Yürüyen deniz feneri (Öykü) (Macera)

Lamia henüz lise 1 de okuyan bir kızdı. Annesi onu çok sever ve yanından ayırmazdı. Fakat artık onun da yavaş yavaş ergenlik çağına girdiğini görüyor ve ona daha fazla söz hakkı veriyordu. Onun en çok ilgilendiği şey erkeklerdi. Neden kendisinin onlardan farklı olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Kendisi ağlıyordu fakat erkekler ağlamıyordu. O, her şeyi merak ediyordu, fakat erkekler daha çok işiyle ilgili şeyleri merak ediyorlardı.

 

Fiziki farklılıkları anlıyordu ama duygusal farklılıkları çözemiyordu. Bunun için şöyle düşündü. Bir erkek ile arkadaşlık yaparsa bekli bazı şeyleri çözebilirdi. Okulundaki Buğra iyi ve sevimli bir aday olarak görünüyordu. Hiç işi uzatmadı. Zaten dobra dobra bir kızdı. O gün okul çıkışı Buğra’ya arkadaşlık teklif etti. Buğra’cığın seni benim gibi bir kız heyecanlandırır mı? deyivermişti.

 

Buğra önce şaşırmış sonra kendini toplayarak güzel teklifi kabul etmişti. Artık Buğra’nın neyi düşünerek kabul ettiğini hesaplamanın zamanı değildi. Eve gelince arkadaşı Defne’yi aradı. Yeni aşkından söz etti Annesi sessizce kapıdan onu dinlemişti. Kadını ilgilendiren şey kızının erkekleri merak etmesiydi. Bu hem doyurulması gereken hem de tehlikeli bir davranıştı. Sene sonu yaklaşıyordu. Onu Midilli adasındaki dayısına gönderirse zararsız bir erkeği tanıması daha uygun olurdu. Öyle de oldu. İki ayın sonunda okul biter bitmez kızı Lamia’yı dayısına gönderdi. Yengesi Anna onu limanda karşıladı.

 

Birlikte bir köy münübüsüne binerek yüksek tepelere kurulmuş bir köye geldiler. Köyün denize bakan tarafında kayalıklar vardı. O kayalıkların hemen yanında da bir deniz feneri vardı. Köye gelip dayısının evine varmışlardı. Dayısı bu gündüz saatinde bile uyuyordu. Lamia buna bir anlam verememişti. Dayısının kızı viki hemen gelip onları karşıladı. Ne kadar tatlı bir kızdı Viki. İlkokulu henüz bitirmişti. Lamia yengesinin gösterdiği bir odaya yerleşmişti. Ev iki katlı taştan yapılmış, hezenleri tarihi ağaçlardan kesilmişti. Onlarca odası olan tarihi bir yapıydı. Evdeki eşyalar da tarihi olarak seçilmiş olmalıydı.

 

Sadece duş ve ocaklar modern idi. Evin bodrumu tam bir mahsendi. Küpler dolusu erzak vardı. O gün nihayet dayısı Dimitri uyanmıştı. Annesi de Yunanlıydı. Fakat Türk babasıyla evlenmişti. İlişkileri kopmamıştı. Dayısı Dimitri genellikle dışarılarda geziyordu. Lamia bu durumu gerçekten merak etmeye başlamıştı. Aradan bir hafta geçmişti. Köyde bir de deli vardı. Bir sopaya biner gibi yapıp bir şeyler söyleyeceği zaman o sopayı eline alıp havaya kaldırıyordu. Lamia önce bu deliyi takip etmeğe karar verdi. Deli, kahvede oyun oynayanlara “kafasız” diyordu. Çalışan insanlara  rasatlarsa “Haydi başa, haydi başa” diyordu. Acaba boş gezen veya öyle gözükenlere ne diyordu acaba? Lamia biraz daha bu deliyi takip etmeliydi. Belki konuşursa beklemeğe gerek kalmazdı. Ona Yorki diyorlardı.

 

Yorki’ye küçük bir hediyeyle yaklaşmak istedi. Lamia ona bir çiçek uzattı. Fakat Yorki kim, kim, kim diye tekrar edip çiçeği almıyordu. Belli ki yanında kaldığım dayımı soruyordu. Bende “Dimitri” dedim. Öyle der demez benzen uzaklaştı. Acaba neden böyle davranmıştı. Belli ki bir şeyler biliyordu. Artık takip edilmesi gereken kişi dayım Dimitri olmalıydı. Önce onunla konuşup ön bilgi almak, ağzını aramak daha iyi olabilirdi. Dayım neden geç saatte eve geldiğini sorunca bir anda tıkandı kaldı. Uzun sürmedi hemen kendisini toplardı ve “Yolumuz gecedir.” Dedi. Anlıyamadım ama ötesini de soramadım. Sözü bir ara evde duvara dizdiği silahlara getirmek istedim. Bunu pas geçip hemen sözü değiştirdi. Bu kadarlık yeterdi. Biraz da yengesiyle bu işi konuşsa iyi olurdu.

 

Anna çok çekici bir kadındı. Sezgileri de kuvvetliydi. Dayım Dimitri ile ilgili bir iki soru sorar sormaz hemen kocasının ne iş yaptığını araştırdığımı anladı. Ser veriyor, sır vermiyordu. Bunun iki anlamı olabilirdi. Birincisi kocasına sadık bir saklayıcı. İkincisi ise ikisinin ortak bir iş yaptıkları idi. Bu duruma göre işim zordu. Hiç ortağım yoktu. Her şey aleyhimdeydi. Ama yılmadım. Dayım her gün gece çıkmıyordu. Haftada bir veya iki gün gidiyordu. Şöyle düşündüm. Önce evden çıkışını değil de eve gelişini takip etmeliydim. İlk hafta sonucu gayet iyiydi. Dayım eve kumaş toplarıyla gelmişti. Pencereden sabaha kadar zor da olsa bekleyip dayımın dönüşünü yakalamıştım. Korkumdan yengem Anna’ya bile bir şey soramamıştım.

 

Şimdi sıra dayımın nereye gidip ne yaptığını anlamak idi. Onun evden çıkış saatini takip etmeliydim. Hangi gün evden çıkacağını bilmediğim için her gün percerede bekliyordum. Her gün uykusuz kaldığım için öğlenden sonraya kadar dayım gibi bende uyuyordum. Sanırım yengem sezgileri ile bir şeyler anlamaya başlamıştı. Halbuki daha ortada hiçbir şey yoktu. Geleli 21 gün olmuştu ki dayım gece saat 1 sıralarında evden çıktı. Elinde onlarca silahından ikisi vardı. Neden iki silah almıştı? Eğer bir silahın mermisi biterse ikinci bir şarjör yeterdi. Bunun anlamı bu silahı bir başkasına götürüyor olsa gerekti.

 

Demek ki dayım ortak bir iş yapıyordu. Bunu iyi tahmin etmiştim. Şimdi sıra pencereden dayımın nereye doğru yöneldiğini iyi  tahmin etmekteydi. Çünkü bire bir takip etmem zordu. Evet, evet dayım o deniz fenerinin olduğu kayalıklara doğru gidiyordu. Artık usulca evden çıkıp bölgeye gitmeliydim. Kendimin bu kadar başarılı olacağına inanamadım. Yarım saatlik bir korku dolu yürüyüşten sonra kayalıklara bakan tepelere geldim. Her şey ayaklarımın altındaydı. O da ne? Deniz feneri sönmüştü. Aslında kolay kolay sönmezdi. Her deniz fenerine bir ailenin baktığını duymuştum. Neden böyleydi, işin içinde bir bit yeniği olmalıydı. Şimdi bu sorunun bağlantısını çözmeliydim. Gözlerimi dört açtım. Biraz daha tepenin ucuna yaklaşıp uçurumdan daha dikkatli baktım. Kulağıma bazı sesler geliyordu. Sesin geldiği yere doğru bakınca aynı yerde bir ışık huzmesi gördüm.

 

O da ne? Gördüğüm ışık hareket ediyordu. Neden ve nasıl hareket ediyordu. Olsa olsa dedim bu ışık, sönen deniz feneri yerine kullanılmak isteniyor olabilirdi. Oysa deniz feneri sabitken bu hareketliydi. Demek ki birileri kayalıkların yeri konusunda aldatma yapmak istiyor olabilirdi. Peki bundan amaç neydi? Şu bağıran kişiyi çözebilirse belki bir ipucu yakalayabilirdi. Bağıran kişi öyle bir bağırıyordu ki, sanki gırtlağı patlıyordu. Oysa bu bağırmasının bir anlamı yoktu. Lamia yunanca fazla bilmediği için anlamını çözemiyordu. Bu sefer yere yatıp sessiz kalarak sesi yeniden dinledi. O ses “…gel…”  diyordu. Bir kelimeyi şu eksik Yunanca’sından anlamıştı. “Gel, gel, gel” bunun anlamı neydi? Gelen kimdi? Işık Lamia’ya doğru sağdan gelip patika yolları soldan aşağıya doğru geçiyordu.

 

O da ne? Işık bir eşeğin heybesinde gidiyordu. Yanında da o bağıran adam vardı. Dayısı iki silah götürdüğüne göre diğer adam nerdeydi? Lamia yüksek tepeden kayalıklara doğru inmeye karar verdi. Şimdi her şey daha açık görünüyordu. Biraz da sahili izlese iyi olurdu. Dayısı ile bu eşek neye yarıyordu, Bunu bir an evvel çözmeliydi. Fakat gittikçe de risk alıyordu. Eğer bir pislik varsa bunu öğrenip ilgili makamlara bildirebilirdi. Büyük bir kayanın arkasına saklanıp beklemeye başladı. Salihde birdenbire bir hareketlenme oldu. Siyah elbiseli bazı adamların 20’şer metre ara ile dağılıp yerleştiğini gördü.

 

Bu dağılmak ve yerleşmek tam bir onganize iş yapıldığını göstermiyor muydu? Allah’ım sabır ver demekten kendini alamadı. Bakalım biraz daha bekleyelim deyip kayaya yaslandı. Çok sürmedi Lamia uykuya daldı. Aradan bir saat geçmişti ki Lamia silah sesleriyle uyandı. Sahile orta büyüklükte bir gemi gelip karaya oturmuş görünüyordu. Salihden de gemiye ateş ediliyordu. Gemiden karşı bir ateş yoktu. Belli ki silahları yoktu. Bir an aklına eşekteki ışığın kaydırılması geldi. Demek ki ışığın kaydırılmasıyla kayalıklar başka yerde gibi gösterilip geminin kayalıklara bindirmesi sağlanmış.olmalıydı. Bu çok zalim bir tuzaktı. Ateş tek taraflı olarak devam ediyordu. Tam çember daralmıştı ki gemiden beyaz bayrak çekildi. Dayım ve adamları 5 kişiydiler.

 

Üçü gemiden sarkıtılan ip merdivenden gemiye çıkmıştı. Sonra içerideki mallar gemiden yere indirilmeye başlandı. Bu mallar sanırım 10 kadar eşekle köydeki bazı evlerin mahzenine doğru yola çıktı. Lamia “gel gel” diyenin dayısı olduğunu ve “gel, gel” diye gemiye dediğini anladı. Demek ki avına çöken bir avcı gibi o da gemiye “gel gel” diyordu. Bu büyük bir hastalık olmalıydı. Kumar gibi. Lamia zorlukla geri dönmüş ve eve girmişti. Çok korkmuştu. Bu onun için müthiş bir macera olmuştu. Artık kısa bir süre daha kalıp Ülkesine dönmek istedi. Dimitri dayımın “Yolumuz gecedir.” Sözünü de anlamıştım. Deli Yorki’nin Dimitri muhabbetinden kaçması dayımın kötü adam olduğunu bilmesiydi.

 

Annem beni Limanda karşıladı. Birlikte eve kadar gittik. Günlüğüme “yolumuz gündüzdür” diye yazdım.  Hemen bir kağıt daha alıp Midilli Kaymakamlığı’na erkeklerden ne anladığımı yazıyordum.

 

 

Bu öyküyü yazmak aşık ahi kul ahmede nasib oldu.

7 Ekim 2013
Okunma
bosluk

Sarı güzele sararmışım (Güzelleme)

Sarı saçlarına kurban olduğum

Bahar gelir sana döner gün gelir

Sazdır tellerine zülfün gerdiğim

Yiğit ölür adı kalır gün gelir

 

Ben bu hasret ilen çokca yaşamam

Sen bu nazlar ilen niyaz çekemen

Ağla ağla derken ömre yitemem

Yaşlar yaşar darda düşer gün gelir

 

Seni seven benim ben’i göremem

Seni senim için seven bilemem

Ağu aşkın baçı gari saramam

Ölen sever ben’ler yaşar gün gelir

 

Cemal diyerekten seher düşermiş

Sarı saçlarına altın göğermiş

Beller kırılası bizden geçermiş

Körpe gelir koca düşer gün gelir

 

Ala gözlü çifte benli sevdiğim

İnsafın yok mudur öldür bakayım

Kadıya haber sal mihrin vereyim

Eşek ölür kadı bunar gün gelir

 

Kaç yaşadım yaşlar ile yaşlanmaz

Kim demedim gelir kucak söylenmez

Bu baharın ardı sıra ölünmez

Bahar gider çirkin düşer gün gelir

 

Bir aşk için yana durdum ahımdan

Gece gündüz öldüm hiç sevabından

Ağşamdan koynuna girdim canıylan

Koyun soğur adam ölür gün gelir

 

Gönlün hoş olsun a canım efendim

Yurtlarınız boş kalmaya belendim

Sizi hörülerden saydım genceldim

Nazlar sarar ömür yiter gün gelir

 

Ahi kul ahmed de kışda düşlemiş

Güzel deyu ağu içer yaşarmış

Kimse bilmez canı Hakka satarmış

Canlar ölür Canan yaşar gün gelir

 

Açıklama: bu şiir dün etlik halk otobüsünde yanına oturduğum dişçilik uzmanlığa çalışan altın saçlı kız için yazmaya çalıştım. siz benim her gördüğüme aşık olduğumu, yazıda 300 sevdiğim olduğunu, hep bu güzellikle ilgili şirleri ayrı ayrı onlara yazdığımı bilmiyorsunuz tabii. işte böyle bütün güzelleri sevmek bir Karaca’Oğlan’a bir de bize mahsus denilebilir. Yaşantılarımız benzer olduğu için yazdığımız şiirler de çok benzerlik gösteriyor. o da güzellere “var git emmi işine” diyene kadar, biz de “var git emmi dişine” kadar denilene kadar yolları, yazıları, dağları, pınarları, göçleri, yiğitleri, güzelleri, körpeleri, lebleri, belleri, canları, yaranları, cananları, hatta kocamışları birlikte yazıp duracağız. ikimizin şiirlerini yan yana koyun ve bir edebiyat öğretmenine hangisi hangisinin deyin asla ayıramaz. çünkü yaşantılar ve düşünüşler aynı…ümid ederim değerli okuyucularımız bu yazılanlardan hoşnut olur ve kendini buralarda bulur her şeyiyle..

 

ahi kul ahmed’e nasibdir

 

11 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Eşşeklik Sanatı..(Eşşek ol “kulluk için”; Eşşolueşşek olma “zulüm için”; dilsiz şeytan heç olma “zulme sustuğun için”…

Fitilli lambaya benzer gözleri
Körpe sıpa ayaklı kibar izleri
Çokça sabır çekmiş imbal yagarı
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Kuyruğu pek uzun şaklar kimine
On senelik hırka semer sırtına
Yamuk durur sırtındaki kel ohra
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Dalar bahçalara haramı bilmez
Talan eder bostanı komşuyu tınmaz
Kaç sopa yemiştir kavaktan caymaz
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Özbağdan gelmiş anası ölesi
Ölçtürdüm baktım sekleme gelesi
Üç gündür yemedi yok diye sıpası
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Satam dedim çektim at pazarına
Çifte saldı tuttum it nazarına
Üç beş veren caydı huy sebebine
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Bağa diye salladım çift habeyi
Buzlu testi yükledim al hareli
Oğlan dahi girermiş bir denk payı
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Yolda rahvan yürür kim heç aksamaz
Önde karpuz kabuğu hiç kaçırmaz
Çare yok boynundan aşırır yagaz
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Emerkene görünmüyor sıpası
Yularını çektirmiyor inadı
Yem döktüm arpasız bilmez samanı
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Mülayim durur lakin kimse bilmez
Erkek eşşeğe hoş anırır geçmez
Eşşekler içinde eşşeksiz olmaz
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Bıktırdı inadından imbal yetmez
Sağrısına vurmadan bir adım atmaz
Kıçını yırtsan da rahvanı bozmaz
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Soyunda insan kanı mı var arsız
Hiç had hudut bilmez tepeler densiz
Kimin elinde kaldıysa şerefsiz
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

İstemem ağam salalım da gitsin
Takatim kalmadı çekemem ölsün
Hayvanlar içinde yok mudur algın
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Muhanete gitmez alan bir zaman
Yeter ki anlasın eşşekten galan
Eşşeklik bir kusur olsaydı Hakk’tan
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Noksanı çifte ipekli palandır
Tırnağın kesmeli nalbant burhandır
Yazsam ki eşşeklik üç beş kaymedir
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Caydın mı ahmed eyi olur eşşek
Anırmıyor görmezse erkek eşşek
Kim sözden caya eşşek oğlu eşşek
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Yelesi yok yularını çektirmez
Kendi gider imbal sopa dinlemez
Nizam-ül mülk der eşşeklik bilinmez
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Kaçıncı testi kırdığı saymadım
Maniyle sövdüm feleğe ohşattım
Zalim kulları eşşekliğe yazdım
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Çok gezmiş yol yordam bilir şaşırmaz
Evden bağa rahvan yürür seğirtmez
Hakk’tan geçip kuldan şeref aranmaz
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Üç yiğit getirin tutsun yularını
Kim yaban binermiş bilsin haddini
İslam’ı hapseden eşşek densizi
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Yazılmamış katim kalmış sayımda
Çöküp kalmış kızıleniş başında
Eşşek çekmez müsteşarın işinde
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Ey eşşek senin kusurun Hakk’tandır
Gel gör ki eşşeklik zalim kuldandır
Nice insan var ki eşşek âlâdır
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Ey eşşek seklemi vurdum sağrına
Çektin ıhlamaz sabrı endamıyla
Eşşek olanlar bilmez ki kadriyle
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Zulmetmedi üç beş haram ot belki
Hiç isyan etmedi de çöktü kaldı
Lakin insan zulmle isyan dercetti
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

O benim rahvanımdır koyver gider
Onca yüke ih demez sabır çeker
İnsan yükü görür de eşşek arar
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Ey oğul eşşek ol eşşeklik yapma
Bir eşşek sabrı duy kulluktan kaçma
Kaç eşşek saldırsa arkadan varma
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Zulmü yaz eşşekoğlu eşşek diye
Bildir eşşekliğini haksız diye
Susma dilsiz şeytan sayarım sene
Heç kusur bulamadım bu eşşekte

*

Ol kusur eşşektedir kim eşşektir
Al yazma çarlandır gene eşşektir
Semanı bilmez mi samandan bilir
Heç kusur bulamadım şu eşşoğlu eşşeklerde

*

Eşşek garib kuldur darı mihnette
Eşşeklik huydur cihanı kudrette
Var eşşeklerin Rabbi sadarette
Heç kusur bulamadım eşşoğlu beş kulaklarda

*

Lakin bu devir geçer zaman döner
Eşşekler eşşeklikten olur bizar
Ataş yarandır kaç eşşeğe, “susar”
Heç kusur bulamadım şu eşşeğlu susanlarda

*
ahi kul ahmede nasib

*

Not: Bu şiir bize Ağulu aşın duasından bir şey anlamazlar, eşşek şiiri yaz diyen bir okuyucu ile, felek kasidesini okuyup “bana bir eşşek şiiri yaz” diyen başka bir okuyucu, ve bize Ahiler kitabı yazdırıp parasını ödemeyen, gerçekte ise

- Şer’i Ahiliği laikleştirmek isteyenlere Tanrı kelimesi sokuşturanlara karşı bu şiir yazıldı. Ortada görünmeyen bir İslam mücadelesi var, fakat insanlara anlatamıyorum. Umarım siz anlarsınız müslim dostlar.

- seman: kar, kazanç, gelir , para demektir.
-haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Hadisi şeriftir ki çok önemlidir.
-rahvan hızlı ve sabit, aynı kararda yürüyüş demektir.
-eşşeğe arkadan varmamak: onun puştluğunu bildiğin yönden yaklaşma, kendini emniyete al demektir. mümin aynı delikten bir defa ısırılır, bir hadistir.
-katim kalmak: sayım dışı kalmak.
-yagaz: inat, aksi
-Nizam-ül mülk: büyük selçukluların önemli veziri. türkmenleri anadoluya yönlendirdi ve “siyasetname adlı eseri yazdı. devlet adamlarına öğütleri içeriyor.
-habe: eşşeğin üzerine atılan iki taraflı torba
-hare:al kırmızı kumaş
-imbal: eşeğin hızlı gitmesi için boynunun dibine bayırılan sivri demir
-seklem:büyük buğday çuvalı 60-80 kilo arası.

1 Aralık 2011
Okunma
bosluk

okuyucuya seranat

bu yazı mail okuyucuma gnderdiğim bir yazıdır…

sevgili dostlar 15 dakika oldu bu şiirler nasip oldu. (ataşta demlenen can isytert benden şiiri)sizlerle paylaşmak istedim. lakin iyi yada kötü hiç bir şey söylemiyorsunuz. neden?
*
hangi mezarlığın yaranısınız ki susmakta sizden yok mahir.

lakin sulu zırtlak eyledi hak bizi zahir.

birlikte susacağız elbet bilirim ahir.

sözden yar çıkar hak ise sözü bilir.

susmanın karı ancak hal ile olsa kahir.

susmak senin işin değil el ile konuş kardır.

ahi ahmed konuşmasa kul olmazdı belki katır.

kul olunca eşşek sabrı denedi seklem ağır

ahi kul ahmed olunca bezendi ata geçilmedi zahir.

son durak karatoprak olsa da at gibi yaşayalım.

kişnedikçe hakka bir seranat salalım.

söyleyen hakkın atıdır bilelim.

susan haddi sabrıyla eşşek sayılır diyelim.

siz en iyisi ne eşşek olun ne at olun.

bir iyi söz yazmış kul ahmede gül olun

yanmadan gül olmak nasılsa sırrı bildirin.

size torpil yapalım biraz aşk içinde nefsi öldürün

ölmeyen nefisten at çıkmaz

at olmayanlar erden sayılmaz

er olmayandan da koçyiğitler çıkmaz.

eh anladınız muradımı siz içun

siz dahi muradımdır hak içun

bir şart koşarım size aşk ile okuyun

her okur şapşallığa red yazar Allah içun

ahi kul ahmed

7 Kasım 2011
Okunma
bosluk
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma