşir

 

Aşığın sohbeti yarden Yar eyleşir kalbe dertten

Sakin olam yakin kuldan Aşıklar aşkı söyleşir

 

Allah ile ünsiyetim Kullar ile nezaketim

İman ile muhabbetim Aşıklar nazı söyleşir

 

Sohbetleri ballı kaymak Cennetteki dördlü ırmak

Şarap balla sütten akak Aşıklar köşkü söyleşir

 

İman ile Kuran eyleş Kalpten kalbe akar yoldaş

Rahmet ile nebi söyleş Aşıklar Rasul söyleşir

 

Cennetin yaranı aşık Muhammed ümmeti olduk

Şefaat eylesin artık Aşıklar demi söyleşir

 

Aşık ahmed çala dursam Vardan yoğa çala dursam

Ölmeden de öle dursam Aşıklar bunu söyleşir

 

Erlerine dursam çırak Yakin olur benden ırak

Eller bilmez beni atak Aşıklar narı söyleşir

 

Ahi ahmed hazan eyler Makamını arşa düzer

Didarını Rahman boylar Aşıklar hay’ı söyleşir

 

Derdime dermanım Allah Kalbimde sultanım Allah

Canımda cananım Allah Aşıklar Allah söyleşir

 

Tımar eyle şerden yana İrüşdür  sen benden arta

Maharetim hayra yora Aşıklar canı söyleşir

 

Cümle alem dua kılsın Dilde Sübhan ola sensin

Yüzüm kara yaza nitsin Aşıklar nuru söyleşir

 

Bağış kıla suçum üzre Gufran sensin önden sona

Tövbe kılsam uçtan uca Aşıklar Nasuh söyleşir

 

Gece kıldı ahu zarım Erişti cana efganum

Ahmeddir sana yananum Aşıklar huri söyleşir

 

 

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur

3 Kasım 2012
Okunma
bosluk

Payansız (sonsuz) aşk (Divan)

Adım adım içeri, aşık söyler halleri

On sekiz bin alemi, geçtim bir an içinde

 

Yetmiş bin hicap saydım, gizli sırra ulaştım

Nefis kal’asın yıktım, zorlu bir dağ içinde

 

Çaktığım şimşek gibi, estiğim yeller gibi

Çağladım sular gibi, hayli bir kaş içinde

 

Bir makam eylemişler, yarini söylemişler

Biçare kollamışlar,  miskin bir can içinde

 

Zikir ile iniler, tevhid deyu üniler

Besmeleye diniler, yordum bir din içinde

 

Irılmadım kulundan, ayrılmadım yolundan

Aşk yazalar kanımdan, erdim bir kün içinde

 

Vardum arşa dayandım, levhe kalemden yazdım

Varımı aşka çaldım, yokluk bir nur içinde

 

Kalp çarpar hal olunmaz, hal eyler can durulmaz

Sohbet balı kanılmaz, derviş bir kul içinde

 

Muhammed’in kapısın, duydum ol dost kokusun

Erenlerin hepisin, gördüm bir saf içinde

 

Ahmed canlar gezerim, dost iledur bazarım

Allah deyu yanarum, piştim bir har içinde

 

Kim kıyar öz canına, can verir cananına

Hele can şu dostuma, sattım bin aşk içinde

 

Aşk alır can veririm, aşkla dostu bulurum

Mansuru Hakk söylerim, kıydım şu can içinde

 

Aşkda gönül pişesin, savrulsun endişesin

Namus-u ar şişesin, çaldım bir taş içinde

 

Savm salat kadru berat, ameldir zühdü taat

Cümlesi ol zenaat, kadim bir aşk içinde

 

Yudum benlik kapısın, ırdım fuzül yükinin

Beni söyler defterin, deştim bir naz içinde

 

Aşk eline dâr olan, canana muhtaç olan

Beni senden kılan, gülüm bir nar içinde

 

Aşık diyen canların, nişan verir dinlerin

Payandasız yolların, geçtim bir an içinde

 

Ârı namusu atanlar, beni aşktan silenler

Ölmeden de ölenler, derdim bir sal içinde

 

Ziynetim taş olmaya, taşa çalar manaya

Mana desem ol taşa, yakut bir yar içinde

 

Ahi ahmedin derdi, tevhiddir canı aşkı

Ahmed yareler canı, kalbin bir hal içinde

 

Ya Rabb canımı al da, yazma mihnette dara

İman yarimi sal da, canan bir can içinde

 

Ahmed kimdir miracın, can verdiğin cananın

Aşk od’na çerağın, gördüm Kuran içinde

 

 

 

 aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur

3 Kasım 2012
Okunma
bosluk

Gökçe gelin (Koşma)

Suya gider nazlı gelin hoş gelin

Bakracı da salla salla boş gelin

Sana yandım sana yandım yakıldım

Altunu da akçe akçe say gelin

 

Sevdana düşeli sekiz yıl oldu

Kerem eyle sevdiğim hazan oldu

Dağlar perçemini kaşına yazdı

Bahtını da yaza yaza seç gelin

 

Hele bir yol yanaşsam algına

Tebdil gerekir bakracı güzele

Türküler yaylakladım boylarına

Zülfünü de sala sala geç gelin

 

Sarı çiçek çiğdem açmış nazınan

Kırmızı gül gonca açmış yazınan

Alam seni düğün dernek sazınan

Yarini de oyna oyna seç gelin

 

Ağu mu içirdin divane ettin

Aşığa saymadın yabana verdin

Dilerim Allah’tan koynuna yazdın

Yiğiti de ölçe ölçe seç gelin

 

Şu dağları dolanırım geline

Altun akçe takıştırır koluna

Ben bir şahan olsam çöksem dalına

Halleri de uça uça geç gelin

 

Bir gül olsan da dalımda sallansan

Terzi biçesin de gömleğim olsan

Öle dursam da bir Yasin okusan

Namazı da aşkın aşkın kıl gelin

 

Seni ben severim de alem içun

Zemheride açılan güller içun

Zalim bakışlara düşmüş can içun

Benleri de saya saya naz gelin

 

Sallanı sallanı gelir pınardan

Bakraç ister gözü göğnü bakırdan

Sen bir ucu ben bir ucu hayattan

Elleri de tuta tuta ölç gelin

 

Güzel seni saydım yeşil ördeğe

Seyfe midir seni süzgün uçmağa

Gelin senle girsem nice gerdeğe

Canları da kata kata öl gelin

 

Ela göze sürme çeker nazeyler

Yare bilmez gönül şavkı haleyler

Gelin sana beş bin veren azeyler

Kendini de gökçe gökçe tart gelin

 

Güzel seni sevdim güzden seveli

Dağlar çekermiş al beyaz perçemi

Yolum uğrasa da emsem lebleri

Koynuna da ala ala yak gelin

 

Ağu içtim yarin narin elinden

Zulme varır gayri ince belinden

Sen bir ayrı ben bir ayrı sazından

Aşkını da lime lime et gelin

 

Ayağına giyer allı yemeni

Yeşiller içinde ipek şalları

Ben bir turna olsam sen bir selamı

Yarine de nazlı nazlı ver gelin

 

Ben bir ahi olsam ahmed kaşından

Güzel mayil olam gönül sazından

Yazlı kışlı ömür ister kulundan

Ahiri de yite yite vay gelin

 

 

bazı bilinmeyebilecek kelimeler:

bakraç: su veya yoğurt çalmaya uygun bakır kap

sekiz yıl: ahi kul ahmedin gerçek sevgilisi ile aşk sürdürdüğü süre

algın: çekici, çok güzel

tebdil: tanınmamak için elbise değiştirmek

namazı aşkın kılmak: namazda ihlas dolayısıyla kendini kaybedip çok yükseklere erişmek.

zemheri: eski takvimde en soğuk aya verilen isim. ocağın yarısı ile şubatın ysarısına tekabül eder.

hayattan: bakraç ortada tek kulp olmasına rağmen bunu iki kişi tutar. işte bakraç gibi hayatın da eş ile beraber tutulması gerektiği vurgulanıyor. güğüm ise tek kulplu olup hayatı tek kişinin yüklenmesini ifade ettiği için bakraça kinaye olarak konuşulur.

seyfe: kırşehirde bir göl olup derinliği iki metreyi geçmediği için turnaların mekanıdır. çünkü turnalar derin yerde yemlenemezler.

gökçe gökçe:ilgili kıtada önce “gelin sana beş bin veren az eyler” sözünün arkasından gelmesi gökçenin maddiyattan farklı olduğunu söyleniyor. buna göre gökçenin manevi bir değer olması gerekiyor. örneğin gelinin güler yüzlü olması bir gökçeliktir. tatlı dilli olması, yumuş-söz- tutar olması gibi ahlaki bütün şeyler bir gökçeliktir denilebilir.

lebleri: gelinin dudakları

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur

3 Kasım 2012
Okunma
bosluk
  • Page 2 of 2
  • <
  • 1
  • 2
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma