Alimler içinde cahillerin
Salihler yanında gafillerin
Arifler gönlünde dünyaların
Sözü kargada bühtana döner
***
Dervişler gönlünde dünya olmaz
Haram yemez garip kırmaz
Zulüm görse haktan geçmez
Sözü musada ejderha olur
***
Fakirim dediğim kimse tutmaz
Bildiğim doğrudan kılca sapmaz
Sıdkımı rahmandan dahi bilmez
Sözü şeytanda hem hal olur
***
Kulların duası nazı sada
Küllerim savrulur badı saba
Hallerim sorulur yadı seha
Sözü levhinde nalan olur
***
Güllerim gülledi bülbül için
Bahar geldi dağlar ferhat için
Şirin güldü güllerim gül için
Sözü türkümde yaran olur
Mani dizdim güle
Bülbül nalan olur.
Her sevenin yadı
Güle şadan olur
***
Ey gül gülün kimdir
Bir gül gülem demdir
Gülüm halim sırdır
Sırrım bühtan olur
***
Levhe yazdı bir gül
Gül muhammed bir gül
Ümmet sevdi bu gül
Nur muhammed bu gül
***
Muhammedin yadı
Hak muhabbet bir gül
Ümmet gülün kendi
Ver muhammed bir gül
***
Kimin ömrü gülsüz
Bakar kalbi nursuz
Olur lafı nursuz
Gül nidesin gül
***
Gül verdim şeyhime
Gel dedi yanıma
Tövbe kıl rabbine
Gül alasın gül
***
Gül benim gül yarim
Bülbül der ben neyim
Ben canana yanam
Gül benim gül yarim
***
Toprak ol toprak ki
Gül bitiresin gül
Engin ol gönül ki
Gül aanasın gül
***
Gülüme gül verdim
Aşkımı duy dedim
Kokunu muhammed
Gül sanasın gül
***
Güle rüşvet verdim
Bana bir gül deyu
Bülbül dedi yarim
Gül bilesin gül
kul ahmed
Muzaffer abi,
sana deliliği tavsiye ederim.
akılla bu gemi yürümez muzaffer abi. deliliğin önemini yazsaydın ya..kendini çok yormuşsun. aklını seveni dünyaya salıver gitsin.
deliler ümmet olmuş gökte bir bakıver. delinin donu neyse, benim dinim de odur. donsuz zaten ayıp olur. lakin delinin donu başına geçirdiğidir. işte bizim başımıza geçirdiğimiz Hz. ömerin sallanan cübbesi gibidir. işte kimi tersten giyer kimi düzden. lakin hepsi de dinin ölçüsüdür. kimi yerde sürür efil efil, kimi mini etek gibi giyer bacaklarını gösterir. işte bu ben’i öldürmediğindendir ve dini de kısadır bu yüzden.
kırşehirde bacakları açık bir deli gördüm. şunu hem doyurayım hem giydireyim dedim lakin olmadı. o kimseden bir şey kabul etmez dediler. bir çöplükten öbürüne geçiyordu. bir sonraki çöplüğe bir kebap atayım dedim onu da almadı. bu kirli kafayla kaşınmadan nasıl duruyor diye taaccüp ettim. sonra ankaraya döndüğümde 4 gün yıkanmadan durduğumu akşama kadar farkında olmadan aç durduğumu görünce bir anda hatırladım. demek ki durduruluyormuş hak tarafından dedim. yani deliler hakkın özel kullarıymış dedim. ve deli olmaya karar verip aşağıdaki şiiri yazdım.
yaşamayan yazamayacağına göre şairler en dürüst insanlardan çıkar biliyor musunuz. kılıçla da rüzgara resim çizerler onlar.
elazığda deli hayri derler bir deli varmış. tuman giyer lakin biraz açık gezermiş (uzun donu var lakin pantolon gibi kalın ve uzun bir giysisi yokmuş). bir gün bir muhterem Allah dostu bir zat bu deli hayriyi giyinmesi için azarlamış. hoca aynı gece rüyasında Hz. Rasülüllahı görmüş. Peygamber efendimiz demiş ki bu imama:”Hayrime dokunma” demiş. hoca da cevap vermiş. ” Ya Rasülüllah ya Hayrini giydir, ya da şeriatını kaldır” demiş. neyse ertesi gün hoca hayriyi çarşıda giyinik görünce hayri hocaya kızarak “git başımdan demiş. Rasülüllah bile başa çıkamadı seninle” demiş. bu ayniyle vaki bir olaydır. anlatan Elazığda ikamet etmiş diyarbakırlı arkadaşımdır.
işte böyle. her akılda bir “ben” gizlidir. akılarınızı ortaya getirin koyun demişler. sonra birer tane alın gidin demişler. herkes kendi aklını almış… delide ise asla ben olmaz. işte asıl sorun akıln “Ben”e değil hakka hizmete dönüştürülmesindedir.
işte hizmeti de kullar yapacağına göre kullukta akıl işe yarar bir meta olabilir. islamda hiç bir şey mutlak iyi ya da kötü olmaz. daima ne işe yaradığı ile kıymet ve itibar görür. para, mal, avrat, sıpa, makam, hep böyledir. müslüman ikili düşünmediği için hırslı oluyor, gazaplı oluyor, makam için yaltaklanıyor, kazık atıyor, işçi ücretini ödemeyip zulüm yapıyor.
kalbine bu ikili değerlendirmeyi iyice bir yerleştirebilse artık deli hayatını tacirler de yaşar.. lakin tekli değerlendirme daima “ALLAH YOKTUR” dedirtiyor. camide müslüman evinde zalim, işinde kafir, toplumda selamsız, menfaate dayalı bir riyakarlıkla pejmürde bir hayat sürüyor.. yazık..
rızkı ben alırım diyor her tedbiri hırsla aşırı olarak tedbire güvenerek alıyor, öğrenci çalışırsam alırım deyip allahı sınava müdahil görmüyor. çünkü erdeme değil maddeci başarıya kilitlenmiş durumda ila ahir… felaket bir manzara… işte 117 000 personeli ile diyanet dini hayata geçiremiyor bir türlü.. onlar da fazla akıllılar sınıfından… ne çekiyoruz şu akıllıların elinden vesselam.. bir de bize bakın bakalım… sevgilerim yetmez ben aşkla severim adamı ya da defederim vesselam..
aşık ahi kul ahmete yazmak nasib olmuştur
saidim ne oldu sana böyle
dut mu yedin dalda hadi söyle
sesin gitti rengin soldu öyle
şakıyan bülbüller sorar seni
*
çok günler geçti okumadın gazel
fuzuli beyti kelamı evvel
karacoğlan gelinlere melül
sevilen güzeller sarar beni
*
kul ahmedim yüreğin mi yanık
her sözün arşu alada sanık
rahman şu ac’zin kalbinde konuk
zikreden gönüller sever SENİ
ahi kul ahmed
Uzun soluklu bir yarışın savaşcıları, bir meslek edinmek için ilim yapmaya yola çıkmış ilim askerleri, sabırla inatla kitapların sırlarını çözmeye çalışan fikir gazileri, sınav hedefine kilitlenmiş kararlı pilotlar, kendi fikrini söylemek yerine başkasının seçeneklerinde en doğruyu bulmanın cambazları (sizin suçunuz değil), onlara kendi maaşından, yiyeceğinden keserek dersane parası ödemeğe mecbur bırakılan, zengin olmadığı halde zengin davranmak zorunda bırakılan, geceleyin kalkıp oğluna kızına başarılı olması için dua eden, fedakar anne babalar, hepinizin gazası mübarek olsun!
Devleti yönetenlerin sizi getirdiği nokta 1 692 000 öğrenciyi üniversite kapısına getirerek yığmak ve birbirine kırdırmak. Meslek yerine “kültürsüz asla yaşanmaz” diyen ideoloji aptalları. Ve bunu hala kıramayan yöneticiler. Bu sonuç sizlere günah olarak yeter de artar bile.
Bildiğiniz üzere zeka çeşitleri 8 türlüdür. Matematiksel zeka, sanatsal zeka v.s. Sınavın ikiye çıkması ve puanına güvenenin istediği tercihi yapabilmesi kısmen bir iyilik getirdi denilebilir. Siz stres ikiye çıktı diye düşünmeyin lütfen. Yeni üniversitelerin açılması ve kontenjanların artırılması da bir iyileştirme sayılmalıdır. Fakat her zeka türüne göre ayrı bir soru hazırlanması ne kadar adaletli olurdu! Neden olmasın? Torpil olmasın diye merkezi sınav yapıp adaletli olmaya çalışırken, bu sefer zeka farklılıklarına göre davranılmadığı için başka bir adaletsizlik olmuyor mu?
Sevgili öğrenci kardeşlerim, gittiğiniz dersanelerdeki rehberlikçi öğretmenlerin söyledikleri düşünce ve davranış öğütlerine uyun. Onlar inancı pek katmadıkları için laik öğüt daima eksik kalır. İlave olarak ben de size acizane şunları söyleyebilirim.
İMAN VE TEVEKKÜL SINAVI KOLAYLAŞTIRIR
Kuşkusuz sizler de inançlı insanlarsınız. İnançlı bir ülkede hep birlikte imanla yaşıyoruz. Ancak inancımızı sadece ihtiyacımızın arttığı bir anda mı hatırlıyoruz acaba? Ama olsun, bu bile gene bir şey sayılmalıdır. Sınavdan önce sabahleyin kalktığınızda bir abdest alıp iki rekat bir kaza namazı kılmanız ve “Ya Rabbi sınavda zihnimi aç, anlamamı kolaylaştır ve beni muvaffak eyle, sınavımı da hayırlara vesile kıl” demeniz ne kadar önemlidir.
İtikad noktasında ise şöyle düşünmelisiniz. “Benim sınavda kaç soru yapacağımı, kaç puan alacağımı, hangi mesleğe gireceğimi, kaç para kazanacağımı, kiminle evleneceğimi Cenab-ı Allah biliyor”diyebilmelisiniz. Onun ilminden şüpheniz mi var? O halde sizin yapacağınız önceden bilinen bir şeyin gerçekleştirilmesi için emredilen çalışma (Fiili dua diyoruz) ve sınava girip gayret etmeyi en iyi şekilde yapmaktan ibarettir. Yani ALLAH’a sağlam iman ve güven duymak. SONUÇLARI ona bırakmak. İşte TEVEKKÜL dediğimiz hadise ana hatlarıyla budur. Buna inanan kişi hiç telaş etmez. Sadece emredileni yapar. Bu iman ve idrak ise sizin sınavda daha rahat olmanızı ve idrakinizin açıklığı ile sorulara daha rahat nüfuz etmenizi sağlar. Keşke beş vakit namazınızı kılabilseniz. Çünkü güven vesilesiz olmaz ve vesile ibadettir az da olsa. Ne kadar güzel olurdu. Ders çalışmak zorundayım, “zamanım yok” diye sakın bahane bulmayın. Savaşta namaz kılan sahabeyi hatırlayın. Her bahane kuyruklu bir yalandır.
İlmin kaynağı ilahidir ve Allah’tandır. “Verilmiştir” diye bilmek gerekir. Böyle bilirseniz tevazuya gider ve meslekte halka hizmet edersiniz. Eğer “ben okudum elde ettim” derseniz kibirlenirsiniz ve acısını halktan çıkararak “onlar da bedelini ödesinler” der ve merhamet etmezsiniz. Bir hadiste “bir şeyde merhamet olursa ne güzeldir. Merhamet çıkarılıp alınırsa ne kadar çirkinleşir” buyruldu. Bu yüzden meslek hayatına geçtiğinizde muhakkak merhametli olmaya gayret ediniz. İşte bu “insan olmak” demektir. Yani mesleğinizi küçümsemek yerine onunla insan olmanın yollarını arayın. İşte ahiret de artık yanı başınızdadır.
Sınavda heyecan yapmayınız. Bildiğiniz bir duayı okuyabilirsiniz ve güzel olur. Allah’ın yardımını isteyiniz. Sınavdan çıkınca “şu kadar yapabildim” diyebilirsiniz. Ancak “yaptım” diyerek kibirlilik göstermeyiniz. Sonuçlar konusunda iyi bir sonuç bekleniyorsa “güzel bir sonuç bekliyorum inşallah” diyerek Allah’ı unutmayınız. “Ben dersanede zaten birinci geliyorum” diyen bir çocuk sınavı panikleyip terketmişti…
“GAYRET”İN ÜZERİNE “İNŞALLAH” DEMEK SINAV KAZANDIRIR. KAYMAKTIR.
Değerli anne babalar. Sizler de çocuklarınızı artık büyümüş kabul edin ve onları ders çalışması konusunda rahat bırakın. Onları “ben koparıp alırım, sınavı kazanırım” gibi rızık ve nasibi inkar eden konuşmalardan sakındırıcı güzel öğütler verebilirsiniz. Yalnız dua yeterli olmaz. İdrakin de Allah’a teslimiyetle bezenmesi gerekir. Onlara “inşallah yapabilirim, inşallah şu kadar soru çözebilirim, inşallah iyi bir sonuç bekliyorum, aldığım puan inşallah hayırlara vesile olur, inşallah hayırlı bir okula girebilirim, inşallah hayırlı bir meslekte insanlara hizmet edebilirim” gibi sözlere ve ulvi amaçlara onları alıştırınız. Bu düşünce çocuğu başardığında kibirden, başarısızlığa uğradığında da psikolojik çöküntüye uğramaktan, isyandan korur ve teskin eder. Öğrencilerin yarısına sınav kaybettiriliyorsa kaybedenler geri zekalı mı? Elbette değil. Sistemin bu çocukları getirdiği nokta bu.. Bu yüzden kaybedenlerin pek öyle üzülmemeleri gerekiyor. Siyasilerin günah hanesi çok dolu.
Çocuğunuz başarısız olduğunda ne dedikodu yapıp çocuğa yüklenerek aşağılayın ne de “canın sağolsun sen varsın ya” deyin. Gel bakalım neden bu sonuç doğdu diye oturup usturupluca konuşabilmelisiniz. Çünkü hatalarını anlaması ve ders çıkarması bir daha ki sefere onları yapmaması gerekir. Elbette bir sınavı kaybetmek dünyanın sonu da değil. Çocuğa erdeminden dolayı taltif edin. Ödül, ahlakla başarmaya, ve kaybedene de ahlakla çalıştığı halde kısmet olmadığı için ders alıp sabrına verilmelidir. Ahlak olunca ödülsüz insan olmaz.. Ahlaksız başarı kibre gidip zulme başlar, ahlaksız kaybeden de isyan ve küfre gider.. Bu yüzden ilim ahlaksız olmaz. Ahlak ilmin FAYDASIDIR. Faydasız ilimden ALLAH’a peygamber sığınmamış mıydı?
GENÇLERLE YARENLİK
Bir hikaye Aisopos’tan: Katırın biri arpa yemekten şişmanlamış. Başlamış “Ben at dayıma benziyorum, her şeyim ona çekmiş…” diye hava atmaya ama bir gün katırı koşturmuşlar. Koşu bitince suratını asmış ve eşek babası aklına gelmiş….
Aynı yazar “atın haline imrenen eşek” masalında diyor ki: “At bol bol yiyip geziyor, ben ise çalışıp aç kalıyorum!”diyen eşek, atın haline imreniyormuş… bir gün savaş çıkmış ve çiftlik sahibiyle at savaşta ölmüş. Eşek olanlara tanık olunca haline şükredip bir daha ağzını açmadan hep çalışmış.
Evet. Masalların dediği gibi aslımızı, yeteneklerimizi, kim olduğumuzu unutursak bir gün bize hatırlatırlar, o zaman var olan kıymetimiz de gider.
“Tilki bir gün boyuna posuna hayran olduğu aslanın yanına o uyurken uzanıp kendini onunla ölçmeye çalışıyormuş ki, aslan birden uyanmış ve tilkiyi yemiş….” aslında böyle bir hikaye yok ben uydurdum. Eğer bunu uydurmasaydım kaz gibi yumurtlamaya çalışan tavuğun acıklı hikayesini anlatacaktım. Ne bileyim utandım işte…
Bir nasihat: Dikkat edin, farklı düşünmek, çok çalışmak, ahlaklı olmak, başkalarına değil kendi işine odaklanmak, ısrarcı olmak, çok danışmak, sonunda başarıyı getirir.
En büyük tehlikelerden biri, kendinizi hafife almaktır. Söylemek istediğimiz, kendinizi yüceltmeniz, bulunmaz hint kumaşı gibi görmeniz değildir. Kişilik ve davranış olarak oldukça mütevazi fakat iş ve uğraş konusunda yüksek bir uygulamayı hedeflemelisiniz. Siz canlı bir hazinesiniz. Fiziksel yetenekler, soyut zekanız, ruhsal yeteneklerinizin bir tanesini kaybettiğinizi bir düşünün ve varken de değerini anlayarak gücünüz yettiğince “elhamdülillah” deyiniz. Ve onları da hakkın rızasının dışında kullanmayınız. Şükür budur.
Yusuf Has Hacip “bilgisizlik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” diyor. Mutlu olmak istiyorsan bilgisizlik hastalığını tedavi ettir.
Ahi Fütüvvetnamelerinde bilgisizlik “hiç bir şeydir” diye yazar. Yani insan bilgisiz hiç oluyor. Ne kadar ilginç değil mi? Bağdat’ta insanlar evlerindeki kitap ciltlerinin sayısı ile öğünürlermiş. Japonya’da bir kişiye 24 kitap düşerken bizde 6 kişiye bir kitap düşüyor. İşte aptal toplum diye buna derler…
Nasrettin hoca “yüzüğümü kaybettim” diye feryat etmiş. Tüm köylü seferber olmuş. Köyün her tarafı taranmış, ama yüzük yok. Nihayet yüzüğü aramaktan yorgun düşmüşler. Ahaliden biri sormuş: “hocam yüzüğünü dışarıda kayıp ettiğinden emin misin?” hoca şöyle demiş: “yüzüğümü evde düşürdüm ama içerisi karanlık olduğundan dışarıda aramak daha kolay”
Yani kusuru: derslerin ağırlığında, öğretmende, eğitim sisteminde, evde, ya da kaderde, Allah’da, şansızlıkta, fakirlikte, geri zekalılıkta aramayın. Kendinizde arayın. İşinize gelmeyen konuları bilinçaltına atmayın, yani halının altına. Suçu başkasında aramayın, edebiyat yapmayın. Ve kendinizi sorgulayın. Tamam mı? Sorgulayan gayrete sarılır. Sorgulamayan tembelliğe ve aptallığa devam eder. Aptallık da karın doyurmaz…
Bir gün meşe ağaçları Zeus’a “bizim kadar balta yiyen ağaç yok” demişler. Zeus da onlara :”başınıza belayı siz getiriyorsunuz. Keresteniz çok iyi ve bu yüzden bütün baltaların sapı sizden yapılıyor” demiş. Yani, inançlarımız, duygularımızın ve arzularımızın kurbanı oluyor. Maddi istekler ahlak ile techiz edilmeyince baltayı yine aynı insanlar yiyor sonuçta. Çünkü ahlak, sistemi kontrol eder. Kontrol olmayınca sınırsızlık sekste, tüketimde, kadında, makamda, siyasette azgın bir boğaya dönüşür. Ahlak ona “OHA” der. Oha denmeyince öküz buğday tarlasına dalar mecburen.
Sevgili öğrenciler hepinize sınavda önce tevekkül sonra başarılar diliyorum. Sınava Allah ile girin. Lakin çıkınca işim bitti diye onu atmayın. Allah muvaffak eylesin ve sonucunu hayırlı kılsın İNŞALLAH.
İlim (gayretiniz) ve ahlakı (iman ve inşallah ve tevekkül ve şükür ve sabır) birlikte size sunan imanlı mühendis abiniz AHİ Sezgin Atik sakin bir sınavı Allah’tan diliyor. ahikirsehir.com
baba yazmış
oğul dizmiş
kime sövmüş
duyula
*
hakka sormuş
halkı sevmiş
sırra ermiş
vira ha
*
genci söver
yaşlı azar
fakir çalar
şuna ha
*
ahmet yazar
kullar bizar
şeytan sızar
sakın ha
*
doğru eğri
uğru biri
diye beni
neyimse
*
aşka düşen
aptal diyen
sırrı bilen
benimse
*
aşık paşa
felek yaza
türkü dize
hanımsa
*
ahi evran
sanat yaran
ahlak ilen
şeyhimse
*
gülüm şehri
alim sihri
yazar Tayrı
kamilse
*
berber hakkı
babam sahi
zikri baki
kul ise
*
yazam bitmez
ahım dinmez
duyan bezmez
aşıksa
*
kimler sandı
kabir yoktu
ömür çoktu
nasılsa
*
bizde kefen
cübbe giyen
namaz kılan
imamsa
*
sevi sevgi
açar kalbi
söyler hakkı
er ise
*
yetti gari
gidek haydi
salak kıldı
ne ise
*
ahi kul ahmed
Dursun duysun dedim de sarıldım
Yazdın saldın kucağıma okudum
Gurbet ele ocağımı döşedim
Özlemlerin ahı bekler dursunum
*
Türkmenim derdim neslim göçetti
Ağıl otlak dar geldi de terk etti
Anadolu yaylasına çarketti
Alparslanım şahı haklar aslanım
*
Malazgirt açtı bu toprağın dilin
Oğuz Bayat Türkmen Yörük aşretin
Yurt buldu da kuzu saldı yaylanın
Hayvanların başı bekler çobanım
*
Aç kaldı açıkta kaldı bir zaman
Çıka geldi Hoy’dan bir zahit adam
Bağdat ilinden el aldı ol ferman
Sanatkara AHİ derler civanım
*
Evvel vardı Kayseri’ye han dikti
Cümle sanat erbabına el attı
Bacıları ayrı dizdi dokuttu
Dokuyanın eli hastır dursunum
*
Moğollar sardı var Türkmen yurdunu
Ahiler savundu Kayser burcunu
Bir ermeni deyiverdi sırrını
Ahilerin kanı akar kurbanım
*
vakit bitti
rahmet gitti
avrat kızdı
elveda.
*
zaman ola
ilham gele
kalem çala
bir daha.
*
saldım aklım
döktüm varım
nura vardım
Allah’a
*
selam olsun
sevgim sarsın
sözüm olsun
yarına.
*
yarın olsa
gülüm solsa
gönül aşka
yakıla.
*
aşkın sırrı
zikrin dili
günah kiri
tövbeye.
*
namaz niyaz
tartmaz biraz
muhabbettir
varıla.
*
DURSUN mursun
duysun ölsün
kayık çekmez
ağırsa.
*
dünya aşşa
ruha Yuşa
Hakka vara
kuluysa.
*
çok mu dedim
az mı verdim
söyler RABBİM
nasılsa
*
yeter artık
bitmez saflık
aptal kulluk
neyimse.
*
aşkı buldum
ne mi verdim
salak kulum
dedimse.
*
salak kimmiş
gönlü derviş
hali neymiş
yadımsa.
*
yazam bitmez
selam varmaz
duyan bilmez
nasılsa.
*
aşka düşen
olur salak
salakların
şahıysa.
*
ahi kul ahmed
Değerli yazar arkadaşım sevgili Tahsin beyefendi.
bu yazın beni biraz üzmedi diyemem. sen oldukça duygusal zenginlikleri olan yazılar da kaleme aldığını görüyordum. ne oldu sana? zamanın mı olmadı yoksa? o zaman yazmasaydın daha iyi olabilirdi. ben 55 yaşındayım. kabul edersen de ağabeyin sayılabilirim.
bir yazar olup toplumun huzuruna çıkmış birinin arasatı olmaz. illa ki bir tarafa gider. bu, çok kişiye hitabetin getirdiği sevabının da günahının da katlamalı olmasındandır. bu yüzden hata yapmamak kadar boşa soğan doğramak da bir eleştiri alır.
eğer bu işi bir ticaret olarak görüyorsan dolu atmak zorundasın. bu dolunun ne olduğunu iki şey belirler.
birincisi ilayı kelimetullah, ikincisi Allahın kullarının ihtiyaçlarının karşılanmasında yine ilahi hikmete dayalı akıl, ahlak, adalet ve imkanların hak ölçüsünde eşit, izah, çözüm ve dağıtımıdır.
en temel şifrenin İHTİYAÇLAR olarak belirlenmesi bile doğru bir ayrıntıyla istenen noktaya insanı götürür.
örneğin ben, ihtiyacım olmayan hiç bir kitabı okumam. işte bu seçkinci tavır beni her türlü fitneden de korur, ve aldığım bilgi otomatik olarak uygulamaya çevrilir, çünkü benimsenerek alınmıştır. bu örnekler artırılabilir şüphesiz.
işte sen de hem okurken ve hem de yazarken “bu yazdığımdan insanlar ne gibi fayda sağlayabilir” demek zorundasın.
işte ilimde fayda esası “faydasız ilimden ya rabbi sana sığınırım” diyen bir peygamberin ümmetine yaraşan şeydir. buradaki faydadan maksat ilmin ahlaka dönüşmesidir. dolayısıyla ahlak bir ulvi değer olarak ilmin faydasıdır ve bütün çaba ahlaki değerleri yüceltmeye ayrılmalıdır.
ahlaka kendini adamış bir yazara Allah feraset verir ve çözüm yollarını “artık gör” denilerek “verilir”.
çünkü bilginin kaynağı ilahidir ve ALLAHtır. senin bütün buldukların ya da farkettiklerin O’nun sana söyleyip senin “buldum” dediğindir.
sonuç olarak Allah’tan aldığınla, Allah için, Allahın kullarına ferasetle hizmet et.
herkesin bildiğini herkese söylemenin kime ne yararı var? ciddi konular seç ve insanlara doğru bir yol ve yöntem öner, seni okumaktan hem zevk alsın ve hem de yararlansın. bunların hiç birini yapamıyorsan ya danışma yap yahut ta insanların milli duygularını ALLAH hoşnutluğu içinde gıdıkla, teşvik et. örneğin sevgiden, yardımlaşmadan, merhametten, iyilikten vs bahset.
seni ALLAH’A ve kullarına hizmet ederken görmek beni çok duygulandırır. güçlü bir kalemsin. kalemimin keskinliği “HAYRA” hizmetiyle ölçülür.
sana en içten selam sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
kırşehirin geycekli köyünde çocukken evlendirilip daha bir yıllık evli iken ölen elif kıza anasının yaktığı ağıta bir ağıt da bizden olsun dedik. bakalım ne dedik..
*
Bahar gelmiş çiçek açmış kime ne
Gelin olmuş yuva kurmuş şuna he
Aş bilmez aşret bilmez söze ne
Eliflerin yadı ezdi bencileyin
*
Düzyurdunun düzünde oynamış ha
Çocuktan da avrat olmuş bak ha
Anası verirken ne demiş ona da
Zülüflerin teli ezdi sencileyin
*
Türkmen kızı saçlarını salaydı
Aşığına göz ucundan bakaydı
Gardaşları el alemden soraydı
Eliflerin ahı kaldı onculayın
*
Elif kızı toprak aldı erkeninen
Yürek yaktı da türkü dizdim lafınan
Selam söylen anasına da elinen
Kul Ahmed de yandı gitti günüleyin
*
ahi kul ahmed
Zübdei alem olan insan yaratılış olarak beden ve ruhun sürekli ve ilginç bir mücadelesine sahne olarak yaşam sürdürür. Bu mücadelede ekseriyeti hangisi sağlarsa onun hükmü geçer. Kesafet dediğimiz beden ağır basarsa, kişi dünyaya yönelik olur ve ilahi ikramlardan mahrum kalır ve ağırlaşarak yerde kalır. Eğer ruh ağır basarsa kişi ilahi ikramlara mazhar olur ve yükselmeye başlar. Örneğin normal hava ile şişirilmiş bir balon nasıl yükselmezse, buna mukabil helyum gazı doldurulan bir balon ise uçmaya başlar onun gibi. İşte uçmak için ruhun beslenmesi, bunun da yine onun geldiği yerden gelen rahmani nurlarla bezenmesi gerekir. Buna nuraniyet de diyebiliriz. Kişi nuraniyete ağırlık vererek örneğin aynı anda iki yerde bulunabilir. Allah’ın her yerde bulunması, Hz. Peygamberin Küdüs’e ve Miraca çıkması aynı nuraniyetin sonucudur denilebilir.