Allah dursun insan öne çıksın? (Ömer’e mektup)

Selamün aleyküm,

Sevgili ömer,

Sana cenazede takılmam elbette boş değildi. Elimdeki yazıları hiç kimseye veremedim. Bir tek sana ve aldıysa Mehmet ali ye kısmet oldu.

Senin orada bana ayrılırken  “Kendine iyi bak” dediğin benzetme, zannımca çok tehlikeli bir yaklaşım. Zira bu söylemin İslam’da yer aldığına ilişkin hiçbir karine bile yok. Elbette bir insan çukura düşmek üzere olan birine “dikkat et” diye bağırabilir de. Ancak senin tekrar ettiğin söylem tamamiyle genel bir yaşamın iyi olmasına ilişkin bir dilek.

 

İlk planda şirin görünüyor olmasına rağmen genel olarak hayatın devam ettirilmesinin Allah’a ait olduğunu bir müslümanın gargara yapmadan bilmesi gerekir. Bunun biraz daha ince tarafı bu hayatın devamının Allah ile olacağını bilse bile bunu unutup modern hayatın çemberine, tuzağına  uyup bu senin dediğin kelimeleri sarfetmesidir. Buna ikinci türden bir hata diyebiliriz.

 

Hayatın devam etmesindeki karar ve etkinlik tamamiyle Allah’a aittir. Zira bunun içine, şöyle düşün, yediği yemeğin yaramasından tut yolda giderken kaza yapmasına, hatta kör bir kurşuna, veya aklına gelecek her türlü nahoş olayın hayra ve olumluya yani yaramasına kadar her şey Allahü Tealanın kudretinde değişik Esma-i Hüsna’larının tecellileri olarak devam eder gider.

Şimdi bu durumun tamamını koyacağımız temel argüman EMANET kavramıdır. Çünkü emanet kavramı özellikle hazreti Rasulüllah efendimizin VEDA HUTBESİNDE kadınlar için söylediği sözlerde geçer. Orada der ki “siz onları (Kadınlarınızı) Allah’ın emaneti olarak aldınız……” der. İşte bu emanet, alınan bir şeyin belli bir süre sonra aynen hiç bozmadan, kırmadan, dökmeden, yaralamadan hatta hiç kötü söz söylemeden geri iadesi anlamına gelir.

Aynı emaneti, işte insanlar birbirine emanet etmedikleri için kendi kontrolünün dışında başka bir yerde yaşayan insana da elbette yapamazlar. Geriye kişinin kendi kendine emaneti diyebileceğimiz senin “Kendine iyi bak” sözüne kalıyor. Yukarıda izah ettiğim yaşamın içindeki Allah’ın kudreti varken ısrarla ve yanlış olarak kişiyi kendine emanet ettirmek haşa “Allah’ı yukarı çıksın (Yücelterek dışlama), biz burada kendimize yeteriz, bize karışmasın” anlamındaki imani bir hataya da bizi götürebilir diyebiliriz. (sizin kastınız bu olmasa bile)

Dolayısıyla emanet kavramını en iyi gerçekleştiren Allahü Teala’dan başka kim olabilir ki. Şöyle ki: yediğiniz yarayacak, karnınız ağrımayacak, rahatlıkla tuvalete çıkacak ve rahatlıyacaksınız, zamanında ve iyi bir uyku çekeceksiniz, yolda bir ballici sizi çevirmeyecek bıçaklamayacak, işinizde doğru karar almanızı Allah sağlıyacak, insanlar size sevgi ile bakacak, arabanızla kaza yapmanız engellenip doğru istikamette gideceksiniz, son olarak diyeyim ki Allah size kendisini zikretme fırsatı verecek, sürekli nefes almanız sağlanacak v.s yani hep doğrulardan ve faydalılardan oluşaqn bir yaşam zinciri…hep size hizmet e3decek. Ve bunun hepsini Allah sağladığı halde emaneti kalkıp insana yapacaksınız.???

 

Sevgili Ömerciğim, bunları bir insan kendi kendine yapıyorum diye ortaya çıkıyorsa hemen o adama kendi kendini emanet et, üstüne üstlük seni de emanet kabul etsin olmaz mı….Elbette ben senin buralarda olmadığını biliyorum. Lakin boş bulunup gizli şirk koşan insanların tarlasında ne arıyorsun??? Kalbi Allah için çarpanların dili de Allahı ve onun söylemlerini, ona çıkan söylemleri söyler.

 

Dikkatle bunları okumanı ve İslam’a yönelen tehlikeleri bilerek bilinçli olarak nasıl konuşman gerektiğini kendinin belirlemesini çok arzu ederim. Zira İslam’a yalnızca dışarıdan değil içerden de uyum sağlama şeklinde de olsa tehlikeler geliyor. Şu akşam saatinde gözlerimi doldurdun.

Seni ve aileni mübarek biliyor ve kardeş olarak seviyorum. Seni kıracak aşırı bir söz bu yazıda geçti ise kastımın olmadığına ver.

ALLAH’a EMANET OL.  ALLAH’a EMANET OL.  ALLAH’a EMANET OL. 

Aşık üstadın ahmed

21 Mart 2013
Okunma
bosluk

peygamberlerin vasıfları

Peygamberlerin Vasıfları:
Peygamberlerin tümünün beş temel vasfı vardır. Bunlar: “Sıdk, Emanet, Fetanet, Tebliğ ve İsmet”tir. Bu vasıfları üzerinde taşımayan peygamber olamaz; peygamberlik iddia ediyorsa bu sahte olur.

Sıdk: Doğruluk ve asla yalan söylememektir. Bu vasfı peygamberliğinden önce de sonra da devamlı olmalıdır. İnsanlara yalan söyleyen Allah hakkında da söyleyebilir. Allah adına yalan söylemek ise günahların en büyüğüdür. Sıdk sadece sözle olmaz; davranış ve tutumda, hal ve hareketlerinde de doğru olması demektir. Tüm peygamberler her şeyleri ile doğrudurlar.

Emanet: Herkesin güvenini kazanması demektir. Güvenilmeyen insan peygamber olamaz. Toplumda kendisine itimat edilen ve güvenilen biri olması ve bu vasıfları ile öne çıkması ve meşhur olması gerekir. Peygamberimize “Muhammedü’l-Emin” denilmesi bunu ispat eder. Diğer peygamberler de böyledir.

Fetanet: Akıllı ve zeki olmak demektir. Akıl ve zekânın olması yetmez; aklını ve zekâsını mükemmel şekilde doğru olarak kullanmak daha önemlidir. Peygamberler akıl ve zekâları ile tebliğ ve davette, insanları idare etmedeki siyaseti ile bunu ispat ederek insanlara kendilerini kabul ettirmiş olmaları gerekir. Tüm peygamberler böyledir.

Tebliğ: Bu Allah’ın vahyini insanlara sadece duyurmak demek değildir. Eksiksiz duyurmak ile beraber insanların anlayacağı şekilde ve yanlış anlamalara fırsat vermeyecek tarzda muhataba göre açıklamak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak anlamlarını içeren bir vasıftır. Bazılarının zannı gibi peygamber (hâşâ) bir postacı değildir. Zaten Arap müşrikleri de bunu istiyorlardı. Siz Allah’ın emrini duyurun biz istediğimiz gibi anlayalım ve yorumlayalım diyorlardı. Peygambere itaat etmek istemiyorlardı. “Bize bunu bir melek getirseydi itaat ederdik” diyorlardı. Tebliğ, vahyin doğru şekilde anlaşılması ve doğru uygulanması anlamlarını içerir. Yoksa Allah bir melek ile kitabını gönderir ve gerisini insanlara bırakırdı.

İsmet: Günah işlememek, tüm kusur ve hatalardan uzak durmak demektir. Bu kusur ahlaktan ibaret değildir. Düşünce ve inançta, ibadet ve tebliğde, insani ve beşeri münasebetlerde istikamet ve doğruluk üzere olmak anlamlarını içerir. Peygamberler bunların tümünde hata ve günahtan, yanlış davranış ve hareketten uzaktırlar ve beridirler, her yaptıkları doğrudur. Yine peygamberler vahyi izahtaki hatalardan beridir demektir.

Bunların dışında ahir zaman peygamberi olan peygamberimiz’e (sav) has olan ve “Hasâis-i Nübüvvet-i Muhammediye” denilen vasıfları da vardır. Bunlar ise: “Son peygamber olması, Kur’anın, ahkâmının ve dininin kıyamete kadar devam etmesi ve tüm insanlara gönderilmiş olması” gibi üç temel vasfıdır.

Son Peygamber Olması: Hz. Muhammed (sav) son peygamberdir. Her şeyin bir sonu vardır. Peygamberlik müessesesinin sonu da Hz. Muhammed (sav) ile son bulmuştur. Bunun için peygamberimiz (sav) “Hatemu’l-Enbiya”dır. Bundan sonra peygamber yoktur. Çünkü sonunda kıyamet kopacaktır.

Dini Kıyamete Kadar Geçerlidir: Sondur, en mükemmeldir ve tüm insanların tüm zamanlardaki ihtiyacına kâfidir. İnsanlığın dünya ve ahiret saadeti için daha mükemmeli yoktur ve olamaz. Daha mükemmeli olamayacağı için yenisine ihtiyaç yoktur. “İnsan mükemmel yaratılmıştır. Daha mükemmeli olamaz” gibi bir durumdur bu. Bundan daha mükemmelini akl-ı beşer düşünemez. Bilmemek ve kabul etmemekle gerçekler değişmez. İnsan aklının görevi itiraz etmek değil anlamaya çalışmaktır. Yani akıl itiraz aleti değil; anlama aletidir.

Tüm İnsanlığa Gönderilmiştir: Kur’an ve Hz. Muhammed (sav) tüm insanlığın peygamberidir. Arapların ve müslümanların peygamberidir denemez. Peygamberimizin ümmeti tüm insanlıktır. İngiliz, Rus, Çin, Japon, Kızılderili, Zenci ve Eskimo’ların ve şu anda yeryüzünde bulunan Hindu, Şinto, Hıristiyan ve Yahudilerin peygamberi Hz. Muhammed (sav) dir. Hepsi peygamberimizin (sav) ümmetidir. Ancak onlar kabul etmemektedirler. Bu Arap müşriklerinin peygamberimizin peygamberliğini kabul etmemeleri gibi bir durumdur.

Ümmet ikiye ayrılır: Ümmet-i Da’ve ve Ümmet-i İcabe. Bir peygamberin davet ile mükellef olduğu tüm insanlara “Ümmet-i Dave” denir. Peygamberin davetini kabul edenlere ise “Ümmet-i İcâbe” denir. Bizler “Elhamdülillah” daveti kabul edenlerdeniz. Kabul etmeyenlerin tümü de “Davete” muhatap olanlardır. Bunun için “Ümmet-i Dâ’ve” dirler. Daveti kabul edenlerin görevi ise kabul etmeyenlere daveti duyurmak ve tebliğe devam etmektir.

8 Eylül 2011
Okunma
bosluk
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Dili Seç

cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma