Herkesi Severek Sevilmek (Öykü)

Mehmet 10 yaşlarında bir çocuktu. Okulda ise üstün zekalı çocuklar Arassında yer alıyordu. Aslında babası ve annesi normal zeka düzeyinde olan insanlardı. Bu üstün zeka kalıtsal değimliydi acaba.

 

Bu bağlantıyı çözebilecek birisi konuya bilimsel bir katkı yapmış olacaktı. Herkes bir şeyler söylüyordu. Ama hiçbirisi doğru değildi. Çocukta görülen en temel özellik olağanüstü sakin bir çocuk olmasıydı.

 

Bu konuda en yetkili rehberlikçi olmalıydı. Rehberlikçi hoca bir test uyguladı. Bu teste göre Mehmet yine sakin bir çocuk olarak görünüyordu. Rehberlikçi akıllı birisiydi. İkinci bir test hazırlayarak Mehmet’e uyguladı. Mehmet çok inançlı görünüyordu. İnanç,  sukünet ve zeka üç temel nokta olarak görünüyordu. Rehberlikçi hocanın söylemek istediği gayet açıktı. İnanç suküneti getiriyordu.

 

Böylece sabırla zekada önemli bir artış okuyordu. Fakat okul müdürü bu sonucun yayınlanmasını istememişti. Belki çocuklar arasında ayrımcılık olabilir diye düşünmüştü. Fakat Mehmet’in zeki davranışları devam ediyordu. O gün Mehmet babasını beklemiş ve yatmamıştı. Babası gelir gelmez ona şöyle söyledi. “Babacığım 5 lira verir misin” dedi. Babası sinirli bir adamdı. Çabuk sinirlenirdi. Nitekim öyle oldu.

 

Sen çocuk yatsan iyi olur dedi. Zavallı Mehmet çaresiz odasına gitti. Babası “bu çocuk ne demek istedi” acaba demekten kendini alamadı. Sonra merakını gidermek için Mehmet’in odasına geldi. Söyle bakalım ne diyordun sen. Mehmet “Babacığım, çalışırken bir saatte ne kadar kazanıyorsun.?” diye sordu.

 

Babası anlamamıştı ama bir taraftan da onun zekasından ürküyordu. Çaresiz doğruyu söylemek zorundaydı. “Saatte 10 lira” dedi. Mehmet bu kez babasından 5 lirayı tekrar istedi. Babası bu parayı merakla ona verdi. Mehmet hemen yatağının altından buruşuk bir 5 lira daha çıkardı ve babasına 10 lira olarak uzattı. Ve şöyle dedi: “Babacığım bu 10 lira senin 1 saatlik ücretin. Lütfen bu bir saatini benimle geçirir misin?

 

Babası ne diyeceğini şaşırmıştı. Artık çaresiz odada oturmak zorunda kaldı. İşin aslı soğuk bir insandı. Oğlu ile fazla ilgilenmezdi. Mehmet’i buna iten neden de buydu. Mehmet’in gözleri parlıyordu. “Burada bir de ben varım” diyordu. Mehmet babasının kalbine giden onlarca yol saymış ve uygulamıştı. Fakat sonuç nafileydi. Bu bir saati satın almayı terapi doktorlarından öğrenmişti.

 

Çok zeki olduğu için çevreye uyum problemi yaşıyordu. Bunun için de doktora gidiyordu. Arkadaşlarının bilmediği bir problemi çabucak çözüp kenarda bekliyordu. Çaba gerekmeyince ve heyecan da olmuyordu. Her şey olağanlaşıyordu. Mehmet gittikçe hayattan zevk alamaz hale gelmişti.

 

Öğretmeni zeki çocuklar okuluna gitmesini istiyordu. Müdür de aynı fikirdeydi. İşin aslı Müdür ve öğretmen inançlı bir çocuktan kurtulmak istiyor olabilirdi. Rehberlikçi öğretmen ise dindar birisiydi. Mehmet’le yalnız görüşmek istemişti. Ona “Bak Mehmet, insan çevresini mutlu etmeden mutlu olamaz. Mevlana “her sevgi bir sevgiyi hak eder” buyuruyor. Yani sen etrafına sevgi verirsen, seni sevenler de olacaktır”diye yol gösterdi.

 

Mehmet öğretmeninden düşünmek için birkaç gün için izin istedi. Ortada iki seçenek vardı. Zeki çocuklar okuluna gitmek bu çevreden kopmak anlamına geliyordu. Problem çözmek zaten her yerde Mehmet’in yapabileceği bir şeydi. İnancın başarıya dönüşmesine biçimsel düşünen müdür ve öğretmenim karşı çıkıyordu. Halbuki Einstain ünlü izafiyet teorisini bulmazdan önce şöyle düşünmüştü: “Ben Allah’ın yerinde olsaydım, bu kainatı nasıl yaratırdım.” Demiş ve gidip izafiyet teorisini bulmuştu. Bunlar imanın insanda zeka ve başarıyı getirdiğini gösteren önemli örnekler idi. Böyle bir şeyi de ancak inancı yüksek olanlar kabul edebilirdi.

 

Öyle sanıyorum ki benim rehberlikçi öğretmenim daha doğru düşünüyor olmalıydı. Mehmet bu kararı verdikten sonra aynı sınıfta kalmaya ve aynı okula devam etmeye karar verdi. Zaten kimse ona zorla bir şey kabul ettiremezdi. Hemen rehberlikçi öğretmenine koştu. Öğretmeni de onu tatlılıkla karşıladı. Öğretmeninin tavsiyelerini dinlediğini söyleyerek onunla çok tatlı bir saat geçirdi. İlerleyen günlerde Mehmet bir kısım vaktini doğada, kelebek yakalayarak, yürüyüş yaparak ve o hayvanları anlamaya ve sevmeye çalışarak geçirdi. Onun en çok sevdiği şey kır çiçekleri toplamaktı.

 

Hafta sonraları topladığı bu sarı sarı kır çiçeklerini ailesine ve okul arkadaş ve öğretmenlerine götürüyordu. Onlara şöyle söylüyordu: “Biliyor musunuz ben size bir problem çözecek kadar zamandan daha çok bir vakit ve uğraş veriyorum. İnanın sizin babanızın parasıyla aldığınız bir gül veya karanfilden benimkiler daha kıymetli. Çünkü çok yoruluyorum.  Siz de elbette bu kıymete layıksınız.” Diyordu.Bu davranışı kendisini seven ya da sevmeyen herkese karşı yaptığı için herkesin sevgisini kazanıyordu. Mehmet’in aradığı da buydu: HERKESİ SEVEREK SEVİLMEK

 

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib oldu

10 Ekim 2013
Okunma
bosluk
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma