iman ile iman ile

İman ile iman ile

Hakk’ı sevmek iman ile

Dosttan ayrı düşmek olmaz

İman ile iman ile

 

Bir gün gele tamam ola

Geri dönmek muhal ola

Senden yana dönen kula

İman ile iman ile

 

İman bize can mı ola

Candan içre giz mi yana

Sadırlarda gizler kula

İman ile iman ile

 

Sensin Kerim sensin Rahim

Yoldaş eyle iman elim

Ahir derler zaman gülüm

İman ile iman ile

 

Toğduk deyu ölmek olmaz

Zaman geçer hüsran bilmez

Eller gider kendi gitmez

İman ile iman ile

 

Daim andım seni Hüda

Koma bizi yanan nara

Muhammed’li doğru yola

İman ile iman ile

 

Muhammedin didarından

Güller açmış yanağından

Mahrum etme var nurundan

İman ile iman ile

 

Yüzüm yoktur halim söyler

Günah kalsın canan peyler

Meğer inayetin bekler

İman ile iman ile

 

Ey bizi yaradan Mevla

Muhammed’in şafi ola

Ümmet yazsın beni sona

İman ile iman ile

 

Taşdı yüreciğim taşdı

Dostum şu önüme düştü

Yer yarıldı canım pişti

İman ile iman ile

 

Yoldaş eyle imanımı

Muhammed’e salatımı

Sevab olcak günahımı

İman ile iman ile

 

Ahir olmuş zaman kötü

Bir gün sefer kılsam kati

Muhammed’siz sefer ne ki

İman ile iman ile

 

Senden yana dönder beni

Beni benden ayır Gani

İki esmez rüzgar demi

İman ile iman ile

 

Bu can sana feda Mevla

Senden gayri bilmem Hüda

Zatın ile hoştur bela

İman ile iman ile

 

Kafir ile koma bizi

Hele muhanette sızı

Meğer inayette bizi

İman ile iman ile

 

Yaşadım ha yaşamadım

Senden ayrı heç düşmedim

Muhammed’siz iş görmedim

İman ile iman ile

 

Sarık ile kefen biçtim

Secde ile kulluk ölçtüm

Feta diye ahi düştüm

İman ile iman ile

 

Selam ettim iman ile

Yazıdaki oğlak bile

Sala eyler vera ile

İman ile iman ile

 

İman kavi tevhid baştan

Salat ile kulluk halden

Ayırma sen Muhammed’den

İman ile iman ile

 

İsraf etme ömür çarkı

Hüsran gelir zaman ardı

Ayan etmiş Rahman sırrı

İman ile iman ile

 

Güller ile diller ile

İkra diyen Kuran ile

Cehli yumak alçak ile

İman ile iman ile

 

Zikir çektim dağlar ile

Zülfe çektim perçem düşe

Salavatım önden sona

İman ile iman ile

 

Eller ölsün bir sen yaşa

Toprak at dur arkadaşa

Döndüğünde aynı yaşa

İman ile iman ile

 

Ahi ahmed varır bir gün

Temennası iman her gün

Ayrı gayri olmaz bugün

İman ile iman ile

 

 

(Muhammed isimleri içun: Allahümme salli ala muhammedin ve ala ali muhammed)

 

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir

13 Temmuz 2012
Okunma
bosluk

Kıyamet halleri

Her kim sever Allah’ı

Canan kılar vallahi

Afuv eyler günahı

Şu kıyamet gününde

 

Seni beni yaradan

Rahmet ile kuşatan

Doslarını ayıran

Şu kıyamet gününde

 

Buyruğunu dutasın

Kulluğunu bilesin

Hakka mahbub olasın

Şu kıyamet gününde

 

İhlas ile varasın

İman kavi düşesin

Şeytanlar kaçırasın

Şu kıyamet gününde

 

Dünya deyu aldanan

Mağrur olup güvenen

Pişman düşe mahşerden

Şu kıyamet gününde

 

Ben mağrur olmayayım

Nefistir kanmayayım

Yüz kara varmayayım

Şu kıyamet gününde

 

Bellüdür öleceğin

Yakasız giyeceğin

İttiğin bulacağın

Şu kıyamet gününde

 

Sanma ki ölmeyesin

Çağrıyı duymayasın

Oy nice yanmayasın

Şu kıyamet gününde

 

Nice zaman yatasın

Kamil isen uçasın

Gelenleri tutasın

Şu kıyamet gününde

 

Gafil olma ateşten

Zulme çalar nefisten

Şeytan dahi tamudan

Şu kıyamet gününde

 

Bu dünya göçerlerin

Ettiğini bulanların

Kardaştan kaçanların

Şu kıyamet gününde

 

Hakk yolunun kucağı

Muhammed’in ocağı

Şefaatin veraı

Şu kıyamet gününde

 

Hakk sözünü tuttun mu

Helal haram yuttun mu

Muhammed’e uydun mu

Şu kıyamet gününde

 

Dört kitabın manisi

Hakk’a varır hepisi

Yazmaz dünya tapusu

Şu kıyamet gününde

 

İsrafil’in suruna

Kalanlar çağrıla

Gökten zulmetler yağa

Şu kıyamet gününde

 

Dünyadaki işlerin

Avrat evlat düşlerin

Amel nedir bilmedin

Şu kıyamet gününde

 

Bilen bilmeyen gele

Saflar ile düzüle

Defterleri verile

Şu kıyamet gününde

 

Defter defter defterim

Kantar çekmez işlerim

Kurtar deyu beklerim

Şu kıyamet gününde

 

Amelsiz gidilir mi

Soya güvenilir mi

Kusurum canım mı

Şu kıyamet gününde

 

Arifler sual olmaz

Aşığa huri vermez

Suçlular nefes almaz

Şu kıyamet gününde

 

Haktan yana çalasın

Sünnet ile varasın

Ölmeden de ölesin

Şu kıyamet gününde

 

Seherlerde kalkanlar

Fakirlerle yunanlar

Varı yoğa satanlar

Şu kıyamet gününde

 

Tevhid ile imanı

Zalimlere nizaı

Hurilerin selamı

Şu kıyamet gününde

 

Ahi kul ahmed neyler

Dost suali zor eyler

Sıratta cümle ağlar

Şu kıyamet gününde

 

Ağla ahmedim ağla

Ümmet sıratta hala

Ya Muhammed Mustafa

Şu kıyamet gününde

 

 

 

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir.

11 Temmuz 2012
Okunma
bosluk

Güzelleri ığşalayıp çotmak gerek. (Koşma)

Ben yanarım şu zalımın elinden

Eteklerim ataş alır kor olur

Her seherde düşer can-ı aşkından

Yüreklerim ataş alır kor olur

 

Kaşına kalem yazdım sürmen cefa

Yazgıya çevir göğnümü kul baha

Yıkıldım düştüm canımdan olmağa

Nefeslerim ataş alır kor olur

 

Yandı bağrım yakıldı şu güzele

Yanar da tütmez dumanı gazele

Delindi ciğerim düştüm neştere

Ciğerlerim ataş alır kor olur

 

Ben bu güzeli ne etsem neylesem

Zabah akşam zülüflerin tarasam

Ak ellere al kınalar yakılsam

Duvakların ataş alır kor olur

 

Zor güzeller hayaline kandırır

Bir göz ile gel bayramı düşletir

Kaç güzel teptim de seni tarttırır

Cefaların ataş alır kor olur

 

Aşk ataşın öğüttüm değirmende

Eledim di kalburdan ahirmende

Sana kız dedim koynuma girende

Cilvelerin ataş alır kor olur

 

Dağlar karını kaşına çekermiş

Ağlar aşıklar düşüne kanarmış

Zalım güzeller ellere gidermiş

Yabanlığım ataş alır kor olur

 

Ovalarda çemenlere serilmiş

Bahçalarda gülle canan düşermiş

Bir güzel sevdim bahası ağuymuş

İçemedim ataş alır kor olur

 

Yan gönlüm yan kaçtır yandığın böyle

Bilmem öldüm mü ölmedim mi böle

Can ver can ver elifim çekti zülfe

Yazdırdığın ataş alır kor olur

 

Güzeller nazını dağlar kaşından

Yiğitler sunasın pınar başından

Yaz ola harman ola kim düşünden

Ahdettiğin ataş alır kor olur

 

Dağlara bayırlara güzel saldım

Çemenlerde güle bülbül söyledim

Yiğitlerin kaşına düşü yazdım

Yakışmayan ataş alır kor olur

 

Karadır kara da saçları kara

Görünmez gözlere tenleri çıra

Yanar durur kucağımda kor akça

Çerağımsın ataş alır kor olur

 

Bu güzelle barışmadı kavlimiz

Gün geldi de örtüşmedi tenimiz

Dost bilirdim çevirmedi yanımız

Salalarım ataş alır kor olur

 

Ahi kul ahmedim güzel severim

Severekten ölsem diye yanarım

Kaç güzeli ığşaladım çotarım

Günahımsın ataş olur kor olur

 

 

 aşık ahi kul ahmede nasibdir.

 

8 Mart 2012
Okunma
bosluk

Dağlar güzeli (Koşma)

Başına sarar buğulu dumanı

Kaşına çekermiş karını dağlar

Döşüme söyler tövbesiz gümanı

Günaha yazarmış bahayı dağlar

.

Yörük yaylasında yar yaylakladım

Şart eyledi bey tuza çuvalladım

Ar eyledim elden can pazarladım

Canıma yazarmış bahayı dağlar

.

Yağmurun bitmezmiş ağıt sayarım

Yel estikçe rayihalar kokarım

Lale sümbül gül bülbülüm öterim

Derdime yazarmış bahayı dağlar

.

Yağız ata bindim vurdum dağlara

Çifte suna sardım çöğ kucağıma

On gardaşı mavzer saldı sırtıma

Kurşuna yazarmış bahayı dağlar

.

Bağlarını anam babam işlesin

Yaylalarda nazlı yarim boylasın

Bir cerene sadak saldım düşmesin

Nasibe yazarmış bahayı dağlar

.

Yükseğin erişilmez ne zalımsın

Eteğin yarime yurt hoş çemensin

Söylenir Kuran’da yürür kazıksın

Kelama yazarmış bahayı dağlar

.

Bağrında kimler yatar aşk neferi

Şirin için Ferhat deler dağları

İman olmasaydı naçar dağlayı

Allah’a yazarmış bahayı dağlar

.

Benden selam eylen kaşı kemane

Kaçıp kaçıp yüreğimi döyene

Yükseklerde otağ kurmuş gelele

Börüme yazarmış bahayı dağlar

.

Erenler söyleyin biz de bilelim

Gönül düşen yar el olmaz belalım

Kelamı kadim der güzel sevelim

Aşığa yazarmış bahayı dağlar

.

Kışın bürün yazın aç perçemini

Güzeller suyundan içer nazlarını

Koç yiğitler su başında sunasını

Kaşına yazarmış bahayı dağlar

.

Efelerin yurdu musun yüksekte

Kaç kızanla bekler oldun Belek’te

Haraç salmış zalimlere dölekte

Ödüne yazarmış bahayı dağlar

.

Gider de yol üstüne otururum

Şeytan’la bazar eyler bölüşürüm

Saf kulu Hakk’a çeler sekinetim

Kafire yazarmış bahayı dağlar

.

ahi kul ahmed de ölse ölünür

Sevda bir ateştir dağla ölçülür

Aşk-ı iman yeldirdiğim kaşıdır

Kalbime yazarmış bahayı dağlar 

 

.

şart: yörükler kız isteyen yiğite ağır şartlar koşarlar.

tuza çuvallamak: tuz çuvalını ovadan yaylaya belli bir vakitte çıkaramadığı için çuvallamış, yani şartı yerine getirememiş oluyor.

ar eylemek: bu mahcubiyetten utanmak

can pazarlamak: şartı yapamayınca yayladan ayrılıp yarinin ve herkesin yanında ve yarinden umutsuz kaldığı için intihar edip canını karşılık olarak vermek. (bunun filmi yapıldı, Türkan Şoray oynadı-yer Toroslar- Yörük yaylaları genellikle oralardadır.- ayrıca annem de yörüktür)

mavzer: çanakkalede de kullanılan koldan sürmeli tek tek atan uzun harp silahı.

sadak: içinde 10 tane ok bulunan yuvarlak kutu.

-Dağların Kuran’da yürümesi ve yeryüzüne sağlamlık için kazık oldukları iki ayrı ayette yazılıdır (en doğruyu Allah bilir)

kelam: Kuran sözüne denir.

Ferhat gerçekten imanla dağları delmiştir. Kırşehirdeki kaleyi de bu kardeşiniz boydan boya delmişti – Batıdan doğuya doğru- Allahü alem- Bunun anlamını şöyle yorumladı bu fakir: zikir üç türlüdür. 1- dil ile zikir 2- Kalp ile zikir 3- Amele, işe, ahlaka, harekete dönüşmüş zikir.. işte bunlardan üçüncüsünü yapamazsanız düşman başınıza bombayı yağdırır durur. bu zikir her türlü ilerlemeyi ifade eder. işte bize iman gücümüzün çok güçlü olduğu bir dönemde (sanırım 1995′ten sonraydı) nasib edilen bu güzel olaydan, ”delmeyi” bir harekete dönüşmüş zikir, batıdan doğuya doğru olmasını ise Batı’nın tekniğini ele geçirmeyi, tekniğini almanın mesajı olarak algıladık. ancak bunun içinde laiklik ve benzeri sosyal kanunlar yoktu. sonuç ise: imanla bu iş olduğuna göre İSLAMLA BATININ TEKNİĞİNİ ALINIZ OLARAK ALGILADIK bu olağanüstü nasibi.

Aynı konuda Sultan I. Abdülmecid bir yabancı heykeltraşa bir heykel siparişi verir ve bunu yüksek bir kaide üzerinde İskenderun’a yönü Doğudan (arkası) Batıya (önü) olmak üzere planlamıştır. Yani Doğu olarak biz, siz Batı’yı aydınlattık demek istemiştir aslında..Fakat ömrü vefa yetmeyip de ölünce yarısı tamamlanıp parası da ödenmeyince heykeltraş tutar Amerika’lılarla anlaşır ve tamamlayıp onlara satar. heykel oldukça büyüktür ve gemi ile Amerika’ya, New York’a götürülüp Osmanlı’da I Abdülmecid’in düşüncesinin aksine, arkası Batıya önü doğuya olmak üzere dikilir. bunun anlamı Doğu bizi aydınlatmadı, biz batı olarak doğuyu aydınlattık demek istemişlerdir böylece. ve o heykel bugün New York’ta dikili olan HÜRRİYET HEYKELİDİR. bu heykel dava edilerek Amerika’dan alınabilir kanaatindeyim. itiraz edebilecek resmi veya özel şahıslara duyurulur…  

-dağla ölçülür: sözünde iki anlam vardır. birici mana hakiki dağ olup, yüksekliğin verdiği zorlukla sevdanın ölçülmesi olduğu gibi ikinci manası: dağlamak, ateşle dağlamak kastedilmiştir.

 

 

 

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

19 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Ak ellerin gülü (Güzelleme)

Selam saldım kömür gözlüm yanarmış

Bahar eyler kışım, güller içinde

Sefam olsun derdi aşka düşermiş

Güzel neyler selvi dallar içinde

 

Bana dost mu keklik gibi yürüyen

Ak elleri deste deste gülünen

Zülüf dersen tel tel eyler salınan

Maral neyler yaban iller içinde

 

Ben bir güzel sevsem baçı bellidir

Can-ı canan kılsam harı zorludur

Aşık diye gezsem sazım koşmadır

Melül neyler kurtlar kuşlar içinde

 

Kadir mevlam seni öğmüş yaratmış

Taşar aşkın seli bentler yıkarmış

Bahar deyu, kışın gerdan açarmış

Hulül neyler vücut nazlar içinde

 

Kamış gibi sûsen hattat eline

Kıvrım kıvrım yazsan aşık nazına

Gahi sala etsen benim canıma

Halil neyler seni kullar içinde

 

İbrişimdir baha boynum sarılır

Tellerinen cana zülüf sarılır

Aşık olan dertler ile ölçülür

Zelil neyler seni çullar içinde

 

Ay yüzünü döndür ben’ler yakılsın

Bir kusur mu beller eller sorulsun

Gül dalına zar mı harı konulsun

Sefil neyler yanmış güller içinde

 

Beni öldürmeye kastı var imiş

Öldürmek ne ki zülmü şer imiş

Bunca günah mah cemali zar imiş

Hatıl neyler dökmüş harman içinde

 

 

ahi kul ahmede nasibdir.  

 

 

7 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Elif

Ben bir elif olsam başa

Kim hu dokur önden sona

Bir güzelce sunar Hakk’a

Hediyemi bilmez imiş

 

Ben bir aşk-ı elif kulum

Hakkın zatı arar kelim

Gayri olmaz O’nsuz ölim

Gördüğümü bilmez imiş

 

Güle yazdım elif bilmez

Baha kılsam nazın çekmez

Eller ile dirlik düşmez

Dostluğumu bilmez imiş

 

Yollar elif diye uzar

Baştan uca eğri gider

Ben bir yolcu olsam eğer

Muradımı bilmez imiş

 

Elif tekdir teke gider

Cana vursam uçar gider

Ben bir aşık olsam eğer

Çaldığımı bilmez imiş

 

Elif diye söyler sözüm

Ba’dan yana inler sazım

Aşık olan ağlar gülüm

Gülşenimi bilmez imiş

 

Kimler elif elif diye

Elif için canlar vere

Damdan düşen kullar öle

Öldüğümü bilmez imiş

 

Kullar ağlar elif içun

Elif olan kullar uçun

Saki olsam Rahman içun

Çakırımı bilmez imiş

 

Birim birdir elif birden

İki ben’dir sayar elden

Çalsam kapın yine senden

Kulluğumu bilmez imiş

 

Hakk’tan gayri bilmez kulum

Gayri desem yansır eşim

Hakk’ın zatı uğraş gülüm

Bazarımı bilmez imiş

 

Elif ba’ya er mi durur

Ba’yı Hakk’ın sazı bilir

Elif ba’sız ne mi olur

Hazanımı bilmez imiş

 

Eliflerin bostanıdır

Aşıkların destanıdır

Nazargahi ilahidir

İrfanımı  bilmez imiş

 

Elif benim sırrım yazar

Tövbe etsem ben’i düşer

Teke düştüm ölsem yeter

Yokluğumu bilmez imiş

 

Hakka çaldım elif sazım

Baha oldum candan geçim

Ben bu söze sırlar biçim

Açtığımı bilmez imiş

 

Sahralarda elif gezer

Çöller aşıp fizan düzer

Kaftan öte anka uçar

Mekanımı bilmez imiş

 

Musa oldum Turda elif

Yaka durdu nurla elif

Kelim deyu yazmış elif

Türabımı bilmez imiş

 

Rahman deyu yazar elif

Günah deyu kızar elif

Ölçe dursam kullar elif

Kendileri bilmez imiş

 

Kul ahmedim kullar aşkın

Elif yaz ki dünya düşsün

Muhammed’e ümmet yazsın

Eğriliği bilmez imiş

 

ahi kul ahmede nasibdir.

2 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Gari öldürme beni…..(Koşma)

Kara gözlerine kurban olduğum

Sürme çekip gari öldürme beni

Sala eyleyip koşturma ardından

Tökezleyip burnum kırdırma beni

 

Güzelliğin kıymatın ben bilirim

Yanında mevsimi hep yaz sanırım

Üç gün aşka beş gün derde düşerim

Sabahleyin koynum soğutma  beni

 

Yar aşkına düşeli aklar indi

Ak gerdan için ne ocaklar söndü

Balım gülüm iken soyhaya döndü

Azabımı senden verdirme beni

 

Pınardan pınara gez uğrun uğrun

Bakracı dolmağa tutsaymış yadın

Zülfüne dolasa bahaymış aşkın

Kulluğumu Hakk’tan ayırma beni

 

Aç kollarını da dola boynuma

Geç kaldığımı dur sala eyleme

Bu yazdığımı al da sar koynuna

Cananımı candan ayırma beni

 

Ölürüm ayrılmam senden ceylanım

Ak gerdanı aç karşımda öleyim

Al koynuna da bir ömür vereyim

Aşığını sözden caydırma beni

 

Akşam olur zabah olur yar gelmez

Günah olur sevab olur yaz bitmez

Güzel olur çirkin olur bir olmaz

Güzelini nazdan bıktırma beni

 

Ahi kul ahmedin ahdı var sende

Güzelliği çaldı taşa var onda

Huya verdi güzel diye var elde

Ellerile yazdım öldürme beni

 

ahi kul ahmed’e nasib

24 Ocak 2012
Okunma
bosluk

Vay hele yaman yuyalar..

Şol dünyada ademlere

Gün gele tamam diyeler

Bağu bostan harab ola

Oy gele yaman diyeler

*

Malın mülkün evlad eşin

Taat gayri döner hepsin

Sorgusu kavidir dostun

Bil hele yaman soralar

*

Münker nekir sual eyler

Topuz vurur kulak neyler

Bilmez isen Rabbin kimler

Gel hele yaman vuralar

*

Nefis ile eylen haram

Varı yoğa uçkur tamam

Helal haram dursun ağam

Var hele yaman edeler

*

Günah çeki katır yükü

Bunca bela ahır seki

Tövbe yoksa satır ne ki

Vay hele yaman keseler

*

Yakasız donlar biçeler

Etünden yemler yapalar

Kurtlara bayram sunalar

Uy hele yaman yiyeler

*

Dünya tatlı şeker kaymak

Ölüm uzak  yaşam sıcak

Bağrı açık duşa girmek

Vay hele yaman diyeler

*

Yığdım ettim neslim içun

Sattı beni nefsi uçun

Taat dahi işim içun

Hey hele yaman yazalar

*

Ülkem dedim gazap saçtım

..çilik deyu üstün gördüm

İslam deyu Cuma bildim

Vay hele yaman kızalar

*

Benim param benim malım

Uyku tutmaz Karun benim

Divan dura beş bin kulum

Vay hele yaman yiteler

*

Bağım bahçem gülşen idi

Güller bana sırdaş idi

Gözler dizler çekti şimdi

Vay hele yaman kokalar

*

ahi kul ahmed tozutur

Baş olup adil konuşur

Dost aşkına bin kez ölür

Vay hele yaman yuyalar

*

ahi kul ahmed

17 Aralık 2011
Okunma
bosluk

Ne âlâdır şöyle kişi, okuduğu Kuran ola…

Ne âlâdır şöyle kişi, okuduğu Kuran ola
Rahman ona rahmet kıla, kalbi dolu iman ola

*

Kendin bilen Kuran bilir, Allah onu kulu saya
Yüzbin huri karşı gele, selam vere mahbub ola

*

Derviş isen Kuran oku, cümle kula öğüt kıla
Rahmet yağar baştan sona, düşmüş iken sultan ola

*

Gafil bilmez Kuran nedir, bilse bürhan delil ola
Haşır günü oku derler, okur çıkar makam ola

*

Bilmez cahil cehli sarar, cehli ona azab ola
Kuran okur hoca mıdır, her bir melek yakin ola

*

Kuran sevap yaza durur, inci mercan yakut ona
Nuru yanar nazar içre, bağ-ı irfan kelam ola

*

Cennet için tapu gerek, köşke irfan Kuran ola
Veli isen ağıt kıl sen, Kuran ile seller ola

*

Kuran oku ey dost ey dost, gülşen sana sefa ola
Münker nekir sual eder, Kuran ile asan ola

*

Kuran bilmez cahil kişi, her bir işi müşkül ola
Okur gider arif kişi, yazı kışı seyran ola

*

Yiğit koca bilmez hece, ol dirliği yaman ola
Bir kişi Kuran bilmedi, ol cihana gelmez saya

*

Kuran bilmez bahtsız kişi, her bir derdi onmaz ola
Kuran neyler dünya kulu, dünü günü pişman ola

*

Ey kul ahmed aciz kulsun, Kuran oku hayır ola
Günahların katır yükü, afuv kılan Rahim ola

*

Not: hadis: “ümmetimin en hayırlıları kuran öğrenen ve öğretenlerdir”

Kuran’ın manasını ve tefsirini okumak önce gelir, tilavetinden evladır. Yüzünden arapça okumak ise daha sonra gelir. Kuran okumak ve dinlemek imanı artırır. sesinizle güzelleştirin buyrulmuştur. arapçasını türkçe harflerle okumak doğru olmaz ve sırlarına vakıf olunamaz, ayrıca sesler denk gelmediği için yanlış okumaya meydan verir ve anlamlar bozulur farklı şey okunmuş hale düşer ki bu durum sakıncalar doğurur.

günde iyi okuyan 20 sahife, az okuyan 10 sahife, çok az okuyan 6 ve en tembel de 2 sahife okumalıdır. Kuran muciz bir kitaptır ve sırlarla doludur. ilaç nasıl içindeki bilinmeden iyi gelir deyip içiliyorsa Kuran’da içindeki bilinmeden de okunursa ihlaslı olak kaydıyla iyi gelir. fakat Cenabı Hakkın istediği tefekkür ve idrak için manası bilinerek okunmalıdır.

kuran müttekilere Rehberdir dendiğine göre kuranın bütün emirlerine uygulanabilir diye iman etmek gerekir. bunlar eskidendi şimdi uygulanamaz demek inkardır, küfürdür. MÜSLÜMAN LAİK OLMAZ. sadece müslüman olur. tevhid olarak başka adı yoktur. liberal olamaz, milliyetçi olmaz, aşiretçi olmaz, demokrat olamaz, sosyal demokrat olamaz. müslümanlıkta herşey vardır. allah c.c. dininizi tamamladım ve sizin için islamı seçtim dedi (Maide 3- son gelen ayet) o halde dinimiz tamdır, müslüman kelimesi de herkese yetip birleştirmelidir artık.

*

ahi kul ahmed

12 Aralık 2011
Okunma
bosluk

ZİKİR VE TEKBİR (Allahü Ekber)

ZİKİR

Zikir; anmak, hatırlamak, yâd etmek, anlamlarına gelir. Anılmaya en layık olan Allah (cc) olduğu için zikir dendiğinde akla O gelmektedir. Namazın “zikri ekber” olarak anılması onun hem lisanen, hem de bedenen anılmış olmasındandır. Zikir’in sadece tarikatlarda belli biçimlerle yapılan bir ibadet nişanı veya alameti olarak gösterilmesi büyük bir yanılgıdır. Allah kulu ile beraber hayatın her anına müdahale etmektedir ( Er Rahman suresi– O her an bir iştedir) bu yüzden zikri de hayatın içinde birlikte yapmak gerekir. Allah rızası için hayra dalalet eden bir şeyler öğrenmek ve öğretmek de bu zikre dâhildir. Haramdan sakınmak bile yolda giderken zikirden sayılır. Kutsi kelimeleri nerede söylerse söylesin kişi zikirdedir. Ticaretinde ölçüyü doğru tuttukça zikirdedir. Hayatını Kurana uyduran her insanın yaptığı şeyler bir zikirdir. Allah Resulünü hatırlamak insanı Allah’ı anmaya götürdüğünden sünnetler dahi zikre dönüşür. Farz ve sünnet veya Kuran ve hadis gibi dualizm yani ikilik İslam da yoktur. Sünnet ya da hadisler Peygamber Efendimize verilenler ve peygamber Efendimizin Kurandan anladıklarıdır. Dereceleri farklı olmakla beraber hepsi tek bir tevhidi ifade eder ve tektir. Ayeti kelimede “ hiçbir şey yoktur ki onu tesbih etmesin ve Ona hamd etmesin” buyrulmaktadır. Böylece anlıyoruz ki hamd ve tesbih zikrin bir şubesidir.

Dağlar ayakta durarak (kıyam), ağaçlar kökleri ile ve gölgeleriyle secde ederek, ve mahlukatta ön ayakları yerde olmak üzere rüku ederek Allah’ı zikrederler. Ancak onların zikirlerine biz anlayamayız. Mesela; köpeğin bir günlük zikri 20.000’dir. Eşeğin bir günlük zikri mahlukat içinde en az ve 5.000’dir. İnsan ise inansın ya da inanmasın aldığı nefesi verirken huuu diye bir ses çıkarır ki bu Arapçada ki hüve’nin kısa okunuşu olup O yani Allah’ı işaret eder. bu yüzden kafirlerde inanmadıkları halde Allah demekten müstağni olamazlar. Ancak fıtrı olan bu zikir yerine Allah katında değerli olan irade ile yönelinmiş idraki Allah’ın zikridir önemli olan.

Ayette “onlar Allah’ı, ayakta, oturarak, hatta yanları üzerine yatarlarken de zikrederler.” (Ali İmran 191), buyrulması zikrin herhangi bir vakte ve tutuma bağlı olmayıp hiçbir hal ile sınırlandırılmamış olduğu anlaşılmaktadır. Bunun anlamı da hayatın içi demektir zikir. Peygamber Efendimiz kendisi uyusa bile kalbini uyumadığını ifade etmektedir. Ayrıca gün içinde de bir insan olarak zikirlerini devam ettirmiş ve ismet sıfatı (günahsızlık) bulunmasına rağmen bazı rivayetlere göre 70 bazı rivayetlere göre de 100 defa istiğfar ederek af, kulluk, geçtiği makama af dilemek şeklinde ve örnek olmak istemiştir. Özellikle bu son dediğimiz geçtiği makama istiğfar etmek onun daima bir ileri makama sürekli olarak ilerlediğini bir önceki geride ve noksan olarak yaşandığı için ona istiğfar ettiğini göstermektedir. Bunun anlamı ümmetine de daima ileri gitmeleri için bir önemli mesaj oluşturmaktadır. Ancak Müslümanlar bu noktayı bilerek ya da bilmeyerek gözden kaçırmaktadırlar. Bunu ikra emri ile birleştirdiğimizde devamlı olarak makul ölçülerde iş durumuna göre okuyan bir Müslüman daima yeni şeyler öğrenecek ve öğrendiği ile de amel etme ihlâs ve gayretini gösterdiğini takdirde daima ileri gideceğine asla kuşku yoktur. Ancak insanlar okumayı terk ettikleri için ileriye gidecek yeni bir şeyi öğrenmeleri de söz konusu olmayınca bütün bildiklerini tekrar etmekten öte yeni bir şeyden daima uzak kalmaktadırlar. Bu da Allah için yeni bir şey yapmayı veya fedakarlıkta bulunmayı kapaktan engellemektedir. Artık Müslüman’ın asansör gibi inip inip çıkması mukadderdir.

Zikrin tarikatların tekelinden çıkarılarak Müslümanların bütün günlük hayatına mal edilmesi kurani bir görevdir. Allah’ı anmak için tasavvuf veya tarikatın şart olduğu anlayışı tamamen yanlıştır. Allah’ı anmak belli bir zaman, mekan, tarz veya din ile sınırlı olmayıp kadın-erkek, büyük-küçük, fakir-zengin herkesin sabah, öğle,ikindi, akşam, yatsı, geceleyin her zaman ve evde-işyerinde, çarşıda-pazardı, yerde-gökte, karada-denizde her yerde, ayakta, oturarak, yatarak, yürürken, koşarken, gezerken, yerken, içerken, çalışırken, dinlenirken, tek başına veya grup olarak, sessizce veya sesli, namaz kılarken, oruç tutarken, hacca veya umreye gidip zekat ve sadaka verirken, istediği şekilde istediği dille Allah’ı anması mümkündür. Bunun için tasavvuf ve tariktlar daki geleneksel merasim ve kayıtlamalar zaman içerisinde yapılan yorumlardan meydana gelmiş olup bağlıyıcı hiçbir yönü asla olamaz.

Tarikatlarda söz konusu olan zikir daha çok belli bir formaliteyi ve sayıyı yerine getirmek için içeriksiz bir şekli merasim hatta gösteri haline gelen Kuranın amacından sapmış bir uygulamadır. Halbuki Kuranı kerimde bahsi geçen “Allah’ı anmak” (zikir) bir müslümanın Allah’ı hatırlaması, o büyük Onu içinde ve yanında daima hissetmesi, onun kulluk ve itaat etmesi gereken tek ilah, heryerde ve her zaman kendisini kontrol ve gözetleyen yaratıcısı olduğu asla aklından çıkarmaması ve davranışlarını bu bilinç doğrultusunda yönlendirmesidir. Hayatın içinde bir Allah inancı kulun her işini Alla ile beraber yapmasına ve ona dayanmasına doğrudan bağlantı oluşturur. Kul zor zamanlarında da Allah’ı hatırlaması söz konusu olacağı için hayatın şartlarına karşı daha dayanıklı olacak ve psikolojik sıkıntıya da girmeyecektir. Halbuki tarikatlarda beş bin ya da on bin zikir çeken kişilerin bu zikirler sırasında zaman zaman psikolojik bunalımlara dahi girdiği görülmektedir. Kişi adeta ben zikrimi çektim diyip günlük hayatı kendi başına yaşamaya kalkmakta ve Allah’tan günlük hayatta uzaklaşmış ve olabilmektedir. Namazın günün bütününe yayılmasının bir anlamı da hayatın içinde bir zikrin daha önemli olduğu mesajı içindir.

Allah’ı anma konusunda bir yanlış da Cenabı Hakkın isimlerinin anlaşılmaksızın tekrar edilmesidir. Halbuki anmada esas olan söz değil fikir ve tefekkürdür. Cenabı Hakk Kuranı Kerimde “muhakkak ki kalpler mutmain olur” dediği kadar ali İmran 191 ayette ki şu ayette çok manidar olup üzerinde düşülmesi gerekir.

“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarla; gözlerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler. “Rabbimiz! Sen bütün bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz, bizi Cehennem azabından koru!” derler.

Bazı tarikatların zikirlerinde sayı oldukça yüksek başlıyor ve kişiyi işinden edecek seviyelere kadar çıkıyor. İlk başlangıç zikri olarak beş bin Allah zikri veriliyor. Kırk bin civarında zikir alıp da zikir yüzünden işini terk edenlere rastlandığı gibi zikrin ağırlığından dolayı gözünü oyan ve meczup hale gelenler bile bulunmaktadır.

Gerek zikirde gerekse Peygamber Efendimize Salavatta en temel unsur onların dediklerini yapmaktır. Seven sevdiğine tabi olur. Temel kural budur. Tabi olan da tabi olduğunun emirlerini tutar. Demek ki, sünnette bile bir sünneti ihya etmek Peygamber Efendimizi sevmenin bir ölçüsü olmalıdır.

Zikirle Allah’a ulaşmada alimler iki yol tesbit etmişlerdir. Bunlardan bir tanesi “seyri sülüki âfâki”, ikincisi ise “seyri sülükî enfüsi” yöntemidir. Birinci yöntem Kuranı Kerimde de sık sık zikredilen göklerin ve yerlerin yaradılışına bakmaz mısınız? İfadesiyle kendini bulan “eserden müessire” ulaşma yöntemidir. Bu yönteme göre sufi içinde yaşadığı dağlara, taşlara, ovalara, çiçeklere, şimşek ve doluya, yağmura bakar ve bu kudretin arkasından bir varsayımla bunu yaratan Allah’ın kudreti ne yüce der ve eşyadan Allah’a yönelmiş olur. İkinci yöntem olan enfüsî yöntemi ise; bir hadiste geçen “nefsini bilen Rabb’ini bilir” ifadesinden dolayı zikir, raks, dönme, cezbe yoluyla kendi nefsini dinlemek ve onu telkin ile ıslah etme yöntemidir.

Her iki yöntemin kendine göre avantajlı veya dezavantajlı yönleri vardır. Enfüsî yöntemin en büyük savunucularından birisi Mevlana Hazretleridir. Âfâki yöntemin savunucularından birisi de Ahi Evran Hazretledir. Enfüsî yöntemin bütünüyle içe dönük olmasından dolayı kişisel vesveseler ve şeytanın müdahalesi daima bir zayıf yön olarak görünmektedir. Âfâki yönteme Enfüsî yöntemcilerin eleştirisi ise sufi’nin eşyayı düşünürken onu bırakamayıp eşyada kalması ve şirke düşme tehlikesidir. Bize göre Âfâki yöntem doğayla iç içe olması nedeniyle kişisel vesveselerden ve şeytanın müdahalesinden daha uzak ve daha rahat görünmektedir. Zira zikir de doğa ile beraber yapılmaktadır.

TEKBİR

Allah-u Ekber demek; Allah’ın en büyük olduğunu ifade etmek ve Allah’ın kamelinin bütün tasavvurlardan daha yüksek olduğunu ilan etmektir. Tekbir insana aczini hatırlatır ve zilletini bildiren ulvi bir zikirdir. Sınırlı sıfatlarla Allah’ın sınırsız kudretine anlamaya çalışan insan bu zikirle kendisini nice sonsuzlukların karşısında bulur ve büyük bir hayrete düşer.

Saidi Nursi Hazretleri Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde “ İnsan, mahûkat-ı acibe ve harekât-ı garibeden aklının tartamadığı, ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, Allah-u Ekber demekle rahat bulur. Yâni, Hâlıkı daha azîm ve daha büyüktür; onların halk ve tedbiri kendisine ağır gelmez.”

Aczin tekbir ile ifade edilmesinde kişi: “Ben Onun ilmi hakkında ne düşünsem, ne tasavvur etsem, ne hayal etsem O ilim sıfatı bütün bunlardan sonsuz dereceden büyüktür”, der. Bedeni ayakta tutan ruhtur. O onunla kaim olur. Vücuttaki 70 trilyon hücre hep birlikte bir amaca hizmet eder ve vücudun düzenli çalışmasını sağlar. Göklerdeki arş, kürsi, cennet ve cehennem tecellileri de ufkumuzun çok ötesinde kalan gerçeklerdir. Bütün bu hayranlığımızı da tekbir ile dile getiriyoruz. Ve diyoruz ki “biz senin kemalini idrak edemeyiz. Senin kemalin, ancak senin bildiğin gibidir. Her ne düşünsek, her ne tasavvur etsek, senin azamet ve kemalin, cemal ve celalin, rahmet ve keremin, afv ve ğufranın bütün bunlardan sonsuz derece daha büyüktür.”, der.

Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde “ Allah’ın zatından bahsetmedin şirk” olduğunu haber veriyor. Bu bile bir tekbir dersi. İnsan tekbir getirmekle “dünyanın bela ve musibetleri ne kadar büyük olursa olsun Rabbimin rahmet ve keremi daha büyüktür” demiş olmaktadır. Böylece en çaresiz dertlere karşı bile ilahi rahmetten kişi ümitvar olur.

İnsan kalbi, cennet dahi her neyi maksat edinse, Allah onlardan daha büyüktür. Yani, kalb, Allah’ın mülküyle değil, rızası ve cemaliyle tatmin olur. İnsan her neyi severse sevsin, Allah onların hepsinde cemil ve yine neden korkarsa korksun Allah onlardan daha celildir. Tekbirin bu sırlarına vakıf olan bir mü’min süflî, bayağı, aşağı şeylerin peşinde koşmaz; âciz ve zaif mahlûkattan korkmaz.

*

ahi kul ahmed

26 Kasım 2011
Okunma
bosluk
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma